Scudo Sports

Tunç Soyer'in işe bisikletle gitmesi

@Duru Kırtasiye
Zaten olmayacagi belliydi :D insanlarin aaa bisiklet yolu, bisikletler gecsin diyecegi sanmiyorum. Anca sert mudahale edilmesi gerekir.. Cezalar, demir dubalar vs.. Eger pasaportta demir dubalar olmasaydi, ayni manzarayla karsilasicaktik.
 
Scudo
@MAERKEK
196674
Eleştirilerin daha sert ama daha yapıcı ve çözüme yönelik olması lazım. Konuyu ciddiye alıp kafa yoran arkadaşların düşünceleri inşallah yerine ulaşıyordur. Başkan İzmir için büyük şans. Kıymetini bilmemiz lazım. Bir anda herşeyin üzerine pembe toz serpilmesini beklememeliyiz. Bisikletimize de şehrimize de sahip çıkalım...
 
Izmirde bisiklet yollari berbat. Bunu nereye yazabiliriz bilmiyorum. Ozellikle alsancakta bisiklet yolunu surekli tasli yollar kesiyor. 15-20km hizla giderken bilegimi incitecek kadar sert bir sekilde cukura girdigimi hatirliyorum. Normal yolda bu belki kabul edilebilir ama bisklet yolu denen yolda bunun olması aşırı saçma. Bisiklet yolunda yuruyenler de ayri kanser. Bilmiyorum yasal mı ancak kesinlikle bisiklet yolunda yürüyenlere ceza kesilmeli ya da zabıta polis her gördüğünde onları uyarmalı. Ayrıca sadece sahilde değil şehirde bir yerden bir yere gitmek icin de bisiklet yolu olmalı.
 
@onur caliskan

konyalı biri olarak söylemeliyim ki konyalıların yüzde 70 i , hayatlarındaki gördüğü ve duyduğu olayların yüzde 100 ünü siyasi olarak değerlendirir. desteklemediği görüş melek bile olsa yıkıcı bir eleştirel bakış açısı ile bakar. yargılar aşağılar değersizleştirir. ama desteklediği zihniyette ise şeytan bile olsa savunur savaşır çirkinleşir. o yüzden çok ta takmamak lazım. buradaki arkadaşın "bir konyalı olarak söylüyorum" sözüne ironik bir gönderme yapmak için ben de aynı şekilde başladım yazıma. (gerçekten de konyalıyım bu arada) Yoksa memleketini söylemesinin mantığınıda çözebilmiş değilim :ssrtcbya: son olarak bir konya lı olarak siz İzmirlileri deli gibi kıskanıyorum bu arada ;) :D saygılar sevgiler.
 
@Hsynozky
Genellemelere karşı olmama rağmen Konya'da yedi ay yaşamış olduğumu hesaba katarak verdiğiniz yüzdeliğin doğru olduğunu düşünüyorum ben de. Ne yazık ki halkın büyük bir kısmı (en azından benim tanıştıklarım) kendinden olmayana karşı çok tolerans sahibi değil. Bu durum sadece Konya'da değil tabi Anadolu'nun birçok yerinde aynı olmasına rağmen Mevlana'nın kentinde böyle olması üzücü. Hele de bisiklet gibi bir özgürlük taşıtı kullanan insanların daha da açık fikirli olması gerektiğini düşünüyorum.
Umalım ki bu durum değişir ve kardeşlik kazanır güzel ülkemizde.
Saygılar
 
Washington, D.C. de bir bisikletli aktivistin ayırıcısız bisiklet yolunda can vermesi sonrası aktivistler #RedCupProject adlı bir eylem yaptılar dün. Eylem şehirden şehire dalga dalga yayıldı. Twitter'dan bu etiketle takip ederseniz çok sayıda eylem görüntüsüne ulaşabilirsiniz. Eylemin amacı esas olarak "güvenli bisiklet yolları" talep etmekti. Dünyanın öteki ucunda bisikletliler bu yaptığınız yollar yol değil, en tecrübeli arkadaşlarımız, aktivistlerimiz bile bu yeşil boyalı (ABD'de bisiklet şeritlerinde yeşil boya kullanılıyor) yollarda can veriyor, böyle yol olmaz olsun, biz güvenli yollar, ayırıcılı yollar istiyoruz dyerek, yeşil boyalı bisiklet yollarını motorlu taşıt trafiğinden ayıran çizgi üzerine kırmızı renkli kâğıt bardaklar ve hatta domates de dahil kırmızı renkli ne buldurlarsa ayırıcı niyetine sıra sıra dizdiler. Yolculukların yüzde seksen beşinin otomobille yapıldığı ABD'de bisikletli aktivistler her yerde güvenli bisiklet yolları talep ediyorlar. Sadece ABD'de değil, biraz araştırınca,İngiltere'de de Avustralya'da da bu talebin dillendirildiğini görürüz.

