Jordanred Bisiklet Forması, Bisiklet Taytı ve Bisiklet Giyimine Dair Her Şey

Beyaz karanlığın içinden cadı kazanlarına yolculuk

Mesut Girgiç

Forum Bağımlısı
Kayıt
28 Mart 2006
Mesaj
4.518
Tepki
11.601
Şehir
Konya
Ve beklenen gün gelir.. o sabah, oteldeki mükellef kahvaltı masasında, ailesiyle birlikte kahvaltı yapan ironmanın aklı çok başka yerdedir.

Aklındaki tehlikeli şeyleri, masanın tam karşısında oturan eşi Açelya nın sezinlememesi için onunla sık sık gözgöze gelmemeye çalışmaktadır. Bir yandan da ağzına aldığı her lokmayı uzatarak çiğnemek suretiyle şelale planının ayrıntılarını daha fazla düşünmeye çalışır. :rolleyes:
İronman içinden sessizce düşünerek:
- “lastik havalarım iyiydi galiba, en son çıktığım yayladan dönüşte lastiklerimi hiç kontrol etmedim, inşallah birşeyler batıp ta sabaha kadar havasını indirmemiştir.
- kilometre saatimi gidona takmayı unutmamalıyım,
- foto makinamın pilleri zayıftı, tüh, bu durum ruhumu karartıyor.. şarz etmeye de vaktim yok…
- otelden ayrılmadan önce odama çıkıp suluklarımı mutlaka yanıma almalıyım,
- geç kalırsam hava kararmış olur, lambamı unutmamalıyım.
- Bu masadan da herhangi bir yiyecek alıp dışarı çıkartmak yasak. Yolda acıkırsam ne yaparım…En iyisi bisikletimin çantasındaki 3 günlük ekmekle yola çıkayım.. ekmeğe katık olarak ise, kimseye göstermeden bu masadan küçük bir bal paketi yürütsem ne güzel olur..zaten nerde olursa olsun o balı yemeye hakkı olan ben değilmiyim? İster burda yerim ister şelalenin yanında… ya görevli restoran çıkışında elimde görürse.. olmazsa cebime saklayayım.. vs. vs. vs.”


Açelya’nın bu gizli planı bilmesi durumunda izin vermesi mümkün değildir. İronman ise her ne şekilde olursa olsun oraya bisikletiyle gitmek istemektedir. Şelaleden döndükten sonra ise alacağı her tür cezaya çoktan razıdır. Ayrıca bu ceza onun için ne bir ilk olacaktır, ne de son.. Zaten Açelya’ yı bu güzel otele getirmesi de da başka bir suçunun(300 km. lik Tuz gölü gezisi) cezası değil midir? :cool: :cool: :cool:


İronman, içi tarçınlı elma marmelatıyla doldurulmuş, üzeri pudra şekerli taze poğaçasından kopardığı lokmayı çiğnerken, bir eli de yavru-ağzı renkli ve ütülü masa örtüsünün üzerindeki neskafe fincanının kulpunda beklemektedir. Gözleri ise masanın kendisine yakın kenarındaki patiska peceteye sabitlenmiş şekildedir. Aslında bu bekleyen haliyle, ironmanın aklının başka yerde olduğunu çok kalay anlaşılabilmektedir ve bir ara İronman’ın gözleri bu şekilde çok uzaklara dalar. Önceki gün otelin güvenlik kulübesinde, güvenlikçilerin kendisi için konuştuklarını düşümeye başlar... :rolleyes:


Devamı yakında…

Bu bir “ironman arge inch pictures” yapımıdır.
(müseccel marka)
 
Scudo
Mesut Abi gerçekten mütiş bir anlatış tarzın var. Devamını heyecenla ve sabırsızlıkla bekliyorum...
 
  • Beğen
Tepkiler: candede
Yazının devamını bekliyoruz ironman ,inşallah bir aksilik olmaz.İç işlerine müdahale falan yani:)
Ben de uzun bir süredir şehir dışındaydım abi.Bugün itibarı ile Konya ' dayım.En kısa zamanda görüşmek dileklerimle...

İyi günler...
 
  • Beğen
Tepkiler: candede
Öyle olsun bakalım Mesut Abi. Sen beklet bizi. Tabi alıştırdın yazdıklarına ve fotoğraflarına nede olsa bekliyolar diyosun iyice meraklandırıyorsun. Senin ki Brezilya pembe dizilerini bile geçti.:D :D
Neyse sağlık olsun bizde yapacak tek şey olan beklemeyi, zevkli hale dönüştürmemiz lazım.

