Scudo Sports

Norveç ve Almanya'nın benzinli otomobil yasağı

@EmreTzn090909
Sadece o değil arkadan gelse sesini de duymayız,kornaya bir basarlar dibimizde zıplarız havaya boş bulunursak....:)
 
  • Beğen
Tepkiler: EmreTzn090909
Scudo
Benim bildiğim bu ülkeler dizel araçları ortadan kaldırmayı planlıyor gelecek 20 yıl içerisinde. Benzinli diye duymadık.
 
Güzel düsünmüsler ama bize geldiğinde vergiler + kayıp kacak bedeli de alırlar hehehehehehe :D
 
15 yıldır Araplarla kanka olduk.
Yaparlar 100 yıllık sözleşme petrolün hepisini bize pompalarlar devlette rafineriden 1.15 tl ye çıkan benzini %300 le bize pompalamaya devam eder olur biter :)
Memlekete o kadar boruyu(!)boşunamı döşediler:D
 
@Hasan Saylık
dizel benzinliden daha masum
 
@Mert E.
Green peace de çalışanların %90ı bilgisiz. Ama en büyük projeleri kuzey kutbunu milli park yapmak istemeleri. Sonuna kadar katılıyorum.
Onun dışında sizin de dediğiniz gini çoğu şeyden bihaberler. Ama yine de güzel bir şey sonuçta
 
@Tasogare @hashus1099 ama hemşerim artık yag ekmek şeker sırası yok hayır yani duble yollarımızda var koyune eskiden sen toprakta gidiyodun şimdi kaymak gibi yol var Türkiye gelişiyo diye neden şikayet ediyonuz(!) :D :D:D bu arada bu üzülecek halimiz, biz artık gülüyoruz bakalım
 
@Hastateker Sıkıntı o zaten.. Şehirlerin ve doğal güzelliklerin ırzına bu denli geçilirken, çevre ile ilgili hassasiyetin olması kadar normal birşey yok.

Ancak çevre ile ilgili bir argümanla yola çıkılıyorsa, bunun ülkenin ve endüstrisinin gerçeklerine uyması, bilimsel ve mantıksal dayanımları olması gerekiyor.

Sürdürülebilirlik, milletin ağzına sakız oldu, ama içini kimse doldur(a)mıyor. Ezberden konuşuyor.

Bir başka örnek vereyim. Organik tarım, organik tarım diye kafa ütülüyor millet. Gerçeği size söyleyim, bir ülkenin %100 organik tarım yapabilmesi mümkün değildir. Tamamen organik tarım yapmaya kalkarsanız, normalde alacağınız mahsulün karşılığını alacak tarım arazisi alanını 10 ila 20 katına çıkartmanız gerekiyor.

Bu da deforestration (ormansızlaşmaya) yol açacak şekilde orman arazilerinin tarım arazisine çevrilmesi demek. Su kaynaklarının şu anki kullanımından çok daha fazlasını tüketmek demek. Organik tarım, ne kadar sürdürülebilir bir tarım yöntemidir, ne kadar çevrecidir, ciddi tartışılması gerekir.

Nükleer santral konusunda çok ilginç bir durum var. Nükleer Santral riskli, tehlikeli. Kesinlikle doğru. Peki yerine başka bir enerji kaynağı koyabilecek misin? Hadi koyduk. Risk bitti mi? Yahu, kıçının dibinde, Ermenistan'da ve Bulgaristan'da nuhu nebiden kalma nükleer enerji santralleri var, cayır cayır çalışıyor, onlarla ilgili ne yapıyorsun peki? Sen zaten nükleer radyasyon tehditi altındasın, üstelik de çok eski tesisler, mesela hem STK hem devlet olarak ne yapıyorsun bu konuyla ilgili?

