KevSerSeri
Forum Bağımlısı
- Kayıt
- 3 Ağustos 2006
- Mesaj
- 1.351
- Tepki
- 3.316
- Şehir
- Ankara
22 Ağustos 2007 Çarşamba ( Turun 8. Günü)
Sabah 6’da zor da olsa çalan alarm sesiyle açıyoruz gözlerimizi…
Ne var canım o saatte demeyin. Bir gün değil iki gün değil. Turun tam 8. günündeyiz. Bir – iki günü saymazsak her gece geç yatıp sabahları erken kalkmak zorunda kalıyoruz. Bu da belli zamandan sonra yorgunluk yaratmaya başlıyor. İnsan şöyle döne döne saat 11’e kadar uyumak istiyor.
Görev adamı İso kalkar kalkmaz çayı demliyor. Artvin’den aldığımız erzaklar hala yanımızda. Hatila’da yemek nasip olmamıştı. Güzel bir sucuklu yumurta yapıyoruz. Hatila’dan alınan peyniri de çıkarıp yanına koyuyoruz. Allah soframızdan domates, salatalığı eksik etmesin. Onlarsız yavan gelir kahvaltı bana… Çok şükür bugün güzel bir kahvaltı yapıyoruz. Kaç tane taze ekmek bitirdik ben bilmiyorum…
Yola çıkmamız yine 9.30’u buldu. Hava oldukça sıcak. Hepimiz arka arkaya giderken, sıcağın ve rampaların etkisiyle aramızdaki mesafeler gittikçe açılıyor.
http://i173.photobucket.com/albums/w59/KevSerSeri/IMG_1277.jpg
Derviş ile İso önde ben ortada Serkan ile Murat da arkadan geliyor. Arkadakiler bir ara gecikince bari öndekileri yakalayım diye basıyorum. Evet basıyorum!!.. Çünkü bagajların çoğunu Borçka’da bıraktık. Yanımıza sadece 2 günlük kıyafet, tulum, mat, çadır gibi gerekli şeyleri aldık… Yani bagajlarımız oldukça rahatladı. Derviş’inki hariç. O antrenman olsun diye hepsini bağladı (psikopat şey nolucek hehehehe).
Derviş, İso ve ben önde gidiyoruz. Hava inanılmaz sıcak. Su içe içe bir hal oldum. Bir de yayla da lazım olacak diye bot giydim, ayaklarım yanıyor hem de nasıl amanııın…
Yollar toprak ve yol yapımı devam ediyor. İş makinelerini geçtikten sonra foto çekmek için duruyoruz bir yamaçta.
http://i173.photobucket.com/albums/w59/KevSerSeri/IMG_1281.jpg
Aşağıdan sesleniyorlar…
- Nereden geliyorsunuz? Nereye gidiyorsunuz…
- Borçka! Aslında Artvin. Erzurum, Ankara da mümkündür haha (Onların da aklı karıştı bizim de heheheh. En iyisi aşağıya inmek…).
- Gelin bir çayımızı için…
- Tamam iniyoruz Abi…
Daha geleli 10km. olmamıştı ki çay için üşenmeden bisikletleri taa aşağıya kadar taşımaya karar verdik. Arkadan gelen Derviş de köyde asırlık çınar ağacının olduğunu duymuş ‘ona bakmaya gidicem’ diyince ‘ee biz de iniyoruz zaten’ dedik ve hep birlikte aşağıya indik. Bisikletimi aşağıya indirmeme yardım eden İso’ya teşkkürler…
Bizi davet eden abiye ‘bi çınara bakıp gelelim’ diyoruz. Ağaç gerçekten çok yüce. Bu fotoyu çekicem derken bu kadar geri gidebiliyorum. Isırganlar tarafından defalarca dalandım. İki hatta üç kere bakın. Ben anlamaz bu acıya değsin yahu hahahaha…
http://i173.photobucket.com/albums/w59/KevSerSeri/IMG_1285.jpg
Geri dönemiyoruz çünkü Alacaışıklı’da (eski adıyla Sanatis) çınar ağacının yanında evi bulunan Cemil Amca bizi bırakmıyor. Önce başlıyor çınarın hikayesini anlatmaya. İzleyelim bakalım neymiş ne değilmiş…
Tütün dizen teyzeler dikkatimi çekiyor.
http://i173.photobucket.com/albums/w59/KevSerSeri/IMG_1283.jpg
Bu şekilde kurutuyorlar…
http://i173.photobucket.com/albums/w59/KevSerSeri/IMG_1287.jpg
Ben de yaparım canım, kolay iş diyorum hehe…
http://i173.photobucket.com/albums/w59/KevSerSeri/IMG_1288.jpg
Cemil Karabeyoğlu bizi çok sevdi biz de onu. (Ay çok naziksiniz efeeeeem)
http://i173.photobucket.com/albums/w59/KevSerSeri/IMG_1289.jpg
Daha sonra iki asırlık konaklarını gezdiriyorlar bize…Üst katta taştan oyularak şekil verilmiş bir şömine vardı.
