Bugsbunny
Daimi Üye
- Kayıt
- 6 Aralık 2008
- Mesaj
- 294
- Tepki
- 725
- Şehir
- İstanbul
@AHMTB
Ve iştee günün yorumu
:rolleyes:
1-) 56 Km. Asfalt (Konya-Beyşehir Yolu Ballıkayalar Mevkii): Tıp Fakültesi'nin karşısındaki tatlı su çeşmesinde bi "hatıra fotoğrafı" çekerek yola çıkıyoruz. 7 kişilik kadromuz; Mustafa Koyuncuoğlu, Nurettin Uyar, Mesut Girgiç, Ahmet Yıldırım, Eyüp Ensar, ben ve yeni kırmızı-beyaz Kron kadrosuyla da Sadık abi. "Yaşasın, yaz geldi!" heyecanıyla kısa taytımı ve kısa kollu tişörtümü giymişim; kollarım ve bacaklarım henüz "peynir" gibi ( renk olarak ). Asfalt yol için tempomuz iyi; bu yüzden gruptan kopmalar oluyor. Hatta tempomuz öyle iyi ki, bi ara sadece Fransız plakalı antika sayılabilecek araçlardan ibaret asfaltta ilerlerken "Tour de France mı bu?" ya da "Matrix mi bu?" soruları yükseliveriyor gruptan.
Bizi yakalamakta zorlanan
bi Porsche'nin resmini bile çekiverdik :rolleyes:
2-) + 4 Km. Öff ülen öff Road: Asfalttan ayrılma noktamız. Ahmet, elindeki "kağıt" GPS ile uydudan rotamızı kontrol ediyor, uydu mu uymadı mı diye. Nurettin bey "Bana her rota uyar!" diyor, hiç şaşırmıyoruz bu cevaba :rolleyes: MTB'ciler bir eksikle ( Eyüp ) Off-road, Hybrid'ciler de on-the-road yapmaya karar vererek, Derbent'e doğru yola çıkıyoruz. Küflü piynirli börek vaadi, öyle ya da böyle hepimizi Derbent'e çekiyor. :lick3:
Manzara da çok başarılı, ooof ooffff!
+ 1 Km.'cik daha Asfalt ve Karşımızda Derbent Tekke Köyü.: Güleç yüzlü, tatlı bi teyze bize "merhaba" diyor; yaşının çoğunu kaybetmiş ama çağdaşlığını kaybetmemiş. Ahmet bi eşek görüp ona "Zerrrr" diyor. Eşek kendisine seslenildiğini anlayıp heyecanlanıyor; çünkü bu eşek farsça biliyor.
3-) + 9 Km. Toprak Yol (İşte bu 70 nci Km.'de KEP GİTTİ .... GİTTİ):İşte bizim gözlük hikayesinin geçtiği yer. Bir sürü koyunu görünce duruyoruz; çünkü köpek olabülüüü. Netekim vardı da. Amaaa...Köpekten daha çok korkutan bi yaratık karşımıza çıkıyor. (link) Yaşının az bi kısmını kaybetmiş ama çağdaşlığının tamamını kaybetmiş. Çooook eski bi lisanı kullandığı belli; sözcükleri şifreli. Lakin beden dili ile birleşince bu sözcükler, bizim decoderler hemen çözüveriyor şifreyi. Korkuyoruz; ama çaktırmıyoruz. Sakinleştirme çabası ilk Mesut abiden geliyor: "Derbent'e buradan mı gidilir?". Ama bu yetersiz kalıyor. Sonra Ahmet'in gözlüğü ona ilaç oluyor. Takıp yoluna devam ediyor. Küçük kafasına kocaman geliyor gözlük. Sevgili Ürsel ya da Mürsel çoban...
4-) + 5 Km. daha Toprak yol ve DERBENT İlçesi: Ahmet'in lastiği patlıyor. Aynı Ahmet bir başka eşeğe yine "Zerrrr" diyor ama nafile. Bu eşeğin farsçası yok; anlamıyor. Kültürsüz bi eşek. İki tane dana birbirini kovalıyor. Ahmet onlara da bişey diyor ama duymuyorlar. Ahmet'in "hayvanca"sı çok iyi, ana dili kibiiii! Veee Derbent'teyiz; börek zamanı...Yağsız, yağlı ve aşırı yağlı olmak üzere 3 tip börek var. Bayağı yememize rağmen artıyor. Derken "kayıp" Eyüp geliyor; rotasını kaybetmemiş ama bayağı bir ter kaybetmiş olarak. Ve kendi hakkını afiyetle yiyor, ama Aladağ zirve yemiyor
; bize eşlik etmiyor. 4 kişi ile burada vedalaşıp Aladağ zirveye yöneliyoruz.