Hükümetin bir çevre politikası var. Malumunuz akıllara zarar. Ama uluslarası arenayı da kandırmakta üstümüze yok. En son Paris İklim anlaşmasını imzaladık falan diye caka satıyorlar. Güya Türkiye finansman alamamasına rağmen imzalamayı kabul etmiş. Anlaşmaya göre karbon salınımını güya azaltacağız. Palavra! Zaten 2030'daki salınımı esas alıyor amlaşma ve tabii ki biz verileri şişirerek verdik. Yani, 2030'da karbon salınımızı x'e çekeceğiz diyoruz ama mevcut durumu korusak bile x'e ulaşmayacağız zaten. İşin doğrusu aslında karbon salınımımızı arttıracağız ama o kadar arttırmayacağız demiş olduk. Zafer dediğimiz de bu. (Türkiye 2030a kadar CO2 salımını senede %5.7 artacağını öngörüyor ve bunun yerine, salımı senede %4.2 artırmayı taahhüt ediyor.) Ondan sonra iklim konferansı çok güzel, anlaşma imzalandı. He ya, valla çok güzel, daha az kirleteceğiz dünyayı diye seviniyoruz.

Taksim'in göbeğindeki yegane yeşil alana bina yapacağım diye tuttur. İstanbul'un kuzeyini ranta açacağım diye köprü, havalimanı ile gazla milleti.

Sonra buraya geliyoruz, nükleer şöyle, Norveç böyle, ha bir de Almanlar bizi çok kıskanıyor..
 
@Berkay S. almanları hep takdir ettim sene 45 yıkılmış kül olmuş almanya yeniden doğdu,avrupanın ekonomik gücü oldu,bu tavır abd petrol şirketlerinin hoşuna gidermi,sonuçta bu gerçekleşir ise ,tüm dünyada fosil yakıt tarihe karışacak ve elektrikle işleyen araçlar gündeme oturacak ,birde hidrojen gazı ile (link)

Çevresel kaygılar
Yakıtın zehirliliği, yanma ürünlerinin zehirliliği, diffüzyon katsayısı, ateşleme enerjisi, patlama enerjisi, alev emissivitesi gibi faktörlere göre yapılan emniyet değerlendirmesi açısından, hidrojen en emniyetli yakıttır. Hidrojenin emniyet faktörü 1 iken, benzinde 0.53 ve metanda 0.80 olmaktadır. Kısacası benzin ve doğal gaz hidrojene göre tehlikeli yakıtlardır. Hidrojenin benzin ve metana göre yanma tehlikesi daha azdır. Yakıtlar için önemli olan bir özellik de çevresel uygunluktur. Fosil yakıt kullanımının hava kalitesi, insanlar, hayvanlar, plantasyonlar ve ormanlar, akuatik ekosistemler, insan yapısı yapılar, açık madencilik, iklim değişikliği, deniz seviyesi yükselmesi üzerindeki olumsuz etkilerinden kaynaklanan çevre zararları dünya genelinde, 1990 verileriyle; kömür için 9.8 ABD $/GJ, petrol için 8.5 ABD $/GJ ve doğal gaz için 5.6 ABD$/GJ olarak saptanmıştır. Çevresel zarar ve çevresel uygunluk faktörü için fosil yakıt sistemi, kömür/sentetik yakıt sistemi ve güneş-hidrojen sistemi (güneş PV panellerinden sağlanacak enerji ie hidrojen üretim sistemi), bu verilerin ışığında karşılaştırılmıştır. Karşılaştırma sonuçları Tablo 12.2'de yer almaktadır. Güneş-hidrojen üretim sisteminde çevresel zarar 0.46 ABD $/GJ gibi yok denecek düzeye düşmekte ve çevresel uygunluk faktörü üst sınıra çıkarak 1 olmaktadır.

