Jordanred Bisiklet Forması, Bisiklet Taytı ve Bisiklet Giyimine Dair Her Şey

Marmara'dan Ege'ye; Yollardan Öze Yolculuk-Ağustos 2017

Kayıt
30 Mayıs 2017
Mesaj
36
Tepki
256
Yaş
33
Şehir
Kırklareli
İsim
Yasin GEDİK
Başlangıç
2011—12
Bisiklet
Sedona
Bisiklet türü
Şehir - Tur
1.Bölüm: Kararsızlık

20 günde 700 km.den fazla yolu pedalladım ama belki de bu yazıya başlamak tura başlamaktan daha zor. İnsan önce kafasında kendini sınırlar ya hep, benimki de o hesap oldu. Önce tura bir türlü çıkamadım, şimdi de yazıya bir türlü başlayamıyorum.
Neyse artık başladım sayılır ya gerisi gelir zaten…

Birçok acemi turcu için bu böyledir: Hazırlıklar hiç bitmez. Sürekli yeni ihtiyaçlar ve yeni sorular türer insanın kafasında. Benim de ilk turum olacağı için hazırlık süreci gelgitlerle geçti. Sık sık vazgeçmeyi düşündüm, konfor denilen o rahatlığın kucağından ayrılmak istemedim. Tüm bu planlamaların ve ayrıntılı hazırlıkların altında boğuldum adeta. Oysaki ben sadece yola çıkmak istiyordum, yolda olmak istiyordum, yolda yazmak istiyordum.

IMG_20170830_142218.jpg

Neyse ki Bear Grylls imdadıma yetişti o günlerde, Ağustos’un bunaltıcı o ilk haftasında. Hayatta Kalma Kılavuzu’nu okudum ve sonunda bir yıldır hayalini kurduğum bu turu gerçekleştirmek için kesin kararımı verdim. Önce haritadan rota çıkardım, rota üzerinde gezilecek yerleri not aldım, görülecek arkadaşları ve akrabaları da hesaba kattım. Neyse ki tüm bu hazırlıklar süresince eşim, çok gönüllü olmasa da bana destek verdi, teşekkürler “Mi Amore”

Hiçbir zaman yaptığımız planları tam olarak gerçekleştiremeyiz, belki de hayatın bir diğer güzel yanıdır bu, kurguyla gerçeğin o çelişkileridir kaderimizi çizen. 10 Ağustos sabahı güneş doğarken çıktım Vize’den yollara. İlk hedefim Lüleburgaz oldu. Sedona İstanbul bisikletimi, namı diğer İstanbullu’yu, uzun tura hazırlamak için önce Güven Bisiklet’e uğradım, kelebek gidon taktırdım. Uzayan bütün gevezeliklerin ardından oradan çıktığımda öğlen olmuştu ve gidilecek daha 80 km.yolum vardı, Silivri’ye gitmek istiyordum, ama hava sıcaktı ve ben de planımı güncelledim, eve dönüp birkaç gün sonra çıkmaya karar verdim. Kerimoğulları Bisiklet’e uğrayıp kaskıma ayna taktırdım ki en çok işime yarayan aksesuar oldu. Lüleburgaz Bisiklet Akademisi’ne uğradım, yeni mekânları gerçekten güzel olmuş. Tüm bu oyalanmalardan sonra yolu biraz uzatarak Vize’ye döndüm ve evdekilere güzel bir sürpriz yaptım. O gün toplamda 105 km. pedalladım ve kendi kariyer rekorumu kırmış oldum.

