KevSerSeri
Forum Bağımlısı
- Kayıt
- 3 Ağustos 2006
- Mesaj
- 1.351
- Tepki
- 3.316
- Şehir
- Ankara
19 Ağustos 2008 (Kars- I.Bölüm)
"Planlar Neden Değişti ?"
Her birimiz başka bir sebepten bağlıyız bulunduğumuz şehre. Kimimiz alışkanlıklardan, kimimiz iş güçten, kimimiz yeni umutlardan...
Sevsek de güzel Ankara’mızı yeni yerler görmek amacıyla kopup gitmek, telefonları kapatmak, kimsenin ulaşamadığı, kimseye ulaşamadığımız kısa anlar için gün saydık bir sene boyunca tura çıkıp çıkamayacağımız belli olmadan hayaller kurarak. Herkes birbirinden haber bekliyordu. Zira birinin işten izin alması diğerine, diğerinin parasını denklemesi ötekine bağlı bir zincirdi.
Kafamı kaşıyarak haftalarca düşündüm taşındım. "Ya tam gittiğimde kadrolar açıklanırsa, evrak toplamada geç kalırsam, yine treni kaçırırsam" diye kara kara düşünüyor bu şehirden uzaklara bir adım atamıyordum. Zira ben de adına Kpss denen saçma bir sınavın mağdurlarındandım ve beklemek zorundaydım. Deli gönül "çık git" diyor mantığım "yok Kevser! sen az daha bekle, acele etme" diyordu. Nette gezerken iki sene öncesinin atama tarihlerine bakınca bu devlet aynı mantıkla giderse yaşadım, erken açıklanamaz diye mantık yürütünce gözlerimde şimşekler çaktı. Son birkaç aydır “Kevser bu sene tura gitmeyecek miyiz?” diye soran Serkan’a çantanı hazırlamaya başla iki-üç güne kadar tura çıkıyoruz diye müjdeyi verdim. En az benim kadar sevinmiş olmalı ki iş yerindeyim demeden "vallaha mı?" diye bağırarak havalara uçtu. Geçen seneki ekibe haber saldık var mısınız diye? İso “ben varım”, Murat “sonra katılabilirim” dedi. Mesut ile Erhan haftaya çıkın biz de gelelim dediler. Serci “staj uzadı çok üzgünüm, gelemiyorum” dedi.
Tekrar başımı aldım ellerimin arasına düşündüm, taşındım. Kimseye göre ayarlayacak ne zamanım vardı ne de sabrım. Çünkü kendime ne olacağı belli değildi. Fırsatı kaçırırsam bu seneki hayallerim suya düşebilir, işe girersem de bir sene izin alamazdım. Elde var üç kişi. Üç kişiyle uzun tur olur mu? Neden olmasın deyip hazırladık çantaları. Serkan biletleri ayırttı, ben nerdeyse 15 günlük erzak topladım, İso da mutfak araç gereçlerini tedarik etti.
Bizim için tur başlamıştı en azından teorik olarak. Her zamanki gibi bir türlü razı olmayan ailelerin gönüllerini alma çabaları da başlamıştı. Ben ise yolculuğun Kars’tan başlayacağını nasıl söyleyeceğimi düşünmeye başladım. Stresim bir türlü bitmiyor, dertlerin biri bitse öteki başlıyordu. Her ne kadar güvendiğim kardeşlerimle yola çıksam da kız başına 15 gün dağlarda gezeceğini söylemek bir de yolculuğu doğudan başlatacağını söylemek hiç kolay değildi.
Bu kadar az zamanda nasıl tura çıkılabilir? Güzergah nasıl çizilir? Eşyalar nasıl tedarik edilir? Hepsi önceki turların detaylarında gizliydi. Daha önce defalarca uzun turlara çıkmıştım ve hepsinin listesi bir dosyada saklıydı. Buna en yakın olan geçen seneki Artvin Turu'nun listesini çıkarıp koydum karşıma ve bir kaç şey ekleyip çıkararak oluşturdum yenisini. Peki ya güzergah? Gidilecek, gezilecek, görülecek yerler az çok belliydi. Kullanılacak olan yol da. Nereyi çok beğenirsek, nerede daha çok huzur bulursak orada fazladan kalabilirdik. Ha vakit artarsa ya da birilerinden "görmeden gitmeyin" gibi bir şey duyarsak anında planları değiştirebilirdik. Benim tur anlayışımda ne kadar çok pedal bastığımın ne kadar ortalama yaptığımın önemi yoktu. Ne kadar çok yer gördüğüm, yolda nasıl gittiğim, giderken soluduğum hava, yolculuktan aldığım haz ve verdiği huzur vardı. O yüzden kafamız rahat tur değil tatil havasındaydık.