Hidrojen enerjisi ve Türkiye
Türkiye'nin 7. Beş Yıllık Kalkınma Planı Genel Enerji Özel İhtisas Komisyonu Yeni ve Yenilenebilir Enerji Kaynakları Raporu'nda, hidrojen teknolojisine değinilmekle birlikte, resmileşen kalkınma planında hidrojen enerjisinin adı geçmemektedir. Hidrojen konusu üniversitelerimiz ve araştırma kuruluşlarımızda çok sınırlı biçimde ele alınmaktadır.
TÜBİTAK Marmara Araştırma Merkezi'nde hidrojen alanında Uluslararası Enerji Ajansı programları kapsamında çalışma başlatılmak istenmişse de, söz konusu işbirliği 1996 yılında kesilmiştir. Birleşmiş Milletler (UNIDO) desteği ile ICHET projesi kapsamında, İstanbul'da Hidrojen Enstitüsü kurulması konusu gündemdir. 20-22 Kasım 1996 tarihlerinde Viyana'da yapılan 16. UNIDO Endüstriyel Kalkınma Kurulu Toplantısı'nda, UNIDO işbirliği ile Türkiye'de Uluslararası Hidrojen Enerjisi Teknolojileri Merkezi (ICHET) kurulması kararı alınmıştır. Buna göre, UNIDO hukuksal çerçevesinde özerk bir kurum olarak çalışacak ICHET, İstanbul'da kurulacaktır.

ICHET'in tasarlanan amacı, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler arasında hidrojen teknolojileri köprüsünü oluşturmak, hidrojen teknolojilerinin geliştirilmesini sağlamak ve uygulamalı Ar-Ge çalışmalarını yürütmektir. ICHET'in işlevi; kısa ve uzun dönemli eğitim vermek, bilimsel toplantılar düzenlemek, danışmanlık hizmetleri sunmak ve benzeri kuruluşlarla işbirliği oluşturmak biçiminde belirlenmiştir. Merkezin çalışma konuları; hidrojen enerjisi politikaları, hidrojen ekonomisi, enerji ve çevre, hidrojen üretim teknolojileri, hidrojen depolama teknikleri, hidrojen uygulamaları ve demonstrasyonlar olacaktır.

Türkiye, ilk beş yıllık dönem için arazi, tesis, ilk yatırım ekipmanı ve işletme faaliyetlerini finanse etmek üzere, 40 milyon ABD $'ı verecektir. ICHET projesi Türkiye'nin hidrojen çağına tutarlı biçimde adım atmasını sağlayacak, Türkiye'ye avantaj kazandıracak önemli bir girişimdir.

TÜBİTAK-TTGV Bilim Teknoloji-Sanayi Tartışmaları Platformu tarafından yapılan çalışma ile 1998 yılında tamamlanan, Enerji Teknolojileri Politikası Çalışma Grubu Raporu'nda, hidrojen enerjisinin önemi ve yapılması gerekenler sıralanmıştır. Hidrojen enerjisi ile ilgili çalışmaların Ar-Ge alanları arasında yer alması gerektiği belirtilmiştir. Hidrojen programlarının esas itibari ile uzun döneme yönelik olduğu vurgulanmakla birlikte, mevcut enerji alt yapısıyla kısa dönemli uygulamalar üzerinde durulması, ICHET'in kurulması için başlatılmış olan çalışmaların hızla olumlu sonuca götürülmesi istenmiştir. Rapor, Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulu tarafından uygun bulunarak, Başbakanlık kanalıyla Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı'na sunulmuştur.

Türkiye'de hidrojen yakıtı üretiminde kullanılabilecek olası kaynaklar; hidrolik enerji, güneş enerjisi, rüzgar enerjisi, deniz-dalga enerjisi, jeotermal enerji ve adım atılması gereken nükleer enerjidir. Türkiye gibi gelişme sürecinde ve teknolojik geçiş aşamasındaki ülkeler açısından, uzun dönemde fotovoltaik güneş-hidrojen sistemi uygun görülmektedir. Fotovoltaik panellerden elde olunacak elektrik enerjisi ile suyun elektrolizinden hidrojen üreten bu yöntemde, 1 m3 sudan 108.7 kg hidrojen elde olunabilir ki, bu 422 litre benzine eşdeğerdir.
Türkiye'nin hidrojen üretimi açısından bir şansı, uzun bir kıyı şeridi olan Karadeniz'in tabanında kimyasal biçimde depolanmış hidrojen bulunmasıdır. Karadeniz'in suyunun % 90'ı anaerobiktir ve hidrojensülfid (H2S) içermektedir. 1000 m derinlikte 8 ml.lt-1 olan H2S konsantrasyonu, tabanda 13.5 ml.lt-1 düzeyine ulaşmaktadır. Elektroliz reaktörü ve oksidasyon reaktörü gibi iki reaktör kullanılarak, H2S den hidrojen üretimi konusunda yapılmış teknolojik çalışmalar vardır. Bu konuda yapılmış bir diğer teknoloji geliştirme çalışması, semikondüktör partikülleri kullanarak fotokatalitik yöntemle hidrojen üretimidir. Güneş ve rüzgar enerjisinden yararlanarak, Karadeniz'in H2S içeren suyundan hidrojen üretimi için literatüre geçmiş bilimsel araştırma olup, Bulgaristan proje geliştirmeye çalışmaktadır.