Sevgiler...
 
Otelin güvenlikçisi Salih
-“kesinlikle yalnız gitmeyin o lanet yola!”
diyordu ve ...

“ domuzlar ve ayılar için de yanınıza domdom kurşunu ve tüfek alın bence. Kaybolursanız cep telefonunu da sürekli açık tutun."Bisikletle gitmeye yeltenmek ise zaten hiç akıl karı iş değil aslında” diye devam ediyordu lafına.

Arkadaşı Osman atıldı ,
-“Durun durun o ormanın içinde cep telefonu da çekmiyormuş. Ben gitmeye hiç cesaret edemedim oraya, sadece giden köylülerden duyduğumu diyorum”

İronman, şelaleyi ve içindeki insan yutan cadı kazanlarını görme isteğine ancak iki gün dur diyebilmişti. Bu düşüncelerle kayvaltıda karnını tam doyuramamıştı bile. Çok heyecanlı, çocuklar gibi mutlu ve biraz da tedirgindi. Her uzun maceradan önce hissettiği aşina duygulardı bunlar. Heyecandan dolayı sanki tam midesinin olduğu yerde birşeyler çarpıyormuş ve dışarı çıkacakmış gibi hissediyordu.

Kahvaltı bittikten sonra ailecek otelin restoranından ayrıldılar. Ailesi, otelin hemen önündeki göl kenarında yürüyüç yapacaktı. İron da rütin sabah bisikleti turuna çıkacağını söyleyerek ailesinin yanından ayrıldı ve adete koşarak otelin garajına, bisikletini almaya indi.

Orada ironman ın dikkatini çeken yeni birtakım şeyler vardı. Dün akşam garaja bisikletini koyarken görmemişti onları. Orada gördüğü iki off-road uzun yol motorsikletiydi.

İron onları görünce bir an duraksadı ve ister istemez şunları düşündü:
-Acaba şelaleye motorsikletle gidiyor olsaydı daha mı iyi olurdu? Daha mı çabuk varırdı oraya?
- Ama öte yandan motor sesinden dolayı kuş sesleri, dere şırıltıları nasıl duyulacaktı? Belki eksoz dumanının kokusundan dolayı çiçek kokuları da alınamazdı?
-Ya ormanın ortasında benzini biterse bu meretlerin?


Aslında ironman motorsiklet sporlarında sürücülerin değil “motor pistonlarının” spor yaptığını düşünürdü hep. İşte bu sebeple kas gücüyle çalışan bisikletini, kendiyle daha çok bütünleşmiş ve daha çevreci bir ulaşım aracı olarak görüyordu. Bisikletiyle gittiği her yeri gerçekten kendi gücüyle gidebildiği yerler olarak görüyordu. Bisikletiyle bir yerlere gitmeyi aynı zamanda kendi sağlığına yaptığı çok olumlu bir katkı olarak da düşünüyordu.


http://i76.photobucket.com/albums/j10/ironmanabant/abantm3107.jpg

Devam edecek...
:cool: :cool: :cool:
 
arkası yarın gibi bişey olmuş bu yaa..:D ama ben daha okuumadım.

devam edecek :eek: :rolleyes: ;) :p
 
akıcı bir yazı diliniz var hocam...yan figürler de fena değil...iki gündür takip ediyorum...güzel bir yazı dizisi oluşturdunuz, tebrik ederim...
 
Bisikletini hazırladıktan sonra birden aklına su mataraları geldi. Onları otel odasında unutmuştu. Alel acele çıktı otel odasına.
Odaya girdiğinde gözü birden pencere kenarındaki yatağına ilişmişti. Güzel manzaralı bu yatakta yattığı zamanlar ne kadarda rahat ediyordu. Ne manzarasına doyabiliyordu bu yatağın, ne de yumuşaklığına.
İçinden bir ses “ yorma kendini dağda taşta, uzan bu yatağa, tekrar keyfine bak” diyordu. Ama o şelaleye gitmeyi o kadar çok istemişti ki. Ya sonra gitmediğine pişman olursa idi. Yatağı evinde de bulabilirdi ama şelaleyi?