Pazartesi 17’ye biletlerimizi alıp Kars yolcusu kalmasın diyerek otobüse eşyalarımızı ve bisikletlerimizi yerleştirdik. Sağ olsun arkadaşlar burada da bizi yalnız bırakmadı ve uğurlamaya geldi. Eşyalarımı listeden kontrol ederek tek tek çantaya yerleştirdiğim için kafam rahattı. Ancak bu kadar saat yolculuk çekilmezdi. Otobüse binerken yastıklarımı unutmamalıyımdım biri boynuma diğeri belime. Yol için ablamın hazırladığı börekleri arıyorum ortalıkta yok. Sds’ye gittiğimizde İstanbul’dan bisikletle gelen Necati Bilgen ve Süleyman Şatır gibi değerli ağabeylerimizi görmek beni hayli şaşırttı. Ayaküstü iki muhabbet ve acele tavırlar içerisinde aklımız dağınık bir şekilde ayrılırken Halim börekleri dükkanda unutmuş. Hemen kaşlarım çatılıyor ve sinirleniyorum ama nasıl olur diye? 18 saatlik yolda ne yiyip ne içeceğiz? “Ablam seni affetmeyecek. Sabahın köründe söylenerek yufka almaya gidip börek yaptı” diye Halim’e çatıyorum. Kusura bakma o gün için Halimcan!
http://i173.photobucket.com/albums/w59/KevSerSeri/KAAR/S6305110.jpg
Aklımıza Berkay’ı aramak geliyor geç de olsa. Bu arada börek üstüne bahisler dönmeye başladı. Murat ve Serkan Taşdelen “oh oh iyi oldu ne zamandır da canımız börek istiyordu. Biz yeriz gidince sen sıkma canını diye iyice kızdırıyorlar. Otobüsün hareket etmesiyle sevdiklerimizi soğuk camın arkasında bırakarak hüzünleniyoruz. Bizimkiler de börekten ümidi kesti. Otobüs terminalden çıkana kadar Berkay yetişiyor ve ileride bizi yakalıyor. Acele bir şekilde poşeti alıp tekrar vedalaşıyoruz. Teşekkürler arkadaşlar!
http://i173.photobucket.com/albums/w59/KevSerSeri/KAAR/S6305111.jpg
Uyuyor, uyanıyor, molalarda uyuşan bacakları açmak için yürüyüşler yapıyoruz ama nafile! Yol bir türlü bitmiyor özellikle de benim gibi uzun yolculuktan nefret eden biri için. Şansımıza gece 3 gibi otobüs bozuluyor. Klimanın kayışı kopup diğer kayışın arasına sıkışıyor. İniyoruz araçtan. Sağa git sola git haydi biraz da ileriye geriye. Yıldızlara bak “aaaa ne güzel”. Orada bir şey mi var. Yok ben yanlış gördüm. Üşüdük hadi içeri girelim. Sıkıldık bir daha çıkalım. Ama bir türlü sorun giderilemiyor. Cep telefonlarının ışığıyla aydınlatmaya çalışıyorlar cıvataları. Durun biz de ışık var diyip bisikletlerin ön lambalarını getiriyoruz bagajdan. Alet çantasında her şey var tam da lazım olan 16 numara anahtar yok. Bunu duyunca durun ben de kurbağacık da olacaktı diyip getiriyorum bagajdan. Uğraşıyorlar didiniyorlar bir türlü sökmeyi başaramıyorlar. Bagajları toparlamak zor olmasa çoktan bir kamyonete otostop çekip gitmiştik ancak onları birleştirmeyi gözümüz yemiyor.
