Saatlerce konuşup onlarca sayfa yazabileceğim bir konu bu ama kimselerin elbette o kadar vakti olmadığından bir iki nokta atışı yapmakla yetineyim.
1) Yerel ya da merkezî idarecilerin ve toplum nezdinde muteber popüler kişilerin bisiklet sürüyor olması faydaları saymakla bitmeyen bu güzel icadın kullanımına özendirme çabaları açısından hem çok önemlidir hem de simgesel değer taşır. Bunda bir beis yok, amenna. Lakin bir belediye başkanı bisiklet sürüyor diye kentin kurtarıcısı olmaz, şehire adalet gelmez, yaptığı her işte hayır olacak anlamına gelmez, belediyeciliği doğru anladığını ve uyguladığını işaret etmez. Öyle olsaydı, işine bisikletle giden ve herkesi bisiklet kullanmaya özendirmek için iletişim kampanyası yapan Kırşehir Belediye Başkanı Yaşar Bahçeci, 250 bin nüfuslu Kırşehir halkına 462 milyon borç bırakmazdı. Öyle olsaydı, mesaisi bitince beyaz Passat eskortluğunda ve objektife bakarak evine doğru bisiklet süren ve pazar günleri trafiği kapalı yollarda tur atıyor diye bisiklet devrimi başlattığını sanan belediye başkanı Murat Aydın'ın yirmi yıl yönettiği Zeytinburnu beton cehennemine dönüşmez, emek sömürüsünün ve gelir adaletsizliğinin derinleştiği bir ilçe olmazdı. Sadece bisiklet yoluyla şehire adalet ve huzur gelseydi, 500-600 kilometre bisiklet yoluyla Konya'da bisikletliler mutluluktan uçar, Konyalı kadınlar huzur ve güvenle o bisiklet yollarını kullanırlardı. Bisiklet süren belediye başkanı örneklerine "mevzu bisikletse gerisi teferruattır" zihniyetiyle yaklaşmak başka birçok meseleden bihaber kalmak ya da ihmal etmek anlamına gelir ki, resmin gözümüzü kapadığımız büyük kısmında acımasızca kent ve insanlık suçları işlenmekte. Abartarak söyleyeyim: Bize öncelikle kentsel mekânları ve kentin kaynaklarını adaletle yönetip paylaştıracak yöneticiler lazım, bisiklet sürmese de olur, zira adalet yoksa hiçbir bisiklet yolu doğru ve güvenli değildir.
2) İzmir Üçkuyular'dan Kent Ormanına uzanan o bölünmüş yolun sağ şeridinin sağından bir metre kadarlık bir kısmın maviye boyanması uygulamasına gelelim. Çoğunuz şaşırıp kızacaksınız belki ama bu uygulamanın hemen iptal edilmesi gerekiyor. O yolda yasal hız sınırı muhtemelen 50 km/saattir ama herkes bilir ki orası bölünmüş ve her iki yönde de ikişer şeritli bir yoldur ve ortalama trafik hızı günün belki de tamamına 50 km/saatin çok üstündedir. Türkiye şehirlerinde sürücüler trafik sıkışıklığından şikâyet edip belediyeden ya yeni yol ister ya da mevcut yolların genişletilmesini, ve belediyeler de ya yeni yol yapar ya da yeni şeritler ekler ve bunu yapacağını vadederek oy da toplar. Oysa dünyanın bütün ulaşım uzmanları bilir ki yolları genişleterek ya da yeni yollar yaparak trafik sıkışıklığını gideremez, trafik güvenliğini artıramazsınız. Yeni yollar yapıldıkça daha çok araç trafiğe çıkar, yollar genişledikçe ve geçici bir süre için nispeten rahatladıkça sürücüler daha hızlı gitmeye başlar, ortalama trafik hızı günbegün artar. Söz konusu yol da bunun bir örneğidir ve doğru uygulama o değildir.
