@bisikletgundemi
Bu yazılanlara göre ben şunu anlıyorum.
- Hollanda'da kimse "güvenli" bisiklet yolunda ölmüyor.
- Hollanda'da paylaşımlı bisiklet yolu yok varsa da ancak taytlı pro'lar falan kullanıyor. (bkz: aşağıdaki resim ve pro)
- Hollanda'da bisiklet kullanma oranının çokluğunun coğrafi açıdan dümdüz, medeni açıdan da insanların ama daha önemlisi devletin kanun ve kaideleri yerinde uygulayan zümrelerin var olmasıyla alakası yok; yegane sebep Hollanda'nın şehirleri birbirine bağlayan güvenli bisiklet yolları.
- Ülkemizde bisikletin yaygınlaşmamasının önündeki yegane engel güvensiz ve yanlış tasarlanan bisiklet yolları; yoksa insanlarımız bisiklete binmek için can atmaktalar.
"Yok ben bunları demedim" demeyin, çünkü yazdıklarınızın üst metni bunlar.
Şimdi gelelim aktivist meselesine. Yerden yere vurduğunuz "aktivist"ler kim bilmiyorum. Ben bir aktivist değilim; ben alelade bir bisikletliyim. Sizin "Kocaman bir yalan bu, külliyen safsata, ucuz bir masal, cahilce bir bakış açısı" dediğiniz şeyi sonuna kadar da savunuyorum; evet bu ülkenin önce "yöneticileri", bu ülkenin "başındakiler" önce binecek bu alete. Önce onlar örnek olacak, bu bisikleti "oyuncak" statüsünden çıkartacak. Yoksa siz isterseniz cam fanuslu bisiklet yolları yapın, bir halt olmaz. Olmadı. Yalova'da olanları yazdım daha önce.
İstanbul'da Kozyatağı'ndan sahile kadar dikine bir bisiklet yolu var. Çoğu kısmı oldukça güvenli; bariyerlerle ayrılıyor. Günde kaç bisikletli geçiyor sizce ordan? O kadar az ama o kadar az ki! Hani nerede kullanan? Bırak kullananı, İstanbul'da o yolu adam gibi bilen olduğunu bile çok sanmıyorum. (İnönü caddesinden Sahrayıcedit'e inen ve ordan Göztepe'ye bağlanıp paylaşımlı kaldırımdan Bağdat Caddesine kadar inen yol. Evet, Tütüncü Mehmet Efendi'de geniş kaldırımın bir kısmı bisiklet yolu!)
Hayır sevgili dostum; tek başına güvenli bisiklet yollarıyla falan alakası yok bunun. Önce "insan" faktörü işin içine girecek bu işin. Önce insanlar müdahil olacak; sonra devlet insanları için gerekli tedbirleri alacak. Siz sanıyorsunuz ki, bir sabah Hollanda kalktı, "yahu dümdüz ülke, neden bisiklete binmiyoruz" dediler ve her yeri bisiklet yoluyla donattılar, bir anda herkes bisikletlere binmeye başladı. Ama öyle değil.
Hollanda'nın çok ciddi yasaları var bisiklet kullanımıyla ilgili. Yoldan falan önce bisiklet bir "devlet" politikası. Tüm motorlu araçlarda herhangi bir "çarpışma"da karşı tarafın tüm zararlarını karşılama clause'u mevcut.
Tüm bunlara rağmen 2017'de motorlu taşıt kazalarında ölen sayısı 201 iken bisiklet kazalarında ölen sayısı 206. Yani ne güvenlik önlemleri, ne de çok güvenli bisiklet yolları, trafik kazalarını engellemiyor. Buna rağmen, insanlar "canımı sokakta bulmadım, hadi kalkıp arabamla işe gideyim" de demiyorlar. Hollanda'da hala kask zorunlu değil. Günlük kullanımda takan da az.
Toparlayayım: Bisikletli ulaşımı yaygınlaştırmak istiyorsak bisiklet kullanma ihtiyacı ve potansiyeli olan insanlar "yaratmalıyız". Bu da ne belediye başkanının tek başına bisiklete binmesi, ne de ultra güvenli bisiklet yolu yapmasıyla mümkün. Bu bir "zihniyet yerleştirme" işi. Öyle önümüzdeki aya kadar da yapılabilecek bir şey değil.
Üç gün sonra orası otoparka dönmeyecek, "yaa bizim insanımız böyle işte, geldi bak oraya park etti" inanılmaz oryantalist, kaderci ve kabullenmeci bir yaklaşım. Devlet, devlet olacak, vatandaş vatandaş olacak önce. Yoksa istediğiniz kadar güvenli bisiklet yolu, şehirler birbirine bağlansın diye yırtının.
Önce insan, evet, ama farklı bir şekilde, önce insanlar bunu yapmayacak.
Sizin ucuz popülist yaklaşım olarak gördüğünüz Tunç Soyer'in bisikletle işe gitmesi işini ben bu yüzden önemsiyorum.
Sırf gösteriş olsun diye dandik market bisikletiyle kafasında parti şapkası, sele ayarı bile yapılmamış bisikletle onlarca koruma eşliğinde yapılan tın tın popülist bisiklet şovuyla, bunu ayırt edebilecek kadar da farkındalığımız var çok şükür.