Koca otobüsü iteklemeye başlıyorlar. Bu arada marşa basa basa havayı da bitiriyorlar. Hoppala kalıyoruz dağ başında. İşte şimdi durumlar kötü. Hava basacak bir aracın gelmesi lazım. Yolda yardıma gelen bazı otobüslerle yolcular transfer ediliyor. İyi ki börekler gelmiş yoksa aç kalacaktık.
http://i173.photobucket.com/albums/w59/KevSerSeri/KAAR/IMG_6890.jpg
Mola yerinde arılara ayrı bir ziyafet var.
http://i173.photobucket.com/albums/w59/KevSerSeri/KAAR/S6305117.jpg
Otobüsün jant kapağı fırlayınca köprünün fotoğrafını çekmek isteyen İso'ya gün doğdu.
http://i173.photobucket.com/albums/w59/KevSerSeri/KAAR/S6305122.jpg
Planlarımıza göre sabah 10’da Kars’ta inip kaleyi ve şehri gezip peşine Ani Harabeleri'ne gidecektik. Otogara varışımız 2’yi bulunca ve üstümüze yol yorgunluğu çökünce planlar değişiyor. Otogardan hazırlanıp çıkmamız 4’ü buluyor. Üzerimizde inanılmaz bir miskinlik var. Muavinimiz Serkan'ın adaşı ve muhabbet açılınca bizimkini tanıyor. Yol boyunca bize çok yardımcı oldu ve ayrıca ilgilendi sağ olsun. Hatıra fotoğrafını alıp yola koyuluyoruz.
http://i173.photobucket.com/albums/w59/KevSerSeri/KAAR/IMG_6891.jpg
Serkan Karslı ve tam on yıldır memleketine gelemiyor. Turu Kars’tan başlatmamızda büyük etkisi oldu. Babası yıllar önce rahmetli olmuş mezarlığa uğramak istiyor. “Elbette” diyoruz. Ancak bir türlü mezarın yerini bulamıyoruz, çok karışık geliyor. Sonra tekrar uğrarız diyerek şehrin içine doğru yol alıyoruz.
Burada yoktur diye ümidini kestiği ancak yoldan geçerken gözüne ilişen babasının samimi arkadaşı Hilmi Amca’yı fark ediyor Serkan. Bir çayını içip iki lafın belini kırmak için giriyoruz bobin ustasının dükkanına. Muhabbet ederken aklıma kazınan bir söz ediyor Hilmi Amca “Babamdan ileri, oğlumdan geriyim” diye Nazım Hikmet’ten bir dizeyle.
http://i173.photobucket.com/albums/w59/KevSerSeri/KAAR/IMG_6892.jpg
Serkanların mahallesine gidiyoruz. Çocukluk yıllarına dönüyor. İki ağacın arasını gösteriyor “burası benim kalemdi” diye. “Bu sokaklar çok uzun gelir, bir türlü bitmezdi” diye ekliyor lafına.
http://i173.photobucket.com/albums/w59/KevSerSeri/KAAR/S5001614.jpg
Konu komşu ziyaretleri yapıyoruz. Çok sıcakkanlı insanlar bizi çok güzel karşılıyorlar.
http://i173.photobucket.com/albums/w59/KevSerSeri/KAAR/S5001612.jpg
http://i173.photobucket.com/albums/w59/KevSerSeri/KAAR/IMG_6894.jpg
Her zamanki gibi çocuklardan ilgi büyük.
http://i173.photobucket.com/albums/w59/KevSerSeri/KAAR/S6305135.jpg
Şehrin içini kısaca dolanıyoruz. Ruslardan kalma yapılara sıkça rastlıyoruz.
http://i173.photobucket.com/albums/w59/KevSerSeri/KAAR/IMG_6897.jpg
http://i173.photobucket.com/albums/w59/KevSerSeri/KAAR/IMG_6898.jpg
http://i173.photobucket.com/albums/w59/KevSerSeri/KAAR/IMG_6900.jpg
Kars'ın sokakları, caddeleri, meydanları çok geniş ve muntazam. Yabancının eli değdiği her halinden belli. Hatta bir söz var burada "Ruslar çok güzel yapmışar ama hiç gelip bakmıyorlar" diye. Bakımsızlıktan tarihi eserler dökülüyor.
