İron, ne zaman kaybolduğunu sezinlese önce gerçekten kaybolup kaybolmadığından emin olmaya çalışırdı. Çünkü boş yere korkmaya ne gerek vardı. Yine öyle yaptı ve son kararını verdi. Evet, kaybolmuştu. Yani korksa iyi olacaktı. Çünkü gördüğü levha, gittiği yolun şelale değil, Abant yolu olduğunu söylüyordu. İron ise neredeyse yarım gününü Abanttan uzaklaşmak, şelaleye yaklaşmak için harcamıştı ama sonuç fiyaskoydu. En azından bu levhaya göre.. Sonuç: iron kaybolmuştu. Bu durumda iron şöyle düşündü.
- “Tamam kayboldum, kabul. Ama bu benim başıma ilk defa gelen bir şey değil ki? Hem kaybolmanın da kendine göre gizemi, heyecanı var. Bari bu duyguları layıkıyla yaşayayım ki, belki şelaleyi göremesem de duygusal arşivimin zenginliğine bir yenisini daha katayım” diyerek, önünde uzanan iki farklı yoldan en düzgün olanına girdi.
http://i55.photobucket.com/albums/g153/ironmankonya/sderet09.jpg
-“şelalenin yolunu şaşırdım bari Abant levhasının ve dolayısıyla Abantın yerini şaşırmayayım” diye düşünen İron, girdiği yolda gördüğü her şeyi pür dikkat hafızasına kaydetmeye çalıştı. Bu sayede, eğer geri dönmesi gerekirse gittiği bu yolu tekrar hatırlamayı ümit ediyordu.
http://i55.photobucket.com/albums/g153/ironmankonya/fa4de5a1.jpg
Sanki yolun her dönemeci birbirine benziyordu.
http://i55.photobucket.com/albums/g153/ironmankonya/sderet01.jpg
Bir dönemeç daha,
http://i55.photobucket.com/albums/g153/ironmankonya/sderet02.jpg
Sonra bir dönemeç daha,
http://i55.photobucket.com/albums/g153/ironmankonya/sderet03.jpg
İron :
- “Acaba döne döne yönüm nereye tekabül etti şimdi?”
- “yoksa, yine mi daire çizmeye başladım?” diyordu.
http://i55.photobucket.com/albums/g153/ironmankonya/sderet04.jpg
Daha sonra, duygularını ve sezgilerini değil, bilgisini ve mantığını kullanmaya karar verdi ve kendisini yön bulma konusunda zorlamaya başladı. Ağaçların yosunlanan yüzünden ve karıncaların yuvalarının ağzını çevirdikleri yönden faydalanarak yönünü tesbit etmeye çalıştı. İçinden:
-“ gece de değil ki, yıldızlara bakıp yönümüzü bulsak” diyordu.
Ama, bu gidişle gezinin geceye kadar uzaması da işten bile değildi.
İron hem düşünüyor hem de pedal basıyordu. Bir eli de sürekli foto makinasının deklanşöründeydi.
http://i55.photobucket.com/albums/g153/ironmankonya/sderet07.jpg
yol kenarında nisbeten sıra dışı ağaç manzaralarının resmini çekerek, gittiği güzergahı foto makinasın da saklamaya çalışıyordu. Foto makinasını bir tür “görsel yol notu” olarak kullanıyordu.
Aşağıdaki resimdeki ağaçları görünce aklına hemen şu söz geldi. “Köklerine ve atalarına sahip çıkmayanlar, geleceğe güvenle bakamazlar, sıradan çam ağacı bile olsalar”
http://i55.photobucket.com/albums/g153/ironmankonya/sderet06.jpg
İron artık şelaleyi unutmuş, kaybolmanın dayanılmaz hafifliği içinde aklına gelen saçma sapan düşünçelerle boğuşmakla meşguldü. Konu yine şu meşhur “ayı” meselesiydi.
