2018 yılının Haziran ayında dünya pist bisikleti şampiyonu Alman bisikletçi Cristina Vogel, velodromda antrenman yaptığı sırada, kendinden daha düşük hızda seyreden başka bir bisikletçiyle çarpışması sonucu karıştığı kazada omuriliğine aldığı darbe sebebiyle bir daha yürüyemeyecek hale gelmişti bildiğiniz gibi. O dönemde yakından takip ettiğim bu başarılı sporcunun başına gelen bu talihsiz kaza beni çok etkilemişti. Sporcu, aylarca hastanede yatmış, çeşitli ameliyatlarla tekrar ayağa kaldırılmaya çalışılmış fakat sonuç alınamamış ve aylar sonra tekerlekli sandalye ile hastaneden taburcu edilmişti...
240919 dosyayı görüntüle
Uzun bir süre ne bu konu ile ilgili konuşmuş, ne de kazanın oluş şekliyle alakalı bir söylemde bulunmuştu... İlk aylarını çok zor ve moralsiz atlatmış, daha sonra konuk olduğu TV programları, röportajlar ve yöneltilmek istediği farklı spor dalları (okçuluk gibi) gibi onu tekrar hayata bağlayan şeyler bulmuş ve aylar sonra tekrar gülümseyebilmeye başlamış, bu yeni hayatına da alışabilmişti...
Kazadan uzun süre sonra, kazaya sebep olduğunu tahmin ettiğimiz diğer kadın bisikletçi verdiği röportajda Kristina'dan özür dilemişti... Kazaya sebep kendisi mi yoksa Kristina mı bilinmez ama, Kristina'nın bu kaza sonucu hayatının değişmesinden sebeple kendisini fazlasıyla suçlu hissettiği açıktı... Kristinanın onu affedip affetmediğini bilmiyorum, bazen insan sadece kendinden söylenmesi bekleneni söyler, ama içinden bunu söylemez...
Kazanın ne bir kaydı, ne de incelemesi var. Kaza gündeme dahi getirilmiyor çok aradım bulamadım. Kim suçlu onu da bilmiyoruz. Bildiğimiz tek şey velodromda 2 bisikletçinin çarpıştığı ve bu kaza sonucu 1990 doğumlu bir dünya şampiyonunun hayatının değiştiği...
------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Başkalarının yaşantılarından pay çıkarma veya tecrübe edinme konusunda pek iyi sayılmayız orası kesin. Ama konumuza bu derece yakın (velodrom kazası) ve bu derece ciddi sonuçlar doğurmuş (Dünya şampiyonunun yürüyemez hale gelmesi) bir örnek varken hatırlatmamak olmaz.
Bu tartışma bir şekilde kapanır. Kendince haklı olan öyle kalır, kimsenin ne birbirine saygısı, ne de anlayışı değişir. Ama velodromda gelip gelinebilecek en kötü nokta, yukarıdaki talihsiz örnektir.
Bir taraf uzun yıllardır velodromda olduklarının, artık sağır sultanın bile onların her Salı ve Perşembe orada olduğunu bildiklerinin altını çizmekte ve çok kalabalığızzz çok hızlıyızzzz vurgusu yapıp anlayış beklemekte, ki bu grubun bana göre en haklı sebebi: Performans olarak üst seviyede oluşları ve bu performanslarını da trafiğe kapalı, bisikletlilere tahsis edilmiş bu bölgede geliştirmeye çalışmalarıdır. Bundan daha haklı bir mücadele olamaz. Ama tavırlarında problem olduğunu daha klavye yazılarından bile farkettim, kendi adıma konuşuyorum.
Diğer taraf ise velodromu görünce heyecanlanıp 2 tur atmak isteyen daha yavaş olan bisikletçiler. Kuralları bilmiyor olabilirler, velodroma ilk kez çıkmış da olabilirler, ama bağırılmayı ve azarlanmayı haketmiyorlar, çünkü velodrom salı ve perşembe günleri BİLE %100 onlara tahsis edilmiş değil. Giderler belgelerini alırlar velodromu salı ve perşembe akşamları 4 saatliğine kapattıklarına dair, tartışmayı sonlandırırlar. Bunun haricindeki "biz daha kalablığız, biz daha hızlıyız, biz 5 yıldır buradayız gibi "ilkel" ve bana vahşi doğayı çağrıştıran söylemleri sadece gruba duyduğum sempatiyi düşürür. Hele ki, hemen birkaç yorum yukarıdaki, içlerinden birinin yazdığı uzun yazının son 2 paragrafı akıllara zarar. Resmen hakaret ve küçük düşürme var ifadelerin içinde. Peki bu cürreti ona veren ne? Yukarıda saydığım 3 ilkel söylem. Daha kalabalıkmış, daha hızlı ve daha eskiymiş.
Sorun şu ki, biz velocitynin ne kadar eski ve köklü olduğunu, ne kadar kalabalık ve hızlı olduğunu zaten biliyoruz. Bunları bize hatırlatmak yerine, orta yolu bulucu ve empatiye davet eden söylemlerle ortamı yumuşatan ifaderde bulunan bir basın sözcülerinin olmasını onlara yakıştırırdım. Şu durumda kendilerini getirdikleri noktada: Salı ve perşembe akşamları, önlerine çıkanlara bağıra çağıra velodromda tur atan bir gruptan farksızlar. Çok kalabalıklar, eyvallah, çok hızlılar, eyvallah, çok eskiler, eyvallah. Ama sportmen değiller. Bütünleştirici değiller, büyük değiller, büyük olmak için büyüklük yapmak gerekir, büyüklük taslamak gerekmez... "Yol vereceksin" diyorlar, "Biz burdaysak siz yoksunuz" diyorlar adeta. Yukarıda bir forumdaşın benzetmesi harika: Sol şeritte sellektör yapan beyaz bmw'yi oynuyorlar.
Bakın velodromu en haklı amaç için onlar kullanıyor olabilir, velodromun hakkını en iyi veren grup da onlar olabilir. Ama bu performansın verdiği egoyla, söylemlerini en üst perdeden yaptıkları da yukarıdaki yorumlarla sabit. Tartışmayı başlatan forumdaşın tepki gösterdiği nokta en başından beri üsluptu, fakat velocity konuyu farklı yerlere çekme ve üslubu hala "ignore etme" peşinde. Üstelik bu yüksek sesi de antrenmanın verdiği adrenaline ve yüksek nabza bağlamakta. "Allah Allah" demesinin sebebi de nabzının zone 4'te olmasıymış. Kendimden biliyorum, benim de zone 4'de kalbim "Allah, Allah" diye atıyor Elhamdülillah
Ne kadar hızlıysan o kadar fazla bağırıp çağırıyorsun demek

Velocity'den öğrenecek çok şeyimiz olduğu kesin. Merakla takip ediyorum