Teknolojik verilere ve Türkiye'nin enerji-ekonomi verilerine göre, 1995-2095 arasında güneş-hidrojen sistemi ile yapılabilecek yakıt üretimi ve bunun fosil yakıtlarla rekabet olanağı, özel bir simülasyon modeli kapsamında bilgisayar çözümleri ile araştırılmıştır. Bu ulusal modelde, hidrojen üretiminin artışı için yavaş ve hızlı olmak üzere iki ayrı seçenek alınmıştır. Her iki seçenekte de 2010-2015 döneminde hidrojen enerjisi maliyetinin fosil enerji maliyetinin altına düşebileceği, ancak yapılabilecek yerli hidrojen üretiminin 2.3 Mtep'in altında kalacağı görülmüştür.

2020-2025 döneminde yerli hidrojen üretiminin 10 Mtep'in üzerine çıkabileceği, 2015 yılından sonra fosil yakıt dışalımını azaltıcı etki yapacağı bulgulanmıştır. Giderek sağlanacak hidrojen üretimi artışıyla, yerli petrol, doğal gaz ve kömür üretiminin sıfırlanabileceği 2065 yılında, yaklaşık 290 Mtep hidrojen üretilebileceği görülmüştür. Hidrojen üretimine bağlı biçimde ulusal kazancın artacağı saptanmıştır. Model bulguları, diğer bazı ülkeler ve dünya geneli için yapılmış benzer çalışmalara koşut durumdadır.

ABD'nin Enerji Departmanı tarafından, 2025 yılında Amerika'nın toplam enerji tüketiminin % 10'unun hidrojenle karşılanması ve böylece petrol dışalımının yarı yarıya azaltılmasının hedeflediği göz önüne alınırsa, Türkiye için yapılmış simülasyon modeli çalışmasının bir abartma olmadığı anlaşılır. Kuşkusuz, bu bir bilimsel senaryo olup, gerçekleşmesi koşullara ve alınacak önlemlere bağlıdır. Modelin verdiği en önemli sonuç, hidrojenin Türkiye için umut olabileceğidir.

hadi bakalım türkiye hidrojene doğru

Hidrojen enerjisi’ne geçmenin Türkiye’ye faydaları

  • Petrol, doğalgaz ve kömür için sarf ettiğimiz döviz miktarları giderek düşecek, neticede bütün yakıt ihtiyacımızı kendi (link) kaynaklarımızla sağlamış olacağız. Fosil yakıt ithal etmek mecburiyetinden kurtulacağız.
  • Hidrojen enerjisi teknolojileri Türkiye’ye girecek, bazılarını Türk mühendisleri yaratacak ve bu konuda bilgi birikimi olacaktır.
  • Yeni iş sahaları açılacak, hem tarımda ve hem de sanayide istihdam yaratılacaktır.
  • Türkiye ürettiği fazla hidrojeni Avrupa’ya satıp döviz kazanacaktır.
  • Küresel ısınmanın, hava kirliliğinin ve asit yağmurlarının getirdiği zararlar ortadan kalkacak,
Türkiye temiz çevreye kavuşacaktır.
  • Türkiye Kyoto Protokolü kurallarına uymuş olacaktır.
  • Türkiye teknoloji ihraç eden bir memleket olacak, kalkınmasını hızlandıracak, ekonomik bağımsızlığımızı sağlayacak ve çağdaş uygarlığa erişecektir.”

adama derlerki 13 yıldır ne yaptınız,ayrıca 1938 'den bu yana ne yaptınız kardeşim....
 