http://i173.photobucket.com/albums/w59/KevSerSeri/IMG_1292-1.jpg
http://i173.photobucket.com/albums/w59/KevSerSeri/IMG_1293.jpg
Kışlık mısırları da hazır. Bahçeleri de çok sevimli…
http://i173.photobucket.com/albums/w59/KevSerSeri/IMG_1291.jpg
Yan taraftaki akrabaları da çok sempatik. Teyzem bize hemen ayran yapıp getirdi. Nasıl içim yanmış nasıl. Cemil Amca kendi ayranını da bana veriyor. 3 bardak falan içtim galiba. Peynir, kavun derken yine öğle yemeğini aradan çıkarmış olduk. Taze fındıklar da cabası… Kesenize bereket amcacım…
http://i173.photobucket.com/albums/w59/KevSerSeri/IMG_1295.jpg
Derviş ile aramız ne oldu merak ediyorsunuz değil mi?
Fotodan da anlaşıldığı üzre havamız yerinde… Ancak sadece gerek oldukça konuşuyoruz (n’apıyım içimde atamadığım bir kırgınlık var hala…)
http://i173.photobucket.com/albums/w59/KevSerSeri/IMG_1297.jpg
Saate bir bakıyoruz… Amanın iki saatimizi burada geçirmişiz yemekti, muhabbetti derken. ‘Hemen yola çıkmamız lazım. Diğer arkadaşlar bizi çoktan geçmiştir, onları yakalamamız gerek’ diyip oradan ayrılıyoruz…
Bu arada Murat ile Serkan sıcağın etkisiyle mayışıp Köy Konağı’nda oturup araç beklemeye başlamışlar…
http://i173.photobucket.com/albums/w59/KevSerSeri/HPIM0852.jpg
Biz de onlara yetişmek için bir kamyon durdurup bisikletleri yükledik. Hadi yine şanslı günümüzdeyiz.
Biraz gitikten sonra bir de ne görelim! Bizimkiler önde bir kamyonette sallana sallana gidiyor.
Hop hişt pişt derken durduruyoruz. Yakaladık sizi derken onlar bizim fotomuzu çekiyor biz de onların… (Bu arada Serkan ile Murat’ın yaşadığı bisküvi macerası var. Serkan’ın ağzından dinlemelisiniz. İlahi bir kudret onlara yardım etmiş…)
http://i173.photobucket.com/albums/w59/KevSerSeri/HPIM0859.jpg
http://i173.photobucket.com/albums/w59/KevSerSeri/IMG_1299.jpg
Balcı Köyü’nün muhtarının oğlu Uğur da bizimle aynı kamyonetteydi…
http://i173.photobucket.com/albums/w59/KevSerSeri/HPIM0860.jpg
Muhteşem yollardan geçiyoruz…
http://i173.photobucket.com/albums/w59/KevSerSeri/IMG_1309.jpg
http://i173.photobucket.com/albums/w59/KevSerSeri/IMG_1315.jpg
Yine virajları alırken yüreğimiz ağzımıza geliyor… Beyazsu’nun hop hop hoplatan yolları ve komik diyaloglar için linke tıklayınız… (altı kere denememe rağmen bu videoyu bir türlü youtuba atamadım, ama yılmadım...)
(link)
Video’da duyduğunuz gibi bugün Beyazsu’yu görüp Macahel’e geçme hayallerimiz var. Bize 50 km denilen tırmanış haritada 70km görünüyor. Otostop çekmeseymişiz biz bu yolu iki günde de zor çıkarmışız. Şükürler olsun yine her tarafımızdan bal damlıyor…(Macahel’e geçişimiz biraz sorunlu olacak. Hem de bugün değil yarın değil tam iki gün sonra.)
http://i173.photobucket.com/albums/w59/KevSerSeri/IMG_1305.jpg
http://i173.photobucket.com/albums/w59/KevSerSeri/HPIM0863.jpg
Farukcum al bizi bi çek diyoruz. Şaşkınlığına geliyor hehe…
http://i173.photobucket.com/albums/w59/KevSerSeri/IMG_1321.jpg
İşte videoyu çekerken oturduğum yer. Araç salladıkça yandaki demirlere vurup durdum. Vurduğum yerler sopa yemiş gibi morardı ama kimin umurunda. O zamanki eğlenceye değdi doğrusu… (Burası Balcı Yaylası)
http://i173.photobucket.com/albums/w59/KevSerSeri/IMG_1323.jpg
Şapkalı küçük bir kız çocuğu (sağda) ile deve (solda) karşılaşırsa nasıl olur! Bakalım bulutlara dikkatlice. Fark edebildiniz mi?..
