Scudo Sports

Şu an içinizden ne geçiyorsa yazın

Birileri o arkadaşlara anlatıversin o zaman. 25 km/sa hız ile dengelerini kaybedip düşünce "game over" riski çok yüksek oranda artıyor. O ülkede bisikletin öncelikli olmasına Azrail As nin çok da bakacağını sanmıyorum.
2024 yılında Türkiye’de motosiklet, bisiklet, sukuter gibi araçların karıştığı kazalardaki ölümlerin toplam trafik kazalarındaki ölümlere oranı %42, Hollanda’da bu oran sadece bisikletlerde %39. Fazlaca varsayımsal olacak ama Türkiye’de her 5 kazadan 1’i motosiklet, her 40 kazadan 1’i bisiklet kazası, o halde %42’nin %4,5 gibi bi kısmı sadece bisikletli ölümlerinin oranı desek Hollanda’ya göre nerdeyse 9 kat daha güvenli bizde bisiklet sürmek. Hadi ateyizler nerdesiniz????? :D
 
Scudo
2024 yılında Türkiye’de motosiklet, bisiklet, sukuter gibi araçların karıştığı kazalardaki ölümlerin toplam trafik kazalarındaki ölümlere oranı %42, Hollanda’da bu oran sadece bisikletlerde %39. Fazlaca varsayımsal olacak ama Türkiye’de her 5 kazadan 1’i motosiklet, her 40 kazadan 1’i bisiklet kazası, o halde %42’nin %4,5 gibi bi kısmı sadece bisikletli ölümlerinin oranı desek Hollanda’ya göre nerdeyse 9 kat daha güvenli bizde bisiklet sürmek. Hadi ateyizler nerdesiniz????? :D
Hollandaya Lucifer bakıyor diye biliyorum, onun cazibesi ile ilgili olabilir, makamlar farklı :D
 
  • Hahaha
Tepkiler: Umur Bora
hamam taşı gümüşten
 
Bir yerde gördüm hoşuma gitti sizinle paylaşmak istedim;
Bursa cezaevinde Nâzım Hikmet, Orhan Kemal’le aynı koğuşta kalmaktadır. Koğuş masasının üzerinde Orhan Kemal’in (asıl adı ”Mehmet Raşit Öğütçü”) bir roman başlangıcını görür. Okur. Ayağında takunyalar koşarak avluya çıkar Nâzım Hikmet. Orhan Kemal’e soluk soluğa sorar, “Siz mi yazdınız bunu?” Orhan Kemal çekinerek, “Evet” der. Nâzım Hikmet büyük bir coşkuyla, “Birader, neden bahsetmediniz bundan. Siz nesir adamısınız! Hikâye yaz, roman yaz!” diyerek o gün bir romancının doğuşunun müjdesini verir.
26 Eylül 1943 Pazar sabahı Orhan Kemal’in cezası biter, hapishaneden ayrılır. Ayrılmadan birkaç gün önce Nâzım Hikmet’e bir şiir yazar, ona okur ve bu şiir Nâzım Hikmet’i ağlatır…
NÂZIM HİKMET'E / ORHAN KEMAL

Sen
“Promete’nin çığlıklarını
kaba kıyım tütün gibi piposuna dolduran adam”,
sen benim mavi gözlü arkadaşım;
kabil değil unutmam seni.
26 Eylül 1943
Seni yapayalnız bırakıp hapishanede,
bir üçüncü mevki kompartımanda pupa yelken koşacağım memlekete.
Ve tren
bir güvercin gibi çırpınarak istasyona girecek,
gözü yaşlı bir genç kadına
beş senenin ardından
kocasını getirecek.
O dem ki boş verip istasyon halkına,
yanaklarından öperken sevgilimi,
sen neşeli mavi gözlerinle bakacaksın
içimden bana.
O dem ki yürekten her şey atılacak,
ekmek, kin, hasret,
fakat Nâzım Hikmet,
sen şu kadar kilometre uzakta kalmana rağmen
aydınlık yüreğimin duvarına dayayıp sarı saçlı başını,
batan bir yaz güneşi hüznüyle ağlatacaksın arkadaşını.
Günler geçecek,
ekmek derdi çökecek omuzlarıma.
Fabrika, makinalar, tezgâhım…
Sana şekerkamışı, portakal yollayacağım.
Karım yün çorap örecek.
Her hafta mektup yazacağız.
-Askere almazlarsa eğer.-
Unutabilir miyim seni?
Tahtakurusu ayıkladığımız hapishane gecelerini
ve radyoda şark cephesinden haber beklediğimiz
müthiş anların küfrünü!
-Radyonun yanındaki duvara
kurşunkalemiyle abus insan yüzleri çizmiştin.-
Unutabilir miyim seni?
Hâlâ beton malta boylarında duyuyorum
takunyalarının sesini!
Unutabilir miyim seni hiç?
Dünyayı ve insanlarımızı sevmeyi senden öğrendim,
hikâye, şiir yazmayı
ve erkekçe kavga etmeyi senden!
 
