Derya Keçeci
Forum Bağımlısı
- Kayıt
- 2 Haziran 2011
- Mesaj
- 1.735
- Tepki
- 4.127
- Şehir
- Ankara
- İsim
- Derya
- Başlangıç
- 1970—71
- Bisiklet
- Fuji
- Bisiklet türü
- Yol bisikleti
SİNOP AYANCIK-SAMSUN BAFRA 160 km
Bir gün önce yapılmamış olan 57 km bu güne sarkınca,işin rengi değişti.Hoş,her halükarda 198 km bitmeyecekti ya (160.km de bitti) mesele nasıl biteceğiydi.
Normalde Sinp'un içine girmeden bir yerlerden Gerze Samsun yönüne devam edecektim ancak sonradan göreceğim gibi,bu levha daha batıdan gelenlere değil,Sinop'tan çıkanlara hizmet ediyor.Bu bana bir saat ve çok değerli güç stoğu kaybettirdi.Zira o sinop manzaralı tepelere bir kez daha çıkmak zorunda kaldım.Aslına bakarsanız,şehre giriş yerimiz de sanırım yanlıştı ya,geçti artık.Yolda tanıştığım,daha önce de bahsetmiştim,Hamza kardeşimle burada ayrılıyoruz.O İneboluya otobüsle dönecek;benim ise daha çekilecek çilem var.
Yol yapımı,toz,çöp,bisikleti sürebileceğim şeridin dışında bir yer yok.Kamyonlar deli gibi sağımdan solumdan geçiyor.Tepede büyük bir fabrikayı bitirene kadar karşıya geçip bisiklet elde yürüdüm.Öyle ki,iki kamyon karşılaştıklarında,her ikisinin dingil mesafesi,yol sınır çizgilerinde;e,ben nerede gideyim.Adamlar da haklı olarak asılıyor kornaya.Ben ise,yarım saat önce yediklerimi (bir kaç dilim,belki yarım ekmek,turşu,tuz ve kola) yürüyerek hazmetmekteyim ancak sinir katsayım yükselmekte.Saat olmuş 15.00,ben daha Samsuna gideceğim.Ölme eşeğim.
Neyse,öyle böyle derken sinpo'u çok gerilerde bıraktım.Bu arada yol öyle bir genişledi ki,ben bu yaşımda,böyle geniş yol görmedim desem yeridir.Bu hafif tırmanışlı yolun sonunda ciddi bir köpek saldırısı daha atlattım.Bu arkadaş oldukça asabiydi ancak bir kaç gün önce sosyal medyada da yer alan kadının birinin bağırarak ayı'yı kaçırma sahnesini gördükten sonra,beş saniyede yedim onu.Isıracağımı anlayınca kaçtı.Bildiğiniz,inip kovaladım zevk için.Burası yol,benim bölgem.alfa olan benim dostum,sen değil! Üstelik o beni ısırsaydı haber olmazdı ancak benim onu ısırmam hayli büyük bir etki yaratırdı:"Bisikletli adam köpeği ısırdı.Köpeğin sahibi "Davacıyım" dedi.Hass...
Hazır buraya gelmişken başka bir bilgi paylaşayım.Bir inek,bir at bir eşek kadar değerimiz yok derken bazen,söz gelimi sanılabilir.Oysa gerçekte de böyledir.İnsan mal olmadığı için para etmez.Kamyon beni altına alsa hikaye.Ölüp gideriz yollarda.oysa bir eşeğe çarpsa davalık olur zira eşek bir "Mal" dır ve para eder.Yollarda izlerde büyük baş hayvanlara çarpıp ölümüne yol açan sonra da sahiplerince rehin alınan pek çok kamyon şoförü şehir efsanesi değildir.Yollarda bir eşek kadar hükmümüzün olmadığı bir gerçek anlayacağınız.
Allahım yine çıkıyoruz.Bu kez fena zira göz alabildiğine yol gözükmekte ve sonu yok.Ayrıca suyum da tükendi.Bu bölge diğer güzergahlar gibi yeşillik ve dağlık değil.Susuz kalırsam işim zor.Güç bela 35 km yol aldıktan sonra güzel bir sahilde mola veriyorum,2-3 km sonra Gerze olmalı.Şimdi buraya dikkat !