2.Bölüm:Harekete Geçmek
Hedef: Silivri

12 Ağustos Cumartesi sabahı saat 07:00. Güneş henüz doğmuş. İnsanlar yeni yeni uyanıp ayak uydurmaya çalışıyorlar hayatın ritmine. Ben ise yollardayım, güneşi arkama almış pedallıyorum, içimde hem bir neşe, hem de bir endişe…
Tüm hazırlıklarım tamam, yüküm 10 kiloya yakın. Ancak 10 km. gittikten sonra fark ediyorum suluğumu unuttuğumu. “Sağlık olsun.” diyorum. “Yol hali.” diyorum, “Yolda hallederiz.” diyorum.
Kafamda olumlu düşünceler, kalbimde umut, dilimde güzel bir şarkıyla beraber, sabahın serinliğinde orta tempoyla yol alıyorum. Artık bildiğim yolları geçip ilk defa gördüğüm yollara giriyorum.

IMG_20170812_072522.jpg

IMG_20170812_092817.jpg

Tekirdağ sınırını geçip Saray ilçesine varıyorum, oradan Büyükyoncalı, Kapaklı ve Çerkezköy ve İstanbul il sınırı. Evden çıkmadan güzel bir kahvaltı yapmıştım, yolda da ara ara yanıma aldığım hurmalardan atıştırıyorum. Hurma da muz gibi harika bir enerji kaynağı bisikletçiler için ve uzun süre tok da tutabiliyor.
Yollar Saray ilçesinden sonra gayet güzel, emniyet şeritleri idare eder, trafik çok fazla yok; ama kamyonlar her zamanki gibi rahatsız edici.

Silivri’nin Çeltik köyüne varmadan güzel bir çeşme başında mola veriyorum. Bisikletiyle denize giden bir abiyle selamlaşıyorum. Bahçesindeki organik meyveleri çeşme başında satmaya getiren Mustafa Abi’yle muhabbet ediyorum. Nefis meyvelerinin tadına bakıp biraz da yanıma alıyorum, yolluk yapıyorum yani.
IMG_20170812_105718.jpg

Sonra yine yollar. Az sonra ilk pişmanlığımı yaşıyorum. Haritada kestirme bir yol görünüyor, oraya giriyorum, köylüler yolun bozuk olduğunu söylüyor ama çok kulak asmıyorum. Yol gerçekten de çok bozuk yaklaşık 2 km. yolu yürüyorum.
Silivri Cezaevi’nin önünden geçip tepeden muhteşem deniz manzarasını seyretmek, işte benim ilk ödülüm. Saat 13.00. 6 saat içinde 77 km. Artık asıl ödülümü istiyorum: Yemek. Silivri çarşısında biraz dolandıktan sonra Çakırbey Kebap Salonu’na giriyorum. Nefis bir karışık pide ve açık ayran, sonrasında çayla beraber katmer tatlısı. Yaklaşık 2 saat boyunca orada oturuyorum, öğle sıcağının geçmesini bekliyorum, sonrası malum İstanbul trafiği…

IMG_20170812_150707.jpg

IMG_20170812_151856.jpg
 
Scudo
Harika bir yazı devamını bekliyorum
 
devamını bekliyoruz...
 
