Abimin Bisiklet'le İstanbuldan- Çin'e olan yolculuğu!...

pilot

Forum Demirbaşı
Kayıt
28 Ocak 2014
Mesaj
434
Tepki
215
Şehir
bolu
İsim
mehmet coşkun uzak
Bisiklet
Focus
Bi solukta tüm yazıları okudum. Çok güzel aktarımı var. Fotograflar muhteşem.
 
  • Beğen
Tepkiler: Çetin Güzel
Scudo

Çetin Güzel

Daimi Üye
Kayıt
6 Eylül 2013
Mesaj
331
Tepki
197
Şehir
istanbul
@mehmet c. uzak


Teşekkür ederiz.

@Gökçe Çakır

Katlanır bisikletini yükü kaldırmadığı için değiştirmek zorunda kaldı.

@Burak_Dingiloglu

Sitesine ekleyecekti, tekrardan kendisine hatırlatırım.
 

MertAG

Forum Bağımlısı
Kayıt
30 Ağustos 2014
Mesaj
835
Tepki
588
Yaş
32
Şehir
Antalya
Bisiklet
Kron
@Raşit S

Benim kız arkadaşımda gitmişti şehirde sadece bir yol var diyor hayvanlar insanlar motorlar herkes o yolda inekler yolun ortasında yatıyordu falan diyor :D.
 

Reahax

Daimi Üye
Kayıt
4 Eylül 2014
Mesaj
304
Tepki
250
Şehir
İstanbul/Pendik
İsim
Recep
Bisiklet
Cannondale
Abini tebrik ederim, takipteyim.
Umarım bizde bir gün abindeki cesaretin çeyreğini buluruz :)
 
  • Beğen
Tepkiler: Çetin Güzel

S. Onur

Üye
Kayıt
28 Ekim 2014
Mesaj
37
Tepki
31
Şehir
İzmir
İsim
Onur SÜSLÜ
Bisiklet
Cuma günü tüm yazılarını okudum , gerçekten çok güzel anlatmış hatta anlatırken yaşattı :) Sonra sitesine ulaşıp Manisa - İzmir yazısını okudum ve bilgisi dahilinde önümüzde ki cumartesi günü bende İzmir'den çıkıp Manisa ya gitmeyi planlıyorum :rolleyes:

Takipteyim.
 
  • Beğen
Tepkiler: Çetin Güzel

Çetin Güzel

Daimi Üye
Kayıt
6 Eylül 2013
Mesaj
331
Tepki
197
Şehir
istanbul
@Burak_Dingiloglu

Bisikletin güncel ekipmanları; zaman bulduğunda daha detaylı yazacak.

(link)

@S. Onur

Sormak istediğiniz birşey varsa yazın kendisi zaman buldukça cevap yazıyor. Facebooktan ya da siteden.
 

can akıncılar

Forum Bağımlısı
Kayıt
29 Aralık 2010
Mesaj
1.553
Tepki
897
Şehir
Fatsa
Bisiklet
Salcano
İnternetten Takip Ediyorum,Hindistan Yazısı Ayrı Bir Olay:D
 

Çetin Güzel

Daimi Üye
Kayıt
6 Eylül 2013
Mesaj
331
Tepki
197
Şehir
istanbul
Yeni yazı, keyifli okumalar;

(link)

@Burak_Dingiloglu

Yazıyı geç gördüm kusura bakmayın. Giyim farklı markalardan, tek marka değil.
 

Mert Ahmet

Daimi Üye
Kayıt
13 Ağustos 2013
Mesaj
382
Tepki
293
Şehir
Tekirdağ/Çorlu
nasıl buna vakit ayırıyolar ben çok merak ediyorum :D çünkü ben haftada 2-3 saat binmek için bile zor vakit ayırıyorum... :(
 

Çetin Güzel

Daimi Üye
Kayıt
6 Eylül 2013
Mesaj
331
Tepki
197
Şehir
istanbul
@Mert Ahmet

azmin elinden birşey kurtulamaz. Yağmur çamur ve soğuk demeden binerim.