Gerze'ye girişte belediye yoğun yağış ve fırtına anonsu yapıyor,hem de durmadan.Tepemde bulutlar dönenmekte.İlk benzinlikte durup,pompacıyla sohbet ediyorum;o da doğruluyor.Haberlerde dinlemiş,orta ve doğu karadenizde fırtına ve sağanak yağış var diyor.Saat 16.00 iki buçuk saat daha giderim diyorum içimden.
Yenikent'i geçtim mi tamamdır.Bu noktada 0'dan 385 e çıkılan bir geçit var.Sinop'ta abartmadan aldığım gıda,Gerze'de iki hazır kek,asitsiz kola ve bir avuç fıstıkla,havayı karartmadan Yenikent'i atlatır,hatta Yakakent'e bile ulaşabilirim.
Saat 17 cıvarı ve ilk yağmur damlası göğsümden içeri düşüyor.Çıkışın başlarındayım ancak temkinliyim.Zira yağmurluğumla,sırt çantamın kılıfını kadronun üst borusuna lastile bağlamıştım.Saniyeler içinde kamufle oluyorum.Telefon ve fotoğraf makinesi (Bir kare çeksem mi? ) o kareler yüzünden bu haldesin,diyorum kendi kendime.Ota bota durup fotoğraf çekmeyeydin,şimdi Samsunda çay bahçesinde otobüs saatini bekliyor olurdun!
Normalde hava kararmaması lazım ancak yoğun yağış ve bulutlanma görüş mesafesini kısıtlıyor."Dikmen" diye bir tabelanın yanından geçiyorum Altimetre 255 te ve hızla tırmanmakta.Yağmur eşliğinde şimdilik fırtına yok;tüm ışıklarımı yaktım.Kaskın ön ve arkasında,yağmurluğumda,selealtı çantamda,arka çatalda sanırım 6-7 yanıp sönen kırmızı var.Önümü görüyorum,tek korkum arkadan gelen araçlar.Bereket onlar da çok temkinli.
Yağmur her noktada etkili değil,bir yere geliyorum zemin tamamen kuru,hemen ardından yağmura giriveriyorum.İnişe geçtiğimi pek anlayamadım zira yö duygum zayıfladı.Bu halde iniş adama hatim indirtir.Solumda güzel manzaralar var,hissediyor ancak gözümün ucuyla bile bakamıyorum.Bu saatten sonra zaman her şeye gebe.Çook dikkatli olmak lazım.Birktirdiğin her bir damla tecrübe,ihtiyaç anında yakacağın her bir dirhem rezerv yağ,işte şimdi lazım.
Allah kimseyi bu yolda bisikletle ve yağmurda bırakmasın.Yusuff,yusuff yani.İlk kez solumda denizi hissediyorum ancak hala biraz yüksekteyim.Psikolojik olarak denize yaklaşmak istiyorum;orada sığınabileceğim bir yerler mutlaka vardır.
Bu arada, kask'ı zamanında çıkartıp kapşonu çekeydim,şu an sırtıma sızan sular girmeyecekti ya,olsun,yağmur özellikle bacak kaslarımı hızla soğutarak,laktik asit birikmesini biraz olsun geciktirdi.Bu da baba hayati bir kaç km kazandırdı.Gülme krizi tuttu aniden,sinirlerim bozuldu...Yenikentten çıktım Yakakent'e mi varmak üzereyim,yoksa tam tersi mi,tabela falan yok,ya da göremiyorum.
Normalde kullanmadığım,sadece bu yolculuk için taktığım km saatimde mesafeleri kontrol edebiliyorum ancak bu neye yarar,nereye varacağım,kaç km var.Tur hazırlığım sırasında hatırımda kalan o up uzun düzlüğün başlangıcı Yakakent olmalı ancak bu kadar kısa sürede oraya varmış olamam.
Aslında güldüğüm şey bir tekerleme.O kadar levha arasında iki kez Dikmen tabelası görüyorum.Malum asıl Dikmen Ankaradadır ve bir de tekerlemesi vardır."Ankaranın dikmeni,gelirsem bir daha ..... beni",şeklinde devam eder.