http://i173.photobucket.com/albums/w59/KevSerSeri/IMG_1325.jpg
Şimdiden büyülelendik. Beyazsu’ya çok var mı daha diye düşünmekteyiz… Şimdi de Karaca Yaylası’ndayız…
http://i173.photobucket.com/albums/w59/KevSerSeri/IMG_1326.jpg
Bulutların şeklini görünce aklıma muhteşem bir poz geliyor. ‘Derviş ben üflicem, hadi benim elimi bi ayarlat’ diyorum… O da güzelce çekiyor sağ olsun. Ellerine sağlık…
İşte odama poster yapmayı düşündüğüm o meşhur foto…
http://i173.photobucket.com/albums/w59/KevSerSeri/IMG_1327.jpg
Makro manyağı olacak kadar imkan var burada…
http://i173.photobucket.com/albums/w59/KevSerSeri/IMG_1329.jpg
Karaca’daki köylüler…
http://i173.photobucket.com/albums/w59/KevSerSeri/IMG_1330.jpg
Köylüler ve biz…
http://i173.photobucket.com/albums/w59/KevSerSeri/IMG_1331.jpg
Rakım gittikçe artıyor. Beyazsu’ya yaklaştık… Aşağı taraftan sisler üzerimize hızla ilerliyor…
http://i173.photobucket.com/albums/w59/KevSerSeri/IMG_1332.jpg
http://i173.photobucket.com/albums/w59/KevSerSeri/IMG_1334.jpg
Yaklaşıp foto çekene kadar sislerin içinde kalıyoruz…
http://i173.photobucket.com/albums/w59/KevSerSeri/IMG_1335.jpg
Oy dumanlar dumanlar hep dağlari sardunuz diye başlıyorum türkü çığırmaya…
http://i173.photobucket.com/albums/w59/KevSerSeri/IMG_1336.jpg
http://i173.photobucket.com/albums/w59/KevSerSeri/IMG_1337.jpg
http://i173.photobucket.com/albums/w59/KevSerSeri/IMG_1338.jpg
http://i173.photobucket.com/albums/w59/KevSerSeri/IMG_1339.jpg
Ağzımız açık kaldı. Büyülendik adeta…
http://i173.photobucket.com/albums/w59/KevSerSeri/IMG_1341.jpg
Halen kar var Karçal Dağ’larında…
http://i173.photobucket.com/albums/w59/KevSerSeri/IMG_1342.jpg
‘Hooop oynama teyze’ diyorum ama mıncıklıyorlar ordan burdan.. Buldular tabi fıstık gibi kızı hahahaha…
http://i173.photobucket.com/albums/w59/KevSerSeri/IMG_1343.jpg
http://i173.photobucket.com/albums/w59/KevSerSeri/IMG_1345.jpg
Zigzaglara bakın… İşte geldiğimiz yollar…
http://i173.photobucket.com/albums/w59/KevSerSeri/IMG_1347.jpg
Beyazsu’ya gelen bir tur ekibiyle karşılaşıyoruz…
http://i173.photobucket.com/albums/w59/KevSerSeri/HPIM0869.jpg
Tur rehberi Derviş’in arkadaşı çıkıyor. Derviş civar hakkında bilgi alırken ben de etraftakilerle muhabbet ediyorum. Derken birisi ‘Kevser’ diye sesleniyor… Alla alla burada kim beni bilsin derken, Deniz (yanlış hatırlamıyorsam) adında bir bayan çıkıyor grubun içinden. Daha önce bizimle turlamış 6 Mayıs Organizasyonunda… Ben de simasını hatırlıyorum o öyle diyince… Buradan sevgilerimizi iletiyorum kendisine. (Çektiğimiz hatıra fotosunu da eklerse memnun oluruz. Ben o telaşla unutmuşum…)
Ne yapalım ne edelim, nereye kamp atalım derken uçuruma yakın bir yerde sarı bir çadır görüyoruz…
Kimler gelmiş bizden başka diye tanışmaya gidiyoruz. Üç arkadaş İzmir’den kalkıp gelmişler. Yarın Yıldız Gölü’ne tırmanacaklarını söylüyorlar… Onlar tırmanır da biz tırmanamaz mıyız… Treking ekibindekiler de gölü çok methedince yarın biz de oraya tırmanalım diyoruz. E tabi bisikletsiz…
İso, Uğur’un (muhtarın oğlu) bizi çaya davet ettiğini hatırlatıyor. ‘Haydi o zaman diyip iniyoruz yeniden Balcı Yaylası’na. Balcı’nın minnacık bir barajı varmış. Sadece akşamları elektrik oluyormuş o da belirli saarler arasında. Evde elektriğin gelmesini beklerken yayılıyoruz koltuklara. Hava kararıyor, karardıkça içim geçiyor ve dalıyorum. Birden ‘aboo yağmur yağıyor’ sesiyle yerimden fırlıyorum. Kaç dakika uyudum, ben kimin, neredeyim, bir an kopuyorum. Anlayacağınız algıda mallık yaşıyorum… Kendime gelir gelmez dışarı fırlıyorum ne var diye. Bakıyorum bizimkiler bisikletleri evin odunluğuna taşımaya başlamış. Ay sağolun valla çocuklar, hiç halim yoktu dışarı çıkmaya…
Bu arada Uğur’un ninesi bize çok değişik yöresel bir akşam yemeği hazırlıyor. Bilin bakalım yemekte ne var. Mıhlama ve yine siron (silor).. Bu siron nasıl bir şeyse her yediğimizde farklı bir tat alıyoruz (tarhananın çeşit çeşit olması gibi bir şey)…Ellerine sağlık teyzecim her şey çok güzel olmuş…
http://i173.photobucket.com/albums/w59/KevSerSeri/IMG_1348.jpg
Serkan: Çok sağolun her şey için. Ellerinize sağlık. Biz aslında çaya gelmiştik…
Kevs: Çakaaaal. Ne demek istiyorsun sen şimdi. Aslında çaya gelmiştik. Yemeği yedik ama çay nerede kaldı mı!