http://i173.photobucket.com/albums/w59/KevSerSeri/KAAR/S5001615.jpg
http://i173.photobucket.com/albums/w59/KevSerSeri/KAAR/IMG_6902.jpg
Saatlerimiz 6’ya gelirken ayrılıyoruz merkezden Dikme’ye doğru. Serkan “bu akşam dayımlarda kalalım ben de yıllardır görmediğim akrabalarımı görürüm, yarın da Ani’ye doğru yola çıkarız” diye yol gösteriyor. Hava kararmaya başladı ancak gökyüzüne bakmak, ondaki yumuşaklığı hissetmek mutluluk veriyor insana.
http://i173.photobucket.com/albums/w59/KevSerSeri/KAAR/IMG_6905.jpg
Köye yaklaştığımızda yeni dökülen asfalt hepimize sürpriz oluyor. Hoş geldin kara balçık! Ayakkabımızın içine, çantalara her yere sıçrıyor. Hızımızı düşürdükçe geç kalıyoruz.
http://i173.photobucket.com/albums/w59/KevSerSeri/KAAR/IMG_6906.jpg
Çok fazla yol almıyoruz. 23km sonunda Dikme’ye varıyoruz. Akrabaları bizi çok sıcak karşılıyor. Sıcak yemekler güzel muhabbetler eşliğinde sunuluyor. Çay içerken koltukta uyumayı nasıl başarıyorum cevabı yolculukta gizli. Kafamı ve gözlerimi bir türlü sabitleyemiyorum. Ayıp oluyor diye tutmaya çalışıyorum ancak uykuya yenik düşüyorum.Serkan’ın seslenmesiyle gözlerimi açıyor ve “daha dişlerimi fırçalayacağım, lensimi çıkaracağım. Biriniz yardıma gelsin” diyorum. Şansımıza sular kesilmiş ve su için yardıma ihtiyacım var.
"Yarın sabah 5’te kalkalım, doğudayız güneş erken doğar" diyorum. Yol yorgunluğu da hesaba katılarak 6’da kalkıp kahvaltı bile yapmadan yola çıkarız diye karar alınıyor. “Yoksa Ani’ye yetişmemiz mümkün değil daha Kars’ı gezeceğiz” diyerek saatlerimizi kuruyoruz. Bizler için hazırlanan yumuşacık, tertemiz yataklara yatıp kafayı vurduğumuz gibi uyuyakalıyoruz.
"Planlar Neden Değişti ?"
Her birimiz başka bir sebepten bağlıyız bulunduğumuz şehre. Kimimiz alışkanlıklardan, kimimiz iş güçten, kimimiz yeni umutlardan...
Sevsek de güzel Ankara’mızı yeni yerler görmek amacıyla kopup gitmek, telefonları kapatmak, kimsenin ulaşamadığı, kimseye ulaşamadığımız kısa anlar için gün saydık bir sene boyunca tura çıkıp çıkamayacağımız belli olmadan hayaller kurarak. Herkes birbirinden haber bekliyordu. Zira birinin işten izin alması diğerine, diğerinin parasını denklemesi ötekine bağlı bir zincirdi.
Kafamı kaşıyarak haftalarca düşündüm taşındım. "Ya tam gittiğimde kadrolar açıklanırsa, evrak toplamada geç kalırsam, yine treni kaçırırsam" diye kara kara düşünüyor bu şehirden uzaklara bir adım atamıyordum. Zira ben de adına Kpss denen saçma bir sınavın mağdurlarındandım ve beklemek zorundaydım. Deli gönül "çık git" diyor mantığım "yok Kevser! sen az daha bekle, acele etme" diyordu. Nette gezerken iki sene öncesinin atama tarihlerine bakınca bu devlet aynı mantıkla giderse yaşadım, erken açıklanamaz diye mantık yürütünce gözlerimde şimşekler çaktı. Son birkaç aydır “Kevser bu sene tura gitmeyecek miyiz?” diye soran Serkan’a çantanı hazırlamaya başla iki-üç güne kadar tura çıkıyoruz diye müjdeyi verdim. En az benim kadar sevinmiş olmalı ki iş yerindeyim demeden "vallaha mı?" diye bağırarak havalara uçtu. Geçen seneki ekibe haber saldık var mısınız diye? İso “ben varım”, Murat “sonra katılabilirim” dedi. Mesut ile Erhan haftaya çıkın biz de gelelim dediler. Serci “staj uzadı çok üzgünüm, gelemiyorum” dedi.
