Bikergrrl; sabırsızlandığın için bu haftanın püflerini önce sana hediye ediyorum, ama şunu söyleyeyim ki, püfleri her hafta Salı günü göndereceğim.
Gelelim püflere:
Hafta sonu kaçamağı:
Yer: Ağva (İstanbul)
Aktiviteler: Bisiklet, yürüyüş, doğa fotoğrafçılığı, piknik, çadırlı kamp, su sporları..
İpuçları: Yer yer Göksü çayının kenarlarından geçen dar ama keyifli bir yoldan Ağva’ya gidiliyor. Akarsunun karadenizle birleştiği sazlık, kuş fotoğrafçıları için ideal bir mekan. (Not: WHO(Dünya Sağlık Örgütü) “kuş gribi” için Türkiye’nin riskli bölge olmaktan çıktığını bildirmiştir). Ama isterseniz siz kuşların değil de sazlıkların ve denizin de fotoğraflarını çekebilirsiniz…
Özellikle akarsu üzerindeki şelale görülmeye değer. Ağva sahilleri Karadeniz’in en güzel kumsallarından birine sahip..
Hafif menü: (marul sarması)
Marulların sert kısımları kesilir(hemencecik öylece yenilir, ama konu bu değil), yumuşak kısımlarının içine ise, başka bir kapta ezdiğiniz ve baharatladığınız iyi pişmiş yumurta ve peynir karışımı (ezmesi) konulur ve yaprak gibi sarılır.. Lahana sarmasına benzeyen bu yiyecek kamptaki arkadaşlara lahana sarması diye pardon marul sarması diye ikram edilir). Şaka bir yana gerçekten tavsiye ederim… Ekmek arası falan yapılınca güzel oluyor... Her kes dağ başında ev yemeği bulduğunu zannediyor.
Haftanın MTB ata sözü: “Önce keseye danış, sonra pazarlığa giriş..” ( Mtb ci bisiklet almaya kalkmadan önce evde hesabını bir daha kontrol etmeli.. demek istiyor.)
Ayağınızı alttan üşüten SPD ayakkabılar için: Kallerin boşta kalan vida deliklerini silikon çekomastikle doldurup, taşan kısımları tesfiye edebilirsiniz(Ben yaptım hem ayaklarım karda, yağmurda kallerin olduğu yerden su almaz oldu. Hem de daha az üşüyorlar..)
Soru-cevap köşesi:
(Bu soruları cevaplamak için daha önce fikirlerini bildiren chaari ve bikergrrl'e ben de teşekkürlerimi bildiririm):
Soruyu kısaca hatırlayalım: Kış aylarında MTB antrenmanları dışarda mı, salonda mı yapılmalı? Ve yalnız mı, grupla mı yapılmalı?
Cevap: önce acizane kendi fikrimi söyleyeyim, sonra bu işi profesyonellerinin nasıl yaptığına bakalım.
Bence: En iyi antrenman yarış parkurunda yapılandır. En iyi yarış ise antrenman yaptığın yerde olan yarıştır..(ama herkes bu şansa sahip olmaz tabii). Burada kastettiğim şu ki: gerçek performans ve gerçek sağlık; tabiat ananın kucağındadır. Hiç anne sütü dururken, lastik emzik emmekle bebek büyür mü?
Ayrıca yine bence MTB: atletizm gibi; takım ve arkadaşlık ruhunu yadsımadan yapılan ferdi bir spordur. Çok sevdiğim uzun yol bisikletçisi bir dostum “niye genelde yalnız gezdiğini” sorunca bana şöyle cevap yazmıştı: “Ben bisiklete binmeyi seviyorum. Uzun yola çıkmak bana hüzün veriyor, ayrıca garip bir özgürlük ve yalnızlık hissi duyuyorum. Herkesten uzak, herkese yakın hissediyorum. Yollarda derdim daha çok kendimle. Bir de, uzun bir yokuşu çıkınca, belli bir mesafeyi kat edince, geziyi bitirince çok kişisel bir başarı duygusu hissediyorum sanırım. Bu başarı duygusunun çok mütevazi bir başarı duygusu olduğunun altını çizerim..”