(link)

Hollanda'nın bisikletli ulaşımdaki başarısını 1973 petrol krizi sonrası fosil yakıt odaklı ulaşım politikalarından uzaklaşıp alternatif ulaşım türlerine yönelmesine bağlamak yetmez; bisiklet ile motorlu taşıt temasını mümkün olan her yerde koparmakla doğrudan ilişkisi var bu başarının. Bu başlık altında daha önce de örneklediğim gibi, bu yüzden Hollanda şehirlerinde her yaştan, cinsiyetten ve her kapasiteden insanın bir arada güvenle ve konforlu bisiklet sürmesi mümkün olmakta. Şehirlerden uzaklaştığınızda birbirinden ayrık duran kasaba ve mahallelerin de birbirlerine bisiklet yollarıyla bağlandığına, bunun için de altgeçit, üstgeçit, köprü gibi birçok bağlantı elemanının inşa edildiğine şahit oluruz. Bu iki unsur, yani hem bisikletli ulaşımın motorlu taşıt trafiğinden tecrit edilmesi hem de bağlantı unsurları sayesinde ikamet bölgelerinin birbiriyle bütünleşmesi, Hollanda'da şehir merkezinden uzak mesafelere, mesela 50 kilometre uzaklıktaki evinize, sadece bisiklet kullanarak ulaşım mümkün hâle gelmektedir. Kendini Hollanda'da bisikletli ulaşımı tanıtmaya adamış Mark Wagenbuur, fırtına yüzünden toplu ulaşımın aksadığı bir günde bisikletini kullanarak iki saatte elli kilometre mesafedeki evine gitmişti ve bunu da gerçek zamanda kayıt etmişti. YouTube'da bulabilirsiniz. Wagenbuur'un kanalını takip etmenizi bilhassa tavsiye ederim, ufkunuzun genişleyeceğinden hiç şüpheniz olmasın.

(link)

Türkiye'ye gelirsek... İğneyi kendimize batıralım artık. Bu ülkede aktivistlerin çoğu yalan yanlış bisiklet yolu uygulamalarını alkışlamayı bisikletli ulaşımın yaygınlaşması için gerekli bir çaba olarak görüyorlar. Yönettiği ilçede tek bir metre ve mavi boyalı bile bisiklet yolu olmayan belediye başkanı bisiklete bindi, yolu trafiğe kapatıp elli yüz kişiyle on kilometre ilçede tur attı diye bravo başkan, büyüksün başkan sloganlarıyla avuçları patlarcasına alkışlıyorlar. Yönettiği ilçenin halkını doğmamış bebe dahil kişi başına nerdeyse iki bin lira borca sokan belediye başkanına sırf bisiklet sürüyor diye bravo başkan, büyüksün başkan sloganlarıyla sosyal medyada methiye düzüyorlar. Bunun bisiklet kullanımını özendireceğini, böyle gösterilerin insanların dikkatini bisiklete çekeceğini sanıyorlar. Bu yüzden İzmir'de büyük umutlarla seçilen Tunç Soyer, uzun süredir şikâyet edilen bir noktada yolun sağ şeridinin sağını maviye boyayıp ama burası bisiklet yolu değil arkadaşlar, yine otomobillerle birlikte paylaşacaksınız şeridi dediğinde mutluluktan havalara uçuyorlar, olsun bugün paylaşımlı olur yarın güvenli olur buna da şükür helal olsun başkan sözünü tuttun, diyorlar. Ve aradan üç gün geçip günlerden pazar olunca o yol boylu boyunca park eden otomobillerle doluyor, mavi boyalı o şerit otopark için tahsis edilmiş alan işlevi görüyor. Bunu gören bisikletliler de haklı olarak otomobil sürücülerine veryansın edip, bu ülkede paylaşım kültürünün yerleşmesinden umutlarını bir kez daha kesiyorlar. Bisiklet kullanmayı aklından geçiren, ulaşımdaki erişimsel ve finansal sıkıntılarını bisiklet kullanarak aşmayı ya da hafiletmeyi aklından geçiren, fiziksel hareketliliğini ve sosyal ilişkilerini bisiklet kullanarak artırmayı hayal eden insanların çoğu da bu manzaraya bakıp ben canımı sokakta mı buldum ki kendimi bu cehennemin içine atayım demekte ve bisikletli şimdilik de olsa gündemlerinden bir kez daha düşürmekteler.

Ama aktivistlere sorsak, bütün bu uygulama ve gösteri örnekleri bisiklet kullanıcılarının sayısını artırmakta. Kocaman bir yalan bu, külliyen safsata, ucuz bir masal, cahilce bir bakış açısı. Bütün dünya biliyor ki, bütün araştırmalar gösteriyor ki, yalan yanlış planlanıp tasarlanmış bisiklet yolları kullanımı artırmamakta, tam tersine azaltmaktadır. Her nerede insanlara güvenli ve konforlu bisiklet yolları yaparsanız, ve bu yolları da doğru güzergâhlarda tasarlarsanız, orada kullanım artmakta, insanlar bilhassa yakın mesafelere, çarşıya pazara okula spora metro istasyonlarına falan, erişimini bisikletle sağlama cesaretini ve hevesini göstermektedir. Hepimizin şunu anlaması gerekir: Bisikletli ulaşımın bir kültür olarak yerleşmesini amaçlıyorsak, öncelikle ve öncelikle, bisiklet kullanmaya ihtiyacı olan ama kullanacak imkân ve cesaretten yoksun, bisiklet kullanımından en büyük faydayı görecek olduğu hâlde bunun için gerekli altyapıya erişimden yoksun insanlara doğru güzergâhlarda, güvenli ve konforlu bisiklet yolları sağlamalıyız. Bunun için de bisikletli ulaşımın kimler için öncelikli olduğu, hangi güzergâhlarsa aciliyet kesbettiği, hangi yollarda ne tip bisiklet yolunun tasarlanması gerektiği gibi sorulara bilgiye dayalı cevaplar üretmeliyiz.

