Karatay Hoca'nın kitabını aldığımı ve ilk bölümleri zevkle okuduğumu belirterek söze başlamak istiyorum: kitap çok mantıklı bir akıcılıkta gidiyor. En mantıklı bulduğum tespitleri, kan şekerine talebin en çok vücuttaki büyük kas gruplarında olduğu, spor yaparak kaslardaki depo şekerini kullandıkça insülin direncini yeneceğimiz üzerine ve obeziteye yol açan metabolik sendrom hastalığında sadece insülin direncinin olmadığı böbreküstü bezlerinin hormonlarına da direnç olduğu.
İlk tespiti yakınlarda bbc'de programı yapılan bir tezle de çalışıldı diye düşünüyorum. 1-2 dakika da olsa kalp hızınızı, yaş grubunuzdaki(220 -yaşınız=?) azami seviyeye sabit bisiklet çevirerek çıkardığınızda kaslar, egzersiz sonrası tamir dönemlerinde uzunca bir süre şeker kabul eder duruma geliyor ve insülininiz kan yağlarınız düşerek uzun süreli egzersizle aynı faydayı sağlayacağınız varsayılıyor. Aynı belgeselde 30 dakikalık bir egzersizin trigliserid tipi kan yağı seviyenizi üçte bir azalttığı da önce ve sonra alınan kan örneklerinizde, kan tüpü santrifüjden geçirildikten sonra gözlenebiliyordu üstte eriyik halde.
İkinci tespit ise benim için zihnimde birçok mekanizmanın vücutta bir arada nasıl çalışması gerektiğine uyduğu için çok mantıklı geldi. Eğer böbreküstü bezlerinin hormonlarına direnç varsa, bu hormonların vücuttaki cevabı olan yağ hücrelerinde yıkımın hızlanması, kalp hızını arttırmak, damarları & akciğer hava yollarını genişletmek gibi bir sürü faydalı etkisine sekte vurulacak demektir. Kitapta adrenalin direnci geliştiği zaman olacaklar, sempatik uyarıcı adrenalin hormonunun noradrenalin'den daha fazla olan ß1-2 tipi etkileri vücutta gözükmeyeceği için, yukarıda örnek verdiğim bu spor fizyolojisi ile yakından uyumlu - hatta Alberto Contador'un da yediği biftekten aldığını söylediği salbutamol'ün vücuttaki etkisi - hızlanma gözükmeyecektir. Bu forumda okuduğum pratik bir bilgiden örnek gösteriyorum bu sefer de: egzersiz sırasında veya günlük hayatınızda, kalp hızınız yaş grubunuzdaki azami hızının %40'ındayken vücudunuz yağ yakmaya başlar, %60'ındayken geçirdiğiniz süre boyunca depo yağlarınızı hızla yakıyorsunuz denilmiş. Buradan yola çıkarak, düşük tempo aktiviteleri egzersiz mahiyetinde yaparken kaslarda şeker açlığı oluşturabilir, kan yağlarımızı da düşürebiliriz ama depo yağlarımızı hızla kaybetmiyoruz demektir. Tabii, dengeyi kaybetmeden: kalp hızının çok yüksek olması da yüksek tansiyon için risk taşıyor kuramsal olarak; muzdaki tuz(K-potasyum) gibi kalp hızını dengede tutacak sağlıklı besinleri beslenmemizden eksik bırakıp, tersine sofra tuzu(Na-sodyum) yersek yüksek tansiyon bizim için daha çabuk risk olmaktan hastalık olmaya dönüşecek demektir.
Birkaç ekleme daha yapmak istiyorum:
-Günlük olarak vücudumuzda kaslardan belli protein yıkılıp, yeniden vücut aminoasit havuzundan alınarak kas yapılır. Günlük 50 gr kas yıkım havuzu oluşur, günlük protein ihtiyacı kişisel özelliklere bağlı olarak kabacak 80-200 gr arasında olur diye özetleyebilirim. Sebzeler, etten farklı olduğu için gözümüzde protein kaynağı olarak canlanmasa da, vücudumuzdaki 20 çeşit aminoasitin üretemediğimiz sekizini üretebildikleri için, zorunlu aminoasitler denilen çok zaruri bir ihtiyacımızı karşılamaktadırlar beslenmemizde. Detayına girmeyeceğim ama tahıl grubunda, baklagil grubunda, yeşil sebzelerde zengin olanlar ayrı ayrı dengeli beslenmemiz için hep önemli.
