Scudo Sports

Dolar 8 Plus

Filmi geri sararsak 1 milyon tl = 1 yeni tl yapmıştık. Filmi ileri sararsak 1 dolar 5 milyon 300 bin tl yada 5.30 ytl

1 dolar 165000 bolivar, venezuela parası. Algısal olarak ytl venezuela parasını dövüyor ancak tl çoktan zopayı yemiş.
 
Scudo
@ahlaksız


12 eylülü 12 eylül öncesi yaşananlara değil, sonraki düzen içinde değerlendiriyorsunuz.. Bu da sizi 12 Eylülün çok çok yanlış olduğu (hiç yanlışı yok demiyorum) savına götürüyor..

Olmamış bir olgu üstünden ispat istiyorsunuz. Kaçıp kaçmayacaklarını savaş çıktığında anlayabiliriz ancak..

P.S. : Gerçek çatışma internet cafelerde Counter Strike oynamaya benzemez.. En hafif tabiriyle "God Mode ON" yoktur!

Önceki yorumunuzda "Okumuşu okumamışı ictima'da ip gibi aynı hizada durur" demiştiniz..

Siz o sokağa sürülmüş masum erat'ın gerçekten "kırmızı alarm" ve "nöbet emri" aldığını düşünsenize..
Acaba "yaklaşanı vur" emri almış olsa asker; durur muydu, Silahına el konulmasına izin verir miydi?

Lütfen, düşünürken mantığımızı etraflıca düşünme üzerine oturtalım..
 
O değil de ben hep 2 bin liralık bisiklet aldığım için beni etkileyen bir şey yok diyenler de sessiz. Artık etkiliyor demek ki.
 
Mesajımı siliyorum, trolleri beslememek gerek.
 
Leyla ile Mecnun , Aslı ve Kerem , Ferhat ile Şirin. Ne güzel masallardır. Bu masalları efsane yapan aşkları ve kavuşamamalarıdır. aten bir türlü kavulamadıkları için bu aşk sürmektedir. Eğer kavuşsalardı, evlenselerdi hatta çocuk yapsalardı , evli olanlar ne demek istediğimi gayet iyi anlayacaklar. , Ferhat o dağı delmeye başladığı güne lanet okuyacak , Mecnun bu sefer karısından kaçmak için çöllere düşecekti. İşin ucuna baldızlar, kayınbiraderler ve kaynanalar da girerse çarşı iyice karışır.Masal masal olmaktan çıkar. Faciaya dönüşür.

Hepimiz bu masal devam etseydi sonunun nerelere varabileceğimi tahmin edebiliyoruz. Zaten bu masallara asıl tad veren , kavuşamadıkları için sonlarının tamda ne olduğunu anlayamamamız. Yani olayları tadında bırakmaları.

12 Eylül denilince çoğu genç üyemiz yazılanları biliyor. Kenan Evren korkusuyla yazılamayanları , o dönemi yaşayanlar bilir. O dönemi yaşayanlar, Basında yazanlar ile gerçekte olanların ne olduğu , hemde çok iyi biliyor.

Aynen derviş gibi İMF memuru olarak ülkemie gönderilen Özal , Mevcut siyasi yapının Amerikanın Ali menfatlerine itaat etmekte geç kalması sebebiyle , bir darbeyle indirildi. Özal'a alel acele bir parti kuruldu Ve hiç kimsenin tanımadığı Özel bir anda , Halkın kurtarıcı ilan edildi ve iktidar yapıldı. Aksini söyleyen veya iddia eden , kenan evrenin önüne atıldı.

Bu memlekette asla ama asla Tüp , yağ, şeker kıtlığı yaşanmadı. Ambargo vardı ancak yerli üretimde vardı: Tüccar çakallık yapıp , fırsatı değerlendirerek , ellerindeki ürünleri piyasaya sürmeyip , bir karaborsa oluşturdular. Yani fahiş fiyattan almayı kabul edene herşey aten el altından vardı.

Benzinde kısa süreli bir sıkıntı yaşandı , ancak O zamanlar bırakın her ailede bir araba olmasını , İstanbulun göbeğinde bir mahallede bile araba toplam araba sayısı oldukça azdı. Anlamanız için örnek veriyorum. İstanbul - Şişli - Feriköy mahellesinde yaşıyorum. Burada bir anadolu ilçesi kadar kalabalık bir mekan . 82 de babamın arabası dahil Feriköyde toplam 12 araba vardı. İstanbul genelindeki ,araç sayısı azlığını Türk filmlerindende anlayabilirsiniz.