Herkes: Puhahahahahhahahah
Serkan: Yok canım çay için gelmiştik yemek beklemiyorduk anlamında demek istedim,
Kevs: Hadi hadi yeme bizi. Arkadaş çay hastasıdır da biraz hahaha…
Çadırı bahçeye mi kursak acaba diye düşünürken Uğur ‘hayatta bırakmam, bu gece burada misafirim olun,’ diyor. Valla Uğurcum bizim çocukların kafasını kırarım seni kırmam (bu yağmurda, soğukta) ne yalan söyleyim heheheheh… Allah razı olsun bizi evlerinde yedirip içiren, kalmamıza izin veren bu aileden…
Bu sırada eve bir amca geliyor. Çaylarımızı yudumlarken muhabbetin tadına varıyoruz… Arada sırada Gürcüce konuşuyorlar, anlamıyoruz. Buna en çok bozulan da Murat oluyor. Yaw ne diyorsunuz biz anlamıyoruz diye. Kötü bir niyetleri yok… Nine ve amca eski toprak olduğu için Gürcüce daha rahat konuşuyorlar hepsi bu…
Amca: Siz şimdi nerede kalıyorsunuz?
Serkan: Çadırımız var abi..
Kevs: Hepimizin tulumları var. Sarılıp yatıyoruz işte…
Amca: Hepinizin!!!! O kadar tulumu ne yapacaksınız!
Başta bir an anlam veremiyorum. Bir saniye sonra…
Kevs: Haaa amca bu çalınan tulumdan değil. Bizim yorganların adı da tulum…. Hahah
Böyle yanlış anlaşılmalar olabiliyor. Adamcağız anlamadı tabi bu kadar kişi 5 tane tulumu nasıl taşır? Niye taşır? Taşır da niye sarılır? Sarılınca ısıtır mı? Manyak mı bu çocuklar? Ben en iyisi kaçıp canımı kuratırıyım… E biz de tabi onun neyi anlamadığını anlamadık. Bize göre de kendi açıklamamız gayet netti hahahah…
Valla arkadaşlar biz de şaşkınız bugünkü şansımıza. Birimizde bi bal var ama kimde? Henüz çözebilmiş değiliz. Kamyonete rastlamasaydık iki günde zor çıkardık bu yaylaya. Bir de nerede kamp atacaktık ormanın derinliklerinde in yok cin yok. Ayılara yem olurduk. Ayrıca ne zaman başımızı bir yere soksak yağmur yağıyor… Hiç tutulmadık öyle dışarıda şakır şakır.. (Şekil 1-a; Yavuzların Sıfır Yokoluş’a pedal çevirdiklerinde ıslandıkları gibi heheheheh)
Ha bu bal bizi nereye kadar korur! Adı üstünde Balcı Köyü, çıkınca işiniz biter diyorsanız görücez bakalım hahahahah. Ay n’oluyor bana bugün ayoool. Yazarken kendimden geçtim. Eeee iki hafta gezer bir ayda yazamazsan, olayları yeniden yaşayınca böyle kafayı yersin işte…
Yattıktan beş saniye sonra…
İso uyur. Gürlemeye başlar.
Kevs: Şşş İso, İso.. Uyudun mu len?
Murat: İsooo, İsmaiiiiil…
Kevs: Ya ne çabuk uyudu bu..
Murat: Numara yapıyor yaa…
Kevs: İso cevap ver yoksa ayağımı ağzına sokucam…
Ayak yaklaşır, yaklaşır, yaklaşır… Yok! İso da tık yok! Hakikaten uyumuş.. (Sarsıyorum)
Kevs: Yan dön İso, horluyorsun yine…
İso bir ara yerden kalkıp kanepelerden birine geçmiş. Serkan da diğer kanepede yatıyor. Murat ile ikimiz yerde tulumlardayız. Derviş de yandaki odada yataklardan birinde. (Ohhh şanslı canavar n’olucak)
Gece uyurken Murat’ın ağzına sağlam bir dirsek koymuşum hahahah.