3.Bölüm: İstanbul Trafiği
Hedef: Avcılar

Karnım tok, zihnim açık, cesaretim tam. İstanbul trafiğine hazırım artık. Saat 15:30 ve döner pedallar. Yavaş yavaş Silivri’den çıkıyorum, devebağırtan tarzında bir yokuş, çoğunu İstanbulluyla beraber yürüyerek çıkıyorum.
Gidebildiğim kadar yan yollardan gitmeye çalışıyorum, ama bir süre sonra mecburen E-5’e giriyorum. Yoğun trafik, düşüncesiz sürücüler ve neredeyse hiç olmayan emniyet şeridi…Bu noktada bisiklet sürmek bir zevk değil, külfet ve hatta savaş, bir tür kendini ifade etme hatta hayatta kalma savaşı, onca hız ve metal düşkünlerine karşı…
Selimpaşa’dan sonra yanyol, çok şükür. Hem de trafik çok az, oteller ve yazlıklar izin verdikçe görünen deniz manzarası da cabası. “Ulan kimler yaşıyor buralarda?” diye diye yol alıyorum, kimi zaman imreniyorum, kimi zaman “Amaaaaan” diyerek hızlanıyorum. Yoruldukça, susadıkça ya da sıkıldıkça mola veriyorum. Market önlerinde, banklarda, kaldırımlarda oturuyorum. İnsanlardan, hayvanlardan, yaşamdan ilham alarak acele etmeden sürüyorum, bazen şiirsel bir rüyaya dalıyorum …Derken bir araba aniden karşıdan gelirken önüme kırıyor, “Daaaaan!” Park yeri arıyormuş ve boş yer görünce beni görememiş! Yavaş gitmeme ve fren yapmama rağmen aracın tamponuna “Laaaap” diye çarpıyorum. Neyse ki ciddi bir şey yok, gidonun ayarı biraz kaymış, bense güzel bir rüyadan uçuruma düşmüş gibi korkuyla uyanıyorum, hafif bir şok içindeyim. Bereket versin şoför ve arabadakiler anlayışlı çıktı, hatalarını kabul edip bana yardımcı oldular. Kısa bir bocalamadan sonra devam ediyorum; ama dağılan motivasyonumu toplamak için molaya ihtiyacım var, bi bank bulup oturuyorum. Bu bana iyi bi ders oldu. Malum burası İstanbul trafiği, burada rüyaya yer yok, burası hep kâbus! Bunu aklımdan çıkarmamam ve sürekli temkinli olmam gerekirdi. Peki, söz, bundan sonra çok daha dikkatli olacağım, hadi bakalım…
Saat 6’ya doğru Büyükçekmece’deyim, bi camide mola veriyorum, yanımdaki meyveleri sokaktaki çocuklarla bölüşüyorum. Tekrar güçlüyüm, mutluyum, paylaşmanın mutluluğu bu. Bu sefer daha akıllı savaşıyorum İstanbul trafiğiyle, küçük kask aynamı kullanıyorum, gereksiz yere risk almıyorum. Tüyap’tan sonra çok tatlı inişler başlıyor, yanyoldan, sürücülerle anlaşarak ilerliyorum su gibi, tarafik rahatsız etmiyor artık, gevşiyorum iyice, biraz da acele ediyorum karanlığa kalmamak için. “Daaaan!” Bu sefer benim hatam, durağa yanaşan otobüsü ne sağdan ne de soldan geçmeye kalkmayacaksın! Bu bana ders olsun. Neyse ki inen yolcunun sadece üstü biraz kirleniyor o kadar, belki biraz da korkmuştur, tekrar utanarak özür diliyorum kendisinden.
Saat 8 ve artık bitti. Avcılar/Şükrübey’e ulaştım. Yaklaşık 13 saattir yollardayım ve bir gün içinde tam 125 km. yol yaptım. Sokakta çocuklar var, bana bakıp gülüyorlar, garipsiyorlar ve belki de beni turist sanıyorlar. Bense yorgun ve mutluyum, biraz da şaşkın. Sonunda aklıma imkânsız gelen şeyi yüreğimle başardım ve ben bu İstanbul trafiğinden sapasağlam çıktıysam dünyadaki her yere bisikletimle gidebilirim…IMG_20170812_112814.jpg
 
Guzel bir tur olmuşa benziyor tebrik ederim. Merak ettigim birsey var kelebek gidonu ters mi taktilar yoksa sizmi boyle istediniz degisik geldi tutus vs rahat mi
 
@Makula 06
Teşekkürler, ben aslında düz takılsın istemiştim ama bisikletçi frenleri bahane ederek bu şekilde taktı, ama böyle de güzel oldu, özellikle de yokuşları daha iyi çıkıyorum.
 