Toplu taşıma ana hatlarda troleybüsle yapıldığı için bu araçlarda elektrikle çalıştığı için benzin yokluğunda yegane sıkıntı çeken , çöp kamyonları , dolmuş ve özel araç sahibiydi. O da büyük şehirlerde. Yanlış hatırlamıyorsam bu durum 3 ay kadar sürmüştü. Diğer şehirlerdede benzin istasyonlarında yakıt bulunabiliyordu.

Kaloriferli ev az olduğundan çoğu kişinin odun - kömür sobası vardı. O zamanlarda tüp lükstü ,tüple çalışam ocaklari zenginlerin evlerinde olabiliyordu. Halk Havagazı kullanırdı. Kimsede tüp bulmak için uğraşmazdı. Tüp yok diyede ağlaşmazdı. Sadece ocaklarda kullanıldığı halde Havagazı bile pahalı gelirdi. Gerekirse tasarruf yapmak için yemeğini sobasının üzerinde yapardı. İstanbulda Kaloriferli evler sadece Nişantaşında , etilerde birde kapalıçarşı kuyumcularının yoğun yaşadığı Kurtuluşta ( Şişlide bir mahelle ) vardı. Onlarda kömürlüydü.

Şimdi 12 eylül zamanı okuyan gençler , O zamanlar sanki herkes , işi gücü bırakmış , tüpgaz peşine düşmüş , ömrünü kuyruklarda geçirmiş , yağsızlıktan ve şekersizlikten kıvrım kıvrım kıvranıyor gibi anlar. ki normaldir.

Asıl hikaye şuydu. Anarşi büyük şehirlerde öyle bir tırmandırıldı , Özal öyle güzel pazarlandı , Kenan Evren öyle bir kurtarıcı gibi gösterildi , muhalif sesler öyle işkencelerden geçirildi ki, 82 Anayasına Halkın çoğunluğu Evet demek zorunda kaldı. Zaten başkada çareleri yoktu.

Özalda halka verdi gazı verdi gazı , Liberal ekonomi , Konvertibilite , bir koyacağız beş alacağız, Bastığımız yeri titretiriz , Halkta kuzu kuzu dinledi. Amerikanın piyonları terörü tırmandırdı ,halkı sindirdi , Amerikanın has adamı Özal iktidara getirilerek , kanunlar çıkarttırıldı , Amerikanın has adamı Evren , cumhurbaşkanı sıfatıyla bir güzel onadı. Amerika hiç bir işini , hiç bir zaman şansa bırakmadı. Söz dinlemeyenler Kenan evrenin mahkemelerinden bir güzel yargılandı.

Natoya alındığımızdan beri bir kısır döngü içindeyiz. Birileri gidiyor, yerine başkaları geliyor ama kazanan hep Amerika oluyor. Hep Amerikanın arkasını kolladığı kazanıyor. Eğer kazayla bir şey derseniz, geliyor geminizi vuruyor , askerin başına çuval geçiriyor , ince ayarı veriyor . Göstere göstere , gizlsii saklısı olmadan istediğini yaptırıyor. Bu olaylar her zaman böyle olmuştur.

Haaa Amerika iyi bir müttefikimiz . O ayrı. Zaten aynen masallar gibi , herkes neyin ne oldupunu , kimin kimin adamı olduğunu , olayların arka planlarında hangi güçlerin bulnduğunu biliyor ama sesini çıkartmıyor.

Çıkartırsa masal bitecek ve gerçeklerle yüzleşilecek. Sorunların büyüklüğü ortaya çıkacak ve çözüm her zaman zahmetli ve zorlu olacak. Kimsede bunu istemediği için masal dünyasında yaşamaya devam ediyor. Çünkü insanlar masallarla mutlu oluyor. Gerçeklerle değil.

Şimdiiiiii vereyim mi Mehteri ? Neyse mehter yerine şimdilik şununla idare ediverin.

 
@Murat B.


Şu halde 15 Temmuz gecesi ateş edilmediğine göre 269 (249 muydu yoksa) şehit te yok.. Anlaşılan bu..Yanlış mıyım?