Kimse kıusura da bakmasın, etrafımızı saran ama cehaletleriyle insanların can güvenliğini hiçe sayan söylemler üreten aktivistlere de prim vermemeli, meydanı onlara bırakıp bir bildikleri var herhalde dememeliyiz. Örnekleyerek devam edeyim. Tunç Soyer o yolu maviye boyadı. İzmir'deki on binlerce bisikletlinin sözcülüğüne soyunan bir avuç aktivist de bu uygulamayı alkışladı. Orası paylaşımlı yol arkadaşlar, otomobillerle birlikte paylaşacağız, zamanla herkes öğrenecek paylaşmayı diyerek kullanımında hiçbir sakınca görmediler. Herkesi kendileri gibi bisikletli grubu üyesi, haftada bir kez tura çıkan, giysi ve aksesuar açısından tam donanımlı kullanıcılar sanıyor olsalar gerek ki, içlerinden hiçbiri eyvah eyvah bu yolda hız çok yüksek, bisikletli ile otomobil nasıl aynı şeritte seyahat edecek, ya birinin canı yanarsa, ya bir arkadaşımızı kaybedersek demedi. Üç gün sonra o şerit otoparka döndü. Benim asıl korkum, o yolda bir trafik canavarının o korunmasız paylaşımlı mavi şeritte seyretmekte olan bir bisikletliye arkadan dokunmasının bile vahim sonuçlara yol açacak olması. Orada bir can gittiğinde bunun sorumluluğu sadece o trafik canavarında mı olacak? O yolu yanlış tasarlayanın bunda payı olmayacak mı, o uygulamayı alkışlayanın ve destekleyenin bunda payı olmayacak mı, herkes suçu otomobil sürücüsüne yükleyip otomobilleri lanetleyerek çekilecek mi köşesine?

Toparlayayım: Bir; bisikletli ulaşımı yaygınlaştırmak istiyorsak bisiklet kullanma ihtiyacı ve potansiyeli olan insanlara doğru güzergâhlarda güvenli ve konforlu bisiklet yolları sağlamalıyız. İki; bunun için, bisikletli ulaşımın planlanmasına ve altyapısının tasarlanmasına dair bilgi ve görgümüzü artırmak için yoğun bir araştırma ve gözlem çabası içinde olmalıyız. Üç; yalan yanlış uygulamaları ve ucuz popülist gösterileri alkışlayıp bunların bisiklet kullanımını artırdığı safsatasına inanmaktan, bu safsataları temcit pilavı gibi insanların önüne sürmekten vazgeçmeliyiz. Dört; etrafımızda bize öncülük etme hevesindeki, bizim sözcülüğümüze soyunmuş, kendilerine aktivist diyen bisikletlilerin ağızların çıkan sözleri bu saydığım üç kriterlik süzgeçten geçirmeli ve bu kriterleri karşılayan hassasiyetten ve birikimden yoksun olanlara itibar etmeyi bırakarak, gerekli hâllerde söz ve eylemlerine müdahale etmeli, bireysel ya da kolektif meşruiyetlerini sorgulamalıyız. Kimse canını sokakta bulmadığı için bunları yapmalıyız, hiç kimsenin can güvenliğini riske atma hakkımız ve yetkimiz olamayacağı için bunları yapmalıyız. Önce can güvenliği. Bundan daha öncelikli hiçbir şey yok.
 
Son düzenleme yönetici tarafından yapıldı:
@bisikletgundemi

Bu yazılanlara göre ben şunu anlıyorum.

- Hollanda'da kimse "güvenli" bisiklet yolunda ölmüyor.
- Hollanda'da paylaşımlı bisiklet yolu yok varsa da ancak taytlı pro'lar falan kullanıyor. (bkz: aşağıdaki resim ve pro)
1920px-Fietsstrook_Herenweg_Oudorp.jpg

800px-Fietsstraat.JPG


- Hollanda'da bisiklet kullanma oranının çokluğunun coğrafi açıdan dümdüz, medeni açıdan da insanların ama daha önemlisi devletin kanun ve kaideleri yerinde uygulayan zümrelerin var olmasıyla alakası yok; yegane sebep Hollanda'nın şehirleri birbirine bağlayan güvenli bisiklet yolları.
- Ülkemizde bisikletin yaygınlaşmamasının önündeki yegane engel güvensiz ve yanlış tasarlanan bisiklet yolları; yoksa insanlarımız bisiklete binmek için can atmaktalar.

