Scudo Sports

Biraz da aşk ve romantizmle ilgili hikayeler ve fotoğraflar

@Ali Menemen


Kendinize aitse gerçekten tebrik ediyorum, çok güldüm. :D :D
 
Scudo
@Mustafa ÖZKARA

Bende rencide ettim ise özür dilerim..Zaten bilinçli olarak yapmadığını biliyoruz..Ki..b inceliğin için tşk ler..
 
Puslu bir sabah ayazını peşimden sürükleyerek gidiyorum.
yalnızlığımı köhne bir sandalın sahipsiz sürüklenişine bırakırken,
hüznüm ardından ağlıyordu
alışkanlığından vazgeçen bir tiryaki gibi sıkıp yumruklarımı,
arkama dönüp bakmadan gidiyorum..

sahibi olmadığım ama üzerime zorla giydirilen,
bir beden büyük bütün kaçışları ihtiyacı olanlara bırakacaktım,
vicdanım el vermedi
usulca soyundum
ve sahiplerine geri verilmek üzere bir kenara bıraktım hepsini,
gidiyorum..

umudum küçük bir kız çocuğu,
el sallayarak çağırıyor beni uzaklardan
ısrar etmeyeceksin kalmam için ama hani olur ya, yine de etme yapamadığım tek şeydi baharda kardelen yetiştirmek
sen onu istedin, mahcup oldu yüreğim,
gidiyorum..

oysa benim de hayallerim vardı;
dans edecektim yağmurda,
sonbahar’a vedaları değil gülüşleri yapıştıracaktım,
çiçekler alacaktım olur olmadık zamanlarda
fazla geldi çıplak elle çizdiğim resim tuvaline
konuşturma beni giderayak
çünkü ödünç aldım suskunluk adını verdiğin silahını,
gidiyorum..

eskiden olsa eteğimi çekiştirip beni kandırırdı içimdeki çocuk,
üzüleceğimi bile bile
gözlerine buzdan sarkıtları sen mi yerleştirdin..?
ki artık ağlayamıyor bile
onu bu kurak, duygusuz ve yeşili az topraklarda,
her şey iyi olacak gibi asılsız vaatlerle büyütüp,
hayata kazandırmam olanaksız
o çok sevdiğin korkularını,
her mevsime açık pencerenden içeriye bırakarak,
içimdeki her şeyden habersiz çocukluğumu yanıma alarak gidiyorum..

sen bir bedenle sevişmek istedin,
bense yüreğinle ve beyninle ve gözlerinle
adımlarımızın uyumsuz olduğunu neden hemen kabullenemedim diye kırılarak kendime,
gidiyorum..

şimdi notaları sahipsiz ve öksüz kalmış yarım bir şarkıdır sevmek
canımı daha fazla acıtamayacağını bilmek,
biraz olsun mutlu ediyor beni
sürüklenmiyorum dikkat et,
gidiyorum..
sessizce ve hiçbir şey yaşamamış gibi

bir süre sonra denize ulaşıp,
korunaklı seyir defterimin ilk sayfasına taze ve diri umutlar işleyeceğim
yüreğimi çıkartıp her şeyiyle masaya dökerken,
senden daha cesur olduğum için utanma sakın
bu cesaret,
çocukların masum dualarından çaldığım inatçı bir bekleyişti sadece

bana balonlar alabilecek kadar yürekli bir sevgiyi,
korkularıma rağmen başım dik karşılayacağıma dair söz vererek gidiyorum..

bir bedeni değil, bir yüreği özlediğin vakit,
umarım zamanın olur güneşin doğuşunu huzurla izlemek için

bana ait olan ve olmayan,
bütün soruları ve cevapları ardımda bırakarak gidiyorum..

az kullanılmış ve bayandan bir sevda bırakıyorum sana
yolun açık olsun..
PELIN ONAY
 
selay dostum bu şiirleri bir kitap halinde bence yayınlasan gerçekten çok hoş şiirler




 
@Mustafa ÖZKARA


yok canım daha neler estafurullah olurmu öyle şey ne güzel bilgi alışverişi yapıyoruz konuşuyoruz dertleşiyoruz birbirimizin dertlerine derman olacağız bu forumda güzel olan yan bu
 
Sensizliğin karesini aldım önce
Sana çarptım çıkan sonucu
Sonra hüznüme böldüm
Sevdamı ekledim üzerine
Birde baktım ki her yanımda sen
Nasıl sevindim o an bir bilsen

Vur, öldür, kır beni,
Parçalara ayır istersen
Topla parçalarımı
Sonra sana böl
İşine nasıl gelirse işte
Sonucu getir
Yüreğimle çarp istersen
Sevdamla topla yalnızlığımdan çıkar
Gülüşünün karekökünü bul
Tüm asal sayıları üzerime sür...