P.S. : Dava tutanakları seyre göre çok çeşitli değişkenlikler gösterebilir..

Henüz gazeteci dostlarımla görüşüp teyit alma şansım olmadı.. Ama şöyle bir haber döndü ortalıkta :
15 Temmuz davasında bugün bir yüzbaşı "Üstlerim, Erat'a yükleyecek şekilde ifade vermem için baskı kurdu, yeter artık vicdanımı susturamıyorum" demiş mahkemede..
 
@irfananar
Kaçıp kaçmayacaklarını savaş çıktığında anlayacaksak,niye ''bir savaş çıksa,bunlar ortadan kaybolur'' tarzında bir görüş belirttiniz?
15 temmuzun kurgu olup olmadığını tartışmıyorum..Bu ayrı konu..
Milyonlarca insan sokağa çıkıp,ateş eden erlerin,üzerlerine gelen tankların karşısına dikildi mi?Dikildi..Bu insanların nerdeyse tamamı akpli mi?Akpli..Benim dediğim bu..
 
@ahlaksız

Tarih tekerrürden ibarettir demiştim..

Birinci Dünya Savaşı başlarken Osmanlı Nüfusu 28 milyon kadar kalmış.

Cinsiyet ve yaş gözetmeksizin bu nüfusun toplam 1-1.5 milyon kadarı Ermeni-Rum vb. Azınlıklar.
10-11 milyon kadarı da Bugünki Irak, Suriye, Filistin, Arabistan yarımadası, Mısır bölgelerinde yaşayan Araplar..

Anadolu da kalan 15.5-16 milyon Türk diyebileceğimiz nüfusun 1 ve 2nci Balkan, Trablusgarp savaşlarındaki kayıplar, sağlıksız koşullar, sıtma, verem vb. hastalıklar nedeniyle 11.5-12 milyon kadarı kadın ve Sabi denen, ergenliğe erişmemiş (12-13 yaş altı) çocuk..

Azınlıkları, Padişahın İslam Halifesi sıfatıyla yayınladığı Cihad-ı Ekber (İslam sancağını korumak için savaşma) çağrısı var olmasına rağmen katılan olmadığı için Arapları, Anadoludaki kadın ve çocukları çıktığınızda geriye kalan yaklaşık 3.5-4 milyonluk Anadolulu erkek nüfustan ordu gücü olarak seferberlik ilanıyla toplayabildiği asker sayısı 800bin..480bin de muvazzaf (zaten asker olanlar) var..

Yani 1nci Dünya Savaşında toplam silah altında toplanabilen asker sayısı 1.2-1.3 milyon..

Osmanlı, 1nci Dünya Savaşı boyunca 90bini Sarıkamış'ta, 240 bini Çanakkale'de olmak üzere toplam 400-450bin kadar bir kesin can kaybı kayda almış..

Ve Mondros ertesinde terhis edilen subay/asker sayısı 310 bin. Doğuda güvenliği sağlamak üzre Kazım Karabekir komutasında silah altında durmaya devam eden asker sayısı 45-60 bin aralığında (bir rivayet 60 diyor diğeri 45-46 kadar..Mantığımca doğru olan 45-50 arası..Zira hatırladığım Karabekir'in 20 binlik 2 Tam tümeni, 2 binlik Süvari ve karakollarda görevli askerleri vardı. bu da anca 45-50 eder). Karabekirin sorumluluk bölgesi dışındaki Diğer illerde de toplam 50 bin kadar (Her ilde 1000 asker kadar güvenlik gücü) asker kalıyor.

Şimdi az toplama yapalım..

(Terhis edilenler + İhtiyat/Güvenlik Askerleri + Savaş kayıpları) - Toplam silah altındaki asker sayısı = ?
(310.000 + (50.000 + 50.000) + 450.000) - 1.300.000 = 450.000

İşte bu 450.000 civarında asker Kayıp (Ne olduğu bilinmeyen) veya Kaçak toplamı..

Bu 450 bin kayıp ve Kaçaktan yaklaşık 250 kişi ve 5 kişi iki farklı tarihteki başka 2 tarihi olayda karşımıza çıkar..