3) İkinci maddeden devam edeceğim. Ne şekilde olursa olsun, yeter ki bisiklet yolu yapılsın, diye düşünen her kim varsa hem genel olarak ulaşım, hem de özel olarak bisikletli ulaşım hakkında çok yanlış bir bakış açısı taşıyor demektir. Sadece tasarım açısından düşünüldüğünde bile hiçbir çözüm bu bakış açısıyla geliştirilmez. Bisiklet yolu türlü türlüdür, tip tiptir ve hangi türü ya da tipinin tasarlanıp uygulanacağı ise öncelikle trafiğin yoğunluğuna ve ortalama hızına bağlıdır. Bazı yollarda trafik çok rahat, seyrek ve yavaştır ve orada bisiklet yoluna bile gerek yoktur, yola bir bisiklet çizer, bir de levha koyar ve orada yolun herkes tarafından paylaşılacağını söylersiniz. Bazı yollar şehrin merkezinde hıncahınç yüklüdür, trafik adım adım ilerler, orada şeridin bir kısmını boyayamazsınız, ya bisiklet yolunu o trafikten tecrit etmek ya da fiziksel ayırıcılar kullanarak motorlu taşıtlarla temasını maksimum düzeyde önlemek zorunda kalırsınız. Yukarıdaki örnekte olduğu gibi bazı yollarda ise hem yol geniştir hem de ortalama hız kanuni sınırların fiilen çok üstündedir, bu durumda hem taşıtlardan yeterince uzak (açık) kalacak kadar geniş ve rahat bir bisiklet yolu tasarlamalısınız hem de sağlam bariyerlerle güvenliğini maksimum düzeyde sağlamalısınız. Bunu yapmazsanız geçen yıl çokça tartışılan hani şu Beykoz-Riva yolundaki uygulama kâbusuyla karşı karşıya kalırsınız.
4) Üçten devam edeyim. Demem o ki, bisiklet yolu uygulamaları bilimsel kriterlere uygun olmalı, ben yaptım oldu herkes de alkışladı denerek insanların can güvenliğiyle oynanmamalı. Şunu hepimiz aklımıza yerleştirelim: Türkiye'de trafikte bisiklet sürebilme yaşının alt sınırı 11'dir. Yani 11 yaşını doldurmuş (ya da girmiş, bilemiyorum) herkes trafikte bisiklet sürebilir. Bu bilgiyi masaya koyup o uygulamaya yeniden bakalım: Hangi aile çocuğunun o yolda o mavi boyalı şeritte bisiklet sürmesine izin verir ya da seyirci kalır? Çocukların okula, kadınların işe güce, yaşlıların çarşıya pazara bisiklet sürerek güvenle ve konforla gidemediği, gidemeyeceği hiçbir bisiklet yolu doğru değildir. Biz bisiklet yollarını bu forumun çoğunluğunu oluşturan aslan gibi delikanlılar kullansın diye değil, büyük kavşaklarda, ana yollarda, karşıdan karşıya geçişlerde, mahalle aralarında bilinçli ya da bilinçsizce bisiklet sürerken ezilip can veren çocuklar, kadınlar, yaşlılar, işçiler, organize sanayi çalışanları, simitçi amcalar için istiyoruz. Amsterdam'ı Hollanda'yı Kopenhag'ı Danimarka'yı bunun için övüyoruz, bunun için onlara imreniyoruz, şunlara bakın hele, sıradan bisikletlerle ve sıradan günlük giysilerle yollara çıkıp her yere gidebiliyorlar helal olsun diyoruz, küçücük çocukların bisiklet yolunda babasının annesinin yanında tin tin tin bisiklet sürdüğü videoları tebessümle seyrediyoruz, iki üç çocuğunu birden bisikletine bindirip bir de omzuna alışveriş sepetini takarak şehrin ortasında bisiklet süren annelere ağzımız açık bakıyoruz. Kargo bisikletleriyle yol bisikletinin aynı şeridi uyumla paylaşıp düzgün bir trafik akışı oluşturduğunu düşünerek seyrediyoruz.
