@alper 76 @Kerem Groims teşekkür ederim.
(Temmuz 23/ 2016)
where is my mind
Bisikleti kaldırdıktan sonra uykulu gözlerime su serpip yola döndüm. Saat 13 civarıydı sanırım.
- şimdi bu cümleleri yazarken her anı günü gününe not etmenin önemini düşünüp unuttuğum her dakika her an için kendime kızıyorum.-
Ohrid'e gitmekti niyetim.
Ohrid gölü ile Prespa gölü çok yakın. Neden Prespa gölünü de görmeyeyim diyerek yolumu daha aşağıda kalan Prespa gölüne çevirmiştim.
Bir önceki yazımda anlattığım köy bu yolda karşılaştığım bir köydü.
13km kadar pedalladım köyden sonra. Krena kampı beni ilginç karşıladı.
Güvenlikçi Histian (ismi yanlış yazıyorum muhtemelen) çok neşeli bir gençti. Neşe bu toprakların insanlarının damarında var sanırım. Açık ten ve renkli gözlerle Slavlara görünüm olarak benziyor olsalar da çok daha neşeli ve cana yakınlar.
Resepsiyona geçtik beraber. Resepsiyondaki üç bayan da aynı şekilde cana yakındı. Bir tanesi "ne güzel birşey yapıyorsunuz" gibi şeyler söyledi.
Sen de yapmak ister miydin, dedim.
Çok isterdim, dedi.
O zaman neden benimle gelmiyorsun, dedim.
Bir an gözlerini açarak ciddi olup olmadığımı anlamaya çalışır gibiydi. Sonra hep birlikte kahkahayı bastık.
İşlemleri bitirdikten sonra güvenlikçi dostumuz kırk yıllık arkadaşıymış gibi muhabbet ederek bana yer gösterip kısa bir tanıtım için kampı gezdirdi.
Kamp çok kalabalıktı. Ve maalesef temiz , düzenli denemezdi. Aldıkları fiyatı merak edecek arkadaşlar olabilir. Beş Euro ödedim. Yunanistan'daki kampingler çok daha düzenli ve temizdi. Özellikle yolu düşenlere Batis beach camping'i tavsiye ederim.
Herneyse.
Çadır atacağım yer karınca kaynıyordu. Çadıra giremeyeceklerine göre bir gece idare ederim deyip önemsemedim. Kamp içinde market restoran duş gibi imkanlar var. Bana kumsal da olduğunu göle girebileceğimizi söylediler. Önce markete uğradım. Burada en büyük sorunlardan biri yine kendini gösterdi. Alfabelerini bilmediğimizden ne yiyip ne içtiğinizi anlamanız kolay değil. Ondan sonra yana döne etrafta İngilizce bilen birileri ararken buluyorsunuz kendinizi. Hele ki markettekiler de burda olduğu gibi bilmiyorlarsa dilenmektedir farksız bir durum sizi bekliyor oluyor. Yunanistan'da ürünler üzerinde çoğunlukla İngilizce etiketlerin olması işimizi biraz kolaylaştırıyordu. Nihayet İngilizce bilen bir müşteri yardımıyla alacaklarımı alıp çadıra bıraktım.
Peki şimdi?
Haydi bakalım kumsala. Sen havlunu, kameranı, bütün teçhizatını yanına al sonra kumsala geldiğinde gör ki ana baba günü. Yatacak yer yok. Foklar gibi birbirine yapışık uzanmış insanlar nerdeyse. Kumsal topu topu 100 metre. Sazlıkları temizleyip kumsal açmışlar. Yani tam bir hayal kırıklığı benim için. Elimde havluyla öylece kalakaldım. Geri dönerken zaten terden sıcaktan bunalmışım, bari buraya kadar gelmişken duş almadan gitmeyeyim deyip suyun altına girdim.
Dönüşte restorana uğrayıp iki kahve ve bol soğuk su içtim. Akşam oluyordu. WiFi ile işimi bitirdikten sonra çadıra geçtim. Hemen bişeyler hazırlayıp atıştırdım. Fakat karıncalar hiç insaniyetli davranmıyorlardı. Ufak tefeği ortadan kaldırıp kendimi çadıra attım. Sele bölgesindeki rahatsızlıklarım nedeniyle dinlenmem ve rahatlamam gerekiyordu. Erkenden uyudum.