Tekrar başımı aldım ellerimin arasına düşündüm, taşındım. Kimseye göre ayarlayacak ne zamanım vardı ne de sabrım. Çünkü kendime ne olacağı belli değildi. Fırsatı kaçırırsam bu seneki hayallerim suya düşebilir, işe girersem de bir sene izin alamazdım. Elde var üç kişi. Üç kişiyle uzun tur olur mu? Neden olmasın deyip hazırladık çantaları. Serkan biletleri ayırttı, ben nerdeyse 15 günlük erzak topladım, İso da mutfak araç gereçlerini tedarik etti.
Bizim için tur başlamıştı en azından teorik olarak. Her zamanki gibi bir türlü razı olmayan ailelerin gönüllerini alma çabaları da başlamıştı. Ben ise yolculuğun Kars’tan başlayacağını nasıl söyleyeceğimi düşünmeye başladım. Stresim bir türlü bitmiyor, dertlerin biri bitse öteki başlıyordu. Her ne kadar güvendiğim kardeşlerimle yola çıksam da kız başına 15 gün dağlarda gezeceğini söylemek bir de yolculuğu doğudan başlatacağını söylemek hiç kolay değildi.
Bu kadar az zamanda nasıl tura çıkılabilir? Güzergah nasıl çizilir? Eşyalar nasıl tedarik edilir? Hepsi önceki turların detaylarında gizliydi. Daha önce defalarca uzun turlara çıkmıştım ve hepsinin listesi bir dosyada saklıydı. Buna en yakın olan geçen seneki Artvin Turu'nun listesini çıkarıp koydum karşıma ve bir kaç şey ekleyip çıkararak oluşturdum yenisini. Peki ya güzergah? Gidilecek, gezilecek, görülecek yerler az çok belliydi. Kullanılacak olan yol da. Nereyi çok beğenirsek, nerede daha çok huzur bulursak orada fazladan kalabilirdik. Ha vakit artarsa ya da birilerinden "görmeden gitmeyin" gibi bir şey duyarsak anında planları değiştirebilirdik. Benim tur anlayışımda ne kadar çok pedal bastığımın ne kadar ortalama yaptığımın önemi yoktu. Ne kadar çok yer gördüğüm, yolda nasıl gittiğim, giderken soluduğum hava, yolculuktan aldığım haz ve verdiği huzur vardı. O yüzden kafamız rahat tur değil tatil havasındaydık.
Pazartesi 17’ye biletlerimizi alıp Kars yolcusu kalmasın diyerek otobüse eşyalarımızı ve bisikletlerimizi yerleştirdik. Sağ olsun arkadaşlar burada da bizi yalnız bırakmadı ve uğurlamaya geldi. Eşyalarımı listeden kontrol ederek tek tek çantaya yerleştirdiğim için kafam rahattı. Ancak bu kadar saat yolculuk çekilmezdi. Otobüse binerken yastıklarımı unutmamalıyımdım biri boynuma diğeri belime. Yol için ablamın hazırladığı börekleri arıyorum ortalıkta yok. Sds’ye gittiğimizde İstanbul’dan bisikletle gelen Necati Bilgen ve Süleyman Şatır gibi değerli ağabeylerimizi görmek beni hayli şaşırttı. Ayaküstü iki muhabbet ve acele tavırlar içerisinde aklımız dağınık bir şekilde ayrılırken Halim börekleri dükkanda unutmuş. Hemen kaşlarım çatılıyor ve sinirleniyorum ama nasıl olur diye? 18 saatlik yolda ne yiyip ne içeceğiz? “Ablam seni affetmeyecek. Sabahın köründe söylenerek yufka almaya gidip börek yaptı” diye Halim’e çatıyorum. Kusura bakma o gün için Halimcan!
http://i173.photobucket.com/albums/w59/KevSerSeri/KAAR/S6305110.jpg
Aklımıza Berkay’ı aramak geliyor geç de olsa. Bu arada börek üstüne bahisler dönmeye başladı. Murat ve Serkan Taşdelen “oh oh iyi oldu ne zamandır da canımız börek istiyordu. Biz yeriz gidince sen sıkma canını diye iyice kızdırıyorlar. Otobüsün hareket etmesiyle sevdiklerimizi soğuk camın arkasında bırakarak hüzünleniyoruz. Bizimkiler de börekten ümidi kesti. Otobüs terminalden çıkana kadar Berkay yetişiyor ve ileride bizi yakalıyor. Acele bir şekilde poşeti alıp tekrar vedalaşıyoruz. Teşekkürler arkadaşlar!
