Scudo Sports

Biraz da aşk ve romantizmle ilgili hikayeler ve fotoğraflar

...Yüreğimi dolaşırdı üşüyen bir ses
...Gözlerinde buğula nırdı camlar
-ellerin ellerimde lades-

...Hangi yöne doğru sollardık zamanı
...Ölüm hangi yönden giderdi?
...Akşamlar içimizde uzun birer yara
...Gibi açılırdı her gece dev birer kafes.
...Başlardık buzlu ağlamalara
-yüreğimi sana verdim lades-

...Yüzüne gömdüm gençliğimi
...Orda kayboldu aslında

...Yeni aşklar sunmayın bana
Aklımda
 
Scudo
SEVMEK GÖKYÜZÜNE HAYKIRMAK DEĞİLDİ SEVDİĞİNİ...
SAHİLLERE ADINI YAZMAK.. KADERİNİ DENİZ DALGALARINA BIRAKMAK...
SEVGİNİN GÖSTERİSİNİ ŞEMATIK SEKİLLERDE İFADE ETMEK DE DEĞİLDİ....

http://img250.imageshack.us/img250/5236/41737907gfjd9.jpg

HERGÜN GECECEĞİNİ BİLDİĞİN SOKAK DUVARLARINA BİR CESARET GÖSTERGESİ
OLARAK YAZMAK.. ... SEVGİNİ O PİS DUVARLARA YANSITMAKTA DEĞİLDİ....
BİR ANDA SİLEBİLECEĞİN.. ÜSTÜNÜ KARALAYABİLECEĞİN.. YIRTIP ATABİLECEĞİN.. SONUNU YA SİLGİ PARÇALARIN İÇİNDE KAYBOLMUŞ.. YADA ÇÖP KUTUSUNUN EN PİS YERİNE ATABİLECEĞİN KAĞIT PARÇALARINA DA YAZMAK DEĞİLDİ...

http://img246.imageshack.us/img246/7411/i116309795855017rx8.jpg

BEN SENİ SEVDİM DEMEK HİÇ DEĞİLDİ SEVGİNİN İSPATI.. KURT KUZUYU KANDIRMAK İÇİN EN TATLI DİLİNİ KULLANMADIMI.. TILKININ TATLI SÖZLERİ CIVCİVE ANNESİNİN SERT GAGASINDAN DAHA TATLI GELMEMİŞMİYDİ?? SONLARI MUTLUMU BİTTİ.... ?????

http://img358.imageshack.us/img358/2668/bensenisevdim6tcql9.jpg

SEVGİ ANLIK GÜZELLİKLERİ.. ANLIK HEVESLER UĞRUNA YASAMAK DE DEĞİLDİ....

SEVGİ BİR ÖMÜR BOYU EN GÜZEL ANLARI BERABER YASAMA İSTEĞİYDİ...


http://img45.imageshack.us/img45/1774/ebreseresim72lzth4.jpg

SEVGİ BERABER GÜLEBİLMEKTİ.. BERABERKEN EĞLENEBİLMEK... BERABERKEN MUTLU OLMAKTI....


http://img182.imageshack.us/img182/1306/223af3.jpg

SEVGİ ONUN İÇİN DEĞİŞMEKTİ... ONA GÜVENDE OLDUĞU HİSSİNİ VERMEKTİ.. ONUN İÇİN BİR BÜTÜN OLMAKTI.......


http://img246.imageshack.us/img246/142/adszni0.png

SEVGİ SONUNA KADAR ONA SAHİP ÇIKMAKTI... ONU KORUMAKTI... KUCAKLAMAKTI


SEVGİ ZORLUKLARI BERABER YASAMAKTI... BERABER SAVASMAKTI... SEVGİ DESTEK OLMAKTI...
SEVGİ PAYLAŞMAKTI...
AMA
KİMSE SEVGİNİN DEĞERİNİ ANLAYAMADI ...
 

http://img299.imageshack.us/img299/5185/dsfsd.jpg


Suskularda yüreğim. Yazıp çizdiğim herşey kapkara bir tabloya dönüşüyor gözlerimin önünde. İçinde hep sen... Ben ki; filizin güne uyanışını yazarken, söz düşmez oldu yüreğimden. Galiba en çok bu yüzden kızgınım sana, sözlerimi aldın elimden! Artık olmadığın günleri birbirine bağlamıyor, bir acıyı yeniden sormamak için seni anmıyorum. Özlemiyorum da varlığının içimde uyandırdığı aydınlığı, sensiz de ışığa dokunabiliyorum. Bir boşluğa "gel!" diye seslendiğimi anladığımdan beri, beklemelerim de bitti. Bir iz kaldıysa senden geriye yalnız öfke dolu bir histi. O da geçti, gitti...

Yine de hiç affetmeyecek geldiğin için seni bu şehirde, ben gibi. Martılarına dokunmamalı, maviye şarkılar söylememeliydin ve unutmamalıydın yerin burası değildi. Yoktu hakkın birinin elinden yalnızlığını bunca alıp, daha derin bir yalnızlığa salmaya. Yoktu hakkın kuytuda bir can'a ışık vaad edip, kör kuyulara atmaya. Öyle çok sebep varki bir ömür sana küskün kalmaya.