1-) Çerkez Ethem ve Adamları..Yaklaşık 250 kişi dağlarda iken kendilerini direnişçi olarak bulurlar.. Sonrasında Ethemin adamlarının neredeyse tamamı II. İnönü savaşından başlamak üzre Kuvva-i Milliye'ye katılmıştır.

2-) Giritli Mehmet Çavuş veya Deli Mehmet Çavuş diye bilinen biri ve yanındaki 4 kişi.. 1930'da Menemen'de çıkan ayaklanmada halkı kışkırtan ve Asteğmen Mustafa Fehmi Kubilay'ı şehit eden kişiler.


Rakamlar Yeterince açık mı?

P.S. : Tüm verilen rakamlar hafızamda kalan yaklaşık değerlerdir.

@Serkan Mıstınoğlu

:D:D:D

o kadar mı kötü.jpg
 
5.25 e sert çakılan dolar kızımız, ufak ufak doğrulmaya başladı. 5.34
 
@Cömert

Bu konuya bir ekleme yapmak istiyorum. Yaşanmış olan sıkıntıları değerlendirirken günümüz şartlarına göre değil, o günün şartlarına göre düşünülmeli. 70'li yıllarda Türkiye'de bazı ürünlerin zor bulunur olmasının nedeni, kötü yönetimden çok dünyada olan olaylardı.

[Oil%20Crisis]%20Press%20photography%20about%20Oil%20Crisis%20-%201973%20(4).jpg

Sene 1973, benzin kuyruğu. Yer Türkiye değil, New York.

Geçmişi günümüz şartları ile değerlendirirsek, "Sultan Süleyman zamanında ülke perişan haldeymiş; elektrik olmadığından saray kandil ile aydınlatılırmış, memlekette 1 metre bile asfalt yol yokmuş." gibi saçmalıklara ulaşabiliriz.
 
@Cömert yazdıklarınızın altına direkt imzamı atarım. sadece tüp konusunda aynı fikirde değilim çünkü havagazı sadece merkezi ilçelerde vardı, tüp bir lüks değil ihtiyaçtı.
sizin yazmadığınızı da ben yazayım. recep tayyip erdoğan da hiçbir resmi sıfatı olmamasına rağmen hapisten çıkınca amerika'ya görüşmelere gitmiştir. hapis cezası onandığı zaman da amerikan büyükelçisi tarafından ziyaret edilmiştir.
(link)
 
oltadaki balık türkiye diye m.emin değer in kitabını,
(link)
üniversitedeki tarih dersini veren Gürbüz Tüfekçi önermişti. türkiye nin natolaşma sürecinin başlangıcını anlatır.

1945 yılında, çörçil, ruzvelt, sıtalin bir araya gelice hitleri yendikten sonra, dünyada artık diktatör istemiyok, olanın çanına otu dıkayacaz, kahırolsun tek adam rejimleri diyince, ismeti alıyor mu bir telaş. la bakın, biz burda dimoktariğiz, köylülere zorla kılasikli müzik dinletmiyok, valla çok partili rejime geçiyok, ekmek mushaf çarpsın gelin uzman gönderin, herşeyimizi kontrol edin diyesi olmuş.

amarigadan 2 uzman gelmiş. bilin bakalım hangi ordu birliğini teftişe? evet bildiniz eğitim ordusunu teftiş etmişler yani o zamanki milli eğitim bakanlığını. ne içişlerine ne dış işlerine ne ordu birliklerine ne başka bir yere bakmamışlar. gelip bodoslama milli eğitim bakanlığını incelemişler.

kitabı indirip okuyabilirsiniz. alıp okuyabilirsiniz, okumayabilirsiniz. dış güçler diye bir grup var ama dış güçlerin içerde taşeronları da var.
 
ALINTIDIR (donanımhaber sitesinden)
En doğru ekonomi yorumu ( dolardan baneneciler içeri)



EDİT:(link) yorumlarda bi kullanıcı yazmış

1- AKP iktidara geldi, vatandaş krizden çıkmış ve yoksul, hazinede ise para yoktu. Özelleştirmeler ile kaynak yaratıp, vatandaşın gözünü boyayacak, bir yandan da kalitesiz de olsa, istihdam sağlayacak yol projelerine ve kamu harcamalarına girişildi.

2- Piyasadan çok para girdisi yoktu, para avrupadan geliyordu, AB hedefi ortaya konuldu ve fonlar cezbedilerek ülkeye para girişi sağlandı.

