Bu ülkenin bu krizden çıkmasının ve ileriki dönemde de krize girmemesinin tek yolu var. O da artık "dünyadan bize ne, biz kendimize yeteriz" kafasından sıyrılmak, ve yatırımcıların, idealist ve girişimci insanların "kazanacak, ve hatta kaybedecek çok şeyinin" olacağı bir ülke haline gelmeye çalışmak. Yani "yapısal reformlar" yapmak. Her alanda. İktisadi, sosyal, eğitim, sağlık, her ama her alanda. Daha önce bir arkadaş yazdı bi yerde, Türkiye lojistik açıdan o kadar mükemmel bir yerdeki dünyada, bu avantajı ne derece kullanıyor acaba? Bu söylediklerimi başaracak, aklı başında, işini bilen, uzman bir yönetim kadrosuna ihtiyacı var bu ülkenin. Bugüne kadar bu ülkeyi yönetenler hep "sizci/bizci" oldu, o antik sürü psikolojisinden faydalanarak güç sahibi oldular, sadece son 15 yıldan bahsetmiyorum, çok daha eskilere gidebilirsiniz, hatta Osmanlı da dahil bu söylediğime, hem ülke içinde, hem başka ülkelere karşı çözüm odaklı yaklaşımlar yerine, güçlerinin yettiğini ezmeyi (ülkedeki azınlıklar mesela), yetmediği ile de (başka ülkeler) küsmeyi yeğledi bu ülke. Aklı başında dünya ülkeleri birbirlerini kollamaya başladılar, özellikle İkinci Dünya Savaşı onlara çok şey öğretti, birlikler kurdular, ama biz hala "bunlar bizi batırmaya çalışıyor" diyoruz. Yahu hepimiz aynı gezegende yaşıyoruz, diğer ülkeler uzaydan gelmiyor, ama Türk insanının anlayışı, bütün dünyadan soyutlanmış bir "Türk mahallesi" anlayışı hala. Bu köhne ve paslanmış bir anlayış. Herkesle kavgalı, herkesle küsüz. Kendi mahallemiz ile bile kavgalıyız. Mahallede oturan insanların yarısı diğer yarısından nefret ediyor, hatta ilk fırsatta birbirini boğmaya kalkıyor ((link)). Bu ülkenin geldiği durum budur. İnsanları bu kadar birbirine düşman olursa, bu kadar sizcilik bizcilik yapılırsa, komşu olan olmayan bütün ülkelere küserseniz, belki kendi ülkenizdeki o sevmediğiniz azınlğı ezebilirsiniz, onlara gücünüz yeter, ama gücünüzün yetmediği o başka mahalleler sizin mahallenizdeki bakkaldan hiç bir şey satın almazsa, sizin mahallede sürekli kavga çıktığı için gelip sizin mahallenizde bakkal açmazsa, o elinizdeki tek bakkal da iflas eder, dükkanı kapatır başka mahalleye taşınır. Siz de öyle bakarsınız arkasından. Sonra makarna, pirinç lazım olunca da gidip başka mahalleden almanız gerekir, çok daha pahalıya. O mahallelerin insafına kalırsınız. Büyük lokma ye, büyük söz söyleme demişler. Bu ülkenin yakın tarihinde çoook büyük sözler söylendi, çok da büyük lokmalar yutuldu. Biz hep oturup izledik. Bedelini de hep biz, sıradan insanlar olarak ödedik. Dedelerimiz, ninelerimiz, anne/babalarımız cehaletlerinin, bilgisizliklerinin, yaptıkları yanlış tercihlerin bedellerini ödediler. Hatta bugün bizler potansiyelimizi tam olarak kullanamıyorsak eğer, sebebi işte bu atalarımızın ödediği bedeller yüzündendir. İçimizde kalan uhdeler, daha iyisini başarabilirdim aslındalar hep bu yüzden. Doğru insanları doğru işlerin başına geçirmeyi asla öğrenemedik, öğrenemeyeceğiz de galiba. Tıpkı bizden öncekiler gibi, biz de hatalarımızın cezasını elbet ödeyeceğiz. Bundan kaçış yok. Ama ben istiyorum ki bu bedelleri bedavaya ödemeyelim. Bunlardan ders çıkaralım. Bir şeyler öğrenelim, bi daha da aynı hataları yapmayalım. Bizim çocuklarımız daha güzel bir ülkede yaşasın. Ama malesef içimden bir ses de değişen hiç bir şey olmayacağını söylüyor. Hem biz, hem onlar bu günahların, yanlışların hesabını vereceğiz. Hiç bir şey bedava değil.