Ama... Yapmayacağım bunu da. Dedim ya! Sen olmadan da dokunabiliyorum aydınlıklara. Bu öyküden arda kalan, yönünü şaşmış bir kırlangıç yalnızca.

Bir daha pervazıma konmasın, sağ olsun sağlıklı olsun ama üzmesin kimseyi bir daha. Söyle ona!

 
http://img299.imageshack.us/img299/4069/kagit.jpg

Kumdan bir kaleydin sen,
bir büyük dalga silecekti izlerini,
bilirdin...

Kağıttan bir gemiydim ben,
hiçbir dalga getirmezdi beni sana,
bilirdim...
 
Hayat bazı anlarda dalından düşer, sen bir nehir olduğunda...
Önüne katıp sürüklersin onu.Yaprak kadar hafiflediği anlarda..
Kimi zaman hızlı, kimi zaman yavaş..
En sevdiğin şey(ler)den ayrılmak, koyu kırmızı bir boşluk gibi oturur içine çoğu zaman. Bir şeftalinin ortasındaki çekirdeği çekip çıkardığında görürsün aynı boşluğu...

Yaşamdır bu şarkısını söyler senin için, insanlar gönderir sana, görmezsen usulca kaybolurlar, çevirdiğin sayfaların arkasında kalırlar..Üzerine o kadar fazla sayfa eklenir ki, hayatta olduğun sürece bulamazsın artık istesen bile...

Kuruntu ayaklarına paten geçirip hızlıca turlamaya başlar seni, ruhunu.. Aklını istemediğin ormanlara iter, iter ama ağaçlardan ormanı göremezsen, gözlerini suçlamamalısın...Zihnin kum olur arada hayallerinin resmini çizersin, dalgalar hayal kırar silerler tüm resimlerini..Oysa ki kalelerin vardır hiç yıkılmaz dediğin, kumdan kalelerin!..

Hani okulda kullandığımız uçlu kalemler vardır ya, gövdesindeki uç bitmeye yakın ufalır ama yine de çok az bir şeyler yazabileceğini umarsın, işte öyledir kimi ilişkiler, sevdalar, yakınlıklar.. Bitmesine ramak vardır ama ağır hareket edersin..Yelkovan topallasın dersin, hep o "son anı" kazırsın aklının derinliğine..

Duyarsın..Başına yıkılan duvarların seslerini.Yıkılan sözlerde ararsın ayakta kalan duvarları..
Böyle acıtan durumlarda, insan hep aynı şeyi yapar. Gözle görülür bir şey arar...

Kağıt hala beyazdır üzerindeki kahve lekesine rağmen. Lekeyi kabullenirsin kağıt gibi sonra gözün alışır buna.. Zaman en önemli kaynağımız ama buruşturur hepimizi..
Sen de buruşturup atarsın bir şeyleri. Ve sonra anlarsın ki, yaldızlı kağıtlar gibi düzeltilmiyor kıvrıştırıp attığın "zaman".

Biliyorum hepimizin hayatı bir nevi dondurma..Eriyip gitmeden avuçlarından, gecikme tadına varmakta..Külah aracın olsun, muhteşem tadı daima amacın..
Küpeler tak kulağına sıcağı sıcağına ki, boynuna dolanmasınlar. Biliyorsun ardında bıraktığını sandığın, onun seni arkada bırakmadığı olabilir..

Hayat üstüne bir sürü laf edilir ordan, burdan..Söylenenler fragman gibidirler. Kısa, çarpıcı.
Yaşamlarımızsa birer filmdir, metrajının nerde bittiğini bilemediğimiz..Başrol hep senindir ama rollerin sıkça değişir..Senaryo bazen kahreder, yerlere vurur, mutluluktan uçurur, sarhoş eder, dansettirir, törpüler... Hepsi filmin devamı için seni bekler..

Şerbet yapmayı bilmeli..Yaşamın nabzına göre..Korkmamalı üzülmekten, sürünmekten. Geldiğinde de vakit gülmeyi, neşeyi körüklemeli..

Sessizliğe bir kaç kelime borcun varsa, çıkıp söyle...

Her şeyin yedeği, yaması vardır ama hayatının yok ki.
 
Bir sevda masalı vardı anlaşılamayan...



Bir aşk rayihaları salacağım ben bugün yine göklere.Hava kapalı Sonbaharın son ayındayız, hüzün kokulu, ağlamaklı sanki dokunsan ağlayacak, gözyaşlarını birazdan salacak....


Bir sevdadan bahsedeceğim bulutlara aya,yıldızlara,rüzgarlara..Bir sevda yeli olup ineceğim yeryüzüne...Aşk rayihaları salacağım tüm dünyaya, denizlere, okyanuslara , martilara, sahillerde gezineceğim, yağacak yağmura eşlik edeceğim ben bugün yine, hüznüme hüzün katacağım ,derdime dert salacağım....


http://img129.imageshack.us/img129/89/gothic48gf0ho2.jpg

Ben hüznümü seviyorum, derdimle yaşamaya alışığım haydi tüm hüzünler gelin benim üstüme diyeceğim..ve bir hüzünlü sevda masalı anlatacağım,anlatabilirsem adı yalan olan..


