- Kayıt
- 25 Kasım 2015
- Mesaj
- 4.674
- Tepki
- 19.303
- Yaş
- 57
- Şehir
- BURSA
- İsim
- MEHMET CEM SAYGI
- Başlangıç
- 1974—75
- Bisiklet
- Cube
- Bisiklet türü
- Yol bisikleti
1975 yazının sıcak bir Tarsus günüydü.
Birinci sınıfı geçip Anıt mahallesi'ndeki dedemlerin bahçeli müstakil evinin meyve ağaçlarının arasında gölgelik yer bulup hayallere dalmıştım. Dedemle gittiğimiz yazlık sinemada acaba bu akşam hangi Yılmaz Güney ya da Ayhan Işık filmi gösterilecek, dedeme selam verip hal hatır soranlar gene çok mu olacak, gece sivrisineklerden korunmak için gene cibinliğe mi girecektim?
Dedem ki Kurtuluş Savaşı'nda vatanımız için kahramanlıklar yaşayıp savaş sonrası 3 arkadaşı ile birlikte Tarsus İdman Yurdu Spor Kulübü 'nü kurmuştu.Adliye'den emekliydi ve soyadı kanununda aldığı soyadımızı çoğu köyde ailelere de önermiş ve bana geniş bir soy kütüğü gibi gelen bir şey yapmıştı.
Bir yıl önce Kıbrıs Barış Harekâtı olduğunda gökyüzünde gördüğüm savaş uçakları beni ve Avusturya'da olan anne babamı da korkuttuğunda kızkardeşimi Bursa'dan beni de Tarsus'tan bir hışım alıp İnnsbruck'a getirmişlerdi.Orada bir ay kadar kalıp ortalık sakinleşince yeniden Türkiye'ye bizi bırakmışlardı.O dönem Türkiyeden gelen ailelerin çocuklarına eğitim verecek okullar henüz açılmadığı için orada sürekli kalmamıza izin verilmiyordu.
İşte bir sene onlardan gelecek mektup ya da kolileri bekleyip; İlkokula başlamanın hevesi ile birlikte somya altındaki hurmaların olgunlaşması, yenidünya ağacının serpilmesi, turuncun ekşiliği, bodur mutun buruk meyveleri benden sorulurken elbette en büyük keyfim güneş batarken hortumla bahçeyi sulamaktı...
Oysa düz bir yer olan Tarsus, iki teker olarak çok yaygın bir ulaşım alışkanlığına sahipti.
Mahalledeki arkadaşlarımın çoğunda bisiklet vardı ve daha sonra en büyük zevkim olacak o iki tekere kavuşamamıştım.
Dedemin tren garının köşesindeki.kahvehanede Domino oynadığı saatlerde yanına gider, 5 lira alıp seyyar kebapçı ağabeyden bir sokum ve şalgam ile keyif yapardım.
O gün içim kıpır kıpırdı çünkü annem babam lacivert tosbağa ile yoldaydılar, yaz izinlerini kullanmak ve hasret gidermek için Türkiye'ye geliyorlardı.Akşamüstü evin önünde kendi kadar bir yükü üzerinde taşıyan tosbağamız durunca heyecandan kalbim yerinden çıkacak sandımdı...
Ve beklenen an gelmişti; cillop gibi kanarya sarısı, Montana marka bisiklet o güne kadar aldığım en güzel hediyeydi.Sevinçten dilim tutulup paralize olmuştum.Sürmeyi de bilmediğim için destek tekeride alınmıştı. Hemen monte edip bu özgürlük ve mutluluk kaynağını kullanmayı öğrenmem gerekiyordu. Bir hafta kadar destek tekerleri alıştırması ardından iki teker dengesini sağlama için de bir kaç gün geçince mahallenin jönü olmuştum....
Hey gidi günler, bu yaz tam 50 yıl olmuş o ilk bisikletimle yollara çıkalı. Bir 50 yıl daha beklemeye niyetim olmadığı için bu konuyu açıp aynı dönümü yaşayanlarla güzel anılarımızı paylaşırız istedim...