Esas bu sekilde frenlerin montaji daha zor olmustur neyse siz rahat ettiyseniz sorun yok:)
 
  • Beğen
Tepkiler: Cemal Ç.
4.Bölüm: İstanbul’dan Anadolu’ya Geçiş
Hedef: Erdek
IMG_20170815_195126.jpg
İstanbul/Avcılar’da iki gün dinlendikten sonra kendime gelebildim. İlk defa bir gün içinde 125 km. sürmüştüm. Bunu başarmak beni daha da kamçılamıştı. Artık gidebildiğim kadar gidebilirdim. Kendime ve bisikletime, İstanbullu ’ya, olan güvenim artmıştı.
İşte bu güven duygusunu bir rüzgâr gibi arkama alıp 15 ağustos Salı günü sabah 10 gibi çıktım yola. Yenikapı’ya gidip feribota binecektim. Şanslıydım, o gün hava kapalıydı, önceki günlere göre hiç yanmadım. Yollar da her zamanki gibiydi, sıkıcı, gürültülü ve bol trafikli… Neyse ki bu rotayı sık sık kullandığım için rahat gittim, yaylana yaylana, dilimde veda türküleriyle… Sonuçta İstanbul’dan ayrılmak bir yandan insanı sevindirse de öbür yanda buğulu bir hüzne de boğabiliyor. Diğer yandan artık bilmediğim yerlere ve yollara doğru gidecektim, o geceyi yabancı bir yerde geçirecektim. Gittiğim yerlerde bir yabancı gibi karşılanacaktım, belki başıma türlü türlü aksilikler gelecekti, belki de bu tura hiç başlamamayı dileyecektim. İçimde hem yeni şeyler keşfedecek olmanın heyecanı hem de o yeniliklerden doğacak sorunlarla yüzleşecek olmanın korkusu vardı.
Sonunda feribotun Bandırma Limanı’na yanaşmasıyla tüm bu endişe sarmalından kendimi kurtardım, artık hareket zamanıydı. Bandırma merkezine girmeden Erdek yolunu tutturdum. Yeni yerler görmenin heyecanıyla sürüdükçe sürdüm. Tatilciler yolun trafiğini artırıyordu. Yine de çok zorlanmadan saat 18.00 gibi geceyi geçireceğim Kapıdağ Kamping alanına ulaştım, fazla yükümü bıraktıktan sonra Erdek şehir merkezine ulaştım. Sahilde biraz dolandım, bir sokakta lokma tatlısı kuyruğuna girdim. Bu arada İstanbullu’nun arıza sinyali verdiğini fark ettim. Arka dış lastikte bi ayarsızlık, bi bombeleşme vardı. Danıştığım bisikletçiler bir sorun göremediler. Ama bir sıkıntı olduğu çok açıktı ve Erdek’te dış lastik alabileceğim bir yer bulamadım.IMG_20170815_174827.jpgIMG_20170815_185827.jpgIMG_20170815_165112.jpg
Akşam olmak üzereydi ve ben Narlı köyüne de gitmek istiyordum; fakat hem zamansızlık hem de trafik nedeniyle bundan vazgeçtim ve güneşin batışını seyrederek kamp alanına geri döndüm. Ancak hiç tedarikli değildim, yanıma yemeklik bir şey almadığım için kampın büfesindeki saçma şeyleri yemeye mecbur kaldım.
Gece erken yatmak istedim, ama çam ağaçlarının içindeki kamp alanında inanılmaz derecede fazla sivrisinek vardı ve ben ancak sabaha karşı uyuyabildim.
Tüm bu olumsuzluklara rağmen ruh halim son derece olumluydu ve ben mutluydum, çünkü kendi başımın çaresine bakmanın hazzını yaşıyordum ve bu doyumsuz bir duyguydu. Bugün 60 km. sürmüştüm ve yarın yeni bir yere pedallamak için sabırsızlanıyordum…
Devamı gelecek…IMG_20170815_195050.jpgIMG_20170815_184818.jpgIMG_20170815_194806.jpg
 
turunuz ve anlatımız çok güzel lakin gidonunuzu işinin ehli bir bisikletçiye ayarlatmanızı öneriyorum, kısa vadede olmasa bile uzun vadede bileklerinize zarar verebilir bu tutuş.
 