Bir sevda vardı, adı son sevda olan, güzel, büyülü olduğu sanılan, sevgisi, sevdası, kini nefreti olan...Bir sevda kelebeği olup gelip hüzünlü yaslı yüreğime konan.Hüznüme hüzün katan,yasıma yas katan...


http://img352.imageshack.us/img352/4867/a1zp3mk1ct5.jpg

Rengarenk kelebekleri gönlüme musallat eden.Ne söylediği, ne anlattığı anlaşılamayan...Nasıl olduğu, nerde durduğu bilinmeyen, gel gitleri olan, nezaketten bi haber yaşayan,bir yerlere konamayan, duramayan bir sevda kelebeğinin kırık kanadı olan bir sevda rayihaları salayım göklere, bir hüzün havası, veda havası göndereyim tüm yeryüzüne adı sevda masalı olan, adı yalan olan..



Bir sevda masalı anlatıyorum, bir tırtılın ömrünü anlattım şiirlerde, anlaşılamayan maziden aldığı gıdayla yaşamaya çalışan, hep mazisinde kalan,mazisini aşamayan, şiirlere konu olan, yaz günlerinde üşüyen, yağan yağmurlarda hep ıslanan, kimi zaman deli gömlekleri giyen, deliler gibi dolaşan, kıran , döken , inciten, hep rest vari konuşan ve resti görülen bir sevda vardı adı masal olan...adı yalan olan

http://img236.imageshack.us/img236/4456/sonbahardayalnzlk8qi.jpg

Kimi zaman bir karayelde , kara sevda olup esen, sonbaharın son ayında , sarı yapraklar misali göğe savrulan, kendi içinde kısır döngüleri olan, seven, sevilen , hemde sevilemeyecek, anlaşılamayacak olan karmakarışık bir sevda vardı masal gibi..adı yalan olan...


Bir sevda vardı . İyilik nezaketin sevgiden doğduğunu bilmeyen, hatır,gönül nedir bilemeyen..bilsede ifade edemeyen, medenice veda dahi edemeyen..sevgi yoksa yürekte her türlü bağnazlık,katılık, acımasızlığın yüreği dolduracağını onlarla yaşanacağını farkında olmayan, bir sevda vardı, adı yalan olan...



Bir sevda vardı.Nezaket kapısının nerden açıldığını bilmeyen, bu kapıdan girilebilse sadakat, vefa, sevgi, hoşgörü anlayışının , empatinin kendisini karşılayacağını göremeyen bir sevda vardı, nezaketin bir erdem olduğunu anlamayan...


Bir sevda vardı.Sevda yeli sandığı bir karayelle savruldu göğe yükseldi.Yıldızlara sordu, bulutlarla konuştu, güneşe, aya sordu yanıldığını anladı..aradığını bulamadan yeryüzüne indi..







Günlerce savruldu, kar da tipide lodoslarda, en sonunuda düştü bir liman kıyısına, sahillerde gezindi, limanlarda bekçilik etti, beklenen vardı, bekleyen vardı ama gelen hiç olmadı.Çünkü sevgi bilmeyen,nezaketten uzak gönüllerde sevdanın işi neydi??
Ve bir gün geldi, birden sevda uğultuları kesiliverdi, sevda yağmurları diniverdi, yalan sevdalar alıp başını gidiverdi.Ve bir kez daha yanıldığını anladı, yalan sevdalarda, yalan yellerle esdi,durdu, kandığını anladı..

Her şeylere rağmen sevdası, sevgisi savrulurken, yok olurken, ona vermeyi düşündüğü kitapları, sevda fakirlerine verilecek şiirleri ve güzel kokulu, kırmızı gülleri bir beyaz kelebeğin cansız bedeni kalıverdi titreyen ellerinde...







Gülümseyen yüzlerle, bir kaç damla yanağından süzülen yaşlarla, bir veda şarkısıyla uğurladı sevdasını uzak ellere, bilinmeyen gönüllere ... vakit tamam , son bir mektup mu? olur... son bir yazı mı? olur... var olan yaşanan , yaşanmayan herşeylere elvadalar, vedalar ederek, bir hüzün, bir veda havasıyla hoşçakallar ediyorum!!! bir sevda vardı...adı masal olan , adı yalan olan, kara sevdalara...
 
Senin sesin rüzgar, varlığın hayal, renklerin uçuk ve tebessümlerin kaçamaktı. Küçük bir hıçkırıktın gecemin sessizliğine damlayan. Sen ki yaşanılmaya çalışılan bir düş yangını. Çek gemilerini benim sularımdan..



Bütün kıyıları kurşunlamış , bütün suları bıçaklanmış bir denizdeyim. Rengine rehnedilmiş bir gece giydiriyorum üstüme.

Şakacı bir sitem iliştiriyorum usulca yokluğuna.

Bir bilsen aklımdakini! Sustumsa alıngan bir cümlenin kahrını düğümlemeyesin diye.

Sen ki ilk vazgeçemeyişim, ilk kıskançlığım, ilk ömrüme yazdığım, uzaklardan sevdalandığım, kızdığım, affetmediğim, affedemediğim. Olmayacak bir duaya amin demek gibi sevdiğim , hep geç kaldığım.

Saatini şaşırmış dönüşlerin bir anlamı yok. Şimdi sen geç kaldın.