Keyifli okumalar;

(link)
 
  • Beğen
Tepkiler: ilker

MertAG

Forum Bağımlısı
Kayıt
30 Ağustos 2014
Mesaj
835
Tepki
588
Yaş
32
Şehir
Antalya
Bisiklet
Kron
Çoğu yazısını okudum bayağı güzel yazıyor ama biraz daha gürkan genç gibi markalaştırabilirse daha akıllıca birşey çıkabilir ortaya.
 

fatih acar

Üye
Kayıt
21 Temmuz 2013
Mesaj
88
Tepki
82
Yaş
44
Şehir
izmir
İsim
Fatih ACAR
Bisiklet
Carraro
Abinin yazılarını hayranlıkla takip ediyorum. O'nu markalaştırmanın gerektiğini ben de düşünüyorum. Yolu açık olsun... Bu arada Donate etmeyi unutmayın. bu kadar güzel yazılar ile bizlerin hayal gücünü zorlayan yaşananların devam etmesi için lütfen destekleyelim.
 

Çetin Güzel

Daimi Üye
Kayıt
6 Eylül 2013
Mesaj
331
Tepki
197
Şehir
istanbul
(link)
Cts, Oca 10, 2015
(link), (link)
(link)
Kolay değildi otellerde konaklamak. Kanpur’da ateş pahası bir otelin resepsiyonunda cep telefonuyla fotoğraflarımız çekilmişti, üstüne üstlük Hintli bir kefil istenmişti. Ertesi gün resepsiyondaki görevli sabıka kaydına benzer, üzerinde fotoğraflarımızın olduğu dosyayı gururla gösterirken ve bu sizin güvenliğiniz için derken dayanamayıp içimden taşına toprağına kadar saydırmıştım ülkenin.
Bir tarafında Koskocaman bir AVM’si vardı Kanpur şehrinin…
http://seyrupedal.com/wp-content/uploads/2014/12/GOPR2645.jpg
iki sokak aşağısında ortalığa sıçan insanları…
http://seyrupedal.com/wp-content/uploads/2014/12/GOPR2557.jpg
yol üstüne burnunuzun direğini parçalayan işeme duvarı…
http://seyrupedal.com/wp-content/uploads/2014/12/GOPR2737.jpg
sokakların birinde…
http://seyrupedal.com/wp-content/uploads/2015/01/GOPR2783.jpg
Pasaportunuzda ay yıldız var ise ve üstüne üstlük turistik olmayan Bihar Eyaleti’nde geçiyorsanız otellerde sorun yaşamanız kaçınılmazdır. Ay yıldızdan dolayı pasaportunuz Pakistan pasaportuyla bir tutulduğundan otel görevlileri tarafından şüpheli gözüyle bakılırsınız. Sınır görevlilerin uğraşmadıkları kadar fazlasıyla pasaportunuz incelenir ve sorulara maruz kalırsınız. Attığımız imzaya bakıp bu Urduca mı, diyen ya da kendi koyu tenini es geçip benim beyaz tenimi göz ardı ederek, sen Pakistanlıya benziyorsun diyen görevliler oldu. Yapılan muamelelere karşın sabırlı ve sakin olmak zorundaydık çünkü kamp yapacak uygun yer olmadığından geceleyin otelde konaklamamız gerekiyordu. Hindistan’ın genelini bilemem ama Bihar eyaletinde yaşayan Hintliler Pakistanlılardan nefret ediyor ve korkuyorlardı. 26-29 2008 Kasım tarihlerinde kanlı bir terör eylemi meydana gelmişti. Pakistan’da faliyetlerini sürdüren Leşker-i Taiba isimli bir örgüte mensup 10 eylemci Bombay şehrinde farklı yerlerde düzenledikleri saldırılarda 173 kişinin ölümüne 308 kişiyi de yaralanmasına neden olmuşlardı.
http://seyrupedal.com/wp-content/uploads/2015/01/Untitled-2.jpg
Yıllardan beri Hint televizyonlarında yayınlanan Pakistan temalı terorist filmleri de insanlardaki korkuyu canlı tutmaya fazlasıyla yetiyordu. Bu filmlerde genellikle içerisinde öğrencilerin bulunduğu otobüsler Pakistan’lı teroristler tarafından havaya uçuruluyordu.
Otel odalarının birinde.
http://seyrupedal.com/wp-content/uploads/2014/12/GOPR2430.jpg
Bir nebze kafamı dinleyebildiğim Orchha şehrinden…
http://seyrupedal.com/wp-content/uploads/2014/12/IMG_1684-2.jpg
http://seyrupedal.com/wp-content/uploads/2014/12/IMG_2014.jpg
http://seyrupedal.com/wp-content/uploads/2014/12/IMG_2025.jpg
http://seyrupedal.com/wp-content/uploads/2014/12/IMG_2148.jpg
http://seyrupedal.com/wp-content/uploads/2014/12/IMG_2220.jpg
http://seyrupedal.com/wp-content/uploads/2014/12/IMG_2459.jpg
http://seyrupedal.com/wp-content/uploads/2014/12/IMG_2503.jpg
Hava kararmıştı… Tek şeritli yolda ilerliyorduk. Kamp atacak uygun yer olmadığından ülkeye girdiğimizden beri şehirden şehire pedallıyorduk. Bugünkü yolumuz 145 km.’di. Geç kalmıştık. Yol dardı, ışıklandırma olmadığından karanlıktı. Kamyon ve otobüslerin kullandığı karayolundan ilerliyorduk. Farların güçlü ışıkları gözlerimizi kamaştırıyordu. Aynaların ve sinyallerin kullanılmadığı ülkenin en tehlikeli anlarındaydık. Varanasi de sokak aralarında taşıdıkları ölülerin arkasından Tanrı gerçektir (Ram Nam Sattı Hey) diye bağırıyorlardı. Kamyonlar homurdanarak havalı kornalarıyla yanımızdan geçerken bu dizeler dökülüyordu ağzımızdan, ama gülerek. Ram Nam Sattı Hey!…