E tabi o da bana karşılık vermiş. Ama ben bunu ertesi gün öğrendim tabi nasıl derin uyuduysam onu bile hissetmedim hahahah…
Yarın süper yerlere gidicez…
Muhteşem şeyler görücez…
Bir kez daha ağzımız açık kalacak…
Neyse efeeeem sağlıcakla kalınız…
Hoşça kalın…
Sabah 6’da zor da olsa çalan alarm sesiyle açıyoruz gözlerimizi…
Ne var canım o saatte demeyin. Bir gün değil iki gün değil. Turun tam 8. günündeyiz. Bir – iki günü saymazsak her gece geç yatıp sabahları erken kalkmak zorunda kalıyoruz. Bu da belli zamandan sonra yorgunluk yaratmaya başlıyor. İnsan şöyle döne döne saat 11’e kadar uyumak istiyor.
Görev adamı İso kalkar kalkmaz çayı demliyor. Artvin’den aldığımız erzaklar hala yanımızda. Hatila’da yemek nasip olmamıştı. Güzel bir sucuklu yumurta yapıyoruz. Hatila’dan alınan peyniri de çıkarıp yanına koyuyoruz. Allah soframızdan domates, salatalığı eksik etmesin. Onlarsız yavan gelir kahvaltı bana… Çok şükür bugün güzel bir kahvaltı yapıyoruz. Kaç tane taze ekmek bitirdik ben bilmiyorum…
Yola çıkmamız yine 9.30’u buldu. Hava oldukça sıcak. Hepimiz arka arkaya giderken, sıcağın ve rampaların etkisiyle aramızdaki mesafeler gittikçe açılıyor.
http://i173.photobucket.com/albums/w59/KevSerSeri/IMG_1277.jpg
Derviş ile İso önde ben ortada Serkan ile Murat da arkadan geliyor. Arkadakiler bir ara gecikince bari öndekileri yakalayım diye basıyorum. Evet basıyorum!!.. Çünkü bagajların çoğunu Borçka’da bıraktık. Yanımıza sadece 2 günlük kıyafet, tulum, mat, çadır gibi gerekli şeyleri aldık… Yani bagajlarımız oldukça rahatladı. Derviş’inki hariç. O antrenman olsun diye hepsini bağladı (psikopat şey nolucek hehehehe).
Derviş, İso ve ben önde gidiyoruz. Hava inanılmaz sıcak. Su içe içe bir hal oldum. Bir de yayla da lazım olacak diye bot giydim, ayaklarım yanıyor hem de nasıl amanııın…
Yollar toprak ve yol yapımı devam ediyor. İş makinelerini geçtikten sonra foto çekmek için duruyoruz bir yamaçta.
http://i173.photobucket.com/albums/w59/KevSerSeri/IMG_1281.jpg
Aşağıdan sesleniyorlar…
- Nereden geliyorsunuz? Nereye gidiyorsunuz…
- Borçka! Aslında Artvin. Erzurum, Ankara da mümkündür haha (Onların da aklı karıştı bizim de heheheh. En iyisi aşağıya inmek…).
- Gelin bir çayımızı için…
- Tamam iniyoruz Abi…
Daha geleli 10km. olmamıştı ki çay için üşenmeden bisikletleri taa aşağıya kadar taşımaya karar verdik. Arkadan gelen Derviş de köyde asırlık çınar ağacının olduğunu duymuş ‘ona bakmaya gidicem’ diyince ‘ee biz de iniyoruz zaten’ dedik ve hep birlikte aşağıya indik. Bisikletimi aşağıya indirmeme yardım eden İso’ya teşkkürler…
Bizi davet eden abiye ‘bi çınara bakıp gelelim’ diyoruz. Ağaç gerçekten çok yüce. Bu fotoyu çekicem derken bu kadar geri gidebiliyorum. Isırganlar tarafından defalarca dalandım. İki hatta üç kere bakın. Ben anlamaz bu acıya değsin yahu hahahaha…
http://i173.photobucket.com/albums/w59/KevSerSeri/IMG_1285.jpg
Geri dönemiyoruz çünkü Alacaışıklı’da (eski adıyla Sanatis) çınar ağacının yanında evi bulunan Cemil Amca bizi bırakmıyor. Önce başlıyor çınarın hikayesini anlatmaya. İzleyelim bakalım neymiş ne değilmiş…
Tütün dizen teyzeler dikkatimi çekiyor.
http://i173.photobucket.com/albums/w59/KevSerSeri/IMG_1283.jpg
Bu şekilde kurutuyorlar…
http://i173.photobucket.com/albums/w59/KevSerSeri/IMG_1287.jpg
Ben de yaparım canım, kolay iş diyorum hehe…
http://i173.photobucket.com/albums/w59/KevSerSeri/IMG_1288.jpg
Cemil Karabeyoğlu bizi çok sevdi biz de onu. (Ay çok naziksiniz efeeeeem)
http://i173.photobucket.com/albums/w59/KevSerSeri/IMG_1289.jpg
Daha sonra iki asırlık konaklarını gezdiriyorlar bize…Üst katta taştan oyularak şekil verilmiş bir şömine vardı.