Bu dostumun kelimelerini, aslında benim duygularıma tercüman olduğu için buraya aldım.
Bakalım profesyoneller nasıl yapıyorlar bu işleri:
Profesyonel bir MTB’ci olan Hasan Kandemir'le yapılan ve mtbtr.com da yayınlanmış röportajda şöyle deniyor:
Doğu: Yol bisikletinde takım stratejisi doğrultusunda tüm takım bir hareket ediyor. Peki bu dağ bisikletinde var mı?
Hasan: Dediğin gibi yol bisikletine takım çok önemli. 8 kişilik takım, bazen bir kişiye çalışabiliyor. Dağ bisikletinde ise bu pek mümkün değil. Belki maraton ve noktadan noktaya yarışlarında bunu kısıtlı bir şekilde yapılabilinir.
Alptekin: Yunusla aynı takımdasınız. Nasıl bir antrenman yapıyorsunuz? Haftalık programından bahseder misin?
Hasan: Daha öncede belirttiğim gibi Yunus’la birlikte antrenmana çıkıyoruz. Sezon öncesi aynı zamanda kışın yumuşak ama 4-5 saatlik uzun sürüşler yapıyoruz. Bu sürüşlerimiz genellikle yolda oluyor. Sezon bitiminde yaklaşık 3 hafta dinleniyoruz. Daha sonra ağırlığa başlayacağız. Ağırlıkla beraber uzun mesafe antrenmanları yapacağız. Bu 2 – 3 hafta sürecek bu şekilde. Eğer nabzımızı yükseltmezsek Mart ayında performansımız tepe noktasına gelir. Sezon ortasında düşüşe geçebilirsin ki bunu istemeyiz. Uzun mesafe antrenmanının anlamı budur.
Pek çok bisikletçinin idolü Lance Armstrong ise bakalım nasıl anlatıyor antrenmanlarını kendi kitabında:
Genelde harita üzerinde önceden seçilmiş doğal parkurlarda çalışmıştır. Çoğu zaman tek başına ya da bazen iki kişi olarak antrenman yapmıştır.Bazen partneri, arabayla kendine eşlik eden annesi veya eşi, yada bir bisiklet yada motorsikletle arkasından takip eden takım arkadaşı olmuştur. Kendini hep tek kişilik bir ordu gibi görmüştür. Kendi hayatını anlattığı kitabında, hastalıktan dolayı hayaları bir sandalyeye oturmasına dahi mani olacak kadar şiş durumdayken bile, bisikletin selesine hiç oturmadan saatlerce tek başına antrenman yaptığını anlatır.. Böyle kendine işkence yapınca eline ne mi geçmiş dersiniz... (Malumunuz olduğu üzere hem beyne, kemiklere ve akciğere yayılmış testis kanserini yenmiş, üstüne de 7 kere Dünya şampiyonu olmuş...) Lance, kitabında; yolda birlikte seyahat ettikleri kamyon ve tırların egsoz dumanlarından da bahseder. Ancak herkes hastalıkları yenme konusunda Lance kadar güçlü ve şanslı olmayabilir. Onun için aşağıda bir makaleden (Kaynak: Bicycle Business(mtbtr.com) )yapılmış alıntılara bir göz atalım.
“Şehirde Bisiklet-Hava Kirliliği
Britanya Kalp Vakfı’nın yaptığı son araştırmalara göre trafiğin olduğu yollarda bisiklete binmek oldukça zararlı. Tavsiye edilen ise „yoldan çıkmak“ yani trafiğin olmadığı yerlerde bisiklete binmek.
İşin ilginci: İşe yaramadığı ortaya çıkan bir alet de hava kirliliğine karşı kullanılan maskeler.
Yakında tıp dergisi Circulation’da yayımlanacak olan araştırmaya göre trafikten 10m uzaklaşıldığı takdirde havadaki kirlilik oranı %90 azalıyor, muazzam bir rakam ve İngiltere’de bisiklet yollarının trafiğin yoğun olmadığı rotalardan geçirilmesi gerektiğini belirtiyor. Adet yerini bulsun: Darısı başımıza.