"Yok ben bunları demedim" demeyin, çünkü yazdıklarınızın üst metni bunlar.

Şimdi gelelim aktivist meselesine. Yerden yere vurduğunuz "aktivist"ler kim bilmiyorum. Ben bir aktivist değilim; ben alelade bir bisikletliyim. Sizin "Kocaman bir yalan bu, külliyen safsata, ucuz bir masal, cahilce bir bakış açısı" dediğiniz şeyi sonuna kadar da savunuyorum; evet bu ülkenin önce "yöneticileri", bu ülkenin "başındakiler" önce binecek bu alete. Önce onlar örnek olacak, bu bisikleti "oyuncak" statüsünden çıkartacak. Yoksa siz isterseniz cam fanuslu bisiklet yolları yapın, bir halt olmaz. Olmadı. Yalova'da olanları yazdım daha önce.

İstanbul'da Kozyatağı'ndan sahile kadar dikine bir bisiklet yolu var. Çoğu kısmı oldukça güvenli; bariyerlerle ayrılıyor. Günde kaç bisikletli geçiyor sizce ordan? O kadar az ama o kadar az ki! Hani nerede kullanan? Bırak kullananı, İstanbul'da o yolu adam gibi bilen olduğunu bile çok sanmıyorum. (İnönü caddesinden Sahrayıcedit'e inen ve ordan Göztepe'ye bağlanıp paylaşımlı kaldırımdan Bağdat Caddesine kadar inen yol. Evet, Tütüncü Mehmet Efendi'de geniş kaldırımın bir kısmı bisiklet yolu!)

Hayır sevgili dostum; tek başına güvenli bisiklet yollarıyla falan alakası yok bunun. Önce "insan" faktörü işin içine girecek bu işin. Önce insanlar müdahil olacak; sonra devlet insanları için gerekli tedbirleri alacak. Siz sanıyorsunuz ki, bir sabah Hollanda kalktı, "yahu dümdüz ülke, neden bisiklete binmiyoruz" dediler ve her yeri bisiklet yoluyla donattılar, bir anda herkes bisikletlere binmeye başladı. Ama öyle değil.

Hollanda'nın çok ciddi yasaları var bisiklet kullanımıyla ilgili. Yoldan falan önce bisiklet bir "devlet" politikası. Tüm motorlu araçlarda herhangi bir "çarpışma"da karşı tarafın tüm zararlarını karşılama clause'u mevcut.

Tüm bunlara rağmen 2017'de motorlu taşıt kazalarında ölen sayısı 201 iken bisiklet kazalarında ölen sayısı 206. Yani ne güvenlik önlemleri, ne de çok güvenli bisiklet yolları, trafik kazalarını engellemiyor. Buna rağmen, insanlar "canımı sokakta bulmadım, hadi kalkıp arabamla işe gideyim" de demiyorlar. Hollanda'da hala kask zorunlu değil. Günlük kullanımda takan da az.

Toparlayayım: Bisikletli ulaşımı yaygınlaştırmak istiyorsak bisiklet kullanma ihtiyacı ve potansiyeli olan insanlar "yaratmalıyız". Bu da ne belediye başkanının tek başına bisiklete binmesi, ne de ultra güvenli bisiklet yolu yapmasıyla mümkün. Bu bir "zihniyet yerleştirme" işi. Öyle önümüzdeki aya kadar da yapılabilecek bir şey değil.

Üç gün sonra orası otoparka dönmeyecek, "yaa bizim insanımız böyle işte, geldi bak oraya park etti" inanılmaz oryantalist, kaderci ve kabullenmeci bir yaklaşım. Devlet, devlet olacak, vatandaş vatandaş olacak önce. Yoksa istediğiniz kadar güvenli bisiklet yolu, şehirler birbirine bağlansın diye yırtının.

Önce insan, evet, ama farklı bir şekilde, önce insanlar bunu yapmayacak.

Sizin ucuz popülist yaklaşım olarak gördüğünüz Tunç Soyer'in bisikletle işe gitmesi işini ben bu yüzden önemsiyorum.

Sırf gösteriş olsun diye dandik market bisikletiyle kafasında parti şapkası, sele ayarı bile yapılmamış bisikletle onlarca koruma eşliğinde yapılan tın tın popülist bisiklet şovuyla, bunu ayırt edebilecek kadar da farkındalığımız var çok şükür.
 
Şu konu başlığı altına yazılanları okudukça ülkemin geleceği adına tüm umutlarımı yitiriyorum. Politik kamplaşma buraya da sirayet etmiş. Birileri sırf Tunç Soyer onlardan değil diye vermiş veriştirmiş. Birileri de sırf kendi adamları diye arka çıkmış. Ömründe bir kere bisiklete binip topluma örnek olmamış belediye başkanlarına oy veren adamlar Tunç Soyer'in işe bisikletle gitmesine pr deyip eleştirmiş. Vallahi çok ilginç. Kendisini tebrik ediyorum. Bisiklet konusundaki duyarlılığına destek veriyorum. Eğer bisikletli yaşam konusundaki tavrında bir değişiklik olmaz, teorilerini pratiğe geçirebilirse ve ben de 5 yıl içinde İzmir'e taşınırsam kendisine oy veririm.