Elbette bunu durumdan şikayetçi olduğumdan değil,işime yarayacak bir levha görmek için çırpınırken,hiç işime yaramayan levhayı iki kez görünce-ki birinde Dikmen 13 km yazıyordu,asla unutmam-gülme krizine girdim.Bu arada yağmur durdu,ya da ben yağmurdan çıktım.Hepsinden önemlisi sahile ulaştım.Bu,bir daha dağ geçit yok demek.Basar giderim demek.
Tahmin ettiğim gibi Yakakente geldim.Demek ki o yüksek geçidin olduğu yer Yenikentti.Burada da yol çalışması var.Yediğim her şey bitti tükendi.Vücut artık gerçek bir yiyecek istiyor.Az ilerde solda Gulf diye bir benzinlik var ancak hızlıyım ve yol da kuru.Ayrıca sağımda da güzel bir yer gelecek,hissediyorum;geliyor da.
Burada yol 90 derece bir mahalle arasına giriyor.Döner dönmez öyle bir tümsek var ki,yüreğim ağzıma geliyor zira o sıra ayağa kalkmış ve ağırlığımı öne vermiştim.Düşmekekten kıl payı kurtuluyorum.İleride yol aydınlatması da mükemmel.Ayaklar ilk sinyalini verdi.Sol baldırım hafif hafif çekiyor.Ayak uçlarımı pedala bastırıp geriyorum;nafile,kramp girdi girecek.
"Yakakent güzel,yol da burası hiç bitmesin" Türküsünü söylerken,elbette öyle bir türkü yok,sağımda bir benzin istasyonuna dalıyorum.Halimi fotoğraflamak için yağmurluğumun altındaki,yine yağmur kılıfının altına koyduğum sırt çantamın fermuarlı cebinden makinamı çıkardığımda,o ilk yağmurda,kask salaklığımdan ötürü içime sızan yağmur sularının nereye gittiğ anlaşışlıyor.Derhal SD kart ve bataryasını çıkartsam da,olan olmuş belli ki.Sadece yolda kullandığım eski ve para etmez telefon öyle alık alık ve kup kuru bakarken,hemen yanı başındaki fotoğraf makineme olan olmuş.
Eve geldiğimde ilk işim elbette SD karta bakmak oldu.Her şey yolundaydı.Fotoğraf makinasını ise otobüste yanıma alıp,açıkta nemini gidermesini sağladım.Aslında görünürde bir şey de yoktu ya,evde fönle sağını solunu kuruttum;açılmadı.(Geri zekalı,içinden çıkarttığın bataryasını taksana? Taktım,I ıh.Battı balık yan gider,bir de şarja takıp on dakika sonra deneme amaçlı bastım açıldı,çaktım çekti.Sadece lensinin temizlenmesi gerek,onu da bir yerde yaptırırım artık.
İşte,benzincideki halimi fotoğraf karesine aktaramadım ancak siz hayal gücünüzü kullanarak bunu yapabilirsiniz.
Soğuk ve rüzgar da arttı.İçime sızan yağmur kurumuş olsa da,yağmurluk ve 10-15 dk yüksek tempo terletmiş olmalı ki, soğuyunca sırtıma da bir ağrı girdi.Burada beklemenin bir faydası yok.Sırtım ağrıya,baldırım çeke 3-5 km daha gittim.Bir benzinlik daha,üstelik bir de lokanta kahve arası bir yer var.Derhal üstümü değiştirip yol kıyafetlerimi giydim.Ayaklarıma da çoraplarımı geçirip,birden yolcu moduna girdim.Bir önceki istasyondan aldığım her ne varsa bir çırpıda tükettim.Bir büyük,bir de küçük çay ve bir de ikisi birarada'yı (toz halinde) mideye indirip,yarım saatlik bir dinlenmenin ardından,sırtımdaki ağrıya çözüm bulamasam da,baldırımdaki çekme yok oldu.Aslında bu daha beter olmadan önceki son iyileşme hali;fırtınadan önceki sessizlik gibi.Sonu ya kas yırtılması ya lif atması,biliyorum.
Yola koyulduğumda bunları düşünüyordum ki tüm vücudum bu stabil hale geldi.Sıfır yorgunluk hissi falan,ne o lan,öldük te haberimiz mi yok,nedir yani?