Delhi’de otel odasında, bisikleti ve eşyaları karton kutunun içerisine yerleştirdim. Siyah çantayı da kabin bagajı yaptım. Toplamda 65 kg. yüküm vardı ve ekstra bagaj 200 dolar tutacaktı. Sponsorum (link) hem uçak hem vize hem de ekstra bagaj parasını karşıladığından bu sefer kafam rahattı.
http://seyrupedal.com/wp-content/uploads/2015/01/seyruprdal.jpg
Nepallilerin işlettiği kafede oturmuş sütlü, karabiberli masala çayından yudumluyorum. Önümdeki masada kırklı yaşlarında bir adam oturuyordu. Nereli olduğumu sordu, söyledim. Çantasından büyükçe bir defter çıkarttı. Üst tarafa yazdığı cümlelerin arasını çizgilerle ayırmış, sol tarafına da alt alta gelecek şekilde ülkelerin adını girmişti. Hindistan’a giden çok Türk olmasa da Türklere de bir yer ayırmıştı. Sayfanın üstüne günlük hayatta kullandığımız kelimeleri yazmıştı; merhaba, nasılsınız, iyi günler, iyi akşamlar gibi… Serbest çalışan bir rehberdi. Birlikte Türkçe kısımları doldurduk. ‘R’ leri söyleyemiyor ‘eş’ diyordu; kalemle’r’-kaleml’eş’ gibi. Biraz pratik yaptıktan sonra ise söyleyebilmişti.
Bir süre konuşmadı. Mutsuz bir adamın ağırlığı vardı üzerinde. Bugün izin günüymüş. Evinde çalışmak istiyormuş ama karısı ve babası rahat vermediğinden dolayı çalışamıyormuş. İngilizce biliyordu, diğer diller üzerinde de çalışmak istiyordu ama bunu evinde yapamadığından dolayı üzgündü. İzin günü olmasına rağmen yorgun görünüyordu; gözleri uykuluydu. Söylediğine göre rehberlik haricinde turistlere dil eğitimi veriyormuş, asıl istediği şey ise Almanya’ya gidip çalışmakmış, belki de sadece karısından ve babasından uzaklaşmak istiyordu. Ertesi gün eski şehirde dolaşabileceğimizi söyledi. Rehberlik etmek istiyordu, hayır diyerek teşekkür ettim. Biraz bozulur gibi oldu ama belli etmemeye çalıştı. Masadan kalktı, elimi sıktı ve vedalaştı. Eğer bir gün Delhi’de yolda biri size nereli olduğunuzu sorar ve ardından Türkçe olarak merhaba, nasılsınız? derse işte o yorgun ve mutsuz rehberdir. Belki birlikte gezersiniz eski şehrin sokaklarını.