Bisiklet üzerinde olan herkese selam, 50 yılı devirenleri de konuya davet ederim...🚴😊
Birinci sınıfı geçip Anıt mahallesi'ndeki dedemlerin bahçeli müstakil evinin meyve ağaçlarının arasında gölgelik yer bulup hayallere dalmıştım. Dedemle gittiğimiz yazlık sinemada acaba bu akşam hangi Yılmaz Güney ya da Ayhan Işık filmi gösterilecek, dedeme selam verip hal hatır soranlar gene çok mu olacak, gece sivrisineklerden korunmak için gene cibinliğe mi girecektim?
Dedem ki Kurtuluş Savaşı'nda vatanımız için kahramanlıklar yaşayıp savaş sonrası 3 arkadaşı ile birlikte Tarsus İdman Yurdu Spor Kulübü 'nü kurmuştu.Adliye'den emekliydi ve soyadı kanununda aldığı soyadımızı çoğu köyde ailelere de önermiş ve bana geniş bir soy kütüğü gibi gelen bir şey yapmıştı.
Bir yıl önce Kıbrıs Barış Harekâtı olduğunda gökyüzünde gördüğüm savaş uçakları beni ve Avusturya'da olan anne babamı da korkuttuğunda kızkardeşimi Bursa'dan beni de Tarsus'tan bir hışım alıp İnnsbruck'a getirmişlerdi.Orada bir ay kadar kalıp ortalık sakinleşince yeniden Türkiye'ye bizi bırakmışlardı.O dönem Türkiyeden gelen ailelerin çocuklarına eğitim verecek okullar henüz açılmadığı için orada sürekli kalmamıza izin verilmiyordu.
İşte bir sene onlardan gelecek mektup ya da kolileri bekleyip; İlkokula başlamanın hevesi ile birlikte somya altındaki hurmaların olgunlaşması, yenidünya ağacının serpilmesi, turuncun ekşiliği, bodur mutun buruk meyveleri benden sorulurken elbette en büyük keyfim güneş batarken hortumla bahçeyi sulamaktı...
Oysa düz bir yer olan Tarsus, iki teker olarak çok yaygın bir ulaşım alışkanlığına sahipti.
Mahalledeki arkadaşlarımın çoğunda bisiklet vardı ve daha sonra en büyük zevkim olacak o iki tekere kavuşamamıştım.
Dedemin tren garının köşesindeki.kahvehanede Domino oynadığı saatlerde yanına gider, 5 lira alıp seyyar kebapçı ağabeyden bir sokum ve şalgam ile keyif yapardım.
O gün içim kıpır kıpırdı çünkü annem babam lacivert tosbağa ile yoldaydılar, yaz izinlerini kullanmak ve hasret gidermek için Türkiye'ye geliyorlardı.Akşamüstü evin önünde kendi kadar bir yükü üzerinde taşıyan tosbağamız durunca heyecandan kalbim yerinden çıkacak sandımdı...
Ve beklenen an gelmişti; cillop gibi kanarya sarısı, Montana marka bisiklet o güne kadar aldığım en güzel hediyeydi.Sevinçten dilim tutulup paralize olmuştum.Sürmeyi de bilmediğim için destek tekeride alınmıştı. Hemen monte edip bu özgürlük ve mutluluk kaynağını kullanmayı öğrenmem gerekiyordu. Bir hafta kadar destek tekerleri alıştırması ardından iki teker dengesini sağlama için de bir kaç gün geçince mahallenin jönü olmuştum....
Hey gidi günler, bu yaz tam 50 yıl olmuş o ilk bisikletimle yollara çıkalı. Bir 50 yıl daha beklemeye niyetim olmadığı için bu konuyu açıp aynı dönümü yaşayanlarla güzel anılarımızı paylaşırız istedim...
Bisiklet üzerinde olan herkese selam, 50 yılı devirenleri de konuya davet ederim...🚴😊