Sağlıcakla kalın ama pedalsız kalmayın...
Gelelim püflere:
Hafta sonu kaçamağı:
Yer: Ağva (İstanbul)
Aktiviteler: Bisiklet, yürüyüş, doğa fotoğrafçılığı, piknik, çadırlı kamp, su sporları..
İpuçları: Yer yer Göksü çayının kenarlarından geçen dar ama keyifli bir yoldan Ağva’ya gidiliyor. Akarsunun karadenizle birleştiği sazlık, kuş fotoğrafçıları için ideal bir mekan. (Not: WHO(Dünya Sağlık Örgütü) “kuş gribi” için Türkiye’nin riskli bölge olmaktan çıktığını bildirmiştir). Ama isterseniz siz kuşların değil de sazlıkların ve denizin de fotoğraflarını çekebilirsiniz…
Hafif menü: (marul sarması)
Marulların sert kısımları kesilir(hemencecik öylece yenilir, ama konu bu değil), yumuşak kısımlarının içine ise, başka bir kapta ezdiğiniz ve baharatladığınız iyi pişmiş yumurta ve peynir karışımı (ezmesi) konulur ve yaprak gibi sarılır.. Lahana sarmasına benzeyen bu yiyecek kamptaki arkadaşlara lahana sarması diye pardon marul sarması diye ikram edilir). Şaka bir yana gerçekten tavsiye ederim… Ekmek arası falan yapılınca güzel oluyor... Her kes dağ başında ev yemeği bulduğunu zannediyor.
Haftanın MTB ata sözü: “Önce keseye danış, sonra pazarlığa giriş..” ( Mtb ci bisiklet almaya kalkmadan önce evde hesabını bir daha kontrol etmeli.. demek istiyor.)
Ayağınızı alttan üşüten SPD ayakkabılar için: Kallerin boşta kalan vida deliklerini silikon çekomastikle doldurup, taşan kısımları tesfiye edebilirsiniz(Ben yaptım hem ayaklarım karda, yağmurda kallerin olduğu yerden su almaz oldu. Hem de daha az üşüyorlar..)
Soru-cevap köşesi:
(Bu soruları cevaplamak için daha önce fikirlerini bildiren chaari ve bikergrrl'e ben de teşekkürlerimi bildiririm):
Soruyu kısaca hatırlayalım: Kış aylarında MTB antrenmanları dışarda mı, salonda mı yapılmalı? Ve yalnız mı, grupla mı yapılmalı?
Cevap: önce acizane kendi fikrimi söyleyeyim, sonra bu işi profesyonellerinin nasıl yaptığına bakalım.
Bence: En iyi antrenman yarış parkurunda yapılandır. En iyi yarış ise antrenman yaptığın yerde olan yarıştır..(ama herkes bu şansa sahip olmaz tabii). Burada kastettiğim şu ki: gerçek performans ve gerçek sağlık; tabiat ananın kucağındadır. Hiç anne sütü dururken, lastik emzik emmekle bebek büyür mü?
Ayrıca yine bence MTB: atletizm gibi; takım ve arkadaşlık ruhunu yadsımadan yapılan ferdi bir spordur. Çok sevdiğim uzun yol bisikletçisi bir dostum “niye genelde yalnız gezdiğini” sorunca bana şöyle cevap yazmıştı: “Ben bisiklete binmeyi seviyorum. Uzun yola çıkmak bana hüzün veriyor, ayrıca garip bir özgürlük ve yalnızlık hissi duyuyorum. Herkesten uzak, herkese yakın hissediyorum. Yollarda derdim daha çok kendimle. Bir de, uzun bir yokuşu çıkınca, belli bir mesafeyi kat edince, geziyi bitirince çok kişisel bir başarı duygusu hissediyorum sanırım. Bu başarı duygusunun çok mütevazi bir başarı duygusu olduğunun altını çizerim..”
Bu dostumun kelimelerini, aslında benim duygularıma tercüman olduğu için buraya aldım.
