Şu çevremizi saran ve bizi her gün boğan fenalığın sorumlusu olarak bir kişiyi görmek ve onun sona erişini istemek gerçekçi bir yaklaşım mıdır? Bu toplum içeriden dışarıya doğru çürüyor, meyve piresinin yediği şeftali gibi dışarıdan içeriye değil,ki o bile içeriden yemeye başlıyor.
Meselenin ana damarına girecek olursak bu çürümenin adı maddi ve ruhani yokoluştur .Doğa boşluğu affetmez diye klişe bir laf vardır ama doğrudur..Birey ve toplum olarak,Tabiat ananın bize emanet olarak verdiği güçle,her an bir yaratım süreci içinde olursak,evrensel irade ile bütünleşmiş oluruz,kişisel ve toplumsal boyutta çok olumlu sonuçlara ulaşırız.Bu yaratıcı güç atıl bırakılırsa polarize oluyor ve ters yönde hareket ederek yıkıcı güç haline geliyor.İşte yaşadığımız durum bu ikincisi.
Bu yazıyı okuyan kardeşlerin sabrına sığınarak soruyorum. Böyle nezih ve güzel insanların biraraya geldiği bir forumda neden "en son hangi kitabı okudunuz?" köşesi yoktur? Üstelik en acil konu bu olmasına rağmen.İşte bu yüzden yaratım süreci içinde kalamıyoruz ve yıkıma düşüyoruz..Ve düştüğümüz boşluk zihinlerimizin boşluğu.Çünkü zihinler beslenmemiş,yıllar var ki aç bırakılmış.Mesela siz bilgisayar aldınız fakat yazılımı yüklemediniz,o zaman çalıştıramazsınız.Aslında biz de yokuz şu anda,sadece bitkisel bir animasyon içindeyiz.Beyin ölümü gerçekleşmiş durumdayız.Yokuz çünkü fikir dünyamız yok,içimizde bir arşivimiz yok,bu arşivden beslenen bir tarihimiz,hayal etme,tasarı yapma,buluş gerçekleştirme,eser yaratma imkanımız yok.O zamanda maraba oluyoruz,ırgat oluyoruz,suçlu x kişi oluyor.Al oyunu ver berikine yetmiş yıldır aynı terane.Biz hepimiz şu aynı bataklığın içindeyken başımıza getireceğimiz kişiyi gökten zembille indirecek halimiz mi var? Saygılarımla