Tamam!
Beni sevmene ihtimal yok ama
Anlatmaya çalışıyorum işte
Sana olan sevgimi sayılarla
Ben anlatamadım belki de
Aşkımı sana edebiyatla
Bari sen
Matematikle anla...

:)
 
Bir kırçiçeği getirdi bana. 'Buldum' dedi.

'Yapayalnız kırlarda dolaşıyordu. Sen ona yarenlik edersin diye düşündüm. Ona kalbini verirsin. Benden geri aldığın kalbini.'

Söyleyemedim ona: 'Kalbim artık bende değil ki!'
 
  • Beğen
Tepkiler: Selay Yaman
Bir çöldür içimde yalnızlık...ne eksem...ölür...
http://img522.imageshack.us/img522/9715/1223lk7.png

Bir ayrılıktır gönlümde yalnızlık...yağmurun gözyaşlarında danseden...
http://lh4.google.com/tkepez/RrHVyPB-WPI/AAAAAAAABFY/M7thTfmlaok/s288/yalnizlik%20(52).jpg

Bir delilik nöbetidir ruhumda yalnızlık...var etmeye değil yok etmeye meyleden...
http://img225.imageshack.us/img225/9114/yalnizlik3io9ik6.jpg

Bir uçurumdur düşümde yalnızlık...Ansızın atlamak gelir içimden sonsuzluğuna...

http://www.ucmorlale.com/album/data/media/95/kayik.jpg

Kayıp terkedilmiş bir kayıktır yüreğimin sahillerinde yalnızlık...Bitkin..Kimsesiz...

http://halilaltay.files.wordpress.com/2008/04/desire_by_ulugline.jpg

Acımtrak bir mavi suyun kıyısında oturup

http://www.harikayaa.com/wp-content/uploads/2007/08/yalnizbirlikte.jpg

ölümüne dalmak karışıp mavide yokolmak arzusudur yalnızlık...

http://lh3.google.com/tkepez/RrHWj_B-XgI/AAAAAAAABPg/lR5HTbo80t4/s288/yalnizlik%20(157).jpg

Asla birlikte söylenemeyen tek şarkıdır yalnızlık..Notaları kayıp...Silik...

http://www.sessizkaptan.com/wp-content/uploads/2008/04/yalnizlik_preview.jpg
Çaresizliğin öteki adıdır yalnızlık...Issızlığın kızkardeşi...

http://www.buca.bel.tr/IMG/00300-236UCUNCU-%20CETIN%20CANBAZOGLU-YALNIZLIK%20SOGUK2.jpg
Derin bir gride tek başınalıktır yalnızlık...Tek başına...

http://lh6.google.com/tkepez/RrHVyvB-WQI/AAAAAAAABFg/GGHmZIQNWfQ/s288/yalnizlik%20(18).png.jpg
Uzaklara dalmaktır yalnızlık...Düşüncelere..Düşlere...

http://img291.imageshack.us/img291/1908/4f7fe0e063246c4a05eb01cgt1.jpg
Bir kum tanesi olup kaybolmaktır çölde yalnızlık...
Bir köpüktür yalnızlık hayatın ardından senin sahillerinde arta kalan...
Neden sorusunun zamanıdır yalnızlık...Asla cevabı bulunamayan..
Sisli bir ufka doğru yürürken hissettiğin farkettiğin
o derin gri tek başınalıktır yalnızlık...
 
Selay Abla çok özür saygısızlık yapmak istemem ama burayı okudukca içimdeki
Neşe kayboluyor ve hüzün oluyor.Ya bu kadar da romantiklik ve yalnızlığı neden hep ön planda.Sizi de bu depresyona sokmuyor mu?Konu bunu gerektiyor bahanesi olmasın.Hayat böyle demeyin.

"Bir çöldür içimde yalnızlık...ne eksem...ölür..."
Bunları yazan sank banai intiharı düşünüyor gibi bir his veriyor.Polemik için yazmadım bu kadar karamsar yazmak ve düşünmek iyi değil diye düşünüyorum.
Eğer yanlış üslup ve yazdım ise "çok özür dilerim".Bir kardeşin olarak yazdım.
Kib slm lar.İyi Forumlar.
 