Say ki bu kadın gidiyor, karanlığın ve kalabalığın zifirine savurmuş yüreğini

Aklında hep cehennem, ateş , yalan , ayaklarında bir eşkıya sessizliği, yüreğinde ihanetin fısıltıları olan bir adam sevdim ben. Bir intihar cesaretiydi bomboş varlığına, dopdolu varlığına tutulmak. Sevdikçe bir yıkımı çoğaltıyordum içimde darağacı lezzetinde .

Say ki bu kadın gidiyor, ayrılığın izini sessizliğe gürültüsünü yüreğine savurmuş.

Yağmurda yağıyordu ölüm kadar sevdiğim senden giderken ve ben tıpkı ölüm gibi haklıysam ve ölüm gibi gidiyorsam ve sen ölüm kadar acımasızsan anladım ve ilk durakta indim aşkından.

Say ki bu kadın gidiyor, aklı şaşmış yollarının , ıssızlığın orta yerine demirlemiş yüreğini.

Senin ki sesin rüzgar, varlığın hayal, renklerin uçuk ve tebessümlerin kaçamaktı. Küçük bir hıçkırıktın gecemin sessizliğine damlayan. Sen ki yaşanılmaya çalışılan bir düş yangını.

Çek gemilerini benim sularımdan..

Say ki bu kadın gidiyor , gölgelerinden sıyrılıp , yol yordam bilmez düşlerini adımlıyor.

Sen ki mavi bir abdest alıp tesbihi eksik gecelerimde içimde namaza duran sevdam. Sen ki bütün yansımana günah duygusu bulaştıran adam. Ben ki hiçliğe açılan kapının eşiğinden gitmeye geç kalmış kadın.

Say ki bu kadın gitti, masal bitti.
 
http://www.koncuk.com/wp-content/uploads/2008/05/bahar3.JPG

İçkiye benzer bir şey var bu havalarda
Kötü ediyor insanı, kötü...
Hele bir hasretlik oldu mu serde;
Sevdiğin başka yerde,
Sen başka yerde.
Dertli ediyor insanı, dertli.

İçkiye benzer bir şey var bu havalarda,
Sarhoş ediyor insanı, sarhoş.

Orhan Veli Kanık
 
Gel desem sana...
hiçbir şey sorma hiçbir şey konuşma sadece gel..
gelirmisin?????
hadi desem yada..
hiç birşey sormadan yine benimle yürürmüsün sonu belirsiz...??
bakmasan görmesen duymasan beni günlerce.. aylarca belki..
yine beni severmisin??
gözden ırak olan gönülden de uzak olurmuş derler ya...
yanımda olup uzak olmaktansa uzakta olup içimde olmayı becerebilirmisin..?
aylar sonra yıllar belki..
''seni sevdim .. senden gelen iyi - kötü herşeyi sevdim ve hep seveceğim "
diyebilirmisin??
yanımda otururken bile zaman zaman beni deli gibi özleyebilir misin??
her ayrılışımızda sabaha bir daha görmeme korkusuyla delirirmisin
her gelen telefonda 'ben' diye irkilir misin sebepsiz??
beni her dakikana taşıyıp yaşamayı becerebilir misin??
beni ben gibi sevebilirmisin..?
gelirsem bi gün.. "Canıımmm" diye sarılabilirmisin..?k
apris yapmak istesem.. yapsam hattaa şımarıp kalabalıklarda elimi hiç utanmadan tutabilir misin..?
hayat birgün bana oynarsa maskeleri yırtıp her yerimde yine beni görebilirmisin..??
ne şart ne konum olursa olsun gözbebeklerimin hep aynı bakacağını bilebilirmisin..?




yada ben hayatla oynamaya kalkarsam... nefesimden sıkılıp ölsem birgün
yaşadığın her gün için benimle 'bir saniye için bile pişman degilim '
diyebilirmisin...?
sevgilim ol diyosun ya hani bana...
sen bu sevgiyi kaldırabilir misin...?
 
  • Beğen
Tepkiler: roma


zeynep beni bekle / gece agaçlarina
yagmur çiseliyorum / cam tozu su beyazi
yalnizligini mutlaka degiştirecegim
bir yaprak halinde süzülüp saçlarina
eski teşrin'lerden / kederli kirmizi
zeynep beni bekle mutlaka dönecegim
söyle kim önleyebilir buluşmamizi
geceleyin işiklari söndürdügün zaman
benim şiir kitaplarindan sizan aydinlik
elinde uyuyakaldigin heyecanli roman
pancurlarin çarpildigi lodos geceleri
rüzgârin degil benim / pencerendeki islik
her akşam koridordaki ayak sesleri
yanliş çaldigini zannettigin telefon
zeynep beni bekle mutlaka gelecegim
hem bu ne ilk ayriligimiz ne de son

http://img22.imageshack.us/img22/2450/benantalyahuzun.jpg

pikapta eminaga acemaşirân saz semaisi
sokakta çocuklar saklambaç hirsiz polis
hayat akip gidiyor olsam da olmasam da
saati durmamali ufak sorumluluklarin
resmi birakmadin ya / son çektigin hangisi
bak mektuplar birikmiş yine masamda
fakülteler açilacak bak bugün yarin
zeynep beni bekle mutlaka gelecegim
başladigimiz filmi birlikte bitirecegiz