Ataşehir'de durakta beklerken her sabah bir yaşlı amca musallat olmuştu, olaya "size bir şiir okuyabilir miyim evladım?" şeklinde kibar bir şekilde başladı birkaç gün sonra ben bir yukarıdaki durağa yürümek zorunda kalmıştım ama bu kez de otobüsü bulup okur olmuştu.

Okuyabilir miyim diye sorması laf olsun torba dolsun karşıdan bir gelişim var okuma desen gazozuna hap atar yine okur.

Bir kez ceviz kabuğu programına biri bağlanmıştı Hulki okuma yayın akışına uygun değil diyor adam ama çok kısa diyordu acaba aynı dürzü müydü hâlâ merak ederim.
 
Dün aksam, eşim mutfakta kırılan cam bir tabağın kalan zerresine basmış ve ayak tabanına giren bu cam kiymigini çıkartmak için hastahaneye gittik. Şehir hastahanesi ne .. Neyse , şehir hastahanesi ne yaklaştıkça, gördüğümüz hastane manzarası olsun, ışıkları ve bina büyüklüğü , çeşit çeşit kat kat poliklinikleri olsun , gördükçe hemen bir kendimizden geçtik , eşimin ayağı henüz hastahaneye girmeden iyileşti neredeyse , bende de potansiyel tüm dertler, musibetler, şerler bir anda kalkiverdi , bı hafiflik bı dinginlik, dinlilik, dingillik vb duygularla doldum tastim.. , asıl duygu patlamasını hastahane bahçesine girdiğimizde ve travma bölümlerine yakın yollar üzerindeki ve otoparklarda yer bulamamamiz ile hat safhalarda yaşadık. Dedik , ne güzel ya, kummgibininsan kum gibi doktor hemşire guvenlik.. cayır cayır ortalık , mest olduk, çalışıyor adamlar kadınlar ... Adeta Zone 6 intervali ile bir süre yürümek zorunda kaldık. Tabi bahçeleri genişti ve çim alana kendimizi attık ve biraz mehter marşı dinlerken yuvarlandik, bu ara nabzimiz düştü.. akşamuzeri saat 08.33 gibi kayıt açıldı. Rontgenidir , muaynesidir derken 23.47 de, ayrıldık Şehrin hastahanesi den... asrın liderimiz in verdiği talimatlar,kararlar, öngörüler,üstün zekasi ile yapilan bu Lütuf, bizlere çok bile fazlaydı, sukrettik, 1-2 dua gönderdik zati sahanelerine.. Doktor, 4 saat içinde ufacık bir kiymigi çıkarmak yerine , bize pazartesi erkenden gelin , prosedür olarak 2 gün sonraya randevu veriyoruz dedi. Önce biraz şaşırdık, dedik ki o kadar saattir sıralarda bekledik, kapmamis olsak bile beklerken, kalabalıkta enfeksiyon kapmış olma riskimiz var, acil müdahale odası yok mu? Sonuçta balta saplanmadi , sizler gibi Avrupa nin kıskandığı ülkenin , nadide doktor kadrosundan birisiniz, balta ile 2 gün bekeleyecek mıydık? Dedik, evet dedi.. bekeleyecektiniz dedi.. Sonra geçen sene kayın pederimin iç hastalıklarla ilgili onkolojiden 1.5 ay sonraya randevu vermiş olmalarını hatırladık... Sasirmadik.. sırf satafat, show , gösteri amaçlı yapılanlardan hiçbir farkı yokmuş koskoca hastahanelerin .. hastahaneden ayrılırken bu görkem o kadar boş , o kadar anlamsız , o kadar gereksiz geldi ki .. bir kez daha anladım bizden bir halt olmayacağını..
 