5) Bir başka mesele de şu ki: Bisiklet yolu güzergâhlarını belirlerken hangi kriterlere göre düşünüyoruz? Yol geniş, yol rahat, trafik yavaş, manzara güzel, hadi şuraya bir de bisiklet yolu konduralım, getir oğlum oradan mavi boyayı diyerek bisiklet yolu yapmakla bisikletli ulaşım olmaz. Bisikletli ulaşım bilincine sahip bir belediye başkanı önce şunu soracak: Bu şehirde en çok kimler ulaşım sorunu yaşıyor, ulaşım yoksulluğu içinde, ve bisiklet bu sorunun giderilmesine ne kadar katkıda bulunabilir, diğer ulaşım türleriyle birlikte nasıl çözüm olabilir? Bu sorular tasarımdan önce gelmelidir, sosyal adalet ile ilgilidir, şehrin mekânlarının ve kaynaklarının adil kullanımına dairdir. İzmir'in metrolarında otobüslerinde minibüslerinde dolmuşlarında servislerinde kimler saatlerce çile çekmekte, terminallere istasyonlara bağlantı noktalarına duraklara kimler ulaşmakta güçlük yaşamakta, evinden çıkan bir insanın bir toplu ulaşım aracına binmek için yürümesi gereken ortalama mesafe nedir, bu mesafe nerelerde maksimum, nerelerde minimum değerlerdedir... Bu soruların cevabı bilinmeden bisiklet yolu yapmak bilinçsizliktir, ulaşım çözümlerinde ciddiyetsiz bir yaklaşımdır. Tunç Soyer acilen şapkayı önüne koyup bu soruların cevabını bulmalıdır, İzmir'in bisikletli aktivistleri acilen bu cevapların aranış sürecine aktif katılmalıdır, başka alanlardaki sivil toplum örgütleriyle birlikte tartışmalıdır cevapları.
6) Beşten devam edeyim. Bazı şehirlerde bisikletli ulaşımın ölçüldüğüne dair bilgilerimiz var, bazı noktalara sayım cihazları konuyor ve o noktadan geçen bisikletliler sayılıp hımm demek ki burada bisiklet yoluna ihtiyaç var deniyor. Lakin gelin görün ki bu cihazların nerdeyse tamamı zaten bisikletlilerin kullandığı güzergâhlar üzerine konuyor ve bizim aklıevvel bisikletli aktivistler de herkese çağrı yapıp gelin buradan geçin çok çok geçin ki sayı artsın belediye de ikna olsun oraya bisiklet yolu yapsın diyorlar. Beşinci maddede söylediklerimiz bu yüzden çok önemli. Bizler hâlihazırda risk alarak ve sabah akşam yolların kalitesizliğinden, trafikteki sorunlarsan dert yanarak bisiklet kullanan insanlara bisiklet yolu yapma, belediyelerden onlar için yol talep etme anlayışından kurtulmalıyız artık. Bu çok büyük bir gaflet. Bisikletli ulaşıma öncelikle bisiklet kullananların değil, henüz bisiklet kullanmayan ama ona en çok ihtiyacı olan, ondan en çok faydayı sağlayacak olan insanların ihtiyacı var. Kim bunlar, dördüncü maddede anlattım: Okul servislerinde helak olan çocuklar, toplu taşımada tacize maruz kalan kadınlar, karşıdan karşıya geçerken savrulup ölen amcalar, çocuklu anneler babalar, organize sanayiye giden asgari ücretli işçiler... Yaşadığınız şehirlerde etrafınıza dikkat edin: Ara sokaklarda tin tin bisiklet süren amcalar göreceksiniz, mahalle aralarında bisikletiyle gezinen çocuklar, muhtemelen de hiç kadın görmeyeceksiniz. Bisikletlilerin öldüğü trafik kaza haberlerine bakın: İçlerinde çokça 50-60-70 yaşında insanlar, 8-10-15 yaşında çocuklar, işçiler emekliler bulacaksınız. Bunlar bu forumdakilerin hiçbirine benzemiyorlar, kasları yok, dizlikleri yok, eldivenleri yok, bisikletleri de benzemiyor, üç beş yüz liralık bisikletlere biniyorlar, beş liralık fren pabucu kullanıyorlar... Hülasa, bir ölçüm yapılacaksa bu ölçümün amacı, kimlerin bisiklet kullandığını değil, kimlerin bisiklet kullanmak isteyip de kullanamadığını, kimlerin bisiklet kullanarak ulaşım yoksulluğunu en kolay aşabileceğini öğrenmek olmalı.
Sözü bağlamam zor, o yüzden susayım.