Bisiklet üstünde herkes eşittir. Bu şiarı benimsemeyen, sözün hakkını vermeyen, veremeyen her topluluk çürüyüp yozlaşmaya, ayrışıp dağılmaya mahkûmdur. Bisikletli gruplarında yaşanan sorunların handiyse tamamının kaynağı buradadır. Bisiklet kültürünün çoğulcu, dayanışmacı ve paylaşımcı temellerini görmezden gelerek, algılayıp benimsemeden herhangi bir kolektif etkinliğin sağlıklı ve güzel olacağını öngörmek imkânsızdır. Gruplar içerisinde gördüğümüz bütün o egosantrik varoluşlar, rekabetçi davranışlar, tahakkümcü yönetimler, hiyerarşik ilişkiler, hizipçi kümelenmeler ve kopuşların kaynağında eşitlik ve dayanışma ruhunun yokluğu ya da aşınması bulunur. Çoğu bisikletliyi "kafa dengi iki üç kişiyle sürmek en iyisi" fikrine eriştiren hayal kırıklıkları bu sorunların sonucudur. Kafa dengi iki üç kişiyi bir arada tutan ise, işte o eşitlik, dayanışma ve paylaşımın asgari düzeyde sağlanıp istikrarla sürdürülmesidir. Kimse kimseyi kaşını gözünü beğendiği için kendine yol arkadaşı yapmaz, yolda olmak eşit olmayı, paylaşmayı ve dayanışmayı gerektirir ve bunlar sağlandığında güven de kendiliğinden gelir.
Onlarca şehirde kurulu bisikletli derneklerinin büyük çoğunluğunda kişisel ilişkiler hızla kırılıp dökülüyor, grup dayanışması bozuluyor, grup büyüyüp genişleyecek yerde küçülüp daralıyor, grup içerisinde bir avuç insan kendini bisikletin ve bisiklet kültürünün, sporunun gurusu ilan edip çevresindeki diğer bisikletliler üzerinde tahakküm kuruyor, gruba katılımları denetlemeye ve grup üyelerini ayıklamaya cüret ediyor. Ticari kaygıları, yerel yönetimlerle kapalı ilişkileri, itibar ve kariyer geliştirme planlarını söz konusu etmiyorum bile. Elbette her etkinlik belli bir disiplin altında yürütülmelidir, elbette yolda olmak sağlıklı bir işbölümünü ve sorumluluk duygusunu gerektirir, elbette her ilişkinin ya da ilişkiler ağının işleyiş kuralları ve ilkeleri mevcuttur, elbette, ama bunların hiçbiri insani değerlere, eşitlik, dayanışma, paylaşım ilkelerine aykırı düşemez, düşmemeli. Hep söylerim, dünyaya, hayata, insana dair derinlikli ve eleştirel bir bakışınız, görüşünüz yoksa, ilişkilerde ve toplumsal etkinliklerde egonuzun kusurlarına teslim olup başkalarının haklarını çiğnemeniz an meselesidir, vicdan denen hassa ancak böyle bir bakış, görüş sayesinde gelişir, acımak ile merhamet arasındaki farkı bilmek gibidir bu.
Alt tarafı bisiklet süreceğiz, bu kadar felsefi düşünmeye ne hacet, diyenler olacaktır ama onlar da katıldıkları ya da koptukları gruplara bir de bu gözle bakmayı denesinler, belki öfkeleri ya da hayranlıkları bir nebze azalıp düşünceleri daha rasyonel bir zemine oturmaya başlar. En tehlikelisi de, insanın olduğu her yerde bunlar olacaktır, kafaya takmayıp sürmeye bakmak lazım, düşüncesidir. Yozlaşmanın, çürümenin, tahakkümün, suistimalin meşruiyet edinmesini sağlayan işte bu tutumdur. Hayır, bisiklet üstünde herkes eşittir, yolda herkes dayanışma içinde olmalıdır, bisiklet kültürü ancak paylaşarak gelişebilir, bu şiarlara bağlanmıyorsak da bir gün biz de sorunların kaynağında kendimizi buluyor olacağız, biz de kötülüğün üretimine katılıyor olacağız. Bu ilkelere sonuna kadar sahip çıkmak, bulunduğumuz ortamlarda ve etkinliklerde bu ilkeler doğrultusunda eleştirel tutumu asla terk etmemek zorundayız. Şikâyet etmek yetmez, anlamak bilmek yetmez, müdahale edip değiştirmeye de mecburuz.