11. Gün : Kiev (24/08/2017)
Tur arkadaşım ve aynı zamanda kuzenim Gökalp’le Kiev’de buluşacaktık. O, bir iki gün önce gelecekti hatta. Bisikletini de geçen sene değiştirmiş ve ikinci el aldığı (Gürcistan ve Balkan turlarını yaptığımız) Merida Crossway’i elden çıkarıp Bisiklet Sepeti’nden bir Marin Gestalt almıştı. (İstanbul’dan Ankara’ya da ben götürmüştüm arabayla) Gökalp biletini almış, bisikletini de paketlemişti. Hatta nasıl paketleneceğini de konuşmuştuk. Kısacası her şeyi hazırdı ama… Belarus’tayken beni aramış gelemeyeceğini söylemişti. ODTÜ’de Kimya Mühendisliği okurken tekrar sınava girip Bilkent İşletme’yi kazanmıştı ve önünde aşması gereken çok önemli bir sınav vardı. Hazırlık atlama sınavı. Doğal olarak da çalışması gerekiyordu çünkü oldukça ciddi ve zor bir sınavdı. ODTÜ’deki 4 seneden sonra bir sene daha kaybetmemek önemliydi. Ben de kendisine sınava hazırlanmanın daha önemli olduğunu söyledim. Turlar başka zaman da yapılabilirdi. Sonuçta turun geri kalanında da yalnız olacaktım ve dolayısıyla yurtdışındaki 4. turumu yalnız gerçekleştirmiş olacaktım. Eşimle bu durumu paylaştığımda devam etmeyi düşünüp düşünmediğimi sordu. Devam etmekten kastı Odessa’dan devam etmekti. İlk planım Odessa’dan gemiyle dönmek olduğu ve sonra yolu uzattığım için soruyordu bunu ama aslında devam etmemi istemiyordu. Bunu da “Bulgaristan’dan yalnız geçmeni istemiyorum.” diyerek ifade edecekti. Hak verdim kendisine. 10 gündür yalnızdım ve bu sebeple ailem tedirginlik yaşıyordu ama yalnız devam edersem onları daha fazla tedirgin edecektim. Bir de Bulgaristan konusu vardı tabi. Ön yargı oluşturan çok hikaye duymuştuk. Soygun, gasp, rüşvet vs. Ben de eşime devam etmeyeceğimi söyledim. Kısacası önümde Odessa’ya kadar yol kalmıştı. Planımı ona göre yapıyordum. Bugünü de Kiev’e ayırmıştım.
Sabah hava güzel görünüyordu. Kaldığım otelin kahvaltı mekanı manzaralıydı. Etrafı seyredip fotoğrafladım. Haritadan gezineceğim istikametleri belirleyip yürümeye merkeze doğru yürümeye başladım. Bugünün bir özelliği de Ukrayna’nı Milli Günü olmasıydı. Etraf, Ukrayna bayrağının renkleriyle donatılmıştı: Sarı-mavi… Ama benim gibi bir Fenerbahçeli için sanki Sarı -Lacivert’ti.
Tarasa Schevchenko Bulvarı’ndan nehir istikametine doğru merkeze yürüdüm. II. Dünya savaşı anısına dikilmiş obelisk (dikilitaş) yolun ortasında duruyordu tüm heybetiyle. Tepesinde de bir yıldız… Cadde üstünde klasik otomobilcileri gördüm grup halinde. Kütüphane ve tiyatro binalarını sağlı sollu yer alıyordu. Daha sonra 11. Yüzyılda yapılan Golden Gate’e yönlendim. Bilet alıp içeri girdim. Dışarıdan, kızıl tuğlalarıyla çok heybetli görünen yapının içinden merdivenle üzerine çıkılıyordu. Etrafı seyretmek için de güzel bir noktaydı. Her kat geçişinde de küçük sergiler yer alıyordu. Biraz zaman geçirdim tepesinde hem fotoğraf hem de seyir için. Hava kapalı ve serindi ama henüz bir yağmur emaresi yoktu. Altın Damlı Kilise’nin önündeki meydan bariyerlerle ayrılmıştı. Protokole ilişkin bir hazırlık vardı sanki. Etraf da sarı maviydi. Buralarda bir tören yapıldığı ya da yapılacağını anlamıştım. Etraf oldukça kalabalıktı. Genci yaşlısıyla insanlar ve benim gibi turistler doldurmuştu meydanı. İnsanlar yerel kıyafetlerini giymişti. Hani şu yakaları ve kolları işli olan. Askerler her türlü madalyalarını, nişanlarını vs. takmışlardı. Gururlu bakışlar fırlatıyorlardı etrafa. Birden, kilisenin önündeki platforma bir kadın çıktı ve milli marşlarını söylemeye başladı. Herkes hazırolda durup bir ağızdan eşlik ediyordu. Aynı bizim İstiklal Marşını söylerkenki halimiz gibi coşkulu ve gururluydular. Havada çok yoğun bir milliyetçilik duygusu hakimdi. Kadın, çocuk, yaşlı, genç, asker, sivil… Herkes bugünü kutluyordu.
