Barça Bike
Üye
- Kayıt
- 30 Mayıs 2017
- Mesaj
- 36
- Tepki
- 256
- Yaş
- 33
- Şehir
- Kırklareli
- İsim
- Yasin GEDİK
- Başlangıç
- 2011—12
- Bisiklet
- Sedona
- Bisiklet türü
- Şehir - Tur
1.Bölüm: Kararsızlık
20 günde 700 km.den fazla yolu pedalladım ama belki de bu yazıya başlamak tura başlamaktan daha zor. İnsan önce kafasında kendini sınırlar ya hep, benimki de o hesap oldu. Önce tura bir türlü çıkamadım, şimdi de yazıya bir türlü başlayamıyorum.
Neyse artık başladım sayılır ya gerisi gelir zaten…
Birçok acemi turcu için bu böyledir: Hazırlıklar hiç bitmez. Sürekli yeni ihtiyaçlar ve yeni sorular türer insanın kafasında. Benim de ilk turum olacağı için hazırlık süreci gelgitlerle geçti. Sık sık vazgeçmeyi düşündüm, konfor denilen o rahatlığın kucağından ayrılmak istemedim. Tüm bu planlamaların ve ayrıntılı hazırlıkların altında boğuldum adeta. Oysaki ben sadece yola çıkmak istiyordum, yolda olmak istiyordum, yolda yazmak istiyordum.
Neyse ki Bear Grylls imdadıma yetişti o günlerde, Ağustos’un bunaltıcı o ilk haftasında. Hayatta Kalma Kılavuzu’nu okudum ve sonunda bir yıldır hayalini kurduğum bu turu gerçekleştirmek için kesin kararımı verdim. Önce haritadan rota çıkardım, rota üzerinde gezilecek yerleri not aldım, görülecek arkadaşları ve akrabaları da hesaba kattım. Neyse ki tüm bu hazırlıklar süresince eşim, çok gönüllü olmasa da bana destek verdi, teşekkürler “Mi Amore”
Hiçbir zaman yaptığımız planları tam olarak gerçekleştiremeyiz, belki de hayatın bir diğer güzel yanıdır bu, kurguyla gerçeğin o çelişkileridir kaderimizi çizen. 10 Ağustos sabahı güneş doğarken çıktım Vize’den yollara. İlk hedefim Lüleburgaz oldu. Sedona İstanbul bisikletimi, namı diğer İstanbullu’yu, uzun tura hazırlamak için önce Güven Bisiklet’e uğradım, kelebek gidon taktırdım. Uzayan bütün gevezeliklerin ardından oradan çıktığımda öğlen olmuştu ve gidilecek daha 80 km.yolum vardı, Silivri’ye gitmek istiyordum, ama hava sıcaktı ve ben de planımı güncelledim, eve dönüp birkaç gün sonra çıkmaya karar verdim. Kerimoğulları Bisiklet’e uğrayıp kaskıma ayna taktırdım ki en çok işime yarayan aksesuar oldu. Lüleburgaz Bisiklet Akademisi’ne uğradım, yeni mekânları gerçekten güzel olmuş. Tüm bu oyalanmalardan sonra yolu biraz uzatarak Vize’ye döndüm ve evdekilere güzel bir sürpriz yaptım. O gün toplamda 105 km. pedalladım ve kendi kariyer rekorumu kırmış oldum.
2.Bölüm:Harekete Geçmek
Hedef: Silivri
12 Ağustos Cumartesi sabahı saat 07:00. Güneş henüz doğmuş. İnsanlar yeni yeni uyanıp ayak uydurmaya çalışıyorlar hayatın ritmine. Ben ise yollardayım, güneşi arkama almış pedallıyorum, içimde hem bir neşe, hem de bir endişe…
Tüm hazırlıklarım tamam, yüküm 10 kiloya yakın. Ancak 10 km. gittikten sonra fark ediyorum suluğumu unuttuğumu. “Sağlık olsun.” diyorum. “Yol hali.” diyorum, “Yolda hallederiz.” diyorum.