Bir filmin sizi etkilediği oldu mu hiç?… Fotoğraf ile çok ilgili olmadığım bir dönemde izlediğim ‘The Secret Life of Walter Mitty’ isimli filminde Sean Penn fotoğrafçı rolüyle beni etkilemişti.
http://seyrupedal.com/wp-content/uploads/2015/01/sean.jpg
Gerçekte ise fotoğrafçı W. Eugene Smith’in fotoğraflarıydı…
http://seyrupedal.com/wp-content/uploads/2015/01/foto.jpg
Delhi’de bir sokak düğününden…
http://seyrupedal.com/wp-content/uploads/2015/01/IMG_2630-3.jpg
http://seyrupedal.com/wp-content/uploads/2015/01/IMG_2567_Son.jpg
http://seyrupedal.com/wp-content/uploads/2015/01/IMG_2614.jpg
Hindistan’ın Karanlık Yüzü; Kast Sistemi.
http://seyrupedal.com/wp-content/uploads/2015/01/Kapak.jpg
‘Hinduizm’in eksiklikleri benim için oldukça belirgindi. Eğer dokunulmazlık Hinduizm’in bir parçası olabiliyorsa ya kokuşmuş bir parçasıdır ya da bir urdur.’ Mahatma Gandhi

1- Brahmanlar (rahipler ve alimler) [Brahman en üstün olandır, bütün duyuların ve düşüncelerin ötesindedir. (Çandogya Upanişad Kutsak Kitap)]
2- Kşatriya (prensler ve askerler)
3- Vaikya (tüccar, esnaf ve çiftçiler. Gandi’nin de dahil olduğu kast.)
4- Sudra (işçiler, zanaatkarlar)
5- (Kast dışı) Dokunulmazlar (dalit-temiz olmayan)
Ayrıca her kast kendi aralarında bölümlere ayrılmaktadır.
Brahmanlar güler yüzlüdür, kendilerine olan öz güvenleri tamdır; ancak dalitler tam tersine asık suratlı ve kabadırlar; öz güvenleri oturmamıştır. Yazılanlara göre M.Ö 2.500-1500 yıllarında Hindistan’ı işgal eden Aryanlar yerel halkın arasına karışmamak için kast sistemini getirmişlerdi. Böylelikle uzun boylu, beyaz tenli, küçük burunlu olan toplulukları yerli siyah halktan ayrılacak ve ırkların devamlılığını bozulmadan devam edbilecekti. Bu bilgiyi olduğu gibi aktarıyorum çünkü Bihar Eyaleti’nde rastlamadığımız beyaz tenli, küçük kalkık burunlu kişilere televizyonda yayınlalan film ve programlarda, sonrasında ise Delhi’de rast gelmiştim. Hindistan’da azınlık olan bu beyaz tenli insanlar ise asırlar boyudur Hindistan’ı yönetenler, yani Brahmanlar’dı. Geçmiş zamanın kanun koyucu din adamları şimdilerde ise politikayı, hukuku ve medyayı elinde tutuyor ve Hindistan’ı perde arkasından yönetiyorlardı.
Hinduizm’de ten rengi koyulaştıkça kast seviyesi de düşüyordu. Eğer Hint televizyonlarında reklamları izlerseniz beyaza olan hayranlığı da rahatlıkla görebilirsiniz. Bu reklamların en belirgin örneğini güzellik kremleri oluşturuyordu. Bu kremler hem kadın hem de erkekler tarafından kullanılıyor ve bu ürünü kullanan insanların yüz rengi gittikçe daha açık ve daha parlak bir renge bürünüyordu.
http://seyrupedal.com/wp-content/uploads/2015/01/Untitled-1.jpg
Bu durum sadece reklamlarda sınırlı değildi. Örneğin reklamı yapılan bir komedi programında ten rengi koyu olan oyuncunun tanıtım afişindeki yüz rengi neredeyse beyaza yakın bir tonda oynanmış olarak gösteriliyordu… Filmlerde ya da dizilerde gördüğünüz sanatçıların bir çoğunun tenleri ya açık ya da beyazdı. Çoğunluğu koyu tenli olan toplumun tanrıları da kendilerinin aksine koyu renkli olarak değil ya mavi ya da beyaz olarak tasvir ediliyorlardı.
Yok edici Tanrı Şiva’nın bir heykeli.
http://seyrupedal.com/wp-content/uploads/2015/01/Siva.jpg
Vişnu’nun sekizinci reankarnasyonu olan Tanrı Krişna.
http://seyrupedal.com/wp-content/uploads/2015/01/Krisna.jpg