Neyse ne,gidiyorum işte Alaçam'ı da geçtim.Buralarda henüz yağmur yok ancak eli kulağında.Batıdan geliyor,benimle birlikte...
Sen 340 km yol gel,onca in çık,km lerce tırman,tam dümdüz yolda 35-40 basıp gidecekken oldu mu bu?
Evet dostlar,olur.Zaten bunun için yollarda değil miyiz? Bir haftasonunda evde ne yapacaktım,bakın neler yaşadım.Değer mi değmez mi varın siz karar verin.Benim pilim Bafra'nın bitiminde bitti.Bittiğine de ne çok sevindim bilemezsiniz.Aksi halde bu inatçı karakterim,ciddi bir sakatlığa yol açacaktı.
Bafra'nın çıkışında yağmur çiselemeye başlamışken bisikletten indim,arkama bakarak yürüyorum,
-Daradiri,hayırdır abi?
-Nereye?
-On Dokuz Mayıs'a kadar gidiyoz...19 Mayıs mahalle falan olmalı,diyorum içimden.Dışım,tamam diyor,olsun.Buradan iyidir.
Kamyonetin arkasında inşaat malzemeleri ve bir kaç kalas var."Öne gelsene abi,diyor delikanlı,"Bir kişilik yer var"
"Devam et" diyorum,bisiklet ezilir,çizilir.
Ezilirse ezilir,çizilirse çizilir,onun çok ta .... ama benim için öyle değil.Işıl ışıl bir caddede duruyor kamyonet,öndeki diğeri inerken,şoför,"Ben az ilerden dönücem abi napayım? diyor."İneyim,diyorum,ancak beni inşaat malzemesi satan bir yere götür de,bisikleti paket yapayım.Böyle ne minibüs ne taksi alır"( iç ses)
-Tamam,diyor.Çok geçmeden kapatmakta olan bir nalburdan 5-6 m naylonla bant alıp,bisikleti yarı yarıya küçültüyorum.Bolca teşekkür ettikten sonra bir yarım otobüs duruyor ışıklarda.El ediyorum,
Otobüs terminaline gider mi?
Oraya gidiyoruz abi.
-Mükemmel
Ben arkada motor var sanırdım,meğer orada bagaj varmış.Düşünüp şaşırdığın şeye bak.Biniyorum,terminale gelmem yarım saat sürmüyor.Bildik tanıdık bir firmadan 23.59 otobüsüne biletimi alıyorum.Neden 23.59 ki,keşke sorsaydım.Terminal son derece temiz ve lüks.Orta yerdeki büfede iki tane karışık tost peş peşe götürüyorum.Dolabın üstünde gördüğüm süs biberinin turşusu bile deli acı.Ardından çay,çay ,yine çay.sonra gidip bir dükkandan bir çift çorap alıyorum.Ayakların durumu malum.
Sonra bekleme yerlerinden birine kurulup,Kastamonudan buraya gelinceye kadar başımdan geçen maceraları ard arda diziyorum.Elbette,bir gün önce planladığım halde yapmadığım o 57 km yi,genel toplamdan çıkararak.Ne tesadüftür ki,sonradan baktığımda,Bafra çıkışında,kamyonete bindiğim nokta ile Samsun arası da, tam 57 km.Şayet 2. gün Ayancıkta kalmayıp o 57 km yolu gitseydim-ki gidebilirdim-Bafra'dan sonraki macera hiç yaşanmayacaktı.Olsun,iyi ki Ayancıkta kalmışım.Demek ki bu macera yaşanacaktı ve bir vesile gerekiyordu.
Genel veriler şöyle:
Kastamonu-İnebolu-Sinop-Bafra 357 km harita verisi
Km göstergesi 368 Sinop'a giriş ve çıkış ve şehir içlerindeki kullanımlardan kaynaklı.
Yükseklik artışı yaklaşık 5500 m.Bir başka deyişle % 1-15 arasında tam 5500 m çıkmışım.
Kastamonu çıkış 08.30-İnebolu varış 15.30 90 km için çok gibi gözükse de,bu rotada iki tane geçit var.Bu,aynı gün içinde iki tane sabuncubeli,ya da azapderesi tırmanmak gibi bir şey.