http://i173.photobucket.com/albums/w59/KevSerSeri/IMG_1292-1.jpg
http://i173.photobucket.com/albums/w59/KevSerSeri/IMG_1293.jpg
Kışlık mısırları da hazır. Bahçeleri de çok sevimli…
http://i173.photobucket.com/albums/w59/KevSerSeri/IMG_1291.jpg
Yan taraftaki akrabaları da çok sempatik. Teyzem bize hemen ayran yapıp getirdi. Nasıl içim yanmış nasıl. Cemil Amca kendi ayranını da bana veriyor. 3 bardak falan içtim galiba. Peynir, kavun derken yine öğle yemeğini aradan çıkarmış olduk. Taze fındıklar da cabası… Kesenize bereket amcacım…
http://i173.photobucket.com/albums/w59/KevSerSeri/IMG_1295.jpg
Derviş ile aramız ne oldu merak ediyorsunuz değil mi?
Fotodan da anlaşıldığı üzre havamız yerinde… Ancak sadece gerek oldukça konuşuyoruz (n’apıyım içimde atamadığım bir kırgınlık var hala…)
http://i173.photobucket.com/albums/w59/KevSerSeri/IMG_1297.jpg
Saate bir bakıyoruz… Amanın iki saatimizi burada geçirmişiz yemekti, muhabbetti derken. ‘Hemen yola çıkmamız lazım. Diğer arkadaşlar bizi çoktan geçmiştir, onları yakalamamız gerek’ diyip oradan ayrılıyoruz…
Bu arada Murat ile Serkan sıcağın etkisiyle mayışıp Köy Konağı’nda oturup araç beklemeye başlamışlar…
http://i173.photobucket.com/albums/w59/KevSerSeri/HPIM0852.jpg
Biz de onlara yetişmek için bir kamyon durdurup bisikletleri yükledik. Hadi yine şanslı günümüzdeyiz.
Biraz gitikten sonra bir de ne görelim! Bizimkiler önde bir kamyonette sallana sallana gidiyor.
Hop hişt pişt derken durduruyoruz. Yakaladık sizi derken onlar bizim fotomuzu çekiyor biz de onların… (Bu arada Serkan ile Murat’ın yaşadığı bisküvi macerası var. Serkan’ın ağzından dinlemelisiniz. İlahi bir kudret onlara yardım etmiş…)
http://i173.photobucket.com/albums/w59/KevSerSeri/HPIM0859.jpg
http://i173.photobucket.com/albums/w59/KevSerSeri/IMG_1299.jpg
Balcı Köyü’nün muhtarının oğlu Uğur da bizimle aynı kamyonetteydi…
http://i173.photobucket.com/albums/w59/KevSerSeri/HPIM0860.jpg
Muhteşem yollardan geçiyoruz…
http://i173.photobucket.com/albums/w59/KevSerSeri/IMG_1309.jpg
http://i173.photobucket.com/albums/w59/KevSerSeri/IMG_1315.jpg
Yine virajları alırken yüreğimiz ağzımıza geliyor… Beyazsu’nun hop hop hoplatan yolları ve komik diyaloglar için linke tıklayınız… (altı kere denememe rağmen bu videoyu bir türlü youtuba atamadım, ama yılmadım...)
(link)
Video’da duyduğunuz gibi bugün Beyazsu’yu görüp Macahel’e geçme hayallerimiz var. Bize 50 km denilen tırmanış haritada 70km görünüyor. Otostop çekmeseymişiz biz bu yolu iki günde de zor çıkarmışız. Şükürler olsun yine her tarafımızdan bal damlıyor…(Macahel’e geçişimiz biraz sorunlu olacak. Hem de bugün değil yarın değil tam iki gün sonra.)
http://i173.photobucket.com/albums/w59/KevSerSeri/IMG_1305.jpg
http://i173.photobucket.com/albums/w59/KevSerSeri/HPIM0863.jpg
Farukcum al bizi bi çek diyoruz. Şaşkınlığına geliyor hehe…
http://i173.photobucket.com/albums/w59/KevSerSeri/IMG_1321.jpg
İşte videoyu çekerken oturduğum yer. Araç salladıkça yandaki demirlere vurup durdum. Vurduğum yerler sopa yemiş gibi morardı ama kimin umurunda. O zamanki eğlenceye değdi doğrusu… (Burası Balcı Yaylası)
http://i173.photobucket.com/albums/w59/KevSerSeri/IMG_1323.jpg
Şapkalı küçük bir kız çocuğu (sağda) ile deve (solda) karşılaşırsa nasıl olur! Bakalım bulutlara dikkatlice. Fark edebildiniz mi?..