  • Beğen
Tepkiler: Barça Bike
Hocam kitap okuyormuşum gibi oldum. Anlatım bence çok güzel olmuş. Ama devamını getirmeni acele etmeni isterim. Tadı damağım da kaldı vallahi. ;)
 
Bu güzel tur için tebrik ederim.Ayrıca anlatımınız harika , kendimi sanki bir roman okuyormuşum gibi hissettim.Turun devamını yazmanızı sabırsızlıkla bekliyorum.
 
  • Beğen
Tepkiler: Barça Bike
5.Bölüm: Karın Tokluğuna Yolculuk
Hedef: Biga
Sivrisinekler, köpekler ve paramparça bir gece…

İlk kamp gecesi zorlu bir tecrübe oldu benim için. Yine de mutlu muyum? Evet, hem de olabildiğince…

16 Ağustos sabahı, hava kapalı, deniz yengeçli ama çok güzeldi. Kumsalda yatan köpekler, dingin denizdeki kayıklar, yeni uyanan insanlar…Hepsi, sanki kendi filmimin birer figüranlarıydı. Oturup biraz şiir yazmak istedim; fakat hem zaman pek azdı hem de insan her istediğinde yazamıyordu.

Tam çadırımı toplamış, yola çıkacaktım ki yağmur yağmaya başladı. Ben de o enfes toprak kokusunu içime çekerek bir saat kadar bekledim. Derken saat 10 gibi, yağmur sakinleşince bastım pedallara. İki tarafı da zeytin ağaçlarıyla kaplı, dar ama pek de sakin olmayan yollardan geçiyordum. Sık sık tarihi çeşmelerle karşılaşıyordum. Emekli bir öğretmenin Nazım Hikmet ve Suriyeli Aylan Bebek anısına yaptırdığı anıt çeşmeden oldukça etkilendim. Edincik köyünün girişinde harika manzarası olan bir kahvaltı mekânında mola vermediğim için hala kızarım kendime, çünkü bir daha kahvaltı yapacak bir yer bulamadım. Neyse ki yanımda, kurtlu da olsalar, iri hurmalarım vardı.

Bursa-Çanakkale yoluna girdiğimde vakit öğlene yaklaşmıştı ve açtım, suyum da azalıyordu, umudum da, kendime güvenim de. Bir yanım böyle tedariksiz hareket ettiğim için beni kınarken bir yanım da devam etmem için beni cesaretlendirmeye çalışıyordu. 30. Kilometreden sonra imdadıma yol kenarındaki kavuncular yetişti. İlk kavuncuda durup oturdum ve bir üniversite öğrencisinin elleriyle ikram ettiği nefis kavunun tamamını afiyetle mideye indirdim.

Kendime geldikten sonra, son sürat yola koyuldum. Özellikle yokuşlarda kendimi profesyonel yarışçılar yerine koyarak sınırlarımı zorladım. Bir aile çay bahçesinde mola vererek salçalı tost yedim. Hikâyemi soran insanlar nerden gelip nereye gitmeyi planladığımı duyunca genellikle şaşırıyor bazen de beni tebrik ediyorlardı. Belki birçoğu da içten içe küçümsüyordur, bilemeyiz.

Dışarda; kıvrılıp giden, bitecekmiş gibi durup da bitmeyen yollar… Rüzgâr gülleri, paramparça hayvan vücutları… İçerde; bazen korku, bazen endişe, özlem, mutluluk, cesaret, acıma, öfke ve aşk…

Derken, Biga’ya 10 km. kala, bir mezrada, çalıştığım okulun Tarih Öğretmeni ile buluşuyorum. 70’lik babasının ellerinden öpüyor ve onun gençlik anılarını dinliyorum. Bana, ev yapımı meyve suyu ve peynir helvası ikram ediyorlar, nefis, yolda yenilen her şey gibi, çünkü açsın, bulduğun her şeye şükür edebiliyorsun, ilkel ama mutlu atalarımız gibi…

Güneş batmadan Biga merkezine varıyorum, önce bisikletçi arıyorum. Dış lastikleri değiştiriyorum, esnafla muhabbeti ilerletiyorum, “Moto Durmaz” ve “Konak Foto”ya da selamlar olsun.