kim ne derse desin içimde delice bir his



Attilâ İlhan - Elde Var Hüzün - 1982
 
Adamin biri
Bilge bir kral olmakla un salmis olan kralin yanina gider.
Krala sunu sorar
'Efendim soyleyin bana hayatta ozgurluk var midir? '
Kral 'Elbette' der
'Kac bacagin var senin? '
Adam soruya sasirarak 'Iki efendim' der.
Kral 'Pekala tek bacaginin ustunde durabilir misin? '
'Elbette' diye cevap verir adam.
Kral 'O halde hangi bacagin ustunde duracagina karar ver'.
Adam biraz dusunur ve sol bacagi ustunde durmaya karar verir.
'Tamam' der kral
'Simdi de oteki bacagini kaldir.'
Adam sasirir 'Bu imkansiz kralim' der.
'Gordun mu? ' der kral '
Ozgurluk budur.
Sadece ilk karari almakta ozgursun.
Ondan sonrasinda degil.'


Tiziano Terzani'nin “Atlikarincada Bir Tur Daha” adli kitabinda
Okudugum bu kucuk oyku yillardir tartisilan ozgurluk kavrami
uzerinde bir kez daha dusunmeme yol acti.
Hayat gercekten boyleydi.
Ilk karari aliyordun ve gerisi o ilk karara bagli olarak
gerceklesiyordu.
Hayat hata kabul etmiyordu.
Ilk kararin dogruysa isler yolunda gidiyordu
ama eger yanlis bir karar aldiysan
hersey zincirleme yanlis gidiyordu.


Mesela meslegini secerken...
Hasbelkader iyi dusunmeden yeteneklerinin farkinda olmaksizin
bir meslek sectiginde omur boyu isini zorla yapmaya
mahkum oluyordun.
Isinin basindayken baska bir is yapmayi ozluyordun.
Ama biliyordun ki; ozgurlugunu kullanmis ilk karari vermistin ve
Yeniden baslama cesaretin yoktu.
Bazi insanlar vardi hayatta...
Onlar ise her seyi ardlarinda birakip yeniden baslayacak kadar
cesurlardi. Ama sen onlardan biri olamiyordun.
Bunca emek bunca calismayi sanki copmus gibi bir cirpida
ativeremiyordun.
Oysa goz ardi ettigin bir sey vardi. Hayat cok kisaydi
Ve mutsuz oldugun islerle zaman oldurmek
ayni zamanda ruhunu oldurmekle es anlamliydi.


Evlilik konusunda da iyi karar vermek gerekiyordu.
Yanlis bir karar ayni evde yasayan iki dusman yaratabilirdi.
Ask zorunluluga donusebilir ve hayatini cehenneme cevirebilirdi.
Ilk karari aliyordun bu konuda ozgurdun
ama devaminda senin kararina bagli olmayan
pek cok sey gerceklesiyordu.

Hayat kararlardan ibaretti ve kararlar birer kibritti.
Dogru yerde ateslediginde seni isitacak ates
corbani kaynatacak ates oluyordu
yanlis yerde atesledigin vakit ise
icinde bulundugun evle birlikte seni de yakiyordu.

Hayat oyle basite alinacak bir oyun degildi.
Oyunun kurallarini bilmen ve ona gore oynaman gerekiyordu.
Ama cogu zaman oyunun kurallarini bilmek yetmiyordu.
Cok daha onemli olan baska bir sey vardi.
Kendini bilmek...
Ne istedigini neyin seni mutlu edecegini ve kim oldugunu
Neler yapabilecegini bilmek zorundaydin.
Ancak o zaman dogru kararlar veriyor ve
mutlu bir hayata sahip oluyordun.

Ve kararlar birer kibritti...
Ya kendini yakiyordun ya da isitiyordun...
 
Bir Aşk Yanığı Öncesi
Sevgili Kime Denir?..

http://img22.imageshack.us/img22/9013/60475166.png


iadesi şart ağrılarım, gel de al,
boşver beni
iki rekat ağlarsam, geçer sızılarım,


on iki aşk basamağı geri;
“ güzel’e dair ne varsa o sendin
dikkat et güzel yüreğine,
yüreğini severdim…”

http://img22.imageshack.us/img22/5862/21783054.png

onüç aşk yemini geri;
“ bulamayacağım tek yeşil
güneşin ortaya çıkardığı
güzel gözlerinde gizliymiş meğer ”


onyedi aşk anısı geri;
“ışıksız, nemli ummanların koynunda
sensiz bir sığıntı gözlerim”


yirmidokuz aşk acısı geri;
“sen beyaz olup kar niyetine
yağarken dünyaya
ben yüzüyor olacağım
güneşe teslim yeşillerinde”


onbeş aşk kararı geri;
“artık ayrılığa yazmak istemiyorum
ayrılmakta,
ben seni çok sevdim
gitme… diyorum”

http://img22.imageshack.us/img22/5940/60909160.jpg


iki aşk yalanı geri;
“yüreğimi koyarım avuçlarına
saçlarına giderken
o yüzden titrer ellerim”


kırkiki aşk sızısı geri
“herkes gitmiştir gidince
tek sen yakınsın yine,
uzakta kalınca”


ondört aşk sancısı geri;
“yüzünü okşamıştım ya
kokun elime sinmiş
elim burnuma gidiyor
kokluyorum,
sana yazarken bile zorlanıyorum
tek elim burnumda”


bir aşk yanığı öncesi;
“Papatyalar bir türlü karar veremedi
Sevgili kime denir?..”