  • Beğen
Tepkiler: Hakan Yazman
Kumun üzerinde bir isim var

Islak deniz bu gece

Tortusu dilimde sevmelerin

Hafif adımlarla kaybolmakta olan bir yolcu

Günbatımına dokunuyor ellerim

Hüzün rengi sevinçlerde

Biraz ferah biraz kırık

Haritanın en silik yerindeyim

Baştan yazmalıydım beklide kendimi

Avlusunda uzanıp aşkımın

Derinlerine düşerken düşüncelerimin

Bir çiçek büyürdü

Kök salardı içimde

Dost rengi giyen senmisin

Senin mi bu adımsız gidişler

Adım çoktan afişlerinde bu filmin

Kentin bilboardlarındayız artık

Akşamın en sıcak yerinde

Kanımdan daha sıcak

Anlamımdan daha fazla

Aşkımdan daha büyük

Gerçekliğin yanımda boylu boyunca

Sorma artık aşkı bana

Sevdayı anlattırma

Veda etmeliyim kırıklarıma

Aşk bir vazo

Bin parça…

http://img1.blogcu.com/images/s/a/g/sagunerm/kirik_ayna.jpg
 
Hani bazen kendini… Çok yalnız hissedersin ya,
Hani başını Bir dost omuza yaslayıp, Sessizce ağlamak Gelir ya içinden,
Hani bir şeyler içini karartır ya, Keşkesiz bir hayattır istediğimiz…
Keşke noktalama işaretleri kadar insaflı olsaydı parantez, içlerine sığdırmaya çalıştığımız hayat, Her noktanın ardından cümleler kurabilseydik yeniden…
Yaşamı virgüller ile uzatabilseydik keşke…
Tırnak içine alınmış hayatlarımız olsaydı…
Eskiler öyle yaparmış… SEVENLER,Sevdiklerine “Seni Çok Seviyorum” anlamına gelen satırların sonuna üç nokta -…- koyarmış…
Ve üç nokta koyabilseydik tüm sevgilerin arkasına…
Keşkesizliği hedeflerim ben hayatımda… “Evet ya da hayır” hep sevimli gelmiştir bana… Hayatı düz çizerim... Zikzaklarım yoktur… Kaybetmişsem boynumu eğerim… Kazanmışsam zaten benim olmuştur…
ahhhh be martım... Şu “keşkelerimiz” var ya…
Keşkesiz bir insanımıdır... Yanında yaşadıklarımız... Yâda dostlarımız…
Karsısında zavallı gibi görünmekten korkmadığımız, bizi değiştirmeye değil, zenginleştirmeye çalışan, yargılayan değil, kendimizi sorgulamamıza yardımcı olan birimidir yitirilen?
Sabahın 3'ünde çaldığımız kapısını açtığında, tek kelime etmeden kollarına atılıp ağlayabileceğimiz bir insan mıdır keşkesizliği bu şekilde dillendiren?
Nedenlerini merak etse de, gözyaşlarımızın dinmesini bekleyecek kadar anlayışlı, titrek sesimiz ve telaşlı cümlelerimizi sükûnetle dinleyecek kadar sabırlı, acımızın bir kısmını kendine yük edinecek kadar cömert ve yürekli insanlar mıdır dost diye seçtiklerimiz?
Sadece sohbeti değil, sessizliği de sıkıcı olmayan; yalnızlığımızı unutmak için varlığı, eksikliğini hissetmemiz için yokluğu kâfi gelen insanlara mı dostum deriz?
Başımıza gelen güzel bir şeyin coşkusu yüreğimize sığmadığında, saate aldırmayıp telefona sarıldığımız ve karsımızdaki uykulu sese "Kulaklarına inanamayacaksın" diye bağırdığımızda, "Sabahı bekleyemez miydin?" demeyen biri midir gerçek bir dost?
Güzel bir film izlediğimizde, keşke O da olsaydı dediğimiz, okuduğumuz bir kitaptan bahsedebildiğimiz ve en mahrem sırlarımızı anlattıktan sonra rahatça uykuya dalabildiğimiz bir sırdaş mıdır yoksa?
Konuşurken gözlerimizi kaçırmadığımız, kendimizi saklamadığımız ve yüzümüze en acı gerçekleri haykırırken bile darılmadığımız yalnızlığımız mıdır dost dediğimiz insanlar?
Ne bileyim, ayni fikirde olmasak da uzlaşabildiğimiz, köprüleri atmadan da tartışabildiğimiz, her savaştan birlikte ve biraz daha güçlenmiş bağlarla çıktığımız insanlar mıdır dost payesi verdiklerimiz?
Tanıdığımızı sanırken, daha keşfedilmeyi bekleyen nice el değmemiş duygular ve düşünceler taşıdığını gördüğümüz; sürekli bizi şaşırtan kendimiz midir onlarda sevdiğimiz?
Dostluk bir ruhun iki ayrı bedende yaşamasıdır… Başka bir bedende toprağa verdiği ruhunun yasını mı tutmaktadır? Paylaştığı her şeye ölüm de mi dâhildir?
Acaba, neyi kaybedeceğini, dostu ölmeden önce fark etmiş midir? Ya biz; her şeyi paylaşmanın, iddialı ve gerçek dışı geldiği günümüzde, sahip miyiz gerçek bir dosta?
Ya da adımızın önüne dost sıfatı koyan insanlar var mıdır hayatımızda? Yoksa kendimizi sevmeyi başaramadığımızdan, şaşırıyor muyuz bizi sevdiğini söyleyen birinin varlığına, inanamıyor muyuz yanımızda kalmasına ve uzaklaştırıyor muyuz içten içe bizi sevmesini istediğimiz insanı kendimizden?
Ve bir gün, bir el daha kayıp gittiğinde avuçlarımızdan, kendi mezarımızın başında ağlayacağımızı biliyor muyuz?
İş işten geçmeden önce teşekkür edebiliyor muyuz sevdiğimize, hiç değilse bizi sevdiği için…
 