İron, güzel ağaçlık bir manzaranın karşısına oturdu, hem manzarayı seyretti hem de ayı lar hakkında bildiklerini bir bir hatırladı. Nedense bu ayı olayı, ironmanın bu ormanda her kayboluşunda tekrar tekrar aklına geliyordu. Yoksa tabelaları ayı mı tahrif ediyordu.
http://i55.photobucket.com/albums/g153/ironmankonya/sderet05.jpg
İronman Ayılar Hakkında Neler Biliyordu?
“Türkiye’ deki ayıların bir bölümü koruma programı altındaki milli parklarda yaşamaktadır. Kahverengi ayıların önemli bir miktarı Türkiye’ de bulunmaktadır. Bu büyük yaratıklar diğer ayılar gibi yaşam alanı olarak ormanları, açık alanları, stepleri ve vahşi dağları seçerler. Genellikle boyları 1.5 – 2.8 metre, ağırlıkları 70 – 250 kg arasında değişir. Hamilelikleri 6 – 9 aydır ve Haziran – Temmuz ayında çiftleşirler. Ayılar sebzelerin yeşil kısımlarını, meyveleri, tatlı ve yağlı tanecikleri ve de en çok balı severler. Ayılar bir neden olmadıkça (açlık ve yavrularını koruma dışında ) diğer canlılara saldırmazlar. Eğer bir insan ayıyı yakalamaya çalışırsa kızar ve saldırır.
Türkiye’ de iki çeşit kahverengi ayı vardır. Trakya dışında hemen her yerde yaşarlar. Abant dağları da buna dahildir. Dağların yüksek ve kayalık yerlerini severler. (örneğin: ironmanın kaybolmayı becerdiği yerler gibi)
Bu nedenle ironman’ın ayıları tanıması ve karşılaşması halinde nasıl davranacağını bilmesi önemlidir.
“Ayılar meraklı, zeki ve doğal olarak tehlikeli hayvanlardır. Öldürülen ayıların çoğu onlardan korkulduğu içindir. Ayıların çoğu insanlardan uzak durmak isterler. Bir çok durumda eğer bir ayıya fırsat verirseniz sizden uzaklaşacaktır.
Ayılar sürprizlerden hoşlanmazlar. Eğer ayıların bulunduğu bir ortamda bisiklete biniyorsanız, özellikle de bitkiler ve ortam görünmenizi zorlaştırıyorsa kendinizin orada olduğunu belli edin. Gürültü yapın, şarkı söyleyin, yüksek sesle konuşun yada sırt çantanıza bir çan takın. Mümkünse grupla yürüyün. Gruplar gürültücüdür ve ayılar tarafından kolaylıkla fark edilebilirler. Sık çalışlıklardan kaçının. Eğer bunları yapamıyorsanız rüzgarı arkanıza alarak yürüyün. Çünkü rüzgar sizin kokunuzu ona ulaştıracaktır. İnanılanın aksine ayılar insan kadar görebilmesine karşın, gözlerinden ve kulaklarından daha çok burunlarına güvenirler. Daima sizin orada olduğunuzu ayıların bilmesine olanak tanıyın. Ayılar da tıpkı insanlar gibi patikaları ve yolları kullanırlar. Onların geçiş yolları yakınına kamp kurmayın. Ayılar kış şartlarında yaşamlarını sürdürmek için sadece 6-9 ay arası beslenirler, bu nedenle sizde onlar için kolay yiyecek olduğunu belli etmeyin.
