Bisikletli Gezgin
Forum Bağımlısı
- Kayıt
- 4 Mart 2011
- Mesaj
- 3.874
- Tepki
- 4.603
- Şehir
- Altındağ, Ankara
- İsim
- Mustafa
- Bisiklet
- Sedona
Sunay Akın'la Bisiklet Üzerine Güzel Bir Söyleşi
Bisikletle ilk tanışmanız nasıl oldu?
Benim bisikletle ilk tanışmam Trabzon’da, aslında çok talihsiz bir şekilde oldu. Babam ağabeyim ve bana bir bisiklet aldı. Şimdi iki kardeşe bir bisiklet alınmaz, çünkü bu, o bisiklet büyük olanındır demektir ve ben küçük olan çocuktum. Büyük trajedidir bu. Büyük talihsizliktir. Trabzon zaten yokuş bir yer, Trabzon sokakları bisiklet binmeye hiç elverişli değil. Bütün sokaklar dik bayır. Ağabeyimle birlikte Trabzon sahiline inmeyi beklerdik bisiklete binelim diye. İlk kez o Trabzon sahil yolunda bisiklete bindim ben, bisiklete binmeyi orada öğrendim. O yıllarda yüzmek ve bisiklete binmek bir çocuğun en büyük iki hayaliydi. Yüzmeyi ve bisiklete binmeyi aynı yerde öğrendim. Ama bisiklete daha çok ağabeyim biniyordu. Ben onun artık bıkmasını bekliyordum. Tabi o da bıkmıyordu, vazgeçmiyordu. Bisikletin tekerleklerini o rengarenk grafon kağıtlarıyla süslerdik. Çıkartmalar vardı o yıllarda. Bisikletin çamurluklarına o çıkartmaları yapıştırmanın zevkini hala anımsıyorum. Büyük bir mutluluktu, bisikleti süslemek.
Sonra İstanbul’a geldik, Harem semtine taşındık. İstanbul’da ilk gün annem kamyondan boşalan eşyaları yerleştiriyordu. Ağabeyim ve ben daha küçüğüz, bizim ayak altında dolaşmamızı istemiyordu annem. “Sokağa çıkın oynayın” dedi bize. Sokağa çıktık. Harem’de Şerif Kuyusu Sokağı’nda köşede bir bakkal vardı. Elvan Bakkal, adını hiç unutmam. Onun önünde yedi sekiz tane çocuk sohbet ediyor, gazoz içiyorlardı. Ağabeyim çocuklara doğru gitti. Ama ben duvara dayalı beyaz bisikleti gördüm. Ben bisiklete doğru gittim. O güne kadar almadığım bir kokuyu duydum. Hanımeli kokusu. Duvarın üstünde hanımeli çiçekleri vardı. Müthiş güzel bir koku. Polo marka bir bisikletti. Hayran hayran bakıyorum. Bir ses duydum arkamdan, “Binmek ister misin?” dedi. Bir dönüp baktım, kendimi sinemada sandım. Çünkü Trabzon’daki sinemalarda beyaz perdede gördüğüm, çocuk film yıldızı Ömercik tam karşımda duruyordu. Bisiklet onundu. Binmek ister misin deyince ben tabi evet dedim ve bisikletine bindim. Filmlerinde olduğundan çok daha iyi kalpli bir çocuktu Ömercik. Bisikletini bana vermişti, daha doğrusu bende duruyordu. Bizim apartmanın girişinde duruyordu, ben oraya park ediyordum ve hep benim binmeme izin veriyordu. Sadece bir kız arkadaşı vardı. Aşık olduğu bir kız. Onun sokağından geçerken “ben bineceğim” diyordu. İstanbul’daki ilk arkadaşım bisiklet sayesinde oldu ve o da Ömercik’ti. Film gibi yani.
(link)
Kaynak: (link)
Bisikletle ilk tanışmanız nasıl oldu?
Benim bisikletle ilk tanışmam Trabzon’da, aslında çok talihsiz bir şekilde oldu. Babam ağabeyim ve bana bir bisiklet aldı. Şimdi iki kardeşe bir bisiklet alınmaz, çünkü bu, o bisiklet büyük olanındır demektir ve ben küçük olan çocuktum. Büyük trajedidir bu. Büyük talihsizliktir. Trabzon zaten yokuş bir yer, Trabzon sokakları bisiklet binmeye hiç elverişli değil. Bütün sokaklar dik bayır. Ağabeyimle birlikte Trabzon sahiline inmeyi beklerdik bisiklete binelim diye. İlk kez o Trabzon sahil yolunda bisiklete bindim ben, bisiklete binmeyi orada öğrendim. O yıllarda yüzmek ve bisiklete binmek bir çocuğun en büyük iki hayaliydi. Yüzmeyi ve bisiklete binmeyi aynı yerde öğrendim. Ama bisiklete daha çok ağabeyim biniyordu. Ben onun artık bıkmasını bekliyordum. Tabi o da bıkmıyordu, vazgeçmiyordu. Bisikletin tekerleklerini o rengarenk grafon kağıtlarıyla süslerdik. Çıkartmalar vardı o yıllarda. Bisikletin çamurluklarına o çıkartmaları yapıştırmanın zevkini hala anımsıyorum. Büyük bir mutluluktu, bisikleti süslemek.
Sonra İstanbul’a geldik, Harem semtine taşındık. İstanbul’da ilk gün annem kamyondan boşalan eşyaları yerleştiriyordu. Ağabeyim ve ben daha küçüğüz, bizim ayak altında dolaşmamızı istemiyordu annem. “Sokağa çıkın oynayın” dedi bize. Sokağa çıktık. Harem’de Şerif Kuyusu Sokağı’nda köşede bir bakkal vardı. Elvan Bakkal, adını hiç unutmam. Onun önünde yedi sekiz tane çocuk sohbet ediyor, gazoz içiyorlardı. Ağabeyim çocuklara doğru gitti. Ama ben duvara dayalı beyaz bisikleti gördüm. Ben bisiklete doğru gittim. O güne kadar almadığım bir kokuyu duydum. Hanımeli kokusu. Duvarın üstünde hanımeli çiçekleri vardı. Müthiş güzel bir koku. Polo marka bir bisikletti. Hayran hayran bakıyorum. Bir ses duydum arkamdan, “Binmek ister misin?” dedi. Bir dönüp baktım, kendimi sinemada sandım. Çünkü Trabzon’daki sinemalarda beyaz perdede gördüğüm, çocuk film yıldızı Ömercik tam karşımda duruyordu. Bisiklet onundu. Binmek ister misin deyince ben tabi evet dedim ve bisikletine bindim. Filmlerinde olduğundan çok daha iyi kalpli bir çocuktu Ömercik. Bisikletini bana vermişti, daha doğrusu bende duruyordu. Bizim apartmanın girişinde duruyordu, ben oraya park ediyordum ve hep benim binmeme izin veriyordu. Sadece bir kız arkadaşı vardı. Aşık olduğu bir kız. Onun sokağından geçerken “ben bineceğim” diyordu. İstanbul’daki ilk arkadaşım bisiklet sayesinde oldu ve o da Ömercik’ti. Film gibi yani.
(link)
Kaynak: (link)