Sen;
Tozlu raflarda unutulmaya yüz tutmuş, belki defalarca okunmuş, belki çoğu zaman yarım bırakılmış, belki de okuyanın istediği sonla bitmediği için anlamsızlaşmış hüzünsel bir öykü gibisin artık
Ben;
Eski zamanlara özgü siyah beyaz bir resmin içinde; ağlayan gözlerle, gitmekte olan bir adama bakan, biraz eksik fazlası ile yıkılmış bir kız çocuğu suretinde bu öykünün kapağını süslemekteyim



Kişisel hikayeler hayatın akışı içinde ortak hikayelere dönüşebilir Tıpkı seninle benim kişisel olarak başlayan, zaman içinde senden benden uzaklaşan bize dönüşen hikayemiz gibi.. Bir hikayeye sığdırabildiklerimin hepsini sığdırdım ne varsa senle aslında;
Biraz sevilmişlik
Biraz sevmişlik
Bir tutam umut
Bir avuç gözyaşı
Kah keder kah mutluluk
Ve nihai son ayrılık


Ellerinin titremesi, gözlerinin zamansız dolması, dudaklarının sus payı büzülüşü, kimsenin duyamayacağı sessiz çığlıkların içinde yankılanması; yazılması ve tarifi zor duygulardır bu yüzden yazmak yaşamaktan her daim daha kolaydır


Ama yazdığın sitem dolu bir sesleniş, hazmetmeyi beceremediğin bir ayrılığın giriş cümlesi ise;
İşte o an yaşanmışlıkları yazmak da bir o kadar zor gelir yazana, boğazında düğümlenen hıçkırıkların sebebinden bilirsin, anlarsın bu zorluğu


Her şeyin anlamsız katran karası olduğu zamanlar sarmışken dört bir yanı satırlarla aydınlatmak ister insan ruhunu,bu yüzden her yazı içinde bir tutam biraz avuntu saklarım bendeki yokluğunun merhemi olsun diye.. En kötüsü ise başlangıçta bütün varlığım dediğiniz insanın ayrılık vaktinde hiçliğinize bürünmesiHayat misali; gelenler gidenler olur,gelen her şeyin,giden hiçbir şeyin olur




Kaç geceyi sabaha emanet etmen gerekir bilemezsin
Tutulmamış sözlerin hesabını sorarsın boş duvarlara
An olur ağlarsın an olur yüreğini kanatırsın
Yara kabuk bağlar sanarsın,buna inanırsın
Kanadıkça bazı yaraların kapanmayacak olduğunu anlarsın
Keşkeler sarar dört bir yanı,
Hiç sevmemiş olmayı dilersin
Unutmak için dualar edersin
Yine de sızlar yüreğin en zayıf yerinden




Çözülmesi zor bil bilmece ama yine de kendimce;
Aşk kelebek misalidir;
Ya ömrü günlüktür,
Ya da ömürlüktür.....
 
Eskiden ucuz tükenmez kalemler vardı,
tükeneceği bilinen,bitmeden haber veren,
ucunu nefesle ısıtınca hiç olmazsa birkaç cümle daha götüren!
SevgiLim, eski sevgiLim!...
Bittiği anda biten bir tek seni tanıdım...

Yaşamak küçük insanların büyük izler bıraktığı bir oyuna benzer bazen.Bittiği zaman eve dönemediğimiz, kaldığı yerden devam eden; insanların ya birbirleri için hayatta kaldığı,yada birbirleri için hayattan kaçtığı bir oyun... Iki yarım kalmış öykünün kaçak aşıklarının buluştuğu,buluşanların gözyaşı bölüştüğü ve her sevişenin gün gelip mutlaka dövüştüğü hayatın, yarısı uğurlamak sanki…
Doğaçlama acıların en çok yakıştığı yer, aşk… Aşkın sokağı çıkmaz sokak!!Sokakları yıkayan gözyaşlarının nedeni belliydi. Herkes hayatta birileri ile karşılaşır ve artık azalmaya başlar. Seni tanıdığımda anlamıştım bunu. Kışta kar'ın öncesi nasıl güneşse, sende de aşkın arkası öyle savaştı....Söz aşktan açıldığında göz herşeye kolayca kapanıyordu seninleyken.
Aşk da aklımı kullanamıyordum ben, sadece sevmeyi becerebiliyordum...