Bakalım profesyoneller nasıl yapıyorlar bu işleri:
Profesyonel bir MTB’ci olan Hasan Kandemir'le yapılan ve mtbtr.com da yayınlanmış röportajda şöyle deniyor:
Doğu: Yol bisikletinde takım stratejisi doğrultusunda tüm takım bir hareket ediyor. Peki bu dağ bisikletinde var mı?
Hasan: Dediğin gibi yol bisikletine takım çok önemli. 8 kişilik takım, bazen bir kişiye çalışabiliyor. Dağ bisikletinde ise bu pek mümkün değil. Belki maraton ve noktadan noktaya yarışlarında bunu kısıtlı bir şekilde yapılabilinir.
Alptekin: Yunusla aynı takımdasınız. Nasıl bir antrenman yapıyorsunuz? Haftalık programından bahseder misin?
Hasan: Daha öncede belirttiğim gibi Yunus’la birlikte antrenmana çıkıyoruz. Sezon öncesi aynı zamanda kışın yumuşak ama 4-5 saatlik uzun sürüşler yapıyoruz. Bu sürüşlerimiz genellikle yolda oluyor. Sezon bitiminde yaklaşık 3 hafta dinleniyoruz. Daha sonra ağırlığa başlayacağız. Ağırlıkla beraber uzun mesafe antrenmanları yapacağız. Bu 2 – 3 hafta sürecek bu şekilde. Eğer nabzımızı yükseltmezsek Mart ayında performansımız tepe noktasına gelir. Sezon ortasında düşüşe geçebilirsin ki bunu istemeyiz. Uzun mesafe antrenmanının anlamı budur.
Pek çok bisikletçinin idolü Lance Armstrong ise bakalım nasıl anlatıyor antrenmanlarını kendi kitabında:
Genelde harita üzerinde önceden seçilmiş doğal parkurlarda çalışmıştır. Çoğu zaman tek başına ya da bazen iki kişi olarak antrenman yapmıştır.Bazen partneri, arabayla kendine eşlik eden annesi veya eşi, yada bir bisiklet yada motorsikletle arkasından takip eden takım arkadaşı olmuştur. Kendini hep tek kişilik bir ordu gibi görmüştür. Kendi hayatını anlattığı kitabında, hastalıktan dolayı hayaları bir sandalyeye oturmasına dahi mani olacak kadar şiş durumdayken bile, bisikletin selesine hiç oturmadan saatlerce tek başına antrenman yaptığını anlatır.. Böyle kendine işkence yapınca eline ne mi geçmiş dersiniz... (Malumunuz olduğu üzere hem beyne, kemiklere ve akciğere yayılmış testis kanserini yenmiş, üstüne de 7 kere Dünya şampiyonu olmuş...) Lance, kitabında; yolda birlikte seyahat ettikleri kamyon ve tırların egsoz dumanlarından da bahseder. Ancak herkes hastalıkları yenme konusunda Lance kadar güçlü ve şanslı olmayabilir. Onun için aşağıda bir makaleden (Kaynak: Bicycle Business(mtbtr.com) )yapılmış alıntılara bir göz atalım.
“Şehirde Bisiklet-Hava Kirliliği
Britanya Kalp Vakfı’nın yaptığı son araştırmalara göre trafiğin olduğu yollarda bisiklete binmek oldukça zararlı. Tavsiye edilen ise „yoldan çıkmak“ yani trafiğin olmadığı yerlerde bisiklete binmek.
İşin ilginci: İşe yaramadığı ortaya çıkan bir alet de hava kirliliğine karşı kullanılan maskeler.
Yakında tıp dergisi Circulation’da yayımlanacak olan araştırmaya göre trafikten 10m uzaklaşıldığı takdirde havadaki kirlilik oranı %90 azalıyor, muazzam bir rakam ve İngiltere’de bisiklet yollarının trafiğin yoğun olmadığı rotalardan geçirilmesi gerektiğini belirtiyor. Adet yerini bulsun: Darısı başımıza.
Sağlıcakla kalın ama pedalsız kalmayın...