http://i173.photobucket.com/albums/w59/KevSerSeri/IMG_1325.jpg
Şimdiden büyülelendik. Beyazsu’ya çok var mı daha diye düşünmekteyiz… Şimdi de Karaca Yaylası’ndayız…
http://i173.photobucket.com/albums/w59/KevSerSeri/IMG_1326.jpg
Bulutların şeklini görünce aklıma muhteşem bir poz geliyor. ‘Derviş ben üflicem, hadi benim elimi bi ayarlat’ diyorum… O da güzelce çekiyor sağ olsun. Ellerine sağlık…
İşte odama poster yapmayı düşündüğüm o meşhur foto…
http://i173.photobucket.com/albums/w59/KevSerSeri/IMG_1327.jpg
Makro manyağı olacak kadar imkan var burada…
http://i173.photobucket.com/albums/w59/KevSerSeri/IMG_1329.jpg
Karaca’daki köylüler…
http://i173.photobucket.com/albums/w59/KevSerSeri/IMG_1330.jpg
Köylüler ve biz…
http://i173.photobucket.com/albums/w59/KevSerSeri/IMG_1331.jpg
Rakım gittikçe artıyor. Beyazsu’ya yaklaştık… Aşağı taraftan sisler üzerimize hızla ilerliyor…
http://i173.photobucket.com/albums/w59/KevSerSeri/IMG_1332.jpg
http://i173.photobucket.com/albums/w59/KevSerSeri/IMG_1334.jpg
Yaklaşıp foto çekene kadar sislerin içinde kalıyoruz…
http://i173.photobucket.com/albums/w59/KevSerSeri/IMG_1335.jpg
Oy dumanlar dumanlar hep dağlari sardunuz diye başlıyorum türkü çığırmaya…
http://i173.photobucket.com/albums/w59/KevSerSeri/IMG_1336.jpg
http://i173.photobucket.com/albums/w59/KevSerSeri/IMG_1337.jpg
http://i173.photobucket.com/albums/w59/KevSerSeri/IMG_1338.jpg
http://i173.photobucket.com/albums/w59/KevSerSeri/IMG_1339.jpg
Ağzımız açık kaldı. Büyülendik adeta…
http://i173.photobucket.com/albums/w59/KevSerSeri/IMG_1341.jpg
Halen kar var Karçal Dağ’larında…
http://i173.photobucket.com/albums/w59/KevSerSeri/IMG_1342.jpg
‘Hooop oynama teyze’ diyorum ama mıncıklıyorlar ordan burdan.. Buldular tabi fıstık gibi kızı hahahaha…
http://i173.photobucket.com/albums/w59/KevSerSeri/IMG_1343.jpg
http://i173.photobucket.com/albums/w59/KevSerSeri/IMG_1345.jpg
Zigzaglara bakın… İşte geldiğimiz yollar…
http://i173.photobucket.com/albums/w59/KevSerSeri/IMG_1347.jpg
Beyazsu’ya gelen bir tur ekibiyle karşılaşıyoruz…
http://i173.photobucket.com/albums/w59/KevSerSeri/HPIM0869.jpg
Tur rehberi Derviş’in arkadaşı çıkıyor. Derviş civar hakkında bilgi alırken ben de etraftakilerle muhabbet ediyorum. Derken birisi ‘Kevser’ diye sesleniyor… Alla alla burada kim beni bilsin derken, Deniz (yanlış hatırlamıyorsam) adında bir bayan çıkıyor grubun içinden. Daha önce bizimle turlamış 6 Mayıs Organizasyonunda… Ben de simasını hatırlıyorum o öyle diyince… Buradan sevgilerimizi iletiyorum kendisine. (Çektiğimiz hatıra fotosunu da eklerse memnun oluruz. Ben o telaşla unutmuşum…)
Ne yapalım ne edelim, nereye kamp atalım derken uçuruma yakın bir yerde sarı bir çadır görüyoruz…
Kimler gelmiş bizden başka diye tanışmaya gidiyoruz. Üç arkadaş İzmir’den kalkıp gelmişler. Yarın Yıldız Gölü’ne tırmanacaklarını söylüyorlar… Onlar tırmanır da biz tırmanamaz mıyız… Treking ekibindekiler de gölü çok methedince yarın biz de oraya tırmanalım diyoruz. E tabi bisikletsiz…
İso, Uğur’un (muhtarın oğlu) bizi çaya davet ettiğini hatırlatıyor. ‘Haydi o zaman diyip iniyoruz yeniden Balcı Yaylası’na. Balcı’nın minnacık bir barajı varmış. Sadece akşamları elektrik oluyormuş o da belirli saarler arasında. Evde elektriğin gelmesini beklerken yayılıyoruz koltuklara. Hava kararıyor, karardıkça içim geçiyor ve dalıyorum. Birden ‘aboo yağmur yağıyor’ sesiyle yerimden fırlıyorum. Kaç dakika uyudum, ben kimin, neredeyim, bir an kopuyorum. Anlayacağınız algıda mallık yaşıyorum… Kendime gelir gelmez dışarı fırlıyorum ne var diye. Bakıyorum bizimkiler bisikletleri evin odunluğuna taşımaya başlamış. Ay sağolun valla çocuklar, hiç halim yoktu dışarı çıkmaya…
Bu arada Uğur’un ninesi bize çok değişik yöresel bir akşam yemeği hazırlıyor. Bilin bakalım yemekte ne var. Mıhlama ve yine siron (silor).. Bu siron nasıl bir şeyse her yediğimizde farklı bir tat alıyoruz (tarhananın çeşit çeşit olması gibi bir şey)…Ellerine sağlık teyzecim her şey çok güzel olmuş…
http://i173.photobucket.com/albums/w59/KevSerSeri/IMG_1348.jpg
Serkan: Çok sağolun her şey için. Ellerinize sağlık. Biz aslında çaya gelmiştik…
Kevs: Çakaaaal. Ne demek istiyorsun sen şimdi. Aslında çaya gelmiştik. Yemeği yedik ama çay nerede kaldı mı!