Ateş açtığın,kanattığın ve sonunda dönup bakmadığın yaralarımı kendim öup okşuyor,sabahları öyle başlıyordum yeni güne. Yaralı olduğumu biliyordum,birtek ne kadar döküldüysem ortalığa,o kadar çalındığımı,kalanları toplasam yeniden bir ben daha etmiyeceğimi…
O yüzden parçalarımı yapıştırmayı denemiyordum, iyileşmek diye birşey varmıydı onu da bilmiyorum.En güzel yalanları kendime söylemeyi öğrenmiştim. Sihirli bir lambaydın sen ama ne senden cin çıkıyordu ne bende aşk bitiyordu.
'Gittiği yere gidiyordu bu aşk, sadece gittiği yere gidiyordu...'
Hayatıma taşınan ve zamanla aşınan herşeyin tersine sen durmadan çoğalıyordun....
Gün geçtikçe yaram azdı,camdaki kelebeğin kanadını kıran çocuk,aşktaki geleneğin canını yakacağını bildiğinden yaramazdı. Böyle durumlarda bir şeyler düşünmek hiç işe yaramazdı diye söylenip duruyordum...Sever,gelir,gider, anlar….

Her yönüyle duygulanan birinin hiç ağlamamış biriyle ilgili geniş zamanlı cümleleri sevmesi komikti biliyordum ama ben gülemiyor yalnızca ağlıyordum.
Sevmek bazı insanlarda tek başına işe yaramıyordu.İyi kalbi keşfedilmemiş ve umudunu kelimelerdeki –ecek –acak eklerine bağlamış insanlara tokat atmaktı sevap. Kendi yanağımı kendim kızartmıştım.

Boşunaydı dersler,sınavlar,testler… Notlar hep sıfırdı…
''Aşk en çok yukarıdakilerden hangisi dedim , A şıkkıydı her zaman aşk!! Boş bıraktığın soruydu.
''Aşk en çok aşağıdakilerden hangisidir diye sordum, D hepsiydi cevap seçemedin doğruyu…
Sınıfta kalmalıydın sen…

Ben unutsam sen gitsen unuttum gitti diyecektim herkese,böyle kolayca yalan söyleyecektim her sorana. Ama bana kim doğruları söyleyebilirdi ki kendimden başka? İçimden bir ses yaralıyordu hep beni: senin sevgin onun yüreğinde büyüsün, o senin kollarında başka rüyalara uyusun,ayip sana yaptığı!! Ayiptı bana yaptığın…
Içime akacaktı zehir, dışına taşmıştı çünkü, ayrıntıları unutacak kadar kaçmak istiyordum senden...
Vurgunluk halinde durgunlaşan yüreğim, herşeyi duygulara feda edebilecek kadar saftı hala...
Üstelik tüm biriktirdiğimi sende harcamış,tüm benliğimle teslim olmuştum sana.

Ben seni tanıdıktan sonra aşkta el değiştirme mevsimi gelmesin diye dua ederken, senin gömlek değiştirme mevsimin bana denk gelmişti. Buydu en acı olan...
Aşk'ın eşittir olarak kullandığı işlemlerde neden sonuç hep kesirli çıkar öğrenmiştim.Yaptığım tek doğru şey, en büyük yanlışımdı benim. Çünkü yanlış birini doğru bir aşkla sevmiştim.Yanlışlar doğrularıda alip götürdü hep…

Kendime söyleyecek çok lafım var,sana söyleyecekse sadece birkaç satırım... Benden uzak yeni yerlerde, orada doğmuşcasına tanıdık dur artık’ her gördüğüne selam ver, yanına her gelene çocukluk arkadaşınmış gibi hemen alış, dök içini iyi tanıdığın yabancılara, imren gördüğün en uyumsuz aşklara!

Yeterki bana kalbimi kırdığın yoldan geri dönme cam batar ayaklarına!..

Bir yerlerde bitiyor ağızda söz, hayatta umut, yürekte aşk.. Elinde kalemle başbaşa kalıyor insan ; hani o bitmeden haber veren, ucunu nefesle ısıtınca hiç olmazsa birkaç cümle daha götüren… anladım ki sevgilim, seninle birtek cümleyi dahi tamamlayamamışım ben!