Ataşehir'de durakta beklerken her sabah bir yaşlı amca musallat olmuştu, olaya "size bir şiir okuyabilir miyim evladım?" şeklinde kibar bir şekilde başladı birkaç gün sonra ben bir yukarıdaki durağa yürümek zorunda kalmıştım ama bu kez de otobüsü bulup okur olmuştu.

Okuyabilir miyim diye sorması laf olsun torba dolsun karşıdan bir gelişim var okuma desen gazozuna hap atar yine okur.

Bir kez ceviz kabuğu programına biri bağlanmıştı Hulki okuma yayın akışına uygun değil diyor adam ama çok kısa diyordu acaba aynı dürzü müydü hâlâ merak ederim.
Kaçmakla çok iyi etmişsin. Şiir okuyandan kaçmak lazım. Hele biri var, bir şiir okudu 25 senedir 85 milyonu bırakmıyor. :krktm:
 
Dün aksam, eşim mutfakta kırılan cam bir tabağın kalan zerresine basmış ve ayak tabanına giren bu cam kiymigini çıkartmak için hastahaneye gittik. Şehir hastahanesi ne .. Neyse , şehir hastahanesi ne yaklaştıkça, gördüğümüz hastane manzarası olsun, ışıkları ve bina büyüklüğü , çeşit çeşit kat kat poliklinikleri olsun , gördükçe hemen bir kendimizden geçtik , eşimin ayağı henüz hastahaneye girmeden iyileşti neredeyse , bende de potansiyel tüm dertler, musibetler, şerler bir anda kalkiverdi , bı hafiflik bı dinginlik, dinlilik, dingillik vb duygularla doldum tastim.. , asıl duygu patlamasını hastahane bahçesine girdiğimizde ve travma bölümlerine yakın yollar üzerindeki ve otoparklarda yer bulamamamiz ile hat safhalarda yaşadık. Dedik , ne güzel ya, kummgibininsan kum gibi doktor hemşire guvenlik.. cayır cayır ortalık , mest olduk, çalışıyor adamlar kadınlar ... Adeta Zone 6 intervali ile bir süre yürümek zorunda kaldık. Tabi bahçeleri genişti ve çim alana kendimizi attık ve biraz mehter marşı dinlerken yuvarlandik, bu ara nabzimiz düştü.. akşamuzeri saat 08.33 gibi kayıt açıldı. Rontgenidir , muaynesidir derken 23.47 de, ayrıldık Şehrin hastahanesi den... asrın liderimiz in verdiği talimatlar,kararlar, öngörüler,üstün zekasi ile yapilan bu Lütuf, bizlere çok bile fazlaydı, sukrettik, 1-2 dua gönderdik zati sahanelerine.. Doktor, 4 saat içinde ufacık bir kiymigi çıkarmak yerine , bize pazartesi erkenden gelin , prosedür olarak 2 gün sonraya randevu veriyoruz dedi. Önce biraz şaşırdık, dedik ki o kadar saattir sıralarda bekledik, kapmamis olsak bile beklerken, kalabalıkta enfeksiyon kapmış olma riskimiz var, acil müdahale odası yok mu? Sonuçta balta saplanmadi , sizler gibi Avrupa nin kıskandığı ülkenin , nadide doktor kadrosundan birisiniz, balta ile 2 gün bekeleyecek mıydık? Dedik, evet dedi.. bekeleyecektiniz dedi.. Sonra geçen sene kayın pederimin iç hastalıklarla ilgili onkolojiden 1.5 ay sonraya randevu vermiş olmalarını hatırladık... Sasirmadik.. sırf satafat, show , gösteri amaçlı yapılanlardan hiçbir farkı yokmuş koskoca hastahanelerin .. hastahaneden ayrılırken bu görkem o kadar boş , o kadar anlamsız , o kadar gereksiz geldi ki .. bir kez daha anladım bizden bir halt olmayacağını..
Avrupa'da bu süreler çok daha uzun olurdu
 
Kaçmakla çok iyi etmişsin. Şiir okuyandan kaçmak lazım. Hele biri var, bir şiir okudu 25 senedir 85 milyonu bırakmıyor. :krktm:
Abi Mette Frederiksen Haziran 2019’da geldi, daha 6. senesi yav, süreyi karıştırıyor olabilir misin?
 