ben birkez daha affettim hislerimi,
sana karşı ne duydularsa!
çağırdığım her sesin sana yankılandığı gezegeni
batırdım gözbebeklerindeki okyanusta..

http://img22.imageshack.us/img22/5817/53766712.jpg
 
Biraz değiştim,
Her şey kadar, herkes kadar, sen kadar…
Değiştim,
Unutamadığım sözlerinin arasında sıkışıyorum,
Bir yanım kendimi kolluyor bir yanım seni
Ben benimle savaşıyorum,
Seninle değil!
Sonucu kılıcı kuşananından belli olan bir savaşın
Ne kazanabileni ne de kaybedeniyim,
Sorun değil!

Elbet alışırım,
Biraz alıştım,
Her şey kadar, herkes kadar, sen kadar,
Alıştım,
Varlığını istemediğim tüm eksik yanlarıma,
Ve çokluğunu da yokluğunu da istemediğim bu iki arada bir derede duyguya alışıyorum,
Bir yanım bırak diyor bir yanım –ma,
Kesin değil!

Henüz tanıştım,
Her şey kadar, herkes kadar, sen kadar,
Tanıdığımı sandığım bana daha da yakınım artık,
Duvarlara anlatırken öğrendiklerim kendi hakkımda,
Ve aynalara ağlarken gördüklerim kendi tarafımda…
Bir yanım memnun oldum diyor, bir yanım tanıyamadım daha,
Samimi değil!

Bir hayli kırıldım,
Her şey kadar, herkes kadar, sen kadar,
Canıma batan her halin felç gibi indi bedenime,
Gözlerimden tut da ciğerime kadar kırgınım!
Aslında ne sana, ne olanlara…
Kendime kırgınım…
Maziye hiç değil, an’a kırgınım.
Anlatamadığım, anlayamadığım masalların bana yaptıklarına,
Dinlediğim şarkılarda bana seni anlatan şarkıcılara,
Beni anlamadığın kelimelerin bana her şeyi anlatıyor gibi geliyor oluşlarına…
Bir hayli kırgınım…
Beni ben kırdım oysa,
İyi değil!

Galiba yoruldum,
Her şey kadar, herkes kadar, sen kadar,
Kendime kalbimi kanıtlamaktan,
Ve kanıtladığıma kendimi inandırmaktan,
Ve dahası kocaman bir sahada tek başına koşmaktan yoruldum!
Aslında ne pişmanım ne de pes ediyorum,
Sadece beni kaybettikçe seni kaybediyorum,
Şu kalp denen, beni bana sorgulatıyor artık,
Ki seni sorgulamamasını nasıl beklerim,
Toprağa bakan yanım senden zaten ayrı,
Sana bakan yanımsa toprakla aynı,
Ne yaparsan yap gördüğünün seni görmesini bekleyemezsin,
Gözlerim yorgun, dudaklarım hissiz,
Dokunulmadan geçen yıllar bana ağır,
Sarılmadan geçip giden uğurlamaların kavuşmaları hep beklentisiz,
Söyleyemediklerini söylesen de şimdi, sesine aşina yanım onca sessizlikten sonra artık sağır!
İsteyerek değil!

Çok çalıştım,
Paylaştığımız hayatımızda bıraktığın onca üstü kapalı “git” izine,
Beni yerle bir eden kendince açık olan her tepkine,
Ve bence bana tanımadığım bir adamı göstermene rağmen,
Gitmek için, bitmek için, sana huzur vermek için çok çalıştım,
Daha önce de gitmiştim, kendi isteğimle!
Anladım ki daha önce sevmemiştim,
Çok çalıştım inan,
Değişen yanımın aslında hep aynı olduğunu göstermeye,
Her defasında daha da tozlaşan canımı kırmadan korumaya,
Ve alışmaya kendime, bu göz gözü görmez dumanlı halime,
Çok alışmaya çalıştım hem de,
Tanıştım seninle doğan yanımla da ölen yanımla da,
Birini yaşattım, yaşatıyorum da hala ama diğerinin ölmesine engel olamıyorum da!
Yorulmak dinlenmekle geçmiyor,
An be an çöküyor insanın içindeki güç,
Işığı sönüyor, beyaza dönüyor rengi gitgide, hissizleşiyor,
Ne yormak istedim seni ne de yormak kendimi,
Çok çalıştım,
Gitmeye de kalmaya da,
İkisi de aynı acı,
Kolay değil!
 
  • Beğen
Tepkiler: halp
süpersin selay yüreğine sağlık bi bakayım dedim vizeler öncesi özlemişim burayı kendine iyi bak sevgiler...
 