Kast sistemine geri dönersek; yazılanlara göre Aryan’lar Hindistan üzerinde hakim kılacakları ırkçı sistemi kurmak ve zaman içerisinde bozulmasını önlemek için güçlü bir silah icat etmişlerdi; Hinduizm dini. Hinduizme göre ilk insan olan Manu’nun kafasından din adamları, kollarından krallar ve savaşçılar, kalçalarından çiftçiler ve zaanatkarlar, ayaklarından da alt sınıflar meydana gelmiştir. Manu’nun kafasını oluşturan din adamları en üstün, bütün duyuların ve düşüncelerin ötesinde olan brahmanlardı.
Bu ırkçı sisteminin acı yüzünü binlerce yıldır kent ve köy dışında yüksek kastlardaki insanlardan uzakta yaşamaya zorlanan dalitler, yani dokunulmazlar oluşturuyordu. Dokunulmazların kast sisteminin üst sınıflarına ait olan tapınaklara, okullara ve halka açık alanlara girmeleri yasaklanmıştı. Hindu yazıtlarında, dokunulmazlara fiziksel olarak temas edildiğinde üst sınıfları kirlettiği ve oldukça kapsamlı bir temizleme ritüeli gerektiği yazılmıştı. Hindistan’ın bir çok bölgesinde üst sınıflarla karışmalarını engellemek için çoğu yerde gündüz sokakta dolaşmaları bile yasaklanmıştı. Gölgelerinin üst sınıflar üzerine düşmesi bile kirlenme olarak sayılmış ve yasaklanmıştı. Hindistan’da günümüzde bu kurallar kaldırılsa da ülkenin bir çok bölümünde halen geçerliliğini koruduğu ve düşük kastların üst kastlar tarafından çeşitli yollarla insanlık dışı muamele görmeye devam ettiği söyleniyordu. Kurtuluş döneminde ne ülkenin babası Gandi’nin ne de Gandi’nin döneminde mücadele eden dalit liderlerin çabaları olumlu sayılabilecek bir sonuç vermemişti. ‘Hinduizm gerçek bir dehşet salonudur. Vedalar, Smritiler ve Şstra’nın kutsallığı ve şaşmazlığı, kastların demir kanunu, kalpsiz karma kanunu ve dokunulmazlara doğumla gelen anlamsız statü kanunu, Hinduizmin dokunulmazlara karşı oluşturdukları gerçek işkence araçlarıdır.’ (Gandi döneminde mücadele yer alan ve Hindistan’ın ilk adalet bakanı olan Dalit lider Dr. B. R. Ambedkar.)
Dokunulmazlara doğumla gelen anlamsız statü kanunu: Hinduizim inancına göre bir önceki hayatlarındaki günahlarından dolayı cezalandırılan insanlar dalit olarak dünyaya geliyorlardı. Yani günahkar olarak doğuyorlardı. Eğer durumlarını kabullenmez ve Hinduizm’in kurallarına uymazlarsa bir sonraki hayatlarında bitki veya hayvan olarak doğacaklardı ve bu Hinduizim’in en aşağılayıcı durumlarından biriydi. Bu yüzden yüzbinlerce insan düşünmeden, sorgulanmadan kendilerine yapılan insanlık dışı muamelere rağmen bu dört-altı kollu tanrılara tapınmaya devam ediyorlardı.
“Bir sonraki hayatımda Müslüman olarak dünyaya geleceğim.” Kaldığımız otelin resepsiyonunda çalışan aşağı kasttan bir görevlinin sözleri.
‘Kast sistemi nedeniyle Hindistan’da her gün yeni çatışmalar yaşanmakta, insanlar acımasızca öldürülmektedirler. Bu korkunç zulümlere maruz kalan, dalitlerin önemli bir bölümü ise kurtuluş bulabilmek için Hinduizm’u terk ederek İslamiyeti kabul ediyorlar.’ (Newsweek, Temmuz 2000)
Kaldığımız otelin sahibi, dalitlerin artık okullarda okuyabildiklerini ve üst kastlar ile aynı yerlerde çalışabildiklerini ve bu eski düzenin yavaş yavaş değişmeye başladığını söyledi; ancak ne yazık ki ülkenin halen bir çok yerinde eski geleneğinin devam ettiğini de ekledi. Brahmanlar aşağı kastın eğitilmesini istemiyorlardı ve bunun için katı kurallar koymuşlardı. ‘Bir okulda 38 dalit (dokunulmaz) çocuğu, üst kastlara mensup öğrencilerle aynı sudan içmek isteyince okuldan kovulmuşlardır. Çünkü Hint inanışına göre üst kastlara ait su kaynaklarından dalitlerin su içmeleri yasaklanmıştır. (Zaman, 26 Eylül 2000)