NOT: Bu seçimlerde İzmir'de yaşamadığım için Tunç Soyer'e oy vermedim. Yaşasaydım verir miydim? Zannetmiyorum. Umurumda da değil aslında bu mevzu. Politikayla kafayı bozmuş insanlara bunları anlatmak ne kadar da güç. Hangi partiden belediye başkanı olduğu beni bağlamaz, hangi belediye başkanı işe bisikletle giderse gitsin onu alkışlarım.
 
"Tanrı bile dünyayı bir günde yaratmamıştır" diye bir deyim vardır. Biz bisikletliler için olumlu olabilecek bir uygulamada, sadece bir pazar günü araçların park etmesi engellenemedi diye, bu uygulamanın ucuz populistlik olduğunu ve daha iyi koşullarda bisiklete binme arzusu taşıyan bizim gibi insanların da "aktivist,safsatacı, cahil ve yalancı" ilan edilmesi, bu duruma ne kadar ideoloji ile bakıldığının göstergesi. Burada şahıslar, partiler yada ideolojiler değil, önemli olan bisiklet severlere daha insani koşulların sağlanması ve daha çok kişiyi bu camiaya çekebilme arzusudur. Bunu gerçekleştiren yada gerçekleştirmek için adım atan kimselerin bu platformda takdir görmesi gerektiği kanaatindeyim. Şahsen ben hangi şehirde hangi partinin hangi başkanının olduğunu önemsemeksizin bu tarz projeleri desteklemenin doğru olduğunu düşünüyorum.
 
  • Beğen
Tepkiler: seko35.50
Önce şuna cevap vereyim, sonra bilahare okumaya devam ederim yazdıklarınızı.

@Mert E.

Aşağı yukarı öyle dedim, evet. Özetle bir daha söyleyeyim: Bisikletli ulaşımı yaygınlaştırmanın öncelikli ve etkin yöntemi, doğru planlanmış güzergâhlarda güvenli ve konforlu bisikletli ulaşım ağı tasarlamak ve bunu mevcut ulaşım ağıyla bütünleştirmek.

Topoğrafyanın bisiklet kullanımında birincil önemde olduğu önermesi de safsatadır. Hollanda'da bisikletli ulaşımın kabul görüp yaygınlaşmasının ana nedeninin de bu olduğu düşüncesi maalesef yanlış yorumdur. Hollanda'da topoğrafyası sıkıntılı olan ama bisiklet kullanımının kabul görüp yaygınlaştığı şehirler de vardır. Nijmegen bunun en güçlü örneğidir. Tersinden de söyleyelim: Dünyada topoğrafyası gayet uygun olup da bisikletli kullanımın kabul görüp yaygınlaşmadığı sayısız şehir var. Bisikletli ulaşımda topoğrafyayı engel görmek, yaşlı insanların fiziksel yetersizlikleri nedeniyle bisiklet süremeyeceğini düşünmekle akraba bir yaklaşımdır. Mesele elektrik destekli bisikletler her iki konuda da verimli bir çözüm olabilmektedir. Avrupa'da e-bike satışlarındaki patlamanın şiddetini bilseniz ağzınız açık kalır ve o grafik hızla yükseliyor. Öte yandan yüksek rakımlı semtlere bisikletli ulaşımı entegre etmenin mühendislik ve şehir planlama çözümleri de mevcut. Bunu da bir ara yeniden araştırıp size örneklerini gösteririm.

Şurada güzel bir site var, bisiklet kullanımına ve bisikletli ulaşıma dair safsataları dert edinmiştir, konumuzla ilgili olanın linkini vereyim ama diğer sayfaları da okumakta büyük fayda var:

(link)