İnebolu-Ayancık da yine yaklaşık 7 saat
Ayancık Bafra 11 saat (Bunu saymam)
Bu da III etap videosu.
Bir başka turda görüşmek dileğiyle
By DK
Bir gün önce yapılmamış olan 57 km bu güne sarkınca,işin rengi değişti.Hoş,her halükarda 198 km bitmeyecekti ya (160.km de bitti) mesele nasıl biteceğiydi.
Normalde Sinp'un içine girmeden bir yerlerden Gerze Samsun yönüne devam edecektim ancak sonradan göreceğim gibi,bu levha daha batıdan gelenlere değil,Sinop'tan çıkanlara hizmet ediyor.Bu bana bir saat ve çok değerli güç stoğu kaybettirdi.Zira o sinop manzaralı tepelere bir kez daha çıkmak zorunda kaldım.Aslına bakarsanız,şehre giriş yerimiz de sanırım yanlıştı ya,geçti artık.Yolda tanıştığım,daha önce de bahsetmiştim,Hamza kardeşimle burada ayrılıyoruz.O İneboluya otobüsle dönecek;benim ise daha çekilecek çilem var.
Yol yapımı,toz,çöp,bisikleti sürebileceğim şeridin dışında bir yer yok.Kamyonlar deli gibi sağımdan solumdan geçiyor.Tepede büyük bir fabrikayı bitirene kadar karşıya geçip bisiklet elde yürüdüm.Öyle ki,iki kamyon karşılaştıklarında,her ikisinin dingil mesafesi,yol sınır çizgilerinde;e,ben nerede gideyim.Adamlar da haklı olarak asılıyor kornaya.Ben ise,yarım saat önce yediklerimi (bir kaç dilim,belki yarım ekmek,turşu,tuz ve kola) yürüyerek hazmetmekteyim ancak sinir katsayım yükselmekte.Saat olmuş 15.00,ben daha Samsuna gideceğim.Ölme eşeğim.
Neyse,öyle böyle derken sinpo'u çok gerilerde bıraktım.Bu arada yol öyle bir genişledi ki,ben bu yaşımda,böyle geniş yol görmedim desem yeridir.Bu hafif tırmanışlı yolun sonunda ciddi bir köpek saldırısı daha atlattım.Bu arkadaş oldukça asabiydi ancak bir kaç gün önce sosyal medyada da yer alan kadının birinin bağırarak ayı'yı kaçırma sahnesini gördükten sonra,beş saniyede yedim onu.Isıracağımı anlayınca kaçtı.Bildiğiniz,inip kovaladım zevk için.Burası yol,benim bölgem.alfa olan benim dostum,sen değil! Üstelik o beni ısırsaydı haber olmazdı ancak benim onu ısırmam hayli büyük bir etki yaratırdı:"Bisikletli adam köpeği ısırdı.Köpeğin sahibi "Davacıyım" dedi.Hass...
Hazır buraya gelmişken başka bir bilgi paylaşayım.Bir inek,bir at bir eşek kadar değerimiz yok derken bazen,söz gelimi sanılabilir.Oysa gerçekte de böyledir.İnsan mal olmadığı için para etmez.Kamyon beni altına alsa hikaye.Ölüp gideriz yollarda.oysa bir eşeğe çarpsa davalık olur zira eşek bir "Mal" dır ve para eder.Yollarda izlerde büyük baş hayvanlara çarpıp ölümüne yol açan sonra da sahiplerince rehin alınan pek çok kamyon şoförü şehir efsanesi değildir.Yollarda bir eşek kadar hükmümüzün olmadığı bir gerçek anlayacağınız.
Allahım yine çıkıyoruz.Bu kez fena zira göz alabildiğine yol gözükmekte ve sonu yok.Ayrıca suyum da tükendi.Bu bölge diğer güzergahlar gibi yeşillik ve dağlık değil.Susuz kalırsam işim zor.Güç bela 35 km yol aldıktan sonra güzel bir sahilde mola veriyorum,2-3 km sonra Gerze olmalı.Şimdi buraya dikkat !