Giderken en sevdiğin şarkıyı söyle bana, benim en sevdiğim şarkı olmasın ama

"elveda"
 
Eskidendi çok eskiden.

Hani erken inerdi karanlık,
Hani yağmur yağardı inceden,
Hani okuldan, işten dönerken,
Işıklar yanardı evlerde,
Eskidendi, çok eskiden.

Hani ay herkese gülümserken,
Mevsimler kimseyi dinlemezken...
Hani çocuklar gibi zaman nedir bilmezken,
Eskidendi, çok eskiden.

Hani hepimiz arkadaşken,
Hani oyunlar tükenmemişken,
Henüz kimse bize ihanet etmemiş,
Biz kimseyi aldatmamışken,
Eskidendi, çok eskiden.

Hani şarkılar bizi bu kadar incitmezken,
Hani körkütük sarhoşken gençliğimizden,
Daha biz kimseye küsmemiş,
Daha kimse ölmemişken,
Eskidendi, çok eskiden.

Şimdi ay usul, yıldızlar eski
Hatıralar gökyüzü gibi gitmiyor üstümüzden
Geçen geçti,
Geçen geçti,
Geceyi söndür kalbim
Geceler de gençlik gibi eskidendi
Şimdi uykusuzluk vakti.
 
Her insan öldürür gene de sevdigini
Bu böyle bilinsin herkes tarafindan,
Kiminin ters bakisindan gelir ölüm,
Kiminin iltifatindan,
Korkagin öpücügünden,
Cesurun kilicindan!

Kimisi askini gençlikte öldürür,
Yasini basini almisken kimi;
Biri sehvet'in elleriyle bogazlar,
Birinin altindir elleri,
Yumusak kalpli biçak kullanir
Çünkü ceset sogur hemen.

Kimi pek az sever, kimi derinden,
Biri müsteridir, digeri satici;
Kimi vardir, gözyaslariyla bitirir isi,
Kiminden ne bir ah, ne bir figan:
Çünkü her insan öldürür sevdigini,
Gene de ölmez insan.
 
Farkında Olmalı İnsan...
Kendisinin, Hayatın Olayların, Gidişatın Farkında Olmalı.
Farkı Fark Etmeli,

Fark Ettiğini De Fark Ettirmemeli Bazen...

Bir Damlacık Sudan Nasıl Yaratıldığını
Fark Etmeli.

Anne Karnına Sığarken Dünyaya Neden Sığmadığını
Ve En Sonunda Bir Metre Karelik Yere Nasıl Sığmak Zorunda Kalacağını
Fark Etmeli.

Şu Çok Geniş Görünen Dünyanın, Ahirete Nispetle Anne Karnı Gibi Olduğunu
Fark Etmeli.

Henüz Bebekken 'Dünya Benim!' Dercesine Avuçlarının Sımsıkı Kapalı
Olduğunu, Ölürken De Aynı Avuçların 'Her Şeyi Bırakıp Gidiyorum işte!' Dercesine Apaçık Kaldığını
Fark Etmeli.

Ve Kefenin Cebinin Bulunmadığını Fark Etmeli.
Baskın Yeteneğini
Fark Etmeli Sonra.

Azraillin Her An Sürpriz Yapabileceğini,
Nasıl Yaşarsa Öyle Öleceğini
Fark Etmeli İnsan

Ve Ölmeden Evvel Ölebilmeli...

Hayvanların Yolda Kaldırımda Çöplükte
Ama Kendisinin Güzel Hazırlanmış Mükellef Bir Sofrada Yemek Yediğini
Fark Etmeli.

Eşref-İ Mahlûkat (Yaratılmışların En Güzeli) Olduğunu
Fark Etmeli.

Ve Ona Göre Yaşamalı...

Gülün Hemen Dibindeki Dikeni Dikenin Hemen Yanı Başındaki Gülü
Fark Etmeli.

Evinde 4 Kedi 2 Köpek Beslediği Halde Çocuk Sahibi Olmaktan Korkmanın Mantıksızlığını
Fark Etmeli.

Eşine 'Seni Çok Seviyorum!' Demenin Mutluluk Yolundaki Müthiş Gücünü
Fark Etmeli.

Dolabında Asılı 25 Gömleğinin Sadece Üçünü Giydiğini Ama Arka Sokaktaki Komşusunun O Beğenilmeyen Gömleklere Muhtaç Olduğunu
Fark Etmeli.

Zenginliğin Ve Bereketin Sofradayken Önünde Biriken Ekmek Kırıntılarını Yemekte Gizlendiğini
Fark Etmeli.