Eski bir deyiş vardı. “Ormanda çamın bir iğne yaprağı düştüğünde bunu bir kuş görür, bir geyik duyar ve bir ayı koklar. Ayılar çok güçlü ve çevik hayvanlardır, yaşadığı mekanı, gençleri ve özellikle de yavrularını inanılmaz şekilde korur. Asla bir ayıya, yuvasına ve yavrusuna yaklaşmayın. Onları beslemeye kalkmayın. Yakında bir ayı görürseniz geri dönerek orayı terk edin. Eğer bunu yapamıyorsanız ayı sizin yolunuzdan uzaklaşıncaya kadar bekleyin. Hayvana daima kaçacağı bir yol bırakın. Sakın koşmayın. Ayıların çoğu bir yarış atı kadar hızlı koşabilir. Ani bir hızlı hareket ayının saldırmasına neden olabilir. Ayıya bir şey atmayın, onu kışkırtmış olursunuz. Ayının kızgın olup olmadığını gözleyin. Eğer dişlerini gösteriyorsa, bağırıyorsa yada başını yere eğip kulaklarını arkaya doğru atmışsa ayı kızgındır. Kızgın bir ayının size saldırabileceğini göz önünde bulundurun. Eğer saldırgan görünmüyorsa, tekdüze yumuşak bir sesle konuşun ve yavaşça geri dönün. Eğer ayağa kalkmış ve havayı kokluyorsa sizi tanımaya çalışıyordur. Konuşmaya devam edin, eğer ayı kızmaya başlıyorsa yavaşça geri dönün, eğer yakınınızda bir ağaç varsa ona doğru yürüyün ve yanınızda bulunan çantayı oyalamak üzere yavaşça ayıya bırakın. Ağacın tırmanabileceğiniz en yüksek yerine tırmanın. Yetişkin ayılar genellikle ağaca tırmanmazlar, fakat rahatlıkla 4 metrenin üzerine uzanabilirler. Ayının oradan uzaklaştığına emin olana kadar ağaçtan inmeyin. Sonra hızla uzaklaşın.
Siyah ayılar için ağaçlar pek emin kurtuluş yeri değildir. Siyah ve boz ayıların en bol bulunduğu Alaska’ da ki istatistiklere bakıldığında 1900-1985 yıları arasındaki 85 yılda ayı saldırıları sonucu 20 kişi hayatını kaybetmiştir. Bunun yanında 1975-85 arası 10 yılda köpek saldırıları sonucu ölenlerin sayısı ise 19 dur. Bu arada kaç ayının insanların saldırısı sonucu öldüğü ise istatistiklerde bulunmamaktadır.
BİR AYI İLE KARŞILAŞTIĞINIZDA NE YAPMALISINIZ ?
Bir Ayı Görürseniz : Onun yaşam ortamında olduğunuzu kabul edin. Mümkünse ondan uzaklaşın. Ayının sizden uzaklaşması için ona her olanağı tanıyın. Eğer bir ayı ile yakından karşılaşırsanız sakin kalın. Saldırı genelde çok seyrektir.
Kendinizi Tanıtın: Sizin bir insan olduğunu anlamasına yardımcı olun. Ayı ile normal sesinizle konuşun. Ellerinizi hareket ettirin. Eğer ayı sizin hakkınızda bir karar verememişse yanınıza gelebilir, ayağa kalkıp size daha dikkatlice bakar veya koklar. Ayakta duran bir ayı genellikle tehlikeli değil daha çok meraklıdır. Yavaşça çapraz olarak geri çekilmeyi deneyin, eğer ayı sizi takip ederse durun ve yere çökün.
Sakın Koşmayın: Siz onun kadar hızlı koşamazsınız. Ayılar saatte 60 km hızla koşabilirler. Bunu sadece düz yolda değilmiş ve çıkışlarda da yaparlar. Köpekler gibi uçarcasına koşabilirler. Ayılar genellikle korkutup kaçırtmak için elle saldırırlar. Bu saldırı durdukları yerden 3 metre ileriye kadar etkilidir. Ayıyla konuşmayı ve ellerinizi hareket ettirmeyi sürdürün. Eğer ayı iyice yakınınıza sokulursa sesinizi iyice yükseltin ve saldırgan bir durum takının. Yanınızda varsa kap - kacakları birbirine vurarak gürültü çıkarın.