http://i76.photobucket.com/albums/j10/ironmanabant/abanyat268.jpg


Bunları düşünmek için vakti olmadığına karar verdi hemen mataralarını alıp otelin zemin katına indi. Salondan geçerken, Açelyayla beraber kahve içtikleri rahat koltuklar gözüne çarptı. Bu koltuklarda, canlı müzik eşliğinde akşamları ne kadar çok güzel vakitler geçirmişlerdi. Yine içindeki o ses “ yorma kendini bisikletin üstünde, kimbilir ne kadar susarsın ama içecek bir bardak kahve bile bulamazsın ormanda, otur rahat rahat kahveni iç bu koltuklarda” diyordu. Nedense bu ses her uzun yolculuktan önce ironmanın kulağına sakar sakar birşeyler fısıldamadan edemezdi. Bu ses acaba şeytanının sesimiydi, koruyucu meleğinin sesi mi?

http://i76.photobucket.com/albums/j10/ironmanabant/abantbal232.jpg


Devam eder mutlaka..
:cool: :cool: :cool:
 
Şelaleye kavuşma arzusuyla gözü artık başka bir şey görmez olan ironman kendini bir anda bisikletiyle beraber şelalenin yolunda buldu.
Başını çevirip sağ tarafa baktığında Abant gölünün üzerinde gördüğü kara bulutlar sanki iron’un ruhunu da karartıyordu. Bu havada bu yolculuk nasıl olacaktı?, hadi şelaleye varıldı diyelim, bu karanlıkta nasıl geri dönülecekti?. "Soğuk neyse ama ya yağmur yağarsa" diye düşündü ironman ve “Acaba zatürre olurmuyum” diye endişelendi. “Hadi zatürre oldum ve güzelce tedavi ettirdim diyelim, ama kendilerine örnek olmaya çalıştığım pek çok bisiklet dostuna yaptığım bu maceraperestliği nasıl açıklarım?” diye düşünüyordu içinden.

http://i76.photobucket.com/albums/j10/ironmanabant/abantkasvet1198.jpg


Göl kenarından uzaklaşıp Bolu'ya 35 km. kaldığını gösteren levhanın yanına kadar geldiğinde yol kenarında gördüğü buluta benzer buharlara pek anlam verememişti. Yol kenarında anız yakıldığını düşündü. Ama ortalıkta duman kokusu da yoktu.

http://i76.photobucket.com/albums/j10/ironmanabant/SDERE088.jpg


Artık her şeyi düşünmekten yorulmuştu ve daha fazla ayrıntıya kafa yormadan yoluna devam etmek istiyordu. Bundan sonra sadece ama sadece pedal çevirmek istiyordu.
Otelin güvenlikçilerinin dediğine göre bu yolda yaklaşık 3 km. yokuş aşağı indikten sonra sol kolu üzerinde bir yol ayrımı görmesi gerekiyordu.

Daha yol ayrımına gelmeden yağmur başlamıştı. Ahmak ıslatan tarzında yağan yağmuru ironman çok severdi. Çünkü bu tür yağan yağmur, yağıyor olsa bile, ıslandığınızı çok net hissetmediğiniz için yağmur yağmuyormuş gibi yolunuza devam edecek cesaretiniz olurdu.
Yolun üzeri olduğu gibi ıslaktı. Sıcak yoldan hem buhar hemde kesif tezek kokuları yükseliyordu. Daha önce yoldan geçen koyun ve ineklerin yola bıraktıkları, suyla da karışınca iyice kokmaya başlamıştı.
Yolun ısısıyla buharlaşan yağmur suyu, ironmanın gözüne, “kaynayan cadı kazanları gibi görünüyordu”, nedense... :eek: :eek: :eek:

http://i76.photobucket.com/albums/j10/ironmanabant/abantkasvet1199.jpg


Ve yol ayrımına gelindiğinde asfalt yol bitmiş, gerçek yolculuk başlamıştı...Acaba ormanın içinde ironun başına gelen ilk ve maalesef talihsiz olay ne olacaktı? :cool:

http://i76.photobucket.com/albums/j10/ironmanabant/SDERE090.jpg

Devam edecek...
:cool: :cool: :cool:
 
Eh dünkü o yazıdan sonra senden de böyle bir şey beklenir abi,
Saygı ve sevgilerimle...
 