FARK ETMELİ.
Ömür Dediğin Üç Gündür,
Dün Geldi Geçti Yarın Meçhuldür,
O Halde Ömür Dediğin Bir Gündür,O Da Bugündür.


Can Yücel..
 
aşka dair ne inancım var nede bu konularla uğraşıcak vaktim. Benim gönlümde biri var o da bisikletim ve en güvendiğim şeydir kendisi. Çünkü insanlara bu konular oyun oldu. Televizyonda beyhlül gibiler varken aşk sadece tek bir amaca döner. ;)
 
  • Beğen
Tepkiler: Erol KOLAS
Bundan iyice emin oldum. Kuşkusuz artık gelmeyeceksin biliyorum. Kalabalık, en tenha köşelerde yakalıyor şimdilerde beni.
Sensizlik darbe üstüne darbe indirirken, gelişigüzel duygulara demir atıyorum.Düşüncelerimi karıştırıyorum. Karışıyorum. Hep aynı duygular etrafımda dönüyor. Baktım…
Geriye dönüp baktığımda yitik bir kentin kayıp bir düş’ü oldum… düşlerimin griliğinde kendime baktım.. sisli ve yağmurlu bir havada köyüme bakar gibi baktım…Affet beni yüreğim... Açtırdım kapılarını seni sevmeyene,derinlerdeki güzellikleri görmeyene...Sevgisizliklerine hapsettim seni... Sadece kendimle başbaşa kaldığımda ağlarım,haykırırım,isyan ederim,küfürler savururum bana öyle boş boş suskunlukla bakan duvarlara,onlara anlatırım içimdeki bitmek bilmez kıyameti,onların önünde diz çöküp hıçkıra hıçkıra ağlarım,aciz düşerim,zavallı olurum,perişan olurum,ama kimse bilmez kimse hiç kimse bilemez benim bir kul için yanıp tutuştuğumu,onlarda zaten anlatamaz ki ... Seni sakladım içimde.Sevdim sandım , yüreğimi aldattım.Biliyormusun ?? Aslında ben beni bile hiç sevmedimki.Ben kimdimki koca gökkubenin altında. Annesinin dizlerinde uyuyan yaramaz bir çocuktum ben. masallar anlatırdı bana , ben masallarla büyüdüm sevgili. Ondandı en saçma sevgileri bir aşk masalı tadında yaşamam.. Tadı kaçtı bu masalın ama ben gidemedim sevgili.Keşke hep çocuk kalsaydım... Dinlediğim her masalın ardından hayatın toz pembeliğinde boğulsaydım ve
inansaydım gerçekten kurdun karnının kesildiğinde babaannenin çıkacağına,parmak çocuklara, öpüldüğü zaman prens olan kurbağalara...
"gitmek çoğaltmıyor hiç bir masalı" diyorum... Susuyor..."kalmak ölümü yaşatmıyor" diyorum... Gülümsüyor...
"gitmeliyim" diyorum... "kalmalısın" demiyor... !Yüzümde hiç eksilmeyen kocaman gülücükler olsaydı, beni taklit etselerdi ve herkes benimle
beraber çocuk olsaydı.VE KEŞKE HEP ÇOCUK KALSAYDIM KANAYAN KALBİM DEĞİL DE DİZLERİM OLSAYDI...Ne kadarınız gerçek sizin, kırk odalı şatonuzun kırkıncı odasındaki kilitler altında sakladığınız gerçek duygularınızla, gerçek düşüncelerinizin ne kadarı yansıyor hayatınıza, Yalnızdım...
Bu bencilliğimin dile gelip yaptığı en acı itiraftı sanki...Tüm coşkunluğunu sindirip köşesine sığdırdığım yüreğimin küskünlüğüydü...Suskunluğun en acımasız olduğu zamanlardayım bu günlerde... Sadece susuyorum ve uzaktan izliyorum bir sevdanın hazin intiharını... Dirhem dirhem kan damlıyor açık yaralarımdan ve her damlada bir umut eksiliyor damarlarımdan... Ne varsa yaşamak istediğim içimde yaşıyorum... Kimi zaman geceyi bekliyorum maskemi çıkarmak için kimi zaman
bir deniz kıyısına atıyorum kendimi yada adını yolunu bilmediğim caddelere... Hüzün baş başa kalıyorum kendim olabilmek için acılarımla yüzleşiyorum...
İçime akıttığım gözyaşlarını denize boşaltıyorum kimseler görmeden... Yitirdiğim umutlarımın arkasında türküler yakıyorum kimsenin bilmediği... Giden sevgiliye şiirler okuyorum kafiyesiz bekide anlamsız yada benden başka kimsenin anlayamayacağı... Özlemlerimi özgür bırakıyorum salıveriyorum gökyüzüne belki özlediğime giderler kendilerini gösterirler ve tarif ederler özlenene nasıl özlendiğini ama nafile özlemlerimde dilsiz benim gibi onlarda suskun artık... Maskem yüzümde gece güne dönmek üzereyken bende kalabalık yalnızlığıma feryatlar içindeki suskunluğuma ve sahte bana geri dönüyorum...
Suskunluğun en acımasız olduğu zamanlardayım sadece susuyorum…Yüreğimin gel git leri arasında sıkışıp kaldım sanırım. Artık hiçbir şey için açıklama bulamıyorum. Anlamları sezemiyorum. Mutluluğu heceleyemiyorum. Konuşamıyorum.........Ağlamak için gözden yaş mı akmalı?
Dudaklar gülerken insan ağlayamaz mı? Sevmek için güzele mi bakmalı? Çirkin bir tende güzel bir ruh.kalbi bağlayamaz mı?
Hasret; özlenenden uzak mı kalmaktır? Özlenen yakındayken hicran duyulamaz mı? Oysa kalbim işte şuracıkta çarpıyordu
Şurda senin gözlerindeki bakımsız mavi. güzel laflı insanlar Şurda da çoğalıyordu dokundukça lafların dünyaların Öyle düzeltici öyle yerine getiriciydi sevmek
Ki yağmur yağarken Bıraksalar gökyüzü kendini ikiye bölecekti Çünkü iki kişiydik..Yapamadığım tek şeydi baharda kardelen yetiştirmek. Sen onu istedin.mahcup oldu yüreğim. gidiyorum.. Oysa benim de hayallerim vardı; dans edecektim yağmurda. sonbahar’a vedaları değil gülüşleri yapıştıracaktım. çiçekler alacaktım olur olmadık zamanlarda.. Fazla geldi çıplak elle çizdiğim resim tuvaline. Konuşturma beni giderayak çünkü ödünç aldım suskunluk adını verdiğin silahını. gidiyorum.. Eskiden olsa elbisemi çekiştirip beni kandırırdı içimdeki çocuk. üzüleceğimi bile bile.. Gözlerine buzdan sarkıtları sen mi yerleştirdin ki artık ağlayamıyor bile..
Onu bu kurak.duygusuz ve yeşili az topraklarda. her şey iyi olacak gibi asılsız vaatlerle büyütüp. hayata kazandırmam olanaksız.. artık beklentisine küsmüş çocuk gibi gözleri ..kendimce sana bir tanım aramaktayım...ilk günaha ve son davete gün içirdin..böyle sevdirdin bana ateşi...
ve sonra ölüm koyusu bir sonla o sırra üşüşen sendin..bense ilk kurşunda vurulan bir asker gibi kalakaldım kanlı meydanlar ortasında...artık gelmeyecek trenleri bekliyorum ıssız grisinde peronların...sabır tesbihleri yapıyorum mahpushane işi..çekiyorum..."susuyorum...susacaklarım bitmiyor.."