Kafamda olumlu düşünceler, kalbimde umut, dilimde güzel bir şarkıyla beraber, sabahın serinliğinde orta tempoyla yol alıyorum. Artık bildiğim yolları geçip ilk defa gördüğüm yollara giriyorum.
Tekirdağ sınırını geçip Saray ilçesine varıyorum, oradan Büyükyoncalı, Kapaklı ve Çerkezköy ve İstanbul il sınırı. Evden çıkmadan güzel bir kahvaltı yapmıştım, yolda da ara ara yanıma aldığım hurmalardan atıştırıyorum. Hurma da muz gibi harika bir enerji kaynağı bisikletçiler için ve uzun süre tok da tutabiliyor.
Yollar Saray ilçesinden sonra gayet güzel, emniyet şeritleri idare eder, trafik çok fazla yok; ama kamyonlar her zamanki gibi rahatsız edici.
Silivri’nin Çeltik köyüne varmadan güzel bir çeşme başında mola veriyorum. Bisikletiyle denize giden bir abiyle selamlaşıyorum. Bahçesindeki organik meyveleri çeşme başında satmaya getiren Mustafa Abi’yle muhabbet ediyorum. Nefis meyvelerinin tadına bakıp biraz da yanıma alıyorum, yolluk yapıyorum yani.
Sonra yine yollar. Az sonra ilk pişmanlığımı yaşıyorum. Haritada kestirme bir yol görünüyor, oraya giriyorum, köylüler yolun bozuk olduğunu söylüyor ama çok kulak asmıyorum. Yol gerçekten de çok bozuk yaklaşık 2 km. yolu yürüyorum.
Silivri Cezaevi’nin önünden geçip tepeden muhteşem deniz manzarasını seyretmek, işte benim ilk ödülüm. Saat 13.00. 6 saat içinde 77 km. Artık asıl ödülümü istiyorum: Yemek. Silivri çarşısında biraz dolandıktan sonra Çakırbey Kebap Salonu’na giriyorum. Nefis bir karışık pide ve açık ayran, sonrasında çayla beraber katmer tatlısı. Yaklaşık 2 saat boyunca orada oturuyorum, öğle sıcağının geçmesini bekliyorum, sonrası malum İstanbul trafiği…
20 günde 700 km.den fazla yolu pedalladım ama belki de bu yazıya başlamak tura başlamaktan daha zor. İnsan önce kafasında kendini sınırlar ya hep, benimki de o hesap oldu. Önce tura bir türlü çıkamadım, şimdi de yazıya bir türlü başlayamıyorum.
Neyse artık başladım sayılır ya gerisi gelir zaten…
Birçok acemi turcu için bu böyledir: Hazırlıklar hiç bitmez. Sürekli yeni ihtiyaçlar ve yeni sorular türer insanın kafasında. Benim de ilk turum olacağı için hazırlık süreci gelgitlerle geçti. Sık sık vazgeçmeyi düşündüm, konfor denilen o rahatlığın kucağından ayrılmak istemedim. Tüm bu planlamaların ve ayrıntılı hazırlıkların altında boğuldum adeta. Oysaki ben sadece yola çıkmak istiyordum, yolda olmak istiyordum, yolda yazmak istiyordum.