İron yayla yolunda öyle sık bir ağaçlıkla karşılaştı ki, burada kaybolsa asla tekrar yolunu bulamayacağını düşünüyordu.

http://i76.photobucket.com/albums/j10/ironmanabant/sdere079.jpg


Bu dar ve karanlık yolda ilerledikçe sanki güneş ortalığı daha fazla aydınlatıyor gibiydi.

http://i76.photobucket.com/albums/j10/ironmanabant/sdere077.jpg


Yine de kendisini karanlığın ve rutubet kokusunun içinde boğuluyormuş gibi hissediyordu.

http://i76.photobucket.com/albums/j10/ironmanabant/sdere078.jpg


Bu ağaçlık yolda ilerlerken hayaline kendi memleketi olan Konya nın ağaçsız, tozlu yolları geldi. Arada ne kadar büyük fark olduğunu düşündü.

http://i76.photobucket.com/albums/j10/ironmanabant/Tuzgl300km149.jpg


Allah Abant civarına torpil mi geçmişti?. Konya da neden bu kadar çok ağaç ve böyle güzel yeşillikler yoktu? “ama hayır” dedi kendi kendine.. Eskiden İç Anadolu nun da Abant gibi olmadığı ne malumdu. Sonunda iron karar verdi ve iron “Bu Allahın buralara bir torpili değil, iç Anadoluluların ağaçlara kastının sonucudur” dedi.

Ortalık aydınlandıkça iron'un içindeki kasvetli ruh hali de yerini neşeye bırakmaya başladı sol eliyle bisikletinin gidonunu tutarak bisiklet sürmeye devam ederken, sağ eliyle de fotoğraf makinasını çantasından çıkardı. Tam kendi fotoğrafını çekmek üzereyken ne olduğunu anlayamadan kendini yerde buldu.

http://i76.photobucket.com/albums/j10/ironmanabant/sdere053.jpg


Düştüğü yerden kalkarak önce fotoğraf makinasını aradı ve buldu sonra da görmeden içine düştüğü o koca su çukurunu farketti ve resmini çekti.

http://i76.photobucket.com/albums/j10/ironmanabant/SDERE052.jpg


Daha sonra gözleri bisikletini aramaya başladı. Bisikleti de yolun biraz ilerisindeki dereye kadar yuvarlanmış ve akan suların içine gömülmüştü.

http://i76.photobucket.com/albums/j10/ironmanabant/sdere095.jpg

Devam edecek...
:cool: :cool: :cool:
 
  • Beğen
Tepkiler: İslam Gölge
Hocam bu diziden bir (bisiklet-gerilim tarzı :) ) roman çıkar. Üslubunuz yine enfes, teşekkürler.
 
ya gene 146'li gunler basliyor! yandik ironman beycigim, sizin fotograf hikayesinin devamini gorebilmek icin butceyi delecegiz :D ama degecek :D :D :D
 


Sis ; yatay görüşü engelleyen, küçük su damlacıkları yada kristallerinden oluşmuş bir meteorolojik hadisedir. Eğer yatay görüş 1 km. den uzaksa bu sisin adı “mist” olur.

Evet ironun gördüğü ve bahsettiği şey "mist" değil “sis” idi, (beyaz karanlık).
Çünkü iron, bu dağ yolunda 10m önünü dahi göremiyordu. :eek:
İron sisi, hep “yeryüzüne inmiş misafir bulutlar” olarak düşünürdü. Bu tür bulutlara da zaten “stratüs” deniliyordu.
Sis’te havanın bağıl nemi yüze yakın olurdu.
Bu sebepten, İron:
-“Acaba şimdi nefesimi yutsam, susuzluğuma faydası olur mu?” diye düşünüyordu.
-“Yada daha çok nefes alsam sis beni boğar mı? Eğer boğarsa, bu olay siste boğulma mı sayılır yoksa nemin yüksekliğinden dolayı su da buğulma mı sayılır?”
-“Ayrıca, ben bu karanlıkta bana yaklaşan ayı ve kurtları nasıl göreceğim? :eek:
Ama sanırım bu konuyu dert etmeme gerek yok, zira onlar da beni göremeyeceklerdir?”
-“Allah tan olacak ki, korkmak nedense hiçbir zaman aklıma gelmez dağlarda, hem karanlığın en yoğun olduğu zaman, aydınlığa en yakın olunduğu zamanmış” diyordu.

İron böyle rastgele şeyler düşünerek kendi dikkatinin kendisinin dağıttığını farketti ve yola konsatrasyonunu artırmak için önce neşelenmek istedi ve işe bir dörtlük uydurmakla başladı.

Yiğit, sevdasız olmaz:D
İron, pedalsız olmaz:cool:
Deniz, dalgasız olmaz;)
Dağlar, dumansız olmaz...

Sonra: sis hakkında daha gerçekçi şeyler düşünmeye çalıştı.:cool:

Önce:
-“sis nasıl oluşuyordu?” diye coğrafya bilgilerini hatırlamaya çalıştı.