( Yazan.. YakupHan Ulu )
 
GELİR Mİ BİLMEM

Bir haber vermeden, hiç görünmeden
Sevgilim Ayrılmış, Gitmiş bu yerden
Eline yabancı bir el değmeden
Aşkımı duyarda gelir mi bilmem

Giderken yollarda acı duymuştur
Güzel gözlerine yaşlar dolmuştur
Beklide gittiğine pişman olmuştur
Aşkımı duyar da gelir mi bilmem

Bir saçları vardı, Yosun kokardı
Sevgisi kalbimde dağlardı
Gülünce gözleri ışık saçardı
Aşkımı duyar da gelir mi bilmem

Giderken yollarda acı duymuştur
Güzel gözlerine yaşlar dolmuştur
Beklide gittiğine pişman olmuştur
Aşkımı duyar da gelir mi bilmem

Aşkımı duyar da gelir mi bilmem!

Cengiz Kurtoğlu.
Bu da severek dinlediğim paraçalar..
 
O BENİ SEVSİN

Hep onunla dolu gecem, gündüzüm
Onu görmeyince gülmüyor yüzüm
Kimseden gelecek aşk da yok gözüm
Elleri neyleyim o beni sevsin

Denedim kimseye yar olamadım
Şu deli gönlümü avutamadım
Onsuz bu dünya da yer bulamadım
Elleri neyleyim o beni sevsin

Yıllardır hayali karşımda durur
Yokluğu durur, Hasret savurur
Ancak o derdimin dermanı olur
Elleri neyleyim o beni sevsin

Denedim kimseye yar olamadım
Şu deli gönlümü avutamadım
Onsuz bu dünya da yer bulamadım
Elleri neyleyim o beni sevsin

Cengiz Kurtoğlu.
 
Geri