5-) + 16 Km. Git-Gel Aladağ: Oyy oyy oyyyy. Ne dağ! 11-32 rublenin de tam yeriydi yani! En önde Ahmet, gözlüğünü kaybetmiş ama performansını kaybetmemiş olarak. Arkasında Mesut abi, en arkada da ben. Kekik kokuları eşliğinde rampaya devam. Tepelerde bir kar yığını var; hedef orası. Yolumuzun üzerinde bi şelale yavrusu, içinde kurbağa yavrusu, sivrisinekler ve üstünde de Ahmet Yıldırım; su içiyor. Şimdi hedefteyiz. Elliyoz karı. Sıkıp suyunu çıkarıyoz; ironman miyiz neyiz
Suyunu da boşa götürmeyip mataramıza dolduruyoz. Ve iniş, ollleeyyyyyy...
6-) + 37 Km. Dönüş yolu olan (Mülayim, Selahattin, Tepeköy Ayrımı, Akpınar Ayrımı, Başarakavak Ayrımı, Ulumuhsine Ayrımı ve Beyşehir Yolu Ayrımına kadar olan Asfalt-Mıcır-Toz-Sinek Karışımı Yine Neodental bir Yol:Börekleri yapan fırıncı bize selam veriyor ilk mola yerimizde, insanlığını kaybetmemiş olarak.
"Kollarım ve bacaklarım yanmış mıdır ki?" Şimdi aklıma geliverdi. Su, ekmek arası ezilmiş fındık ve yapay şekerle yüklüyoz mideyi bayağı bi kalori kaybetmiş olarak. Dede arıyor telefonla, sesiyle bize bi süreliğine eşlik ediyor Yol sırf toz. Sineklere çarpmamak için slalom yapıyoruz. Ahmet'e soruyorum:" Gözlüğün nerde? He he he heeeee..." O da çobanı anıyor o sırada "Homur homur homur!". Mesut abi benim bisikletim için "Kötü bisiklet gibi olmuş" diyor. Kötü bisiklet; rengini, zincirindeki yağını, lastiklerindeki yazıyı ve herbişeyini kaybetmiş bisiklet
7-) + 21 Km. Bal Kaymak bir Asfalt yol."Ohhh be" diyerek asfalta tezahürat yapıyoruz. Toz bıktırınca Belenbaşı'na yöneliyoruz ve Tıp Fakültesi'nin oradayız; başladığımız yerde. Ama üç kişiyiz. Diğer grup bizden önce varmış. Eyüp ise "tek" takılmış.
Yine yorucu ama her vites kombinasyonunun kullanıldığı çok başarılı bir performanstı. Gözlük canavarı pre-hist(e)rik yaratıklardan, antika arabalara; "Vay be!" dedirten manzaralardan "Yuh be!" dedirten tozlu yollara; "zincir eskiten" rampalardan "fren balata düşmanı" inişlere; yağsız böreklerinden yağlı böreklerine
kadar dört dörtlük bi turdu. :in: Bu arada kollarım ve bacaklarım artık nar gibi 
Ve iştee günün yorumu
1-) 56 Km. Asfalt (Konya-Beyşehir Yolu Ballıkayalar Mevkii): Tıp Fakültesi'nin karşısındaki tatlı su çeşmesinde bi "hatıra fotoğrafı" çekerek yola çıkıyoruz. 7 kişilik kadromuz; Mustafa Koyuncuoğlu, Nurettin Uyar, Mesut Girgiç, Ahmet Yıldırım, Eyüp Ensar, ben ve yeni kırmızı-beyaz Kron kadrosuyla da Sadık abi. "Yaşasın, yaz geldi!" heyecanıyla kısa taytımı ve kısa kollu tişörtümü giymişim; kollarım ve bacaklarım henüz "peynir" gibi ( renk olarak ). Asfalt yol için tempomuz iyi; bu yüzden gruptan kopmalar oluyor. Hatta tempomuz öyle iyi ki, bi ara sadece Fransız plakalı antika sayılabilecek araçlardan ibaret asfaltta ilerlerken "Tour de France mı bu?" ya da "Matrix mi bu?" soruları yükseliveriyor gruptan.
Bizi yakalamakta zorlanan
2-) + 4 Km. Öff ülen öff Road: Asfalttan ayrılma noktamız. Ahmet, elindeki "kağıt" GPS ile uydudan rotamızı kontrol ediyor, uydu mu uymadı mı diye. Nurettin bey "Bana her rota uyar!" diyor, hiç şaşırmıyoruz bu cevaba :rolleyes: MTB'ciler bir eksikle ( Eyüp ) Off-road, Hybrid'ciler de on-the-road yapmaya karar vererek, Derbent'e doğru yola çıkıyoruz. Küflü piynirli börek vaadi, öyle ya da böyle hepimizi Derbent'e çekiyor. :lick3:
Manzara da çok başarılı, ooof ooffff!