-Yeşil sebzeler ayrıca, tersinden örnek vermek gerekirse gazlı içeceklerin asit içerikleri dolayısıyla kemiklerimizden mineral ve kaslarımızdan protein kaybettirmesi ne şekilde gerçekleşiyorsa, alkali nitelikleriyle böbreklerimizden bu mineral ve proteinleri kaybetmememiz için gerekli negatif yük dengesini koruyor. Profesyonel sporcuların her yaptığı da doğru sayılmamalı, kafein ve kola gibi meslekleri performans sporu olan bu kişilerin ani zihinsel uyanıklık, krampları önleyeyici minerali kemiklerden sökmelerini sağlasa da unutulmamalı ki; kafein'in vücuttaki yağ dengesine "orta yaşı erkene çeken" etkisi ve kolanın da kemik erimesine etkisi var. Özellikle çok düşük yağ oranına sahip sporcularda da riskli kalp problemleri olabiliyor. Athlete hastalığı diye kemik erimesinin, beslenme bozukluğunun eşlik ettiği spor kariyerini bitirebilecek bir hastalık grubu da var. Kilo alma korkusuyla, öteki aşırı uçtaki diyet yapmayı beslenmemizi bozacak ölçüde takıntı haline getirmememiz için örnek almalıyız diye düşünüyorum.
-Üç beyazdan(tuz, şeker, un) temel beslenmemizin ana hattını oluştururken kaçınmamıza önem veriyorum. Meyve, sebze, taze et hep doğal, yaşayan hücrelerden oluşuyor. Bu hücreler de bizim hücrelerimiz gibi çalıştığı için ihtiyaç duyduğumuz vitamin, enzim, mineral gibi enerjimizi kullanmak vücudumuzu yenilemek için tükettiğimiz küçük gıda gruplarını vücudumuza kazandırıyor. 1000 kaloriyi mitokondrilerimizde yakabilmek için nasıl değişik hücre içi koenzim seviyelerimizden tüketiyorsak, karbonhidrat yakabilmek için nasıl mikrogram düzeylerinde B vitaminlerinden tüketiyorsak, egzersizde yıkılan kaslarımız için de yediğimiz gıdalardan protein hammaddesi aminoasit, hücre zarı için de sağlıklı yağlar almamız gerekli. Vücut elbette esnek bir mekanizma ve kaynağı protein-karbonhidrat-yağ olan gıdaların hangisi hücrelere çok alınırsa alınsın, genlerle kontrol edilip onların yakılması için gereken koenzimler, enzimler hazırlanıyorsa da, performans sporcuları için karbonhidratların önemi uzun süre dayanım gerektiren spor dallarında önemli.
Tabii, her bedene aynı gömlek gibi bir durum söz konusu değil. Geçen senelerde, fruktozun kanserojen olduğu tartışmaları yapılırken duyduğum bir anekdot, bütirik(tereyağı) asidinin hücrelere glukozdan daha hızlı enerji olmak üzere taşındığıydı.
İlk tespiti yakınlarda bbc'de programı yapılan bir tezle de çalışıldı diye düşünüyorum. 1-2 dakika da olsa kalp hızınızı, yaş grubunuzdaki(220 -yaşınız=?) azami seviyeye sabit bisiklet çevirerek çıkardığınızda kaslar, egzersiz sonrası tamir dönemlerinde uzunca bir süre şeker kabul eder duruma geliyor ve insülininiz kan yağlarınız düşerek uzun süreli egzersizle aynı faydayı sağlayacağınız varsayılıyor. Aynı belgeselde 30 dakikalık bir egzersizin trigliserid tipi kan yağı seviyenizi üçte bir azalttığı da önce ve sonra alınan kan örneklerinizde, kan tüpü santrifüjden geçirildikten sonra gözlenebiliyordu üstte eriyik halde.
İkinci tespit ise benim için zihnimde birçok mekanizmanın vücutta bir arada nasıl çalışması gerektiğine uyduğu için çok mantıklı geldi. Eğer böbreküstü bezlerinin hormonlarına direnç varsa, bu hormonların vücuttaki cevabı olan yağ hücrelerinde yıkımın hızlanması, kalp hızını arttırmak, damarları & akciğer hava yollarını genişletmek gibi bir sürü faydalı etkisine sekte vurulacak demektir. Kitapta adrenalin direnci geliştiği zaman olacaklar, sempatik uyarıcı adrenalin hormonunun noradrenalin'den daha fazla olan ß1-2 tipi etkileri vücutta gözükmeyeceği için, yukarıda örnek verdiğim bu spor fizyolojisi ile yakından uyumlu - hatta Alberto Contador'un da yediği biftekten aldığını söylediği salbutamol'ün vücuttaki etkisi - hızlanma gözükmeyecektir. Bu forumda okuduğum pratik bir bilgiden örnek gösteriyorum bu sefer de: egzersiz sırasında veya günlük hayatınızda, kalp hızınız yaş grubunuzdaki azami hızının %40'ındayken vücudunuz yağ yakmaya başlar, %60'ındayken geçirdiğiniz süre boyunca depo yağlarınızı hızla yakıyorsunuz denilmiş. Buradan yola çıkarak, düşük tempo aktiviteleri egzersiz mahiyetinde yaparken kaslarda şeker açlığı oluşturabilir, kan yağlarımızı da düşürebiliriz ama depo yağlarımızı hızla kaybetmiyoruz demektir. Tabii, dengeyi kaybetmeden: kalp hızının çok yüksek olması da yüksek tansiyon için risk taşıyor kuramsal olarak; muzdaki tuz(K-potasyum) gibi kalp hızını dengede tutacak sağlıklı besinleri beslenmemizden eksik bırakıp, tersine sofra tuzu(Na-sodyum) yersek yüksek tansiyon bizim için daha çabuk risk olmaktan hastalık olmaya dönüşecek demektir.
