@anzolot
Böyle genç bir yaşta son derece tuhaf bulduğum bir 'bunu da tutuklayalım bari' (alıp başını kendi yolunda yürüyen herhangi birine karşı elinde değnek olanlar nasıl bir çaresizlik ve içerleme içine düşerler bilmiyorum) kararıyla hapse düşmüş bir müzisyen hakkında yazarken yapmak isteyeceğim son şey söze "Ben bu çocuğu tanıyorum, çok iyi çocuktur" diye başlamak ama ben bu çocuğu tanıyorum sevgili forum.
28 yaşında olmasına rağmen çocuk dedim, çünkü daha onsekizini doldurmadığı günlerden beri tanıyorum. Canlı performans ya da playlist biçiminde reggae ya da hiphop müzik çalınan barlara gelir, çalanlarla tanışmak, ortamda biraz kalmak için sevimli biçimde ricacı olurdu. Bekleneceği üzere kaşla göz arasında onsekizini de doldurdu. Bir süre sonra kendi yazdıklarını okumaya başladı, liseyi bıraktı, yapmak istediği tek şeyi yapar oldu. Ben dinlediğimde grup Pink Floyd gibi çalarken, o önde Neşet Ertaş gibi başlayıp Bob Marley gibi devam ediyordu. Müzik icrasından hiç anlamadığımdan nasıl adlandırılır bilmiyorum ama reggae, hip hop, bozlak, progressive rock karışımı çok enteresan bir müzikti. Videolarını izleyen ya da konserlerine giden bilir, bu müzik bugün içinde Sincan ve yer yer pavyon tınıları da olan, bir garip Ankara hiphop'u, ama öyle kolay adlandırılır bir şey değil.
Sercan'ın 'Ezhel' olarak büyümesine bir parça tanıklık ettim, muhabbeti her zaman müzik üzerine ve müzikle, iletişimi de kuvvetli biri olduğundan gelişimi de okulunu okumuş, diplomasını eline alıp iş aramaya koyulmuş ya da eğitimi bırakıp ekmeğini aramış herhangi biri gibi olmadı. Kulağına çalınan her şeye dikkat kesildi, bir dolu enstrümantalistle dostluk etti onlardan etkilendi, hiphop şarkı söyleme biçimi dolayısıyla zaten serbest çağrışımlı bir dil tutturmuştu. Yirmili yaşlarında olan ve gördüğü, yaşadığı aklından geçirdiği şeyleri kemikli ve kılçıklı biçimde şarkı yapan birinin gelişimi biraz yuvarlana yuvarlana oluyor 'rolling stone' misali. Ezhel'in müzik kariyerinin özellikle son bir, bir buçuk yıl içindeki gellişimi ve şöhretinin büyümesi de yuvarlandıkça büyüyen kaya ya da çığ gibi oldu. Yeni yaptığı kayıtlardaki alt yapı değişiminden ve profesyonelleşen videolardan da zaten farkedilir, çocuğun sahnesi büyüdü, 50 - 100 metrekarelik Ankara sahnelerinden, adı 'concert hall', 'music arena' olan 5- 10 bin kişilik konser mekanlarına evrildi. Hiphop türevi müzikle çok ilgili değilimdir ama zamanımızın bir tuhaflığı olarak tanıdığımız insanları instagramdan da bir tür hayran gibi takip ettiğimizden 'Ezhel' olarak Sercan'ın Avrupa'da şehir şehir dolaşıp onbinlerce kişilik olduğu anlaşılan konserlerde defalarca sahne aldığını görünce sevindim, sağolsun instagram storyleri
. Ankara'da hiphop, garsonluk, öğretmenlik, çevirmenlik, mühendislik ve dahi bankacılık yaparak yarı aç yarı tok geçirilen yılların neye benzediğini az biraz bildiğimden, 'helal olsun, yırttı çocuk sonunda' dedim.
Peki bu kadar şeyi niye anlattım? Şu pek mühim 'uyuşturucuya özendirme' meselesine gelebilmek için. Narkotik ve polisiye bir gizemle sarılıp sarmalanan tutuklanma hadisesine ilişkin birkaç gerçeği yakınlarının aktardıklarına dayanarak buraya yazmak için. 'Ezhel' namlı çocuk ne üzerinde o kötücül 'narkotik'lerle ele geçirildi ne de evine operasyon yapılarak tutuklandı. Londra konserinden İstanbul'a döndüğünde savcılıkça 'sosyal medya ve internette uyuşturucu kullanımını özendirme' mahiyetinde sözler bulunduğu gerekçesiyle açılmış bir soruşturma olduğunu öğrendi. Yani Kadıköy'de gözaltına alınmadı, bu yönde yapılan haber öğrendiğim kadarıyla doğru değil. İfade vermeye de bir reggaeci iyimserliğiyle gitti her zamanki gibi. Ne de olsa hem reggaeciydi hem rapçi, söylerdi bir şeyler. Savcı izne ayrılmış olduğundan nöbetçi mahkemeye sevkedildi, hakim tutuklanmasına karar verdi. Avukatı itiraz etti ama itirazın işleme konulabilmesi için savcının dönmesi gerekiyordu. Bu kısmı kısa geçiyor değilim, bu kadar kısa sürede gelişti tutukluluk
Dünyanın en büyük suç nesnesiymiş gibi bu kadar sözü edilen o uyuşturucunun ne olduğunu, ne olmadığını zaten herkes biliyordur. Sigara gibi içilen ot, ne eksiği ne fazlası. Sevenlerince ot etrafında geliştirilen ritüeller, şifreli konuşmalar, raconlar, tripler hasılı kelam bütün o kültür bana hep abartılı gelmiştir, ama tam da yaygın bir kültürel olgu olması nedeniyle anlayabildiğimi anlayıp anlayamadığım kısmına da takılmamayı tercih ederim.
Sevmeyenler zaten sevmiyordur ama mesele zaten sevmemek değil, lanetlemek ve hatta hem otu hem de ot kültürüyle içli dışlı herkesi şeytanlaştırıp aşağılamak. Bana kalırsa kişinin kendi kendine durduk yere musallat edeceği asıl illet, musibet budur. Bu soyutlama yeteneğini ve yaratıcılığı ibretlik buluyorum.
Ot içmenin bir marifet olmadığı kısa sürede anlaşılır da, içmemenin bir marifet olmadığı o kadar kolay kabullenilmiyor. Ahlaki bir üstünlük arayışı ve o yolla ulaşılacak avuntu sanırım çok değerli.
Son olarak (link)