Saat bir otuz civarı gümbür gümbür bir sesle uyandım. Restoran yanındaki gece kulübünde aksiyon başlamıştı. Çadırım 250-300 metre uzakta olsa da uyumanın imkanı yok. Kaçışı yok! Gözlerim kapalı bildiğim tüm çeşit dansları figürleri maharetle sergileyip anı değerlendirdim. Dansın verdiği yorgunluktan olmalı bir ara yine dalmışım. Sonra yine uyandığımda saat 3.30 civarıydı. Ve sonra bir daha bir daha.
Böylece sabahı ettik.
Kalktığımda kafamda üç beş milyon dans eden karınca vardı.
Eşyaları toplayıp restoranın önünde kahvaltı yaptım. Saat 8.30 civarıydı. Buralara geldiğime çok mutlu olduğumu söyleyemeden saat 9.30 civarı yola çıktım.
Ohrid yolunda iniş etabından bir görüntü
Edessa
Selanik
Bir Gün Sonra/ Ohrid
Yola çıktığımda uzunca bir süre dar ama düz yollarda devam ettim. Trafik azımsanmayacak yoğunluktaydı. Elbette dikkatli olmak şart fakat objektif olarak konuşmak gerekirse burdaki sürücülerin nerdeyse tamamı çok saygılı ve dikkatli bizim ülkemize göre. Şimdiye kadar birkaç kez çok yakınımdan geçen oldu. Yunanistan'da da böyleydi Makedonya'da da böyle. Oldukça uzağınızdan geçmeye çalışıyorlar ve kesinlikle çok mecbur kalmadıkça korna çalmıyorlar. Sadece Ohrid'e derken dar bir yerde belli ki canı birşeye sıkılmış birisi orta parmak çıkardı pencereden.
İlk karşıma çıkan kasabada tesadüfen bir hırdavatçı görüverdim. İki gün önce alyan takımım dağılmıştı. İçeri girip şansımı denemek istedim. Çok güzel ve bakımlı orta yaşlı bir bayan karşıladı. Alyan takımı varmış hemen alıp muhabbeti uzatmadan yola devam ettim. Su ihtiyacımı da karşılayıp yola koyulmak vardı kafamda. Fazla uzaklaşmadan bir benzinlik görünce girdim. Suyumu tazelerken çalışanın birisi sen türk müsün, dedi. Evet dedim. Sen de mi Türksün? dedim. Evet ben de Türk dedi. Adın nedir dedim. Selat dedi. Anlamadım önce; Nasıl yani dedim. Selahattin yaa dedi gülerek. Benimki de Mehmet dedim. Kaç gündür geliyorsun sen,dedi. 12 gün kadar oldu dedim. Nereye gideceksin? Bilmiyorum dedim. Ohrid'e gidiyorum şimdi dedim. Ha tamam dedi. Güleryüzlüydü. İşimi bitirdikten sonra Selahattin'e veda edip ayrıldım.
Yukarı doğru çıktıkça sanki daha çok bizden insan ve eser görmeye başladım. Emin değilim. Belki yanılıyorum. Yanlış hatırlamıyorsam Resne idi adı. Bu yeni gibi duran camiyi görünce bi bakayım istedim.
Hacı Murat camisi
Biraz soluklanıp tekrar yola düştüm. Çıkarken çocuklar camiye giriyordu. Sanırım kurs var.
Yola asılırken yavaş yavaş yokuşlar kendini göstermeye başladı.
Ohrid yolunda İtalyan bisikletçi alfred ile karşılaştık. Ohrid'i öve öve bitiremedi. Kendisi de Bitola ya gidip geri dönecekmiş. Bir fotoğraf alıp iyi şanslar dileyerek ayrıldık.
Birkaç kilometre sonra yol yapım çalışması vardı. Bütün otomobiller dizilmiş bekleşiyorken aralarından sıyrılıp yola devam ettim. Asfalt olmayan bu kısım yaklaşık 2-3km sürdü. Gerçek yokuşlar bundan sonra başladı. Yaklaşık yedi- sekiz km devam eden bu yokuş inanılmaz zorlu ama diğer yandan keyifliydi de. Sonuna doğru kapanan hava tam bir ödül oldu bana. Güneş beş on dk aradan çekildi. Böylece rahatladım biraz.
Uzunca bu çıkışın ardından uzunca bir iniş geldi haliyle. Nerdeyse bu inişle yolum bitti. Ohrid'e ulaştım.
Bisikleti dayayacak yer olmayınca karşıdaki çıkış tabelası işimi gördü
Şimdi bunları Struga'da bir cafede yazıyorum. Arnavutluk sınırına doğru yol alıyorum.
Tekrar fırsat bulduğumda Ohrid'i yazacağım yazıda görüşmek üzere.