Gerze'ye girişte belediye yoğun yağış ve fırtına anonsu yapıyor,hem de durmadan.Tepemde bulutlar dönenmekte.İlk benzinlikte durup,pompacıyla sohbet ediyorum;o da doğruluyor.Haberlerde dinlemiş,orta ve doğu karadenizde fırtına ve sağanak yağış var diyor.Saat 16.00 iki buçuk saat daha giderim diyorum içimden.
Yenikent'i geçtim mi tamamdır.Bu noktada 0'dan 385 e çıkılan bir geçit var.Sinop'ta abartmadan aldığım gıda,Gerze'de iki hazır kek,asitsiz kola ve bir avuç fıstıkla,havayı karartmadan Yenikent'i atlatır,hatta Yakakent'e bile ulaşabilirim.
Saat 17 cıvarı ve ilk yağmur damlası göğsümden içeri düşüyor.Çıkışın başlarındayım ancak temkinliyim.Zira yağmurluğumla,sırt çantamın kılıfını kadronun üst borusuna lastile bağlamıştım.Saniyeler içinde kamufle oluyorum.Telefon ve fotoğraf makinesi (Bir kare çeksem mi? ) o kareler yüzünden bu haldesin,diyorum kendi kendime.Ota bota durup fotoğraf çekmeyeydin,şimdi Samsunda çay bahçesinde otobüs saatini bekliyor olurdun!
Normalde hava kararmaması lazım ancak yoğun yağış ve bulutlanma görüş mesafesini kısıtlıyor."Dikmen" diye bir tabelanın yanından geçiyorum Altimetre 255 te ve hızla tırmanmakta.Yağmur eşliğinde şimdilik fırtına yok;tüm ışıklarımı yaktım.Kaskın ön ve arkasında,yağmurluğumda,selealtı çantamda,arka çatalda sanırım 6-7 yanıp sönen kırmızı var.Önümü görüyorum,tek korkum arkadan gelen araçlar.Bereket onlar da çok temkinli.
Yağmur her noktada etkili değil,bir yere geliyorum zemin tamamen kuru,hemen ardından yağmura giriveriyorum.İnişe geçtiğimi pek anlayamadım zira yö duygum zayıfladı.Bu halde iniş adama hatim indirtir.Solumda güzel manzaralar var,hissediyor ancak gözümün ucuyla bile bakamıyorum.Bu saatten sonra zaman her şeye gebe.Çook dikkatli olmak lazım.Birktirdiğin her bir damla tecrübe,ihtiyaç anında yakacağın her bir dirhem rezerv yağ,işte şimdi lazım.
Allah kimseyi bu yolda bisikletle ve yağmurda bırakmasın.Yusuff,yusuff yani.İlk kez solumda denizi hissediyorum ancak hala biraz yüksekteyim.Psikolojik olarak denize yaklaşmak istiyorum;orada sığınabileceğim bir yerler mutlaka vardır.
Bu arada, kask'ı zamanında çıkartıp kapşonu çekeydim,şu an sırtıma sızan sular girmeyecekti ya,olsun,yağmur özellikle bacak kaslarımı hızla soğutarak,laktik asit birikmesini biraz olsun geciktirdi.Bu da baba hayati bir kaç km kazandırdı.Gülme krizi tuttu aniden,sinirlerim bozuldu...Yenikentten çıktım Yakakent'e mi varmak üzereyim,yoksa tam tersi mi,tabela falan yok,ya da göremiyorum.
Normalde kullanmadığım,sadece bu yolculuk için taktığım km saatimde mesafeleri kontrol edebiliyorum ancak bu neye yarar,nereye varacağım,kaç km var.Tur hazırlığım sırasında hatırımda kalan o up uzun düzlüğün başlangıcı Yakakent olmalı ancak bu kadar kısa sürede oraya varmış olamam.
Aslında güldüğüm şey bir tekerleme.O kadar levha arasında iki kez Dikmen tabelası görüyorum.Malum asıl Dikmen Ankaradadır ve bir de tekerlemesi vardır."Ankaranın dikmeni,gelirsem bir daha ..... beni",şeklinde devam eder.
Elbette bunu durumdan şikayetçi olduğumdan değil,işime yarayacak bir levha görmek için çırpınırken,hiç işime yaramayan levhayı iki kez görünce-ki birinde Dikmen 13 km yazıyordu,asla unutmam-gülme krizine girdim.Bu arada yağmur durdu,ya da ben yağmurdan çıktım.Hepsinden önemlisi sahile ulaştım.Bu,bir daha dağ geçit yok demek.Basar giderim demek.