http://i173.photobucket.com/albums/w59/KevSerSeri/KAAR/S6305111.jpg
Uyuyor, uyanıyor, molalarda uyuşan bacakları açmak için yürüyüşler yapıyoruz ama nafile! Yol bir türlü bitmiyor özellikle de benim gibi uzun yolculuktan nefret eden biri için. Şansımıza gece 3 gibi otobüs bozuluyor. Klimanın kayışı kopup diğer kayışın arasına sıkışıyor. İniyoruz araçtan. Sağa git sola git haydi biraz da ileriye geriye. Yıldızlara bak “aaaa ne güzel”. Orada bir şey mi var. Yok ben yanlış gördüm. Üşüdük hadi içeri girelim. Sıkıldık bir daha çıkalım. Ama bir türlü sorun giderilemiyor. Cep telefonlarının ışığıyla aydınlatmaya çalışıyorlar cıvataları. Durun biz de ışık var diyip bisikletlerin ön lambalarını getiriyoruz bagajdan. Alet çantasında her şey var tam da lazım olan 16 numara anahtar yok. Bunu duyunca durun ben de kurbağacık da olacaktı diyip getiriyorum bagajdan. Uğraşıyorlar didiniyorlar bir türlü sökmeyi başaramıyorlar. Bagajları toparlamak zor olmasa çoktan bir kamyonete otostop çekip gitmiştik ancak onları birleştirmeyi gözümüz yemiyor.
Koca otobüsü iteklemeye başlıyorlar. Bu arada marşa basa basa havayı da bitiriyorlar. Hoppala kalıyoruz dağ başında. İşte şimdi durumlar kötü. Hava basacak bir aracın gelmesi lazım. Yolda yardıma gelen bazı otobüslerle yolcular transfer ediliyor. İyi ki börekler gelmiş yoksa aç kalacaktık.
http://i173.photobucket.com/albums/w59/KevSerSeri/KAAR/IMG_6890.jpg
Mola yerinde arılara ayrı bir ziyafet var.
http://i173.photobucket.com/albums/w59/KevSerSeri/KAAR/S6305117.jpg
Otobüsün jant kapağı fırlayınca köprünün fotoğrafını çekmek isteyen İso'ya gün doğdu.
http://i173.photobucket.com/albums/w59/KevSerSeri/KAAR/S6305122.jpg
Planlarımıza göre sabah 10’da Kars’ta inip kaleyi ve şehri gezip peşine Ani Harabeleri'ne gidecektik. Otogara varışımız 2’yi bulunca ve üstümüze yol yorgunluğu çökünce planlar değişiyor. Otogardan hazırlanıp çıkmamız 4’ü buluyor. Üzerimizde inanılmaz bir miskinlik var. Muavinimiz Serkan'ın adaşı ve muhabbet açılınca bizimkini tanıyor. Yol boyunca bize çok yardımcı oldu ve ayrıca ilgilendi sağ olsun. Hatıra fotoğrafını alıp yola koyuluyoruz.
http://i173.photobucket.com/albums/w59/KevSerSeri/KAAR/IMG_6891.jpg
Serkan Karslı ve tam on yıldır memleketine gelemiyor. Turu Kars’tan başlatmamızda büyük etkisi oldu. Babası yıllar önce rahmetli olmuş mezarlığa uğramak istiyor. “Elbette” diyoruz. Ancak bir türlü mezarın yerini bulamıyoruz, çok karışık geliyor. Sonra tekrar uğrarız diyerek şehrin içine doğru yol alıyoruz.