Anne ve Babalara

Kalabalık konferans salonunda, mesleğinin doruğunda bir avukat, o gün mezun olacak hukuk öğrencilerine hitap etmek üzere kürsüye geliyor. Herkes meslekten söz edeceğini zannederken O, hayatı anlatıyor:

“Hepiniz kişisel yaşamınızı bir kenara koyup çok çalışabileceğinizi kanıtladınız” diyor bilge hukukçu… Ama unutmayın ki, ölüm döşeğindeki birisi ‘Keşke işime biraz daha zaman ayırabilseydim’ dediği duyulmamıştır. Çocuk sahibi olacak kadar şanslıysanız, onların göz açıp kapayana kadar büyüyeceklerini bana babalarınız size söyleyecektir. Çocuklarımıza hikaye okuma, yakalamaca oynama ve birlikte dans etme fırsatını Allah ancak belli bir ölçüde bahşeder bize. Bunlardan birini bile kaçırmamaya özen gösterin. Bu öyküyü Rob Parsons’un “60 Dakikalığına Baba” adlı kitabında okudum.

Birkaç yıl önce parlak bir iş teklifi almıştım. Mesleki kariyerimin doruk noktası olabilirdi, lâkin her gün saat 20.00′de işten çıkabilecektim. Teklifi duyduğum anda o saatin, kızımın banyo saati olduğu geçti aklımdan.

Hayatta başka hiç bir şeyin beni o banyo seansı kadar mutlu edemeyeceğini düşündüm, ama bunu, teklifi yapanlara söyleyemedim. Bir bahaneyle reddettim. Yine de, geçen birkaç yıl içinde saat saat başkalarına dağıttığım zaman hazinesinden, kızıma pek az pay düştü. Yapılacak işlerim, yazılacak yazılarım, bakılacak telefonlarım vardı. O’nunla bir am bardağın pamuktan toprağına limon çekirdeği ekip büyümesini izleyemedim Yeni yeni, yarım yarım söylediği şarkılara eşlik edip bu düeti bir kasete kaydetmeyi çok isterdim; olmadı… Bir cümle ben söyleyip, bir cümle O’na söyleterek hiç yoktan bir masal yaratmayı ve düş güçlerimizi yarıştırmayı tasarlamıştım; hazırdan yemek daha kolay geldi. Hayat öyle ters bir denge kurmuş ki, onların en çok ilgi istedikleri dönem, onlarla en az ilgilenebileceğimiz dönem aynı zamanda. Bizim vaktimiz bollaştığında ise, onların bize ayıracak vakti kalmıyor.

Ben aslında O’nun için çalışıyorum, sıkça sarıldığımız bir ama O’na hiç bir zaman “Daha çok parası olan bir baba mı istersin, daha çok seninle olan bir baba mı” diye sormamışızdır. Sabahları yanağımda ıslak bir buse ve başucumda şen bir “Günaydın babacığım” sesi ile uyanmanın. “Hadi sarılıp yatalım babacığım” çağrısıyla başlayan gecelerde, o sihirli “Seni Seviyorum”u kulağıma fısıldadıktan sonra yanaklarımı avuç içlerinin parantezine alıp uykuya çekilince gözkapaklarına yerleşen huzuru izlemenin tadına vardım.

Mavinin neden mavi olduğunu, kışın havaların neden soğuduğunu, Kuşların nasıl uçtuğunu en baştan öğrenmenin. Rakiplerim sayılan Casper’dan, Power Rangers’tan, Ricky Martin’den daha ilginç olmaya çalışmanın ve konuşmaya başladığından beridir beni “takip ederek”, hatalarımı da sevaplarımı da aynen tekrarlayan bu sevimli papağana, duvara kazılı boy tablosundaki çizgiler yükseldikçe yükselen birtutkuyla bağlanmanın tadını çıkardım.

Annesiyle birlikte bezini değiştirmiş, mamasını yedirmiş, pişiklerini kremlemiş olmanın; bacakları ilk adımını attığında elini tutmanın, dilinden ilk sözcük döküldüğünde birlikte coşmanın heyecanını tattım.

Sonunda beklenen gün geldi: Belki O’nun karaladığı bir resim, ilk hediyem olacak. Kitaptaki örnekle, bisikletinin selesine arkadan yapışacağım günler başlıyor şimdi… O, selenin emin ellerde olduğunu bilmenin güveniyle öğrenecek pedala basmayı. Bir süre sonra farkettirmeden çekeceğim ellerimi. Bisiklet, artık yetişemeyeceğim kadar hızlanacak ve O, uçup giderken, ben biçare; ardından bakakalacağım.

70 yaşındaki babam geçen gün “Torunumu ilkokula götürene kadar sıkacağım dişimi… ” dedi. İnsanın boğazını düğümleyecek kadar hazin ama gerçek. Torunla dede arasında bir tahteravalli gibi uzanıyor yaşam. Birini aşağı çekerken, diğerini yükseltiyor. Birinden eksilen öbürüne ekleniyor adeta… Bütün hüznüne rağmen yine de bir zafer coşkusu var bu devir teslim töreninde… O yüzden, bugün babanızı yanınıza, kızınızı kucağınıza alıp Freiligraht’ın “Devrim” şiirindeki
dizesini gururla haykırabilirsiniz:

“Vardım… varım… var.

Can Dündar
 
O günden sonra canımın yanması bitmedi ki hiç...
 