Binlerce yıldır aşağılanan, toprak sahipleri tarafından tecavüze uğrayan, üzerlerine ateş açılarak ya da dövülerek öldürülen, insan yerine konulmayan, köylerde belirli alanlarda yaşamaya zorlanan ve pis işlerde kullanılan yirminci yüzyılın köleleri dalitler yapılan reformlarla topluma kazandırılmaya çalışıyorlardı. Orchha şehrinde bize aracı ayarlayan ve brahman kastından olan rehber İbrahim’le konuşurken dalitlere öncelik verildiğinden kendisinin doktor olamadığını ve bu yüzden rehber olarak çalıştığını söylemişti. Binlerce yıldır eziyet ettikleri bu insanlara karşı özür dilemek yerine nefretle konuşuyordu. Bunu da gururla yapıyordu çünkü inandığı din bu insanları insan yerine koymuyordu kendisi mi koyacaktı? “Bu insanlar neden isyan etmiyorlar,” sorusuna ise söyle cevap veriyordu; “isyan edemezler çünkü onlarda beyin yok!”
Phoolan Devi – Haydutlar Kraliçesi
http://seyrupedal.com/wp-content/uploads/2015/01/Devi_surrender.jpg
‘Doğduğumda bir köpekten daha değersizdim, şimdi bir kraliçe oldum.’
Aşağı kasttandı. 11 yaşında 30 yaşında bir adam ile zorla evlendirildi. Kendi söylemine göre evlendikten sonra kocası tarafından günlerce tecavüze uğradı. Dayanamayıp kaçtı ve köyüne döndü. Köyün üst kast sınıfı bu geri dönüşten hoşlanmamışlardı. Önce kovuldu sonra tekrar döndü ve köyün yöneticisinin oğlu tarafından cinsel tacize uğradı. Köylerini basan bir haydut çetesi tarafından kaçırıldı ve üst kasttan olan çetenin lideri tarafından tecavüze uğradı. Düşük kasttan olan ikinci komutan Vikram Mallah çete liderini öldürüp Phoolan’ı kurtardı. Vikram Mallah kendisine tüfek kullanmayı öğretti. Aşık olmuştu, birlikte yaşamaya başladılar. 11 yaşında zorla evlendirildiği eski kocasını bularak öldüresiye dövdü. Çeteye kendisini kabul ettiren Phoolan Devi Haydutlar Kraliçesi olarak anılmaya başladı. Çetenin asıl lideri hapisanedeydi. Çıktıktan sonra alt kasttan olan Vikram Mallah’ın kendi çetesinde söz sahibi olmasını kabullenememişti ve adamlarıyla Vikram’ı pusuya düşürerek Phoolan’ın gözünü önünde öldürdüler. Phoolanı da yakalayıp Behmai adındaki köye götürdüler. Burada üst sınıf kasta mensup adamlar tarafından tecavüze uğradı. Çırılçıplak soyulup köy meydanında dolaştırılarak aşağılandı. Üç hafta sonra bir akrabasının yardımıyla kaçmayı başardı. Sonra kendi çetesini kurdu. Çetesiyle yaptığı soygunlarda zenginlerden çaldıklarını fakirlere dağıttı ve yoksul halk tabanında bir efsane haline geldi. Daha sonra çetesiyle birlikte tecavüze uğradığı Behmani köyünü bastı ve köyün bütün erkeklerini köy meydanında toplattırıp kurşuna dizdirdi.
12 Şubat 1983 yılında teslim olduğu sırada kendisini karşılamaya gelenlere saygısını gösterirken.
http://seyrupedal.com/wp-content/uploads/2015/01/phoolan.jpg
48 ayrı suçla suçlandı. Mahkemeye çıkmaksızın 11 yıl boyunca cezaevinde yattı. 1994 yılında şartlı tahliyeyle serbest bırakıldı. Uttar Presh Kükümeti, kendisine karşı olan tüm davaları geri çekti. Seçimlere katıldı ve milletvekili olarak parlemontoya girdi. 25 Temmuz 2001 tarihinde suikasta uğrayarak öldürüldü.
Hint sinemasının renkli dünyasında göremeyeceğiniz sahnelerin olduğu ve kast sisteminin