Herkes: Puhahahahahhahahah
Serkan: Yok canım çay için gelmiştik yemek beklemiyorduk anlamında demek istedim,
Kevs: Hadi hadi yeme bizi. Arkadaş çay hastasıdır da biraz hahaha…
Çadırı bahçeye mi kursak acaba diye düşünürken Uğur ‘hayatta bırakmam, bu gece burada misafirim olun,’ diyor. Valla Uğurcum bizim çocukların kafasını kırarım seni kırmam (bu yağmurda, soğukta) ne yalan söyleyim heheheheh… Allah razı olsun bizi evlerinde yedirip içiren, kalmamıza izin veren bu aileden…
Bu sırada eve bir amca geliyor. Çaylarımızı yudumlarken muhabbetin tadına varıyoruz… Arada sırada Gürcüce konuşuyorlar, anlamıyoruz. Buna en çok bozulan da Murat oluyor. Yaw ne diyorsunuz biz anlamıyoruz diye. Kötü bir niyetleri yok… Nine ve amca eski toprak olduğu için Gürcüce daha rahat konuşuyorlar hepsi bu…
Amca: Siz şimdi nerede kalıyorsunuz?
Serkan: Çadırımız var abi..
Kevs: Hepimizin tulumları var. Sarılıp yatıyoruz işte…
Amca: Hepinizin!!!! O kadar tulumu ne yapacaksınız!
Başta bir an anlam veremiyorum. Bir saniye sonra…
Kevs: Haaa amca bu çalınan tulumdan değil. Bizim yorganların adı da tulum…. Hahah
Böyle yanlış anlaşılmalar olabiliyor. Adamcağız anlamadı tabi bu kadar kişi 5 tane tulumu nasıl taşır? Niye taşır? Taşır da niye sarılır? Sarılınca ısıtır mı? Manyak mı bu çocuklar? Ben en iyisi kaçıp canımı kuratırıyım… E biz de tabi onun neyi anlamadığını anlamadık. Bize göre de kendi açıklamamız gayet netti hahahah…
Valla arkadaşlar biz de şaşkınız bugünkü şansımıza. Birimizde bi bal var ama kimde? Henüz çözebilmiş değiliz. Kamyonete rastlamasaydık iki günde zor çıkardık bu yaylaya. Bir de nerede kamp atacaktık ormanın derinliklerinde in yok cin yok. Ayılara yem olurduk. Ayrıca ne zaman başımızı bir yere soksak yağmur yağıyor… Hiç tutulmadık öyle dışarıda şakır şakır.. (Şekil 1-a; Yavuzların Sıfır Yokoluş’a pedal çevirdiklerinde ıslandıkları gibi heheheheh)
Ha bu bal bizi nereye kadar korur! Adı üstünde Balcı Köyü, çıkınca işiniz biter diyorsanız görücez bakalım hahahahah. Ay n’oluyor bana bugün ayoool. Yazarken kendimden geçtim. Eeee iki hafta gezer bir ayda yazamazsan, olayları yeniden yaşayınca böyle kafayı yersin işte…
Yattıktan beş saniye sonra…
İso uyur. Gürlemeye başlar.
Kevs: Şşş İso, İso.. Uyudun mu len?
Murat: İsooo, İsmaiiiiil…
Kevs: Ya ne çabuk uyudu bu..
Murat: Numara yapıyor yaa…
Kevs: İso cevap ver yoksa ayağımı ağzına sokucam…
Ayak yaklaşır, yaklaşır, yaklaşır… Yok! İso da tık yok! Hakikaten uyumuş.. (Sarsıyorum)
Kevs: Yan dön İso, horluyorsun yine…
İso bir ara yerden kalkıp kanepelerden birine geçmiş. Serkan da diğer kanepede yatıyor. Murat ile ikimiz yerde tulumlardayız. Derviş de yandaki odada yataklardan birinde. (Ohhh şanslı canavar n’olucak)
Gece uyurken Murat’ın ağzına sağlam bir dirsek koymuşum hahahah.
E tabi o da bana karşılık vermiş. Ama ben bunu ertesi gün öğrendim tabi nasıl derin uyuduysam onu bile hissetmedim hahahah…
Yarın süper yerlere gidicez…
Muhteşem şeyler görücez…
Bir kez daha ağzımız açık kalacak…
Neyse efeeeem sağlıcakla kalınız…
Hoşça kalın…