Devletin rolüne ve kanunların yaptırım gücüne gelelim. Elbette önemli ama bu da birincil önemde bir faktör değil. Kaldı ki Hollanda'da bisikletlilerin bir zamanlar sahibi oldukları yolları nasıl fosil yakıt tanrılarına kaptırdıklarının ve bu yüzden başlarına gelen belalardan sonra nasıl örgütlenip o yolları yeniden ele geçirdiklerinin hikâyesinde devlet figüran bile değil. Bilir misiniz bir vakitler Hollanda'da devlet bisikletlilerden yol vergisii alırmış ve bunu da otomobiller için yol yapmakta kullanırmış ve bilir misiniz Hollandalı bisikletlilerin madem ki biz vergi veriyoruz o hâlde bizim de bu yollar hakkında söz hakkımız olmalı demişler. Ülkeye 19. yüzyıl sonunda bisikletin nasıl girdiğinden tutun da yılda 400 çocuğun öldüğü günlere uzanan bir ulaşım macerası var Hollanda'nın. '68 hareketinin bile bu mücadelede büyük rolü var, anarşistlerin yaptıkları eylemleri bilseniz, çocuklarımız okul yolunda ölmesin artık diyerek sokaklara çıkan anneleri, okul yöneticileriyle ailelerin işbirliği yaparak yerel yönetim mantığı içinde yerel çözümler ürettiğini, uzmanları bizzat istihdam ettiğini... Hollanda'daki devlet de sizin bildiğiniz türden bir devlet değil zaten, oradaki yönetim modeli bizdekinden çok farklı ve tam tersi bir mantıkta. Kendi kendini yöneten şehirlerden söz ediyoruz Hollanda deyince, yaptıklarıyla övünen ve bunları vitrine çıkarıp birbiriyle rekabet eden şehirlerden. Bu yüzden Amsterdam'ın hikâyesi ile Rotterdam'ınki aynı değildir, Utrecht ile Nijmegen'inki ya da. Bir faktör daha var: Başlarına büyük doğal felaketler gelmiş bir toplum mühendislik ve dayanışma nedir öğreniyor bir şekilde, Hollanda da böyle bir toplum, ülke topoğrafyası bakın orada çok önemli işte, bisikletli ulaşımı yaygınlaştıran ana faktör değil ama şehirlerde kasabalarda köylerde halkın doğayla mücadele ederken bilgi ve dayanışmayla hareket edip elbirliğiyle çözüm üretebilmiş olması işte o topoğrafyanın eseri. Coğrafya kaderdir derler ya, bence Hollanda için söylemişler önce bu sözü.

Hayır, Hollanda'daki başarı devletin değil örgütlü halkın eseri, kanunun değil dayanışmacı mühendisliğin eseri, ve bu tarih son derece politik ve zorlu bir mücadeleyle yazıldı.

Hiçbir Hollandalı belediye başkanı, hiçbir şehir plancısı, hiçbir bisikletli ulaşım uzmanı, danışmanı, aktivisti, hiçbir yerde ve hiçbir zaman kürsüye çıkıp da siz bisiklet yolu yapın da nasıl olursa olsun dememiştir, demez, demeyecektir de. Hepsi yekavaz der ki, bizim başarımızın en önemli sırrı bisikletli ulaşımı otomobil trafiğinden tecrit etmek ve kaliteli bir altyapı inşa etmiş olmak. Orada yöneticiler bisiklete binerler çünkü devleti yönetmek orada şehirleri yönetmekten daha önemli ve imtiyazlı bir görev değildir, bakan olmak vekil olmak bunlar kimseyi mümtaz kılmaz ve göz önüne çıkarmaz. İşine bisikletiyle giden başbakan, kendi bisiklet lastiğini kendi tamir eden politikacı haberlerini biz hayranlıkla okur ve imreniriz. Hollandalı, devlet gelsin bu sorunu çözsün demez, yaşadığı mahallenin semtin kasabanın ilçenin şehrin yönetimine müdahil olur, bir araya gelip meselelerini tartışır, gerekirse oylama yapar, ilgili kişi ve kurumlarla ilişki kurar, gerekli bilgi ve beceriyi istihdam eder, yapılan uygulamaları denetler, hesabını sorar.... Devlet gücünü göstersin, kanun çıkarsın, hata yapana en ağır cezaları versin, yasaklasın cezalandırsın hapsetsin kırsın döksün diyen biziz, devletin gücü olmadan hiçbir şeyi çözemeyeceğimize inandırılan biziz. Yöneticilerimize hayran oluruz, önceki gider sonraki gelirse dünyanın tersine döneceğini sanırız, bugün birini kahraman ilan eder yarın yerin dibine batırırız. Üçkuyular'da araçlar yol kenarına park ediyorsa çözümü bütün araçlara ceza kesmekte buluruz, her potansiyel park alanında bir polis elinde makbuzla hazır beklesin isteriz. Böyle yapılırsa kimsenin bir daha suç işlemeyeceğine inanırız. İdam geri gelmeli diyenimiz hiç eksik olmaz.

Ulaşım adaleti, adil planlama, hakkaniyet, adalet, yerinden yönetim, bilimsel çözüm, doğru tasarım, sürekli bakım ve denetim, dayanışma, kolektivite gibi bir dizi kavramla düşünmek yerine çözümü devlet ve kanun gücüyle insan davranışını değiştirmeyi ummakta bulmak maalesef gaflet hâlidir. Lütfen kimse bunu ukalalık olarak algılamasın, okumuyoruz, araştırmıyoruz, bu konuda üretilen bilimsel çalışmalara, makalelere, yazılan kitaplara, yapılan tartışmalara kulak vermiyoruz. Kendimize günah keçileri bulup çözümü tepedekilerden bekliyoruz.

@Mert E.