Sis, soğuk bir hava kütlesinin göller, ırmaklar ve bataklıkların herhangi birinin üzerine yerleşmesiyle oluşabiliyordu. Seyrek de olsa, karalarda bu sis türü yağmurdan hemen sonra görülebiliyordu. Bu tür sisten Abant gölünün üzerinde defalarca görmüştü.

İyi de, sadece 900 küsur metre yüksekliğiyle, rakımı 1035 olan Konya şehir merkezinden bile daha aşağıda olan Bolu dağlarında, nasıl oluyor da Konya dan daha çok sis görülebiliyordu? Sonra aklına başka bir sis türü geldi: “yamaç sisi”.
Yamaç sisi: sıcak ve nemli havanın yamaç boyunca yükselirken yamaçlarda soğumasından dolayı oluşan bir sis türüydü. Dağ yamaçlarının rüzgar üstü taraflarında daha sık görülürdü. İronun şu anda çıktığı irtifa da oldukça yüksekti ve hiç rüzgar yoktu. Yamaç sisi sadece, doymuş havanın tabakalaşması kararlı olduğu zaman mevcut olabilirdi. Normal olarak yükseklikle sıcaklık düşerdi. Hava ne kadar hızlı tepeye hareket ederse soğuma da hızlı olacaktı ve sis te daha da yoğunlaşacaktı. Yani tepeye çıktıkça ironman’ı daha yoğun bir karanlık bekliyordu.

Öte yandan bu tepenin eteklerinde yağmurda vardı ve yağış anında soğuk hava içindeki sıcak yağmur damlacıklarının soğuyarak su buharını arttırması ve yoğunlaşarak sis haline dönüşmesi sonucunda da beyaz karanlık oluşabilmekteydi. Cephe sistemi ile birlikte hareket eden bu sis türü ise rüzgar hızlanınca dağılırdı ve fraktüs denen parçalı bulutları meydana getirir. İşte iron bu sebepten aşağılarda yağmurun durmuş olması için dua ediyor ve bu dağ başında rüzgarın çıkması için de Allah’a neredeyse yalvarıyordu.

İron bu düşüncelerle ilerlerken yolda gördüğü manzara bir kabusu andırıyordu. Sanki güzelim yeşillikler ve toprağın kahverengi tonu yerini beyaz ile siyah arasında değişen gri tonlara bırakmıştı.:eek:

http://i76.photobucket.com/albums/j10/ironmanabant/abantsis1078.jpg


İronun sisin içinde yolunu ve yönünü kaybetmesi işten bile değildi. Pekiyi, bundan sonra iron’u bu beyaz karanlık denen sisin içinde ne gibi süprizler bekliyordu. Şelalenin yolunu bulabilecekmiydi? Yoksa pes edip geri mi dönecekti?:eek:

Devamı yakında..

Bu bir “ironman arge company pictures inch” yapımıdır.
Taklitlerine takılmanın sorumluluğu vardır.






 
  • Beğen
Tepkiler: Gürsel A.
Sisli patikada ilerlemeye çalışırken kendisini, sanki karanlık bir odada el yordamıyla lambanın düğmesini bulmaya çalışan biri gibi hissetmektedir. Yolun ortalayarak gittiğinden emin olmak için bazen elini kenardaki ağaç dal ve yapraklarına sürtme ihtiyacı hisseder.

http://i76.photobucket.com/albums/j10/ironmanabant/bcsderesis006.jpg


Görüş mesafesi neredeyse 10-15 mt nin altına düşmüştür ve İron önünü göremeden pedal basmaya başlamıştır. Farkında olmadan hızlanmamak için vitesini en yavaşa düşürür. Gidondaki kilometre saatinin rakamları bile sisten çok net görünmez olmuş ve gözlüklerinin camı da tamamen buğulanmıştır.

http://i76.photobucket.com/albums/j10/ironmanabant/BSDERESIS001.jpg


SPD ayakkabılarının kilitlerini bisikletinden hemen iniverecekmiş gibi pedallardan kurtarır. Ayakkabısını pedalın üzerine çok hafif basarak pedal çevirmektedir. Eğer yol dönemeçlerinden dönerken farkına varmadan bisikletiyle beraber aniden uçurumdan aşağı yuvarlanmaya başlarsa hemen atlayabilmek için bu şekilde bisiklet sürmenin daha akıllıca olabileceğini düşünmektedir. Yoldan çıkıp uçuruma yuvarlanmış olsa, bu dar yolu tekrar bulamayacağını bilmektedir.

Öte yandan, neredeyse her pedal çevirişinde geri dönmeyi tekrar tekrar düşünür olmuştur. Şelaleye doğru ilerleyebildiği her metreden sonra ise kendinde okyanusu yüzerek geçmeyi başarmış birinin gururunu hissetmektedir. Bu çok kuvvetli ama birbirine zıt iki duygu sisli yol boyunca iron’un yakasını asla bırakmaz.

Artık, sisin içinde etrafını görememekten dolayı hissettiği sıkıntı canına öyle tak etmiştir ki, karşısına bir çoban köpeği bile çıksa bunu nimet bilip onun boynuna sarılacaktır.

http://i76.photobucket.com/albums/j10/ironmanabant/csderesis004.jpg



Bir müddet sonra hayaleti andıran ulu göknar ağaçlarının siluetleri seyrelmeye başlar. Orta yerde sanki düz ve ağaçsız bir arazi var gibidir.

http://i76.photobucket.com/albums/j10/ironmanabant/fsderesis016.jpg


Bu açık araziyi çevreleyen ağaçlığın kenarını takip ederek araziyi çepeçevre bisikletiyle dolaşır.

http://i76.photobucket.com/albums/j10/ironmanabant/gsderesis015.jpg


Amacı bir yayla evi yada bir canlıyla karşılaşmaktır. Ağaçlara yakın olmayı daha güvenli bulduğundan önceleri düzlük arazinin ortasına doğru ilerlemez.

http://i76.photobucket.com/albums/j10/ironmanabant/GGGSDERESISGGG017.jpg



Bu düzlük arazide neredeyse 2-3 kere çepe çevre tur atmıştır. Gördüğü bazı ağaç silüetlerini tekrar gördüğünü farkeder ve boşu boşuna “düven beygirleri” gibi arazinin etrafında dönüp durduğunu anlar.

Etrafını çok daha dikkatli izlemeye karar verir ve bundan sonra ağaçların arasında sanki bir ev silüeti görür gibi olmuştur ve nitekim o bir yayla evinin silüetidir.

http://i76.photobucket.com/albums/j10/ironmanabant/sderesis003.jpg


Buna çok sevinir ve oraya doğru yönelir.

http://i76.photobucket.com/albums/j10/ironmanabant/sderesis008.jpg



Daha sonra gördüğü manzara ise iron u dehşete düşürür. Köyde insanların yaşadığı bellidir ama ortalıkta hiçbir canlı kalmamıştır.

http://i76.photobucket.com/albums/j10/ironmanabant/sderesis007.jpg


Aklına türlü türlü senaryolar gelir. Acaba köy bir domuz veya kurt sürüsü yada bir ayının saldırısına mı maruz kalmıştır. Yada köyün sularına bir zehir mi karışmıştır. Birden köyün kenarındaki pınardan matarasına su doldurduğunu hatırlar ve mataralarındaki suları boşaltır.

http://i76.photobucket.com/albums/j10/ironmanabant/sderesis010.jpg


Evlere girmeye cesaret edemez ama köyün içinde bir ordan bir oraya dolaşmaya başlar.

http://i76.photobucket.com/albums/j10/ironmanabant/sderesis013.jpg


Acaba iron bu köyde herhangi bir canlıyla yada bir insanla karşılaşabilecekmidir?


Devamı var ama sisten dolayı şimdilik görünmüyor...:D :D :D
 
abi naaptın sen kaaaççç???***
o köye 50 yıldır kimse gitmiyor. o köy lanetliii...
 
Mesut'cuğum

7. bölümü de bir çırpıda okudum , eline pedalına sağlık ama daha sonralarını ancak 1 hafta sonra okuyabileceğim. ;)

Yazıcıdan senin bisikletinin lastik izlerini bastım yanıma alıyorum. Yani anlayacağın yarın sabahtan Bolu'ya hareket ediyorum. Bakalım senin lastik izlerini bulabilecekmiyim?:D :) ;)

Ama bir şanssızlığım burada bisiklete binip binemeyeceğimi bilemiyor ve bu yüzden bisikletsiz geçecek günlerime üzülüyorum. :(

Forumda yokmu Bolu' dan arkadaş . Bakın Antalya' dan bir bisiklet sevdalısı geliyor. Ama Bolu' da bisikleti yok.:D

Neşeli ,mutlu günler hepinizin olsun . Bol pedallı günler dilerim.:)
 
Geri