Birkaç ekleme daha yapmak istiyorum:
-Günlük olarak vücudumuzda kaslardan belli protein yıkılıp, yeniden vücut aminoasit havuzundan alınarak kas yapılır. Günlük 50 gr kas yıkım havuzu oluşur, günlük protein ihtiyacı kişisel özelliklere bağlı olarak kabacak 80-200 gr arasında olur diye özetleyebilirim. Sebzeler, etten farklı olduğu için gözümüzde protein kaynağı olarak canlanmasa da, vücudumuzdaki 20 çeşit aminoasitin üretemediğimiz sekizini üretebildikleri için, zorunlu aminoasitler denilen çok zaruri bir ihtiyacımızı karşılamaktadırlar beslenmemizde. Detayına girmeyeceğim ama tahıl grubunda, baklagil grubunda, yeşil sebzelerde zengin olanlar ayrı ayrı dengeli beslenmemiz için hep önemli.
-Yeşil sebzeler ayrıca, tersinden örnek vermek gerekirse gazlı içeceklerin asit içerikleri dolayısıyla kemiklerimizden mineral ve kaslarımızdan protein kaybettirmesi ne şekilde gerçekleşiyorsa, alkali nitelikleriyle böbreklerimizden bu mineral ve proteinleri kaybetmememiz için gerekli negatif yük dengesini koruyor. Profesyonel sporcuların her yaptığı da doğru sayılmamalı, kafein ve kola gibi meslekleri performans sporu olan bu kişilerin ani zihinsel uyanıklık, krampları önleyeyici minerali kemiklerden sökmelerini sağlasa da unutulmamalı ki; kafein'in vücuttaki yağ dengesine "orta yaşı erkene çeken" etkisi ve kolanın da kemik erimesine etkisi var. Özellikle çok düşük yağ oranına sahip sporcularda da riskli kalp problemleri olabiliyor. Athlete hastalığı diye kemik erimesinin, beslenme bozukluğunun eşlik ettiği spor kariyerini bitirebilecek bir hastalık grubu da var. Kilo alma korkusuyla, öteki aşırı uçtaki diyet yapmayı beslenmemizi bozacak ölçüde takıntı haline getirmememiz için örnek almalıyız diye düşünüyorum.
-Üç beyazdan(tuz, şeker, un) temel beslenmemizin ana hattını oluştururken kaçınmamıza önem veriyorum. Meyve, sebze, taze et hep doğal, yaşayan hücrelerden oluşuyor. Bu hücreler de bizim hücrelerimiz gibi çalıştığı için ihtiyaç duyduğumuz vitamin, enzim, mineral gibi enerjimizi kullanmak vücudumuzu yenilemek için tükettiğimiz küçük gıda gruplarını vücudumuza kazandırıyor. 1000 kaloriyi mitokondrilerimizde yakabilmek için nasıl değişik hücre içi koenzim seviyelerimizden tüketiyorsak, karbonhidrat yakabilmek için nasıl mikrogram düzeylerinde B vitaminlerinden tüketiyorsak, egzersizde yıkılan kaslarımız için de yediğimiz gıdalardan protein hammaddesi aminoasit, hücre zarı için de sağlıklı yağlar almamız gerekli. Vücut elbette esnek bir mekanizma ve kaynağı protein-karbonhidrat-yağ olan gıdaların hangisi hücrelere çok alınırsa alınsın, genlerle kontrol edilip onların yakılması için gereken koenzimler, enzimler hazırlanıyorsa da, performans sporcuları için karbonhidratların önemi uzun süre dayanım gerektiren spor dallarında önemli.
Tabii, her bedene aynı gömlek gibi bir durum söz konusu değil. Geçen senelerde, fruktozun kanserojen olduğu tartışmaları yapılırken duyduğum bir anekdot, bütirik(tereyağı) asidinin hücrelere glukozdan daha hızlı enerji olmak üzere taşındığıydı.