Yanlış okuma yapıyorsunuz. Bisikletin ulaşımdaki payının yüzde 25'lerde olduğu ve nüfusundan fazla bisiklet bulunan bir ülkede bisiklet kazalarında ölen sayısı 206 ise, o çok güvenli bisiklet yolları sayesindedir bu. Trafik çarpışmalarına dair veriler böyle okunmaz. Türkiye'de 128 bisikletli trafikte hayatını kaybediyor ama Hollanda'da bu sayı 206 ise Türkiye'de bisiklet yolu yok demektir, bisikletli ulaşım çok riskli demektir, altyapı kalitesiz ve güvenliksiz demektir. Sayıları böyle okumayın lütfen. Bu sayıyı bisiklet kullanan insan sayısına, meydana gelen çarpışma sayısına, ülke ölçeğinde bisikletle katedilen yol uzunluğuna falan oranlayıp bisikletle trafiğe çıkarsam başıma bir şey gelme ihtimali nedir diye bakın. Hollanda'da çok düşük bir ihtimaldir bu. Başka bir veri daha aktarayım: Türkiye'de yedi kişiden birinin otomobili vardır, Hollanda'da iki kişiden birinin. Yani Hollanda bisiklet cenneti ama aynı zamanda otomobil cenneti de. Karayollarının uzunluğu Türkiye'dekini defalarca katlar. Hayır, Türkiye'de güvenli ve kaliteli altyapı olmadığı için insanlar ve bisikletliler trafikte can verir, Hollanda'da ise bu risk bizdekine kıyasla çok ama çok düşüktür. Lakin bu kıyaslama Hollanda'nın bu sayıyı daha da azaltmak için tartışmalar yapıp çözümler aramasına ve sorumluları eleştirmesine de mani olmaz.

Ben kültürün medeniyetin hiçbir önemi yok, yasaların ve denetimin hiçbir önemi yok, bireysel çabaların ve iyi niyetli girişimlerin hiçbir önemi yok, popüler kişilerin bisiklet sürmesinin hiçbir önemi yok, demiyorum. Ben, bisikletli ulaşımın ve kültürünün yerleşip yaygınlaşmasında asli belirleyiciler bunlar değil, sosyal adalet bakışıyla doğru planlanmış güvenli ve kaliteli altyapıdır diyorum. Daha da söylüyorum: Neoliberal zihniyetin hayatımıza egemen olması başımıza gelenlerin başlıca nedenlerindendir ve bu yüzden ulaşımda da neoliberal zihniyetle mücadele edilmelidir diyorum. Daha da diyorum: Bisikletli ulaşım kentsel mekânlara ve kaynaklara erişimin diğer bütün sorunlarından bağımsız düşünülecek bir konu değildir ve eğer bir şehir adil yönetilmiyorsa, bir şehrin kaynakları adil paylaşılamıyor ve kullanılamıyorsa hiçbir bisiklet yolu bisiklet kullanımını artıramaz diyorum. O yüzden adaleti sağlamıyorsanız, yaptığınız bisiklet yoluna muhtemel ki hiç kimse gelmeyince şaşırmamalısınız. Çünkü meselemiz ille de herkes bisiklet sürsün, ne olursa olsun, gerisi önemli değil, demek olmamalı. Bisiklet ve bisikletli ulaşım siyasetten de ideolojiden de azade değildir, bu da bir masaldır, safsatadır, popülizmdir. Konumuz ziyadesiyle politik ve ideolojiktir.
 
Son düzenleme yönetici tarafından yapıldı:
Merhaba,

Ortalik yine karismis, konu bambaska yerlere gitmis her zaman oldugu gibi :)

@Mert E.
Bu yazılanlara göre ben şunu anlıyorum.

- Hollanda'da kimse "güvenli" bisiklet yolunda ölmüyor.
- Hollanda'da paylaşımlı bisiklet yolu yok varsa da ancak taytlı pro'lar falan kullanıyor. (bkz: aşağıdaki resim ve pro)

Abi boyle bir dunya yok, Hollanda'da olumlu bisiklet kazasi oluyor fakat yapilan kilometre / olumlu kaza orani dunya ortalamasinin cok cok altinda. Bunun en buyuk sebebi ise altyapi. Ama altyapi deyince sadece is yollarda bitmiyor.
En onemli mesele butun herkes bisiklete bindigi icin araba kullanirken diger bisikletlilere empati yapabiliyor suruculer. En basitinden park halindeyken bisiklet yolunu kesip arac yoluna cikacaksa kontrol etmeden bunu yapmiyorlar. Arac surucusu yarin obur gun ya da ayni gun icerisinde bisiklet kullanacagi icin zaten kontrolsuz cikmanin bisikletliler icin ne kadar riskli oldugunun bilincinde.
Hadi diyelim ki bilincinde olmasin, en ufak bir arac - bisiklet kazasinda adamin burnundan getiriyorlar. Benim en buyuk korkum Amsterdam'da araba kullanmak. Hollanda'da trafikte bisiklet usutunlugu diye bir sey yok, trafikte bisikletli teroru var. Sadece turist olarak ya da internette gordugu kadariyla bisiklet romantizmi yapan arkadaslar Amsterdam icinde araba kullanmaya kalksa bisiklet terorunun ne demek oldugunu rahatlikla anlayabilirler. Malesef sehirdeki bisikletlilerin cogu kurallara uymuyor. Ben sehir icine cok girmeyip bisiklete ayrilmis yollari kullanmaya ozen gostersem de ayda bir kez ufak tefek kaza yapiyorum ( biskletle yine, araba ile degil. Arabam yok zaten, ihtiyac duymadim ) . Bunun sebebi cogunlukla kurallari sallamayan bisikletliler ve turistler. Leiden gibi Dutch nufusunun daha yogun oldugu sehirlerde isler biraz daha iyi bu arada.