Bu geceyi Biga Öğretmenevi’nde geçireceğim. 40 TL.’ye gayet güzel bir odada kalıyorum. Bisikletim İstanbullu’yu mecburen lobide bırakıyorum. Duş alıp üzerimi değiştirdikten sonra yürüyerek kasabayı keşfe çıkıyorum. Bir esnaf lokantasında tavuk suyu çorbası içiyorum. Çarşıda geziniyorum, insanları, yaşanmışlıkları gözlemliyorum. Saat 11 gibi öğretmenevine dönüp kafeteryada oturuyorum. Çay içip trileçe tatlısı yiyorum. Bir yandan da yanımda taşıdığım şiir kitaplarından birini okuyorum: Mehmet Özkan Şüküran: Gül Rengini. Bedenimin yemek ve suya ihtiyacı olduğu gibi ruhumun da şiire, edebiyata ihtiyacı var.

Odama döndüğümde gece yarısı olmuştu ve ben bir de El Clasico maçını izlemek istiyordum. Neyse ki ilk yarı Barça aleyhine sonuçlanınca daha fazla uzatmadan derin bir uykuya bıraktım kendimi.

Bugün toplamda 75 km. pedallamıştım ve ertesi günü iple çekiyordum. Yarın; yeni yollar, yeni yolculuklar, yeni yorgunluklar beni bekliyordu…

...Devamı Gelecek...

IMG_20170816_090330.jpg

IMG_20170816_091403.jpg

IMG_20170816_113145.jpg

IMG_20170816_134401.jpg

IMG_20170816_121645.jpg

IMG_20170816_111904.jpg

IMG_20170816_184056.jpg

IMG_20170816_200538.jpg

IMG_20170816_211357.jpg
 
Barça Bike hocam sen kitap yaz almazsam adam değilim :D:D:D yani bir anlatım bu kadarbı edebi olur , çok kitap okuyor musunuz diye sormuyorum bile.Hikayenin geri kalan kısmını merakla bekliyorum .Eline diline gönlüne sağlık.:harika::harika::harika:
 
Hocam arkası yarın gibi olmuş. Devamını bekliyoruz. :) Takipteyim. Selamlar.
 
Estağfurullah, sadece samimi olmaya çalışıyorum, gerisi kelimelerin gücü, çok teşekkürler... :)

6. Bölüm: “Şiirler Doğuruyorum Sana”
Hedef: Bayramiç

17 Ağustos sabahı, güzel bir uykunun ardından güzel bir kahvaltı yaptıktan sonra yeniden yollar ve yolculuklar başladı. Temiz, düz, sakin bir yoldan Çan ilçesine doğru ilerliyorum. Bir çeşme başında mola veriyorum ve “Journey to Dreams” tişörtümü giyip binlerce km. ötedeki idolüme, Afrika’daki Hasan Söylemez’e selam gönderiyorum. Bu tura çıkmadan önce en çok ondan ilham almıştım.

Bisikletle uzun tura çıkmak bir tür modern nefis terbiyesi biçimidir. Eskiden dervişlerin ve gezginlerin develeri, atları vardı, nefislerini yani kendilerini terbiye etmek için, arayıp bulmak için ya da anlamak için yollara düşerlerdi. Modern zamanlarda da insan, kendini bulmak için yola çıkmaya, yolda olmaya ihtiyaç duyuyor. Zamanı yavaşlatmak için, dünyayı ve kendimizi daha iyi anlayabilmek için ya da nefsimizi terbiye edebilmek için binlerce gezgin, bisikletle yollara düşmeyi tercih ediyoruz.