Eğer Saldırırsa : Size dokunduğu an yere düşün ve ölü taklidi yapın. Midenizin üzerine veya ellerinizi ensenizde kilitleyerek tortop bir biçimde yatın. Eğer ayı düşmanının saf dışı edildiğini hissederse saldırıyı kesecektir. Mümkün olduğu kadar hareketsiz ve sessiz kalın. Eğer hareket ederseniz sizi görür veya duyarsa geri döner ve tekrar saldırıya geçer. Çok seyrek durumlarda, özellikle siyah ayılar sizi bir yiyecek olarak algılayabilir. Saldırı kesilmiyorsa ayının sesini bastıracak kadar olanca gücünüzle bağırarak saldırın. O, sizi korkuttuğu için saldıracaktır. Siz daha kötü bir siyah ayı gibi davranın. Genellikle öldürücü biçimde davranmazlar. Üstünüz başınız yırtılabilir, çiziklerle yaralanabilirsiniz. Bu tırmık izleri avları için olana göre daha yüzeyseldir. Korunmak için acı kırmızı biber özü içeren (capsicum) spreyler kullanılabilir. Hayvan için tehlikesiz olan bu spreyler 5-7 metreden etkili olabilmektedir. Rüzgara karşı kullanmak etki etmeyecektir, tam tersi etkisi size olacaktır. Eğer yanınızda sprey taşıyorsanız nasıl kullanılacağını iyi bilin ve elinizde taşıyın.
Gece Saldırırsa: Sakın ölü taklidi tapma, kendini savunmaya kalkma. Öncelikle kaçıp kurtulmaya çalış, varsa bir binaya, arabaya sığın veya bir ağaca tırman. Eğer kaçamıyorsan ve ayı seni kovalıyorsa varsa sprey kullan, yoksa bir ağaç dalı yada taş fırlat, veya onlarla vurmaya çalış. Senin kolay bir av olmadığını ona göster. Bu tür saldırılar çok seyrek görülür ancak çok ciddidir, çünkü o yiyecek aramaktadır ve senide bir av olarak görür.
Bir ayı ailesinin yakınına asla sokulmayın. Anne ayının ailesini korumak için almayacağı risk yoktur.
TEHLİKE RİSKİNİ AZALTMAK İÇİN
Gürültü yapın. Ayılar sizin orada olduğunuzu bilsinler. Özellikle dere kenarlarında, sık bitki örtüsü olan, rüzgarlı ve görüş uzaklığının az olduğu yerlerde, bağırın, el çırpın, şarkı söyleyin veya yüksek sesle konuşun.
Gruplar halinde yürüyün. Yürüyüşünüzü gündüz saatlerinde mümkün olduğunca patika ve daha önce yürünmüş yerlerde yapın.
Yiyecek kokularını ayılardan uzak tutun. Yiyeceklerinizi gündüz ve gece dışarıya koku salmayacak uygun kaplarda koruyun. Çöpleriniz de ayılara çekici gelebilir.
Dikkatli ve uyanık olun. Çevrende ayılara ait izler olup olmadığını araştır. Bunlar pençelenmiş ağaçlar, ayak izleri, devrilmiş kayalar, pislikleri olabilir. Eğer taze bir ize rastlarsanız oradan uzaklaşın.
Asla bir ayıya yaklaşmayın ve onu beslemeye kalkmayın.
Arada en azından 100 metrelik bir mesafe bırak.
Kokulu şeyler kullanmayın. Parfüm, saç spreyi ve sabun gibi.
İron ayıları o kadar çok düşünmüştü ki neredeyse:
-“ Bir ayı görsem de bildiklerimi bir tecrübe etsem” demeye başlamıştı. Neden sonra kendine geldi. Ben kimim, nerdeyim, etrafımda ayı varmı, saat kaç gibi soruların cevabını hatırladıktan sonra tekrar yoluna koyulmaya karar verdi. Yol da ne yoldu ha, nereye gittiği belirsiz bir yol.. Gitse ne olacaktı, gitmese..
En iyisi manzara seyrederek yolun tadını çıkarmaktı.
http://i55.photobucket.com/albums/g153/ironmankonya/sderet11.jpg
Ağaçları seyretmeye doyamıyordu. Tam bu duygular içinde yoluna devam ederken bir de ne görsün? Bir toplu mezar:
http://i55.photobucket.com/albums/g153/ironmankonya/sderet10.jpg
Evet, evet iron un gördüğü üzeri henüz kapatılmamış bir toplu mezardı sanki. Bunca ağacın kesildiğine inanamıyordu. Yol kenarı boyunca yüzmetrelerce istif edilmiş ağaç tomruklarını gördükçe içi “cız” ediyordu.