Hollanda'daki bisiklet yollarinin buyuk kismi paylasimli, hatta Amsterdam ozelinde konusursak old city diye tabir edilen turistlik bolgede bisiklet yolu cok cok az. Yaya, arac, tramvay bisiklet hepsi ayni yolu kullaniyor. Resmi olarak oncelik sirasi tramvay - yaya - bisiklet - araba fakat yukarida bahsettigim gibi bisiklet teroru yuzunden diger butun herkes bisikletli gorunce yoldan kaciyor.
Paylasimli bisiklet yolunu herkes kullaniyor ama sizin de post ettiginiz fotoda gozuktugu gubu kimse kurallara uymadan o bisikletliyi sollayamaz.

Fakindayim, yazdiginiz post ironi iceriyor ama yine de yazayim dedim :)

Bu arada @bisikletgundemi bisikletin yayginlasmasinin tarihcesini yazmis uzun uzun tesekkurler ama bu da biraz romantize edilmis hali.
Rahatlikla diyebirim ki Hollandalilar'in ulasimda bisiklet kullanmasinin en buyuk sebeplerinden birisi maddi. Dutch kulturu Turk kulturunden cok daha farkli. Turkiye'de araba almak bir prestij gostergesi en basta. Ustune ustluk cok zengin ulkeymiscesine herkes 3-4 yilda bir araba degistiriyordu.
Alt - orta - ust sinif farketmez, herhangi bir Dutch harcama yapmadan once toplam maliyet hesabi yapacak kadar zeki. Eski araba alsaniz ucuz ama sigorta ve vergi maliyetleri yuksek. Hadi aldiniz bir sekilde araba diyelim, sehir icindeyseniz binanizda adiniza tapulu kapali otopark olsa dahi bunu kullanmak icin belediyeye para oduyorsunuz. Sokaga parketmek isteseniz her yere birakamazsiniz, belediyeden izin alip belli bolgelere birakabilirsiniz, bunun izni icinse bazi yerlerde yillarca bekleme sirasi var ve bu kontenjani da azaltiyorlar. Sehir icindeki otopark fiyatlarina hic girmiyorum zaten, astronomik fiyatlar.

Toplu tasima sistemi gelismis ve entegre oldugu icin arabaya ihtiyac da yok ama o da pahali. Amsterdam cesitli bolgelere bolunmus durumda, eger isiniz ve eviniz ayni bolgede degilse tum sehir icin otobus, tramvay ve metroda kullanilan aylik abonelik fiyati 97.5€ ki bu az bir para degil. Bunu vermek yerine gider 200€ verip ikinci el 5 yillik Gazelle bisiklet alir, bunun yaklasik %20'sini de vergi iadesi alir is yerinden, 15€'ya hema'dan naylon panco alir yagmurda da surer. Yillik yol parasi da yaklasik 1200€ yapiyor, bununla da her yil 2 hafta Bali'ye tatile gider.
Hic kimse de cikip da bu adama "Dunyanin parasini aliyor, ise 5 senelik bisikletle gidiyor" demez. Turkiye'de bunu yapan adam konu komsunun dilinden kurtulamaz. Insanlar da kendisi icin degil, baskalarinin dusundukleri icin para harcamaya devam eder.
 
Son düzenleme:
izmir trafiğinde bisiklete binerken sorun yaşadığım araçların hiçbiri "35 plaka" çıkmıyor..

özellikle anadolu'dan izmir'e göç edenlerin çoğu trafikte bisikletin de yeri olduğunun farkında değil..
hatta bunlardan bi tanesi "kaldırımda sür.. yolda ne işin var" diyerek kaçtı..
izmir belediyesinin bol bol pankart afiş basıp uyarı levhaları asarak tanıtımlar yaparak yeni gelenleri bilinçlendirmesi lazım..
sadece yolları maviye boyamakla olmayacak onu söylemek istiyorum..
 
@Türka¥

Aynı şey başıma geliyor. Hergun küçükyalıdan tınaztepeye işe gidip geliyorum, yakın gecen, görmezden gelenler ve korna falanların hepsi yabancı plaka. 35liler 1-1.5 metre yakınımdan geçiyorlar ayryetten belediye otobusleride oyle. Bilboardlarda fuar reklamları ve trafik sıkışıklğı yerine arada bir bisiklet motorsuz taşıttır, sağ şeridi kullanır veya 1.5 metre mesafeyi kullanın gibi uyarı olmalı. Eminim zaman içerisinde Tunç başkanım halledicektir :)
 
"trafikte bisikletli teroru" Tam olarak istediğim şey bu
 
  • Hahaha
Tepkiler: BerkEvren
@Duru Kırtasiye

Davulun sesi uzaktan hos gelir tabi :)
Gelin bir gun is cikisi, baharda bisiklet kullanmaya calisin Amsterdam'da ondan sonra konusalim.
 
Eyvallah ironi durağında ineyim ben o zaman.
 
Geri