Neyse ki Bear Grylls imdadıma yetişti o günlerde, Ağustos’un bunaltıcı o ilk haftasında. Hayatta Kalma Kılavuzu’nu okudum ve sonunda bir yıldır hayalini kurduğum bu turu gerçekleştirmek için kesin kararımı verdim. Önce haritadan rota çıkardım, rota üzerinde gezilecek yerleri not aldım, görülecek arkadaşları ve akrabaları da hesaba kattım. Neyse ki tüm bu hazırlıklar süresince eşim, çok gönüllü olmasa da bana destek verdi, teşekkürler “Mi Amore”
Hiçbir zaman yaptığımız planları tam olarak gerçekleştiremeyiz, belki de hayatın bir diğer güzel yanıdır bu, kurguyla gerçeğin o çelişkileridir kaderimizi çizen. 10 Ağustos sabahı güneş doğarken çıktım Vize’den yollara. İlk hedefim Lüleburgaz oldu. Sedona İstanbul bisikletimi, namı diğer İstanbullu’yu, uzun tura hazırlamak için önce Güven Bisiklet’e uğradım, kelebek gidon taktırdım. Uzayan bütün gevezeliklerin ardından oradan çıktığımda öğlen olmuştu ve gidilecek daha 80 km.yolum vardı, Silivri’ye gitmek istiyordum, ama hava sıcaktı ve ben de planımı güncelledim, eve dönüp birkaç gün sonra çıkmaya karar verdim. Kerimoğulları Bisiklet’e uğrayıp kaskıma ayna taktırdım ki en çok işime yarayan aksesuar oldu. Lüleburgaz Bisiklet Akademisi’ne uğradım, yeni mekânları gerçekten güzel olmuş. Tüm bu oyalanmalardan sonra yolu biraz uzatarak Vize’ye döndüm ve evdekilere güzel bir sürpriz yaptım. O gün toplamda 105 km. pedalladım ve kendi kariyer rekorumu kırmış oldum.
2.Bölüm:Harekete Geçmek
Hedef: Silivri
12 Ağustos Cumartesi sabahı saat 07:00. Güneş henüz doğmuş. İnsanlar yeni yeni uyanıp ayak uydurmaya çalışıyorlar hayatın ritmine. Ben ise yollardayım, güneşi arkama almış pedallıyorum, içimde hem bir neşe, hem de bir endişe…
Tüm hazırlıklarım tamam, yüküm 10 kiloya yakın. Ancak 10 km. gittikten sonra fark ediyorum suluğumu unuttuğumu. “Sağlık olsun.” diyorum. “Yol hali.” diyorum, “Yolda hallederiz.” diyorum.
Kafamda olumlu düşünceler, kalbimde umut, dilimde güzel bir şarkıyla beraber, sabahın serinliğinde orta tempoyla yol alıyorum. Artık bildiğim yolları geçip ilk defa gördüğüm yollara giriyorum.
Tekirdağ sınırını geçip Saray ilçesine varıyorum, oradan Büyükyoncalı, Kapaklı ve Çerkezköy ve İstanbul il sınırı. Evden çıkmadan güzel bir kahvaltı yapmıştım, yolda da ara ara yanıma aldığım hurmalardan atıştırıyorum. Hurma da muz gibi harika bir enerji kaynağı bisikletçiler için ve uzun süre tok da tutabiliyor.
Yollar Saray ilçesinden sonra gayet güzel, emniyet şeritleri idare eder, trafik çok fazla yok; ama kamyonlar her zamanki gibi rahatsız edici.
Silivri’nin Çeltik köyüne varmadan güzel bir çeşme başında mola veriyorum. Bisikletiyle denize giden bir abiyle selamlaşıyorum. Bahçesindeki organik meyveleri çeşme başında satmaya getiren Mustafa Abi’yle muhabbet ediyorum. Nefis meyvelerinin tadına bakıp biraz da yanıma alıyorum, yolluk yapıyorum yani.
Sonra yine yollar. Az sonra ilk pişmanlığımı yaşıyorum. Haritada kestirme bir yol görünüyor, oraya giriyorum, köylüler yolun bozuk olduğunu söylüyor ama çok kulak asmıyorum. Yol gerçekten de çok bozuk yaklaşık 2 km. yolu yürüyorum.
Silivri Cezaevi’nin önünden geçip tepeden muhteşem deniz manzarasını seyretmek, işte benim ilk ödülüm. Saat 13.00. 6 saat içinde 77 km. Artık asıl ödülümü istiyorum: Yemek. Silivri çarşısında biraz dolandıktan sonra Çakırbey Kebap Salonu’na giriyorum. Nefis bir karışık pide ve açık ayran, sonrasında çayla beraber katmer tatlısı. Yaklaşık 2 saat boyunca orada oturuyorum, öğle sıcağının geçmesini bekliyorum, sonrası malum İstanbul trafiği…