Korku Toplumu hakkında genel bir yazı.
"Ateş çemberindeyiz", "Herkes bize düşman" diyen arkadaşlarım özellikle okusun lütfen. Bu ülkeler neden bize düşman? Acaba gerçekten düşmanlar mı? Yoksa bizim onları düşman olarak görmemiz özellikle mi isteniyor?
Toplumu tahakküm altında tutmak için korkunun gerekli olduğunu söyler 17. yüzyılda yaşamış İngiliz düşünürü Hobbes. Hobbes’ın bu sözleri günümüz için de geçerli. Otoriter-totaliter rejimlerle yönetilen pek çok ülkede korkunun toplumu kontrol altında tutmak için kullanıldığını görüyoruz.
Bu bağlamda toplumları ikiye ayırabiliriz; özgür toplumlar ve korku toplumları. Korku toplumlarında hukuk dışılık, keyfilik, baskı egemendir. Temel hak ve özgürlükler, muhalefet güvence altında değildir. Rejime muhalif olduğu için 9 yılını Sovyetler Birliği’nde bir cezaevinde geçiren Sharansky’e göre, korku toplumlarında üç grup insan vardır; rejimi destekleyenler, yaşamını, ailesini tehlikeye atarak muhalif olanlar ve rejime karşı olsalar bile korkudan ses çıkarmayanlar. Bu üçüncü grubun yaşadığı iç gerginlik, arkadaş toplantıları, iktidara ilişkin öyküler, fıkralar, karikatürler yoluyla biraz azaltılsa bile temel rahatsızlık sürer. Bu gruptaki insanlar, sanat, kültür olayları aracılığı ile rejim tarafından kabul edilebilir sınırın nereden geçtiğini bulmaya çalışırlar. İktidarın baskısı arttıkça bu sınır daralır, muhalif sesler de azalır. Örneğin, Gandi’nin İngiliz sömürgeciliğine karşı yürüttüğü pasif direniş Nazi Almanyası’nda gerçekleşemezdi.
Baskı derecesi ne olursa olsun, bütün korku toplumlarının ortak özelliği, yazılı ve görsel medyayı kontrol ederek bir toplumsal beyin yıkama mekanizması kurması.
Özgür toplumla korku toplumunu ayırt eden ölçüt seçimler değil. Korku toplumlarında da seçimler pekâlâ olabilir. Ama özgürlüğün güvenceleri olan bağımsız bir yargı, özgür bir basın, güçler ayrılığı gibi kurumlar bulunmaz.
Hannah Arendt’e göre, totaliter yönetimlerde korku ve devlet terörü, bir süre sonra sadece muhalefeti bastırmak aracı olmaktan çıkar. Ondan bağımsız, toplumu sarar, rejimin bir özelliği niteliğini kazanır. Korku bireylerin davranışlarına yön vermekte yetersiz kalır. Çünkü korkuya dayanan davranışlar da, korkunun kaynaklandığı tehlikeleri önleyemez.
Korku toplumlarında, korku iki yanlıdır. Sadece baskı altındakiler korkmaz. Aynı zamanda baskıyı uygulayan lider ya da iktidar da korkar. Onların korkusu iktidarı yitirmektir. Bu korkunun gerçekleşmesi olasılığı artıkça, baskı da yoğunlaşır.
Myanmar’daki askeri diktatörlüğe karşı direnişin lideri ve şimdi Dışişleri Bakanı olan Aung San Suu Kyi 'Korkusuz Yaşama Hakkı' adlı kitabında şöyle der:
“İktidarı çürüten güç değil, korkudur. İktidarı kaybetmek korkusu gücü kullananları, iktidar tarafından cezalandırılmak korkusu da güce tabi olanları çürütür.”