3- 2002'de toplam konut/taşıt/ihtiyaç kredisi ve kredi kartı borcu 1.2 milyar TL ve kişi başı borç 99 TL idi

4- 2006-2008'ye kadar Avrupa ile müzakereler ve atılan demokratikleşme adımları AKP popüleritsini artırdı. 2007 sonu itibariyle yukarıda bahsettiğim borç toplamda 91 milyar lira'ya ve kişi başı 1295 lira'ya çıkmıştı. Bu borçlanmayı fonlayabilecek kaynaklar, üretim ve koşullar vardı..Ülke yavaş yavaş tüketmeyi benimsemeye başlamıştı, eskiden bir araba almak için 5 yıl para biriktirmesi gerekirken artık bankaya gidiyor şak diye kredi istiyor tak diye araba alıyordu. Eskiden 5 yıllık birikimi yeterken artık araba faizle 6.5 yıllık birikime denk geliyordu ama olsun. Arabada "Binerken öderim", evde "otururken öderim" dönemiydi.

5- Gel gör ki yurt dışı finans piyasalarında ve özellikle ABD'de bir cisim yaklaştığı görülmeye başlamıştı. Kriz patlak verdi.. ABD kendi vatandaşı para harcasın ki ekonominin çarkları yeniden dönsün diye merkez bankasına (FED) para bastırdı ve bu parayı sıfır faizli kredi olarak dağıtması için ABD bankalarına verdi.. ABD bankası parayı ABD vatandaşına verince para kazanamıyordu ama örneğin Brezilya, örneğin Rusya, örneğin Türkiye ve Türk firmaları makul bir faiz ödemeyi taahhüt ediyordu.. ABD bankası sabah FED'den sıfır faizle parayı alıyor akşam 4-5 faizle kemisksiz kar ederek piyasaya dağıtıyordu (lafın gelişi).Krize giren AB ve Japonya negatif faiz vermeye de başlayınca, para hepten gelişmekte olan ülkelere kaydı. Bu süreçte FED'in bastığı 4 TRILYON dolar'ın epey bir kısmı gelişen piyasalara borç olarak girdi. dolar dip yaptı (akabinde 1 dolar 1 lira olur mu denecekti)

6- Gelişen ülkelerde parti başladı, AVM yapacaksın 500 milyon dolar mı lazım? Özelleştirmeden hesaplı kit mi kapacaksın? Sonradan müslüman oldun ihaleye kaynak mı lazım? Arsa paylı rezidans projen var ama paran mı yok? Hiç sorun değil. 500 milyon dolar %5 faizle borçlan, dolar nasılsa 1 lira civarı.. Evleri, iş yerlerini %20 karla satsan zenginsin be oğlum diyen koştu borç aldı.

7- Yerli bankalar da furyaya katıldı, dışarıdan düşük faizle aldığı borcu krediye çevirip vatandaşa dağıttı. Kendi mevduatı azdı ama dışarıda dolar kaynaktan su fışkırır gibi fışkırıyordu.

8- O güne kadar sobalı evde oturmuş vatandaş yükselen evleri ve avmleri görünce iştahı kabardı. Hanım'da istekliydi zaten bankaya gittiler, banka para satmaya dünden razı tabi, şak diye başvurdular tak diye ev sahibi oldular. (mortgage kredisini mi getirsek diye şımarılan günler) .Tabi ev yeniyse 24 ay taksitle eşyaları da yenileyiverdiler.

9- Yer gök ABD parasıyla fonlanmış AVM, hava alanı, hastane, park, yol, konut projesi doldu taştı. Konut o kadar karlıydı ki pek çok fabrikatör fabrikasını kapatıp müteahhit oldu.

10- 2011 sonuna gelindiğinde toplam konut/ihtiyaç/kredi kartı/taşıt kredileri 223 milyar liraya, yani kişi başı borcumuz 2991 liraya çıkmıştı. Hemen herkeste 3 kredi kartı bir araba kredisi bir veya birkaç ev kredisi borç yükü vardı.