Öğlen saatlerinde Çan’a varıyorum; ancak ilçe merkezine girmiyorum, bir büfede soğuk limonata içtikten sonra yeniden asılıyorum pedallara. Artık yollar daralıyor, inişler çıkışlar iyice keskinleşiyor ve ıssız ormanların içinden geçiyoruz. Bense bu tarz yollara aşinayım, Kıyıköy’e gitmiştim birkaç yıl önce. Yaklaşık 5 yıllık bisiklet deneyimlerim şimdi çok işime yarıyor, içgüdülerimin de yardımıyla nerede nasıl gitmem gerektiğine çoğu zaman doğru karar veriyorum.

Zaman zaman bulutları aşıp kendini hissettiren güneş artık iyice yakmaya başlıyor. Yol üstündeki bir köy camisinde mola veriyorum. Manavdan biraz şeftali ve erik alıp afiyetle tüketiyorum. İşte şimdi de bu yolculukta en çok istediğim ve en çok ihtiyacım olan bir şeye sıra geliyor: Şiir yazmak. Evet, işte öze yolculuğun benim için en temel anlamlarından biri bu. Cami bahçesinde oturup yanımdan ayırmadığım kalemi-kâğıdı elime alıyorum ve içimi dinleyip özüme inmeye çalışıyorum. İşte yolculuğumun ilk meyvesinden bir bölüm:

“Şiirler doğuruyorum sana,
Şu uzayıp giden yolların kıvrımlarında,
Her bir köpek cesedinde buluyorum kendimi,
Paramparça etmişler beni…”

Zaman hızla akıp gidiyor, bir saatten fazla mola vermişim ve akşama kadar gitmem gereken yaklaşık 30 km.lik bir yol var. Madem öyle o zaman düşelim yollara, İstanbulluyla, benim sadık yol arkadaşımla. Fakat yollar giderek zorlaşıyor, bitmek bilmeyen tepeler dirhem dirhem enerjimi sömürüyor. Zorlanıyorum; ama iradem kuvvetli, elbet bu yollar bitecek!

Hedefime 5 km. kala yollar iyice bozuluyor, yol çalışması var, toz, toprak içinde kalıyorum. Yine de yılmıyorum, çünkü bu bir nefis terbiyesi biçimi, karşıma çıkan tüm zorlukları aşmam gerekiyor. Sonunda Bayramiç’e güneş batmadan varmayı başarıyorum. Bugün toplamda 85 km. yol kat ettim. Her zamanki gibi yorgun ama mutluyum.

Bu gece için öğretmenevinde yer yok,35 liraya bir pansiyon ayarlıyorum. Duş alıp kirli çamaşırlarımı yıkadıktan sonra çarşıya çıkıyorum. Bir esnaf lokantası bulup soğuk ayranla birlikte tas kebabı yiyorum. Kendimi ödüllendirmem lazım, tatlısız olmaz. Çanakkale’nin meşhur peynir helvasını dondurma ve sodayla yiyorum ve belki de o an dünyanın en mutlu insanı oluyorum. İşte hayat böyle güzel, böyle ucuz lezzetleri alın teriyle hak ederek…

Devamı elbet gelecek… IMG_20170817_111851.jpg IMG_20170817_164113.jpg IMG_20170817_162450.jpg IMG_20170817_122232.jpg IMG_20170817_122107.jpg IMG_20170817_111851.jpg IMG_20170818_092831.jpgIMG_20170818_082200.jpgIMG_20170817_221816.jpg
 
Tebrik ediyorum. tek başınıza, kararlı bir şekilde, özgüvenizle birlikte yola çıkmak, hedefinizi gerçekleştirmek takdiri hak ediyor. Bu yaz ben ve arkadaşlarım birlikte yenikapı'dan Erdek ve Turan köyüne kadar yaptığımız tur bizede birşeyleri başarabileceğimizi kanıtladı. Sadece karar vermek ve gerçekleştirmek gerekiyormuş. Tabiki birde zamana ihtiyacınız var. şimdilerde zaman olmadığı için bırakın uzun tur yapmayı bisikleti dışarı çıkarıp tur atamıyoruz.:(:(
 
Geri