+ 1 Km.'cik daha Asfalt ve Karşımızda Derbent Tekke Köyü.: Güleç yüzlü, tatlı bi teyze bize "merhaba" diyor; yaşının çoğunu kaybetmiş ama çağdaşlığını kaybetmemiş. Ahmet bi eşek görüp ona "Zerrrr" diyor. Eşek kendisine seslenildiğini anlayıp heyecanlanıyor; çünkü bu eşek farsça biliyor.
3-) + 9 Km. Toprak Yol (İşte bu 70 nci Km.'de KEP GİTTİ .... GİTTİ):İşte bizim gözlük hikayesinin geçtiği yer. Bir sürü koyunu görünce duruyoruz; çünkü köpek olabülüüü. Netekim vardı da. Amaaa...Köpekten daha çok korkutan bi yaratık karşımıza çıkıyor. (link) Yaşının az bi kısmını kaybetmiş ama çağdaşlığının tamamını kaybetmiş. Çooook eski bi lisanı kullandığı belli; sözcükleri şifreli. Lakin beden dili ile birleşince bu sözcükler, bizim decoderler hemen çözüveriyor şifreyi. Korkuyoruz; ama çaktırmıyoruz. Sakinleştirme çabası ilk Mesut abiden geliyor: "Derbent'e buradan mı gidilir?". Ama bu yetersiz kalıyor. Sonra Ahmet'in gözlüğü ona ilaç oluyor. Takıp yoluna devam ediyor. Küçük kafasına kocaman geliyor gözlük. Sevgili Ürsel ya da Mürsel çoban...
4-) + 5 Km. daha Toprak yol ve DERBENT İlçesi: Ahmet'in lastiği patlıyor. Aynı Ahmet bir başka eşeğe yine "Zerrrr" diyor ama nafile. Bu eşeğin farsçası yok; anlamıyor. Kültürsüz bi eşek. İki tane dana birbirini kovalıyor. Ahmet onlara da bişey diyor ama duymuyorlar. Ahmet'in "hayvanca"sı çok iyi, ana dili kibiiii! Veee Derbent'teyiz; börek zamanı...Yağsız, yağlı ve aşırı yağlı olmak üzere 3 tip börek var. Bayağı yememize rağmen artıyor. Derken "kayıp" Eyüp geliyor; rotasını kaybetmemiş ama bayağı bir ter kaybetmiş olarak. Ve kendi hakkını afiyetle yiyor, ama Aladağ zirve yemiyor
5-) + 16 Km. Git-Gel Aladağ: Oyy oyy oyyyy. Ne dağ! 11-32 rublenin de tam yeriydi yani! En önde Ahmet, gözlüğünü kaybetmiş ama performansını kaybetmemiş olarak. Arkasında Mesut abi, en arkada da ben. Kekik kokuları eşliğinde rampaya devam. Tepelerde bir kar yığını var; hedef orası. Yolumuzun üzerinde bi şelale yavrusu, içinde kurbağa yavrusu, sivrisinekler ve üstünde de Ahmet Yıldırım; su içiyor. Şimdi hedefteyiz. Elliyoz karı. Sıkıp suyunu çıkarıyoz; ironman miyiz neyiz
6-) + 37 Km. Dönüş yolu olan (Mülayim, Selahattin, Tepeköy Ayrımı, Akpınar Ayrımı, Başarakavak Ayrımı, Ulumuhsine Ayrımı ve Beyşehir Yolu Ayrımına kadar olan Asfalt-Mıcır-Toz-Sinek Karışımı Yine Neodental bir Yol:Börekleri yapan fırıncı bize selam veriyor ilk mola yerimizde, insanlığını kaybetmemiş olarak.
7-) + 21 Km. Bal Kaymak bir Asfalt yol."Ohhh be" diyerek asfalta tezahürat yapıyoruz. Toz bıktırınca Belenbaşı'na yöneliyoruz ve Tıp Fakültesi'nin oradayız; başladığımız yerde. Ama üç kişiyiz. Diğer grup bizden önce varmış. Eyüp ise "tek" takılmış.
Yine yorucu ama her vites kombinasyonunun kullanıldığı çok başarılı bir performanstı. Gözlük canavarı pre-hist(e)rik yaratıklardan, antika arabalara; "Vay be!" dedirten manzaralardan "Yuh be!" dedirten tozlu yollara; "zincir eskiten" rampalardan "fren balata düşmanı" inişlere; yağsız böreklerinden yağlı böreklerine