  • Beğen
Tepkiler: hamlet2006
Trump bu sefer de AB'ye gümrük vergisi çakacağını söylemiş bu kez %50. piyasaları alt üst eder yine gerçi bizlik bir şey yok bizim piyasa hep yerlerde.
 
Avrupa'da bu süreler çok daha uzun olurdu
Çok büyük bir yerde yaşamıyorum ama ne zaman hastaneye gitsem çok bekletmeden tedaviye aldılar.
Hele iki yıl öncence bisikletten düşünce cankurtaranda uyandığım için iyi olduğuma inanmaları 10 saat falan sürdü.
 
  • Beğen
Tepkiler: MakRo
heyecan olunca çişim geliyor. Bu benim en büyük sorunum olabilir...
 
Dün aksam, eşim mutfakta kırılan cam bir tabağın kalan zerresine basmış ve ayak tabanına giren bu cam kiymigini çıkartmak için hastahaneye gittik. Şehir hastahanesi ne .. Neyse , şehir hastahanesi ne yaklaştıkça, gördüğümüz hastane manzarası olsun, ışıkları ve bina büyüklüğü , çeşit çeşit kat kat poliklinikleri olsun , gördükçe hemen bir kendimizden geçtik , eşimin ayağı henüz hastahaneye girmeden iyileşti neredeyse , bende de potansiyel tüm dertler, musibetler, şerler bir anda kalkiverdi , bı hafiflik bı dinginlik, dinlilik, dingillik vb duygularla doldum tastim.. , asıl duygu patlamasını hastahane bahçesine girdiğimizde ve travma bölümlerine yakın yollar üzerindeki ve otoparklarda yer bulamamamiz ile hat safhalarda yaşadık. Dedik , ne güzel ya, kummgibininsan kum gibi doktor hemşire guvenlik.. cayır cayır ortalık , mest olduk, çalışıyor adamlar kadınlar ... Adeta Zone 6 intervali ile bir süre yürümek zorunda kaldık. Tabi bahçeleri genişti ve çim alana kendimizi attık ve biraz mehter marşı dinlerken yuvarlandik, bu ara nabzimiz düştü.. akşamuzeri saat 08.33 gibi kayıt açıldı. Rontgenidir , muaynesidir derken 23.47 de, ayrıldık Şehrin hastahanesi den... asrın liderimiz in verdiği talimatlar,kararlar, öngörüler,üstün zekasi ile yapilan bu Lütuf, bizlere çok bile fazlaydı, sukrettik, 1-2 dua gönderdik zati sahanelerine.. Doktor, 4 saat içinde ufacık bir kiymigi çıkarmak yerine , bize pazartesi erkenden gelin , prosedür olarak 2 gün sonraya randevu veriyoruz dedi. Önce biraz şaşırdık, dedik ki o kadar saattir sıralarda bekledik, kapmamis olsak bile beklerken, kalabalıkta enfeksiyon kapmış olma riskimiz var, acil müdahale odası yok mu? Sonuçta balta saplanmadi , sizler gibi Avrupa nin kıskandığı ülkenin , nadide doktor kadrosundan birisiniz, balta ile 2 gün bekeleyecek mıydık? Dedik, evet dedi.. bekeleyecektiniz dedi.. Sonra geçen sene kayın pederimin iç hastalıklarla ilgili onkolojiden 1.5 ay sonraya randevu vermiş olmalarını hatırladık... Sasirmadik.. sırf satafat, show , gösteri amaçlı yapılanlardan hiçbir farkı yokmuş koskoca hastahanelerin .. hastahaneden ayrılırken bu görkem o kadar boş , o kadar anlamsız , o kadar gereksiz geldi ki .. bir kez daha anladım bizden bir halt olmayacağını..
Geçmiş olsun, evet ciddi ciddi bekletiyorlar. 4-5 sene kadar önce yanılmıyorsam ufak bir bisiklet kazasında serçe parmağımda eklemden parçalı kırık ve çıkık olmuştu, kemik 3'e ayrılmış. Celal Bayar'a gittim, bir prof.a yönlendirdiler. Sekreteri 2 ay ajandası dolu kendisiyle görüşün (bişeycikler ateşleyin mealinde) yada sıranızı bekleyin dedi. Bende inat ettim beklerim dedim. Net 1 ay beklettiler o parmakla. Bir ay sonra aniden telefon geldi gittim öyle ameliyata aldılar.
 
Geri