Altında Damlı kilisenin içine girdim. Geniş avluyu geçip kilise binasının içine girerken parıl parıl parlayan kubbeye bakıp “Gerçekten altın olabilir mi?” diye geçirdim içimden. Kilisenin içinde ayin vardı. İki papaz karşılıklı ilahi söylüyordu. Giren insanlar da İsa heykellerinin karşısında dua ediyorlardı. Kimseyi rahatsız etmemek için fotoğraf çekmeye yeltenmedim. Kısa süre sonra çıkıp yoldan aşağıya yürümeye devam ettim. Aşağı eğimli sokağın ucunda Khreschatyk Caddesi vardı. Burada kalabalığın daha da arttığını gördüm. Sebebi, tıpkı bizim eski 29 Ekim bayramlarında tank ve diğer askeri araçların resmi geçitlerde sergilenmesi gibi, genişçe bir alanda sağlı sollu durmasıydı. Tanklar, kamyonlar, roketatar araçlar, ambulanslar vs. çeşit çeşit araçlar ve üzerinde her yaştan çocuklar, onların fotoğrafını çekmeye çalışan anneler, babalar… Gerçekten çocukluğumdaki bayramlarımız gibiydi. Çocukların çığlıkları, insan topluluğunun coşkusu…
Caddede “Turkish House” adından bir restoran gördüm. Yemek zamanı da olduğu için girdim. Menüsündeki tüm yiyecekler Türk mutfağındandı. Çorbandan kurufasulye-pilav ikilisine, pideden sütlaca kadar aklınıza gelecek her şey. Ve tabi olmazsa olmaz demleme çay ve Türk kahvesi. Gelen profiller genelde Türkler ve Ortadoğululardı ama Ukraynalılar da rağbet ediyorlardı bu lezzetlere. Gençlerden oluşan garson grubu da Türkçe konuşuyordu. Yemek işini hallettikten sonra, öğleden sonra, Kiev’in ününü uzun zamandan beri bildiğim hayvanat bahçesini ziyaret emek için taksiye bindim. Hava iyice ağırlaşmıştı. Yağmur yağdı yağacak. Ama ıslanma konusunda tecrübeli olduğum için sorun olmadı. Hayvanat bahçesine girdiğimde de yağmur boşandı. Ben de tam o sırada büyükçe bir pamuk helva ile baş başaydım. Yanımda paylaşacağım kimse olmadan
Oldum olası severim hayvanat bahçelerini. Hayvanların kafese kapatılmış olmasını istemem tabi. Ama onları yakından görebiliyor olmayı da çok seviyorum. Dolayısıyla bu ikilemin keyif alan kısmında olmayı tercih ediyorum. Bıraksalar tüm günümü geçirebilirim oralarda. Dolayısıyla fırsat bulduğum zamanlarda da gezmeye çalışıyorum. Barcelona, Prag gibi dünyaca ünlü olanlarını gezdim. Tabi Türkiye’dekileri de… Uzun ve keyifli saatler geçirdim. Yalnız ya da ailemle… Pamuk helvayı büyük büyük parçalarla yiyip bitirince yola koyuldum. Yağmura rağmen, gezmediğim görmediğim bir yer kalmasın diye uzun uzun dolaştım. Çok güzel hayvanlar ve sunumlar gördüm. Saatler sonra, epeyce de yorulmuşken otele döndüm. Odada biraz dinlenip tekrar dışarı çıktım. Bu kez akşam gezmesi için. Akşam tekrar Turkish House’a uğrayıp Türk yemeklerinin tadına baktım. Uzun uzun yürüyüp geç saatte otele döndüm.
Sabah otelden Kiev manzaraları
Cadde ortasındaki dikilitaş
Ukrayna Ulusal Sirki
Mykhailo Hrushevsky (Akademisyen, politikacı, tarihçi) anıtı
Golden Gate
Golden Gate’in tepesinden çevre…
Protokol meydanı (Bariyerleri bizimkilere benzettim
)
Altın damlı kilise
Sağlı sollu askeri araçlar sergileniyor.
Çocuklar da tepesinde
Bu iki genç kostümleriyle dolaşıp insanlarla fotoğraf çektiriyor ve bahşiş alıyordu. Benimle de fotoğraf çektirip para istediler ben de fotoğrafta yüzünüz de görünsün dedim. Sonra da bahşişlerini verdim.
Kiev Hayvanat Bahçesi
Bizon abiler
Pamuk helva ve ben
Piranha abiler
Tarantula Bey
Bu çok zehirli !
Bu da ağır abi
Sürüngenleri severim
Çıbık böcüğü
Bulaşmaya gelmez
Kendi halinde durduğuna bakmayın
Ankara Atatürk Orman Çiftliği Hayvanat Bahçesi'nde (eskiden
) kurtların bölümü ziyaretçilerden uzaktaydı. Burada çok yakın. İlk defa bir kurda bu kadar yakınım.
Gece yürüyüşünden bir kilise