@Kudret Kurtcebe

Abi üzgünüm ama bu bahsettikleri şey teorik olarak mümkün olmakla birlikte pratik olarak koca bir "hayal"..
 
@Mert E.
Türkiye nin üzerinden 3 adet kırmızı derecelo fay hattı geçiyor. Ve önümüzde 2 adet nükleer santral projemiz var. Nükleer santral harika mis cici sadece su buharı veriyo havaya ama.
Nükleer enerjinin fiziksel etkisi 100 kmdir. Enerji çemberi ise 150 200 km. Yani 150 km içindeki insanlar büyük ihtimalle erir yok olur. Enerji çemberi içindekiler de toz olur binalar filan zaten kum...
Tarım konusuna gelince Hollanda dünyanın tarım da en ileri gelenlerinden biri. Organik tarım mı yapıyor? Ya da inekleri doğal mı? Dünya da hiç bir şey doğru gitmiyor
 
  • Beğen
Tepkiler: Mert E.
Dizel motorların çevreyi daha çok kirlettiği açık iken benzinli üretiminin iptali gerçekten çok ironik. Ekonomik kaygılar mı var acaba?

Benzinli motorda emisyon olayını katalitik konvertör ile basit ve ucuz şekilde azaltırken, dizelde katalitik konvertöre ek EGR, partikül filtresi gibi bir çok ek maliyet var benzin ile aynı emisyona getirmek için bu nedenledir ki dizel araçlar benzinlilere göre pahalı. Şu anki dizel motorlar 100 liraya mal oluyorsa bunun 60-70 lirası emisyon düşüren cihazlara gidiyor hatta yeni nesil ağır vasıtalarda durum o kadar vahim ki adamlar her mazot aldıklarında adblue adında bir katkı koymak zorunda kalıyorlar emisyon değerlerini düşürmek için.
 
@Mert E.

o zaman iki yakamız asla bi araya gelmez ,gelecek kuşaklara bırakılacak olan ise , kalkınmamış dışa bağımlı bir ülke olur. ,benzini dışardan alan savaşamaz ,tüm savaş mekanizmanız kilitlenir,uçağınızın yakıtı kalmaz ise düşman tepenize biner,türkiye yıllardır eli kolu bağlı köle edilmiştir, kimler tarafından enerji baronları ve onların bu ülkedeki yerli destekçileri tarafından,musaddık 'ı nasıl devirdi cıa ,yerine getirdi şahı,ortadoğuda abd merkezli petrol baronlarının operasyonlarını gördük ,sonuçta ne olacak ortadoğuda petrol bitecek ,orada insanlara fakirlikten başka hiç bir şey kalmayacak,biz türkler cephede savaşırız hemde gözü kara ,ama ekonomik savaştan bi haberiz..
 
@Hastateker Depremden girince "deprem bölgesine yapmıyoruz" deyip çıkıyorlar işin içinden..

(Bu arada bahsettiğiniz şeyler nükleer bomba için geçerli. Nükleer santraller, bomba gibi patlamazlar. Nükleer Santrallerde kontrolsüz füzyon sebebiyle kaza olursa, radyasyon sızıntısı olur, kimse erimez, ama 1000 km'ye kadar bir çemberde kanser riski artar. Örneğin Çernobil patlamadı, sadece denemesi yapılan reaktörlerinden birisindeki füzyon kontrolden çıkıp aşırı ısı üretince reaktör patladı, fiziksel olarak sadece santralin bir kısmı zarar gördü, asıl facia sonrasındaki sızıntı..)
 
Her daim Monarşiye karşı Anarşi !
 
