Nükleer; kasten, planlayarak ve topluca, doğa kıyımı, insan ve diğer canlıların yok edilmesine yönelik teşebbüstür. "Yaşama saygı" yı esas aldığını varsayanlar açısından ne gerekliliği ne de verimliliği tartışma konusu olabilir. Öyle ya da böyle doğayı, insanı, canlıları yok edeceğiniz, binlerce yıllık dönüştürülemez atıkla, devasa çöplüklerinizle dolu bir dünyanız olacak ve bunu "insan için, insan yararına" yapmış olacaksınız. Bıraksınlar maval okumayı!
Reklam zaten tam bir oksimoron. Sigaranın temiz hava ve sporla, uyuşturucunun sağlıklı yaşamı öven sözlerle pazarlandığını düşünün. Üstelik ortaya çıkabilecek durum sigara ve uyuşturucudaki kişisel felaketlerden ziyade, kitlesel facialara sebebiyet verecek türden. Kazayı, ihmali geçin, sair zamanda bile radyasyon öldürücü boyutta ve sürekli var olduğu bilinen etkisinin, hiçbir zaman yüzde yüz güvenli olamayacağı bilinen güvenlik açıklarının, 250.000 yılda yok olmayacak atıkların nerelerde nasıl depolanacağının üstünü örterek, utanmadan, tamamen masum figürlerle insanların algısında gerçekleriyle hiçbir bağlantısı bulunmayan şemalar oluşturmayı amaçlayan, etik açıdan değerlendirildiğinde tek kelimeyle ahlaksızca bir reklam olmuş. Fikir sahibinin de, yazanın da, çekenin de eline sağlık!
Alternatif meselesine gelince; alternatifi vardır. Doğru düzgün çevre raporlarını takip edip önerileri gözden geçiren her aklı selim sahibi beyin alternatifi olduğunu görür, fark eder. Lakin bas bas bağıran, sıklığı ve önemi sürekli artan raporlar ana haber bültenlerinde yer alma fırsatı bulamaz, önerilerin sesi kısılır, birilerinin "gerekli ve başka seçeneğimiz yok" lafına göre oluşan edilgen düşüncelerimizle nükleerin gerekli olduğuna inanırız, dışa bağımlılıktan kurtulmak için gerekli olduğuna inandırılırız falan filan...
Halbuki siyaset-üstü değerlendirilmesi gereken, insan olduğumuz, doğanın zaten yıkıcı bir paçası olduğumuz için yeterince bilgi ve yeterince hassasiyetle irdelenmesi gereken bir konudur. Kısa vadedeki kazanımların orta ve uzun vadedeki kayıplarla kıyaslanamayacağı gün gibi ortada... Ha gün gelir 3000-5000 kişi ölür, bir bölgeyi çevirirler 50 km yakınına yaklaşamazsınız, 30 yıl boyunca oralara giriş çıkış olmaz, radyoaktif sızıntı rüzgarla, yağmurla çıktığı yolculuğa yıllar yıllar boyu devam eder, birileri çıkar o sıralar nükleerin fıtratından söz eder, 1986'daki Çernobil'i hatırlatır, 2011'deki Fukuşima'yı hatırlatır, her şeyin yolunda olduğunu söyler, önceki nükleer kazalarla kıyaslar, daha az kişi öldü der, daha az zararla kurtulunduğundan bahseder falan filan... Konu kapanır. Ben buna razı olamıyorum. Razı olan da bunu nasıl göze alabiliyor kabullenemiyorum. Sonuç olarak; nükleer ölümdür ve yaşam, kimilerinin rant kokulu radyoaktiviteli enerji ihtiyacından daha önemli olmalı.
@Rotinda A. Pedallama konusuna gelince; Antalya'dayım. Bu konuda yapılabilecek etkinliklerde katılımcı ya da planlama ekibinde görev alarak yer almaya hazırım.