春寒
作者:独醉听泉  发表日期:2009-4-9 22:16:59  阅读次数:62
编者按:残阳梦里春寒在,柳絮怀恩暮雨昏。好句,欣赏了……
野地轻风远树分,
山村玉磬易延云。
悬崖草木临流动,
海水山川掩映深。
竹径风生香代酒,
花溪月转静留宾。
残阳梦里春寒在,
柳絮怀恩暮雨昏。
 
Aldırmıyorum yanı başımda bekleyen uykuya..
Duymuyorum rüzgarın uğultusunu...
ve hissetmiyorum ruhumu üşüten sensizliğin ayazını...
öylesine yazmak istiyorum bu gece..
Darma duman..
cümleler arasına sensizlik serpiştirdim az önce..
geldiği gibi gitti üç hece..
hüzün yalnız yalnızlık korkak..
yokluğunun başı sonu yok...
aklım vurgun yemiş..
Duygularım gibi,
üç heceli sancılar içindeyim..

Hayallerimi yok sayıyorum yine..
öylesine inanıyorum inandırıyorum..
ve gitmiyorsun bu gece bunca bilinmezliğin arasında bile..
bir kaç sanılgı içinde sana ulaşıyor duygularım..
bırakıyorum içimdeki sızıyı..
hadi düş kalemimden..

Anlamların dışında..
Bilinmeyenin ucunda,bir sensin içimde..
Gel ...gitme...
Sev...gitme..
bak yine aldatamadım kendimi..
sevmiyorum,seviyorum..
öylesine böylesine..

Aldırma kalbim..
öylesine bir isyan benimkisi..
susturmak için içimde ki yalnızlığı,kendimi kandırmak pahasına..!
oysa ne boş bir sitem..
seviyorum..
yokluğunun içimdeki darmadağın varlığına tutunarak..
böylesine derinden..
 
Anladım ki vakit gitme vakti.

Bu son öfke nöbetin olsun senin, en azından bana dair. Çıkarmaya çalışıyorum ellerimde dünlerden kalan sevda izlerini, Kafi gelmiyor hiç bir sabun. En iyisi onu da yüklenip sırtıma, öyle gitmeli senden.



"Adını koyamadığım öfke çiçeğimdin benim. "

"Zehirliydin kökünden ucuna dek. "

"Bilerek ve isteyerek kokladım seni. "

Tüm benliğimle tattım, göze alarak...

Deli de, suçlu sensin de, bana ne?

Sevmelerimin büyük olmasına küsmedim, büyüklüğünde ezilemeyecek kadar küçük olmana ve buna rağmen büyüklük taslamana kızdım.

Koparmadım, dalında kokladım seni, incinme diye.
Ya sen...En deli dikenlerinle saldırdın bana, kırılmadım, kanadım, geçti.

Oooff.

Ellerimi cebime koyup, ve dilime dolayıp bir şarkı, gitme vakti.

“Gidiyorum bütün aşklar yüreğimde,
Gidiyorum kokun hala üzerimde,
Sana korkular bıraktım, bir de yeni başlangıçlar
Bir kendim bir ben gidiyorum”

Unutmuşum, kokun da kalmamalı üstümde. Silkeliyorum varlığıma sinmiş kokunu. Son bir kez daha yıkıyorum ellerime yapışmış sevda lekelerini. İzlerini siliyorum defterimden.

Kelime dağarcığımda sana ait tek bir söz bırakmıyorum. Öfke nöbetlerinden kalma izler kalıyor bir tek bedenimde, ama nasıl olsa zaman silecek onları da. Ben yüreğimi bıraktım ya avuçlarına…

Şimdi toplayıp seni gözlerime biriktiriyorum. Her adımda yaş olup düş diye içerimden.

Son sözlerimi söylüyorum artık öfke çiçeği;

sakın “bitti” deme, bitmedi çünkü. BİTİRDİN.

Soranlara, “ben bitirdim sevdasını, her gün ufaladım, sonunda yem yapıp attım tavan arasındaki güvercinlere” de.

“Gitti” deme, “gitmek zorunda kaldı” de.

“Ellerimle gösterdim kapıyı, gururunu hiçe sayıp direndi, kapandı ayaklarıma, cılız bir sesle” seviyorum ama” dedi” de.

“Öfke nöbeti yakalamıştı yine,” o halde iğreniyorum senden de sevginden de” deyişim son noktayı koydu” de.

Ama ne olur kendi istedi, kendi tercihiydi, gitmeyi seçti deme…

Artık yanında yatmadığım o koca tek kenarı çökmüş yatağı, ver bir eskiciye, kendine bir uçurtma iste onun yerine. Sonra koy benli tüm anıları, uçur göklere.

Yağmur alıp sevgimden nasiplensin tüm çiçekler, sen yeşillenmedin, bırak onlar yeşersinler.

Sonra anlarsan ve aklın başına gelirse sakın ağlama öfke çiçeği, solarsın sonra.

Solma…

Yüreğinden olduğu gibi, bedeninden de gitme vakti. Vedam uzun oldu.

Yüküm ağır…

Şimdi ipe çekip sevgim adına her şeyi asma vakti.
Zaman iyileştirir mi, döndürür mü bilmem bir daha sana beni.

Özlemin tak deyince, sen “ dön “ dersen…

Belki…
 
Geri