Tüm yazilanlari okudum.
Hangi enerji kullanilirsa kullanilsin, hepsinin dogaya bir yan etkisi var ve azimsanmayacak olculerde.
Enerji kullanimi hayatimiza bir defa girdi, çıkmaz, alistik lükse, alıştık tuketmeye, ne kullanirsak kullanalim saglamis oldugu verim bize ölümden, kanserden başka hiçbir sey getirmeyecek.
Bu nedenle hicbir kaynak çözüm degil artik. Hayatin bize sundugu bu mukemmel hediyeyi, bu mavi gezegeni el birligiyle bitirmeye devam ediyoruz.
Kaynaklarin tukenerek yasam kalitemizin dusmesinin temel faktorlerinden birinin hizli artan insan nufusu olmasi bence sorunun yegane kaynagi.
Egitimsiz, cahil toplumlar daha hizli buyurken, egitimli topluluklarin da saglikli yaşam hakkini elinden aliyor. Bu fasizan bir yaklasim degil, denizlerde artis egilimindeki bir yosun turunun, mevcut oksijen miktarini azaltip baliklarin yasamasini zorlastirmasi gibi bir sey.
Nufus planlamasi... Birincil ihtiyacimiz olan kavram. Lakin az gelismis ulkelerdeki artan nufus, "o enerjiyi mi kullansak, bunu mu yaksak, acaba o daha mi iyi olur" arayislarina sebep oluyor ki, bu cozum onerilerinin hicbirisi olumlu alternatif icerigi tasimiyor, hepsinde isin ucu mutlaka yasadigimiz gezegene dokunuyor.
Ilkel genetik kodlarimiza gore yasamaktan vazgecip gereksiz uremeyi durdurmamiz ve tuketimi arttiracak bu unsurdan uzaklasmamiz gerekiyor. Insanoglu olatak türümüzün devamliligin temel gereksinimi budur. Kontrolsuz nufus artisi gereksiz tuketimin, kaynaklarin hizla azalmasinin temel yapi taşıdır.
Bu tarz bir yaklasim ile çok değil, yüz yil icerisinde dunyayi ve gelecek nesillerin hayatini kurtarabiliriz. Ve dunyanin sonuna kadar da olumlu enerji arayışı gibi bir derdimiz kalmaz.
Dedim ya tum gorusleri ve karsit görüşleri okudum, bu denli bilgili kültürlü insanlar ile bir arada olmak gercekten mutluluk ve umut kaynağı, ama hangi görüşten olursaniz olun, "3 cocuk yapin", "siz cocuk yapin, rizki veren Allah" gibi dusuncesiz ve temelsiz söylemlere aldırış etmeyin.
 
@Emre Nakipoğlu Güzel yazmışsınız da şu cümleniz beni dağıttı: "Ben mesala motosiklet kullanan da biri olarak o gaza basma sesini duyamayacak biri olarak bile, buna değer diyorum." :)
O gaza basma sesi sizin motorda nasıldır veyâ nerelerde gaza basar da o sesi duymak istersiniz bilemiyorum, bundan dolayı lafım size olmasın, yaşadığım yerde akşamları şöyle bir caddede dolaşayım diyorum motorlarını bağırttıran bağırttırana. Saygısızlığın dik âlâsı olarak görüyorum bu durumu. Kaldırımda usulca yürürken ya da yolda sâkince pedal çevirirken kendini bilmezin teki o çok sevdiği motorunun sesini bağırttıra bağırttıra yanınızdan geçiyor...Burada bu tiplere büyük tepki var. Motor Sesi diye bir albüm yapılsa da mp3' te istedikleri motor seslerini kulaklıkla dinleseler de bizleri de rahatsız etmeyip tepkileri üzerlerine çekmeseler, adlarına da 'şehir magandası' denmese.
Not olarak tekrar edeyim: O gaza basma sesi sizin motorda nasıldır veyâ nerelerde gaza basar da o sesi duymak istersiniz bilemiyorum, bundan dolayı lafım size değil.

Bu arada esas konu olarak, @Berkay S. güzel ve bilinçlendirici bir paylaşım olmuş, teşekkürler.
 
  • Beğen
Tepkiler: Milbert Hofen
Geri