Bari bu ağaçlar kuru olsalardı diye düşündü. Acaba kaç yaşındalardı diye merak etti ve tomrukların yaş çizgilerini saymaya çalıştı
http://i55.photobucket.com/albums/g153/ironmankonya/c6079194.jpg
iron bir yandan üzülüyor bir yandan da şöyle dua ediyordu:
-“Umarım ve dilerim ki bu ağaçlar, orman mühendislerinin bilgisi ve kontrolü altında kesilmiştir. Umarım sırf daha çok kar etmek için bir ağaç yetecekken, iki yada üç ağaç kesilmiyordur.”diyordu
Bunları düşünürken o anda aklına bir hikaye geldi.
Görme engelli iki kafadar köfte yemeye karar verip bir lokantaya girmişlerdi. Lokanta sahibi ısmarlanan köfteleri bir tabağa doldurup iki kafadarın tam ortasına koymuştu. Biri diğerine seslenerek:
- Köfteleri ikişer ikişer yeme, teker teker ye. Yoksa bana yetmeyecek.. diyordu.
Diğeri bu lafa çok şaşırmıştı , evet arkadaşı kendisinin ikişer ikişer köfte yediğini sanki görüyor gibiydi ve cevapla:
- sen kör değilmisin nerden anladın? Dedi.
Öbürü:
- Körüm, ama kendimden pay biçiyorum.
Yani ikisi de birbirinden daha fazla yemek için köfteleri çifter çifter götürüyorlardı. İron köftelerin başına gelenlerin, ağaçların da başına gelmemesi için dua ederek yoluna devam etti.
İron daha sonra yolda ilerlerken bu yöredeki ormanlar hakkında bildiklerini de hatırlamaya çalışıyordu. Bu sayede kendini kaybolmuş gibi değil, doğanın içinde kendini bulmuş gerçek bir doğacı gibi hissediyordu.
“Bu bölgede tabii bitki örtüsünü ormanlar meydana getiriyordu ve bu ormanlarda geniş yapraklı ve iğne yapraklı ağaçlar bulunuyordu. En çok görülen ağaç türleri sarıçam, karaçam, kızılçam, ardıç,göknar, meşe, kayın, gürgen,orman kavağı, kızılağaç, çınar, karaağaç ve kestaneydi. Orman içlerinin alt bitki örtüsünü genellikle alçak boylu dikenli bitkiler,çalılar,fundalıklar,bazı yerlerde şimşirler ve orman gülleri oluşturuyordu. Ormanların kapladığı alan 866.160 dekardı. Meralarda ise her türlü meyveli ve meyvesiz ağaççıklar vardı.
Derkeeeeeen; iron bu ıssız dağ yolunda karşısına aniden çıkan ve adının “macar” olduğunu sonradan öğrendiği, çok ama çok sevimli bir köpeği takip etmeye başladı. Bu köpeğin kendisini mutlaka bir insana ulaştıracağını biliyordu. Çünkü köpeğin tavırları çok insan canlısıydı. ve İron un tahmin ettiği gibi de oldu.
İron şelale yolculuğu boyunca ilk kez gülümsüyordu.
Neredeyse şelaleyi göremediğini unutmuş, bir yaratık daha doğrusu iki insan ve bir köpek gördüğüne çocuklar gibi sevinir olmuştu.
http://i55.photobucket.com/albums/g153/ironmankonya/sderet08.jpg
Acaba bu gençler kimdi? İron Abant/Türkiye'nin neresindeydi? Tekrar şelale yolunu bulabilmesi mümkün olacakmıydı? veya bu soru şöyle de sorulabilirdi? İron gerisin geri tekrar Abant'ı bulabilecekmiydi?
Arkası sonra...