Burada yoktur diye ümidini kestiği ancak yoldan geçerken gözüne ilişen babasının samimi arkadaşı Hilmi Amca’yı fark ediyor Serkan. Bir çayını içip iki lafın belini kırmak için giriyoruz bobin ustasının dükkanına. Muhabbet ederken aklıma kazınan bir söz ediyor Hilmi Amca “Babamdan ileri, oğlumdan geriyim” diye Nazım Hikmet’ten bir dizeyle.
http://i173.photobucket.com/albums/w59/KevSerSeri/KAAR/IMG_6892.jpg
Serkanların mahallesine gidiyoruz. Çocukluk yıllarına dönüyor. İki ağacın arasını gösteriyor “burası benim kalemdi” diye. “Bu sokaklar çok uzun gelir, bir türlü bitmezdi” diye ekliyor lafına.
http://i173.photobucket.com/albums/w59/KevSerSeri/KAAR/S5001614.jpg
Konu komşu ziyaretleri yapıyoruz. Çok sıcakkanlı insanlar bizi çok güzel karşılıyorlar.
http://i173.photobucket.com/albums/w59/KevSerSeri/KAAR/S5001612.jpg
http://i173.photobucket.com/albums/w59/KevSerSeri/KAAR/IMG_6894.jpg
Her zamanki gibi çocuklardan ilgi büyük.
http://i173.photobucket.com/albums/w59/KevSerSeri/KAAR/S6305135.jpg
Şehrin içini kısaca dolanıyoruz. Ruslardan kalma yapılara sıkça rastlıyoruz.
http://i173.photobucket.com/albums/w59/KevSerSeri/KAAR/IMG_6897.jpg
http://i173.photobucket.com/albums/w59/KevSerSeri/KAAR/IMG_6898.jpg
http://i173.photobucket.com/albums/w59/KevSerSeri/KAAR/IMG_6900.jpg
Kars'ın sokakları, caddeleri, meydanları çok geniş ve muntazam. Yabancının eli değdiği her halinden belli. Hatta bir söz var burada "Ruslar çok güzel yapmışar ama hiç gelip bakmıyorlar" diye. Bakımsızlıktan tarihi eserler dökülüyor.
http://i173.photobucket.com/albums/w59/KevSerSeri/KAAR/S5001615.jpg
http://i173.photobucket.com/albums/w59/KevSerSeri/KAAR/IMG_6902.jpg
Saatlerimiz 6’ya gelirken ayrılıyoruz merkezden Dikme’ye doğru. Serkan “bu akşam dayımlarda kalalım ben de yıllardır görmediğim akrabalarımı görürüm, yarın da Ani’ye doğru yola çıkarız” diye yol gösteriyor. Hava kararmaya başladı ancak gökyüzüne bakmak, ondaki yumuşaklığı hissetmek mutluluk veriyor insana.
http://i173.photobucket.com/albums/w59/KevSerSeri/KAAR/IMG_6905.jpg
Köye yaklaştığımızda yeni dökülen asfalt hepimize sürpriz oluyor. Hoş geldin kara balçık! Ayakkabımızın içine, çantalara her yere sıçrıyor. Hızımızı düşürdükçe geç kalıyoruz.
http://i173.photobucket.com/albums/w59/KevSerSeri/KAAR/IMG_6906.jpg
Çok fazla yol almıyoruz. 23km sonunda Dikme’ye varıyoruz. Akrabaları bizi çok sıcak karşılıyor. Sıcak yemekler güzel muhabbetler eşliğinde sunuluyor. Çay içerken koltukta uyumayı nasıl başarıyorum cevabı yolculukta gizli. Kafamı ve gözlerimi bir türlü sabitleyemiyorum. Ayıp oluyor diye tutmaya çalışıyorum ancak uykuya yenik düşüyorum.Serkan’ın seslenmesiyle gözlerimi açıyor ve “daha dişlerimi fırçalayacağım, lensimi çıkaracağım. Biriniz yardıma gelsin” diyorum. Şansımıza sular kesilmiş ve su için yardıma ihtiyacım var.
"Yarın sabah 5’te kalkalım, doğudayız güneş erken doğar" diyorum. Yol yorgunluğu da hesaba katılarak 6’da kalkıp kahvaltı bile yapmadan yola çıkarız diye karar alınıyor. “Yoksa Ani’ye yetişmemiz mümkün değil daha Kars’ı gezeceğiz” diyerek saatlerimizi kuruyoruz. Bizler için hazırlanan yumuşacık, tertemiz yataklara yatıp kafayı vurduğumuz gibi uyuyakalıyoruz.