11- Bu düzen sonsuza kadar sürer denilirken 2013'te FED başkanı şirin baba Bernanke'nin aslında gargamel olduğu anlaşıldı.. Galiba para basmayı sonlardıracağımız günler geliyor demesiyle piyasaların tepe taklak olması bir oldu. Dolar uçtu. Hay aksi şeytan gezi olayları da aynı zamana denk geldi. Doların artışını dış mihraklara ve gezi olaylarına bağladık.FED 2015 sonunda faizleri artırmaya başladı.

12- Bernanke öyle dedi ama piyasada trilyonlarca dolar para hala dolaşmaktaydı VE imdada Avrupa Merkez Bankası(AMB)da yetişti mart 2015'te FED'in bitirme kararı aldığı parasal genişlemenin aynısını biz de yaparız dedi ve euro basmaya başladı.

13- 2017'ye geldiğimizde ağzımız burnumuz kredi olmuş, toplam "bireysel" krediler 420 milyar liraya yni kişi başı kredi borcumuz 5340 liraya çıkmıştı. Toplum eroin bağımlısı gibi kredi bağımlısı olmuş, 12 taksitle değil peşin mal satın aldığımız zamanları unutmuştuk, bankalar ve kurumlar için dolar bulmak zorlaşmaya başlamıştı. Gırtlağına kadar krediye batan halk bankaya mevduat koyamıyor, banka'nın kredi olarak dağıtacak mevduatı artmıyordu.. AKP hükümeti, fabrikatörden dönme müteahhitlere kredide yavaşlama olursa ekonominin kontak kapatacağını da görmeye başlamıştı.

14- 1000 kişiyi işe aldın AVM, rezidans yaptın ama bir kere yaptın, devamını yapmazsan o 1000 kişi işsiz, senden akan paraya güvenip işe eleman alan, stok yapan çivici, çimentocu, camcı, pencereci açıkta kalacak.. Bu vahşi inşaat döngüsünün sürmesi için kredi lazımdı ve sayın vatandaşlarımızın teveccühü ile tüm ülke AKP kontrolünde olduğu için, bankalara kredi ver baskısı yapılıyordu. Mevduatı olmayan banka zaten yabancı kurumlara borçlu olduğu halde daha da borç alıyor ve kredi olarak dağıtmaya devam ediyordu.(sonuçta bankalar topladıkları 100 lira mevduata karşılık 120-140 lira kredi vermiş durumdalar.Aradaki fark dışarıdan borç alınarak dağıtılanlar)

SONUÇ:
Zurnanın zırt dediği deliğe gelecek olursam, bütün bu serüvenin sonunda özel sektörün dolar olarak dışarıdan aldığı borç 220 milyar dolar.. Cari açığın yıllık faturası 60 milyar dolara geldi.. Gaza gelen bazı AKP seçmeni gibi "borcu ödemeyelim onlar düşünsün" dersen benzini mazotu fındıkla almaya çalışırsın.. Bu borç ödenecek, ödenecek ama borcu veren adamlar da "borcu dolar verdim dolar alırım" dedikleri için elindeki TL'yi dolara çevirip borcunu dolar olarak ödemen lazım ve fakat senin TL'ni alıp sana karşılığında dolar vermesini umduğun ülkelerin hepsiyle kavgalısın... Ülkede hak hukuk kalmamış, yabancı haliyle soruyor "ben sizin A firmasına kredi vermesine vereyim de, adamların şirketine fetöcü olma ihtimali üzerine el koyarsan benim paramı kim ödeyecek?" "ABD sana yaptırım uyguladı, bütün paranı pahalı petrole basarsan bana verecek paran kalmazsa ne olacak?" "Senin bir sürü firman yerli bankalara olan borçlarını ödeyemiyor, bu borçlar hükümete yıkılırsa, benim paraya sıra gelecek mi?" vb. ve sonuç itibariyle "ben sana borç veririm AMA bana çok güzel kar primi verirsin, üstüne de kredinin batmasına karşılık sigorta primini sen ödersin." diyor bir yerde.. Merkez bankasının emir kulu olduğu, hükümetin "yarın yokmuş gibi yaşa" diyen genç gibi zar zor bulunan parayı sağa sola, betona kanala harfiyata dağıtmaya devam ettiğini gören fon sahipleri, parayı sana verelim ama bazı şartlarımız olacak, bu şartları da sen kendi başına uygulayamazsın avukata gideceğiz sözleşme yapacağız diyorlar.
Avukatın adı da IMF.
 
Geri