Tahmin ettiğim gibi Yakakente geldim.Demek ki o yüksek geçidin olduğu yer Yenikentti.Burada da yol çalışması var.Yediğim her şey bitti tükendi.Vücut artık gerçek bir yiyecek istiyor.Az ilerde solda Gulf diye bir benzinlik var ancak hızlıyım ve yol da kuru.Ayrıca sağımda da güzel bir yer gelecek,hissediyorum;geliyor da.
Burada yol 90 derece bir mahalle arasına giriyor.Döner dönmez öyle bir tümsek var ki,yüreğim ağzıma geliyor zira o sıra ayağa kalkmış ve ağırlığımı öne vermiştim.Düşmekekten kıl payı kurtuluyorum.İleride yol aydınlatması da mükemmel.Ayaklar ilk sinyalini verdi.Sol baldırım hafif hafif çekiyor.Ayak uçlarımı pedala bastırıp geriyorum;nafile,kramp girdi girecek.
"Yakakent güzel,yol da burası hiç bitmesin" Türküsünü söylerken,elbette öyle bir türkü yok,sağımda bir benzin istasyonuna dalıyorum.Halimi fotoğraflamak için yağmurluğumun altındaki,yine yağmur kılıfının altına koyduğum sırt çantamın fermuarlı cebinden makinamı çıkardığımda,o ilk yağmurda,kask salaklığımdan ötürü içime sızan yağmur sularının nereye gittiğ anlaşışlıyor.Derhal SD kart ve bataryasını çıkartsam da,olan olmuş belli ki.Sadece yolda kullandığım eski ve para etmez telefon öyle alık alık ve kup kuru bakarken,hemen yanı başındaki fotoğraf makineme olan olmuş.
Eve geldiğimde ilk işim elbette SD karta bakmak oldu.Her şey yolundaydı.Fotoğraf makinasını ise otobüste yanıma alıp,açıkta nemini gidermesini sağladım.Aslında görünürde bir şey de yoktu ya,evde fönle sağını solunu kuruttum;açılmadı.(Geri zekalı,içinden çıkarttığın bataryasını taksana? Taktım,I ıh.Battı balık yan gider,bir de şarja takıp on dakika sonra deneme amaçlı bastım açıldı,çaktım çekti.Sadece lensinin temizlenmesi gerek,onu da bir yerde yaptırırım artık.
İşte,benzincideki halimi fotoğraf karesine aktaramadım ancak siz hayal gücünüzü kullanarak bunu yapabilirsiniz.
Soğuk ve rüzgar da arttı.İçime sızan yağmur kurumuş olsa da,yağmurluk ve 10-15 dk yüksek tempo terletmiş olmalı ki, soğuyunca sırtıma da bir ağrı girdi.Burada beklemenin bir faydası yok.Sırtım ağrıya,baldırım çeke 3-5 km daha gittim.Bir benzinlik daha,üstelik bir de lokanta kahve arası bir yer var.Derhal üstümü değiştirip yol kıyafetlerimi giydim.Ayaklarıma da çoraplarımı geçirip,birden yolcu moduna girdim.Bir önceki istasyondan aldığım her ne varsa bir çırpıda tükettim.Bir büyük,bir de küçük çay ve bir de ikisi birarada'yı (toz halinde) mideye indirip,yarım saatlik bir dinlenmenin ardından,sırtımdaki ağrıya çözüm bulamasam da,baldırımdaki çekme yok oldu.Aslında bu daha beter olmadan önceki son iyileşme hali;fırtınadan önceki sessizlik gibi.Sonu ya kas yırtılması ya lif atması,biliyorum.
Yola koyulduğumda bunları düşünüyordum ki tüm vücudum bu stabil hale geldi.Sıfır yorgunluk hissi falan,ne o lan,öldük te haberimiz mi yok,nedir yani?
Neyse ne,gidiyorum işte Alaçam'ı da geçtim.Buralarda henüz yağmur yok ancak eli kulağında.Batıdan geliyor,benimle birlikte...
Sen 340 km yol gel,onca in çık,km lerce tırman,tam dümdüz yolda 35-40 basıp gidecekken oldu mu bu?
Evet dostlar,olur.Zaten bunun için yollarda değil miyiz? Bir haftasonunda evde ne yapacaktım,bakın neler yaşadım.Değer mi değmez mi varın siz karar verin.Benim pilim Bafra'nın bitiminde bitti.Bittiğine de ne çok sevindim bilemezsiniz.Aksi halde bu inatçı karakterim,ciddi bir sakatlığa yol açacaktı.
Bafra'nın çıkışında yağmur çiselemeye başlamışken bisikletten indim,arkama bakarak yürüyorum,
-Daradiri,hayırdır abi?
-Nereye?
-On Dokuz Mayıs'a kadar gidiyoz...19 Mayıs mahalle falan olmalı,diyorum içimden.Dışım,tamam diyor,olsun.Buradan iyidir.
Kamyonetin arkasında inşaat malzemeleri ve bir kaç kalas var."Öne gelsene abi,diyor delikanlı,"Bir kişilik yer var"
"Devam et" diyorum,bisiklet ezilir,çizilir.
Ezilirse ezilir,çizilirse çizilir,onun çok ta .... ama benim için öyle değil.Işıl ışıl bir caddede duruyor kamyonet,öndeki diğeri inerken,şoför,"Ben az ilerden dönücem abi napayım? diyor."İneyim,diyorum,ancak beni inşaat malzemesi satan bir yere götür de,bisikleti paket yapayım.Böyle ne minibüs ne taksi alır"( iç ses)
-Tamam,diyor.Çok geçmeden kapatmakta olan bir nalburdan 5-6 m naylonla bant alıp,bisikleti yarı yarıya küçültüyorum.Bolca teşekkür ettikten sonra bir yarım otobüs duruyor ışıklarda.El ediyorum,
Otobüs terminaline gider mi?
Oraya gidiyoruz abi.
-Mükemmel
Ben arkada motor var sanırdım,meğer orada bagaj varmış.Düşünüp şaşırdığın şeye bak.Biniyorum,terminale gelmem yarım saat sürmüyor.Bildik tanıdık bir firmadan 23.59 otobüsüne biletimi alıyorum.Neden 23.59 ki,keşke sorsaydım.Terminal son derece temiz ve lüks.Orta yerdeki büfede iki tane karışık tost peş peşe götürüyorum.Dolabın üstünde gördüğüm süs biberinin turşusu bile deli acı.Ardından çay,çay ,yine çay.sonra gidip bir dükkandan bir çift çorap alıyorum.Ayakların durumu malum.
Sonra bekleme yerlerinden birine kurulup,Kastamonudan buraya gelinceye kadar başımdan geçen maceraları ard arda diziyorum.Elbette,bir gün önce planladığım halde yapmadığım o 57 km yi,genel toplamdan çıkararak.Ne tesadüftür ki,sonradan baktığımda,Bafra çıkışında,kamyonete bindiğim nokta ile Samsun arası da, tam 57 km.Şayet 2. gün Ayancıkta kalmayıp o 57 km yolu gitseydim-ki gidebilirdim-Bafra'dan sonraki macera hiç yaşanmayacaktı.Olsun,iyi ki Ayancıkta kalmışım.Demek ki bu macera yaşanacaktı ve bir vesile gerekiyordu.
Genel veriler şöyle:
Kastamonu-İnebolu-Sinop-Bafra 357 km harita verisi
Km göstergesi 368 Sinop'a giriş ve çıkış ve şehir içlerindeki kullanımlardan kaynaklı.
Yükseklik artışı yaklaşık 5500 m.Bir başka deyişle % 1-15 arasında tam 5500 m çıkmışım.
Kastamonu çıkış 08.30-İnebolu varış 15.30 90 km için çok gibi gözükse de,bu rotada iki tane geçit var.Bu,aynı gün içinde iki tane sabuncubeli,ya da azapderesi tırmanmak gibi bir şey.
İnebolu-Ayancık da yine yaklaşık 7 saat
Ayancık Bafra 11 saat (Bunu saymam)
Bu da III etap videosu.
Bir başka turda görüşmek dileğiyle
By DK