tarihleri tam hatırlamıyorum.
karasu sahilde 4 bisikletli gece saatleri pedallıyoruz. bir şahinden kafasını bir adam çıkarıp "araba yolu lan burası gidin başka yerde sürün" dedi. kalıplı bir arkadaşım da sen o bindiğine araba mı diyorsun. satsan bu bisikletlerin bir tanesini alamazsın dedi. adamın nutku tutuldu hiç bişey diyemedi.
fatih-vatan caddesinde aynı 4lüden 3 kişi pedallıyoruz. yine bir şahinden çekilin yoldan tepkisi geldi. arkadaş ile başladılar tartışmaya ama hala ilerliyoruz. iş küfürleşmeye kadar gidince arkadaş çek lan kenara da göstereyim sana dedi. şahin kenara çekti. arkadaş da var gücü ile pedallayıp yanında aldığı soluğu. arka frene asılıp arka tekerleği kaydırarak arabanın önünde 180 derece döndü, bisikleti de yitip arabanın üstüne attı. hayatımda gördüğüm en artistik hareketti yemin ederim. o atardan sonra adam arabadan inmeden basıp gitti
eski biskletimi ilk aldığım zamanlardı. yağmur yağıyordu. yağmur kesilir kesilmez bisikletle çıktım dışarı. teyzeme gitcem, 3-4 km yol. yokuş aşağı yardırdım gidiyorum. ışıkta araçlar durumca fren yapma gereği duydum. frenlere hafiften dokundum, tekerler dönmüyor ama hız hiç azalmadan devam ediyordum. adrenalin tavan yaptı, öndeki arabaya kesin çarpacaktım, birden frenleri bırakıp karşı şeride atladım, karşıdan beni gören araç ani fren yaptı, tekrar frenledim, biraz olsa yavaşlamıştım ama buna da kesin çarpacaktım. bir daha sol yapıp sokağın içine daldım. sokak allahtan yokuş yukarıydı da sağ sağlim durdum. yağmurlu havada ilk ve son bisiklete binişimdi.
buna benzer bir durum kasımpaşadan şişhaneye inen dik bir yokuşta yaşadım. o zaman hava güzeldi ama sağ yöne bir viraja hızlı girdim, girdiğim gibi yerlerin kumlu olduğunu farkettim. bisiklet karşı şeride kaydı. hemen sola bir viraj daha vardı. karşı şeritteki araç beni görünce hemen durdu ve bana frenleme mesafesi kazandırdı. güç bela durup adama teşekkür ettim. duramasam ikinci virajda uçurumdan aşağı uçabilirdim.
şuanki yarış bisikletimle ilk turlarım. frenlere daha alışamamıştım. mahmutbey caddesinde trafik ışıklarında dur kalk gidiyorum. bir tane connect ani fren yaptı, sağ arka çamurluktan çarptım. adam bi ton söylendi. bişey yok sadece teker değdi dedim. en sağ şeritte devam ediyorum, aynı araç geldi beni kasıtlı olarak sıkıştırdı. ani fren yaptım, arkasında durdum. adam gülerek devam etti oh olsun der gibi. hiç umursamadım ama içimde iyi sövdüm. bir kaç ışık geçtikten sonra bu sefer dalgınlıktan yine öndeki araca arkadan çarptım. inanılmaz moralim bozuldu, modum düştü resmen. kafayı kaldırıp baktım ki yine o connect. direk moralim düzeldi, modum yükseldi. o kırmızıda beklerken yanından gülerek geçtim. sonra da caddeden ayrıldım. sonu iyi görünmüyordu bu işin.
şahine artistik hareket yapan arkadaşlar 80 kmlik turun 60 km sindeyiz. tophane taraflarında sahilden eminönüne doğru geliyoruz. ama nasıl yorgunuz, zor çeviriyoruz pedalları. dağ bisikletli bir abi etrafımızda dolaşmaya başladı. hızlanıyor bizi geçiyor, yavaşlıyor geçmemizi bekliyor. tekrar bizi geçiyor yine yavaşlıyor. biz hiç tepki vermiyoruz tabi. yanımızdan geçerken pedalları geri çevirip hub sesi falan çıkarıyor dikkat çekmek için. biz yine tepki vermiyoruz. sonrasında kaldırımlara çıkıp oradan bisikletle önümüze atlamaya falan başladı. bizi aldı bir gülme. dedik şuna istediğini verelim. karaköyden gücümüzün son damlaları ile köprüyü geçip eminönüne hızlıca geldik. adam gelemedi kayboldu. onun yüzüden eminönünde oturup yarım saat dinlendik ve tur uzadı.
bahsi geçen bu arkadaşımın lakabı "kedi". bir gün hızlı döndüğü bir virajda kedi çıktı önüne. zar zor durup kediyi ezmekten son anda kurtardı. derin bir nefes alıp " az daha kendi türümü yok ediyordum dedi"
biraz uzun oldu kusura bakmayın. umarım sıkılmazsınız. yolda giderken atılan laflardan aklımda kalan ise, bağcılardan geçerken ergen mahalle delikanlılarının "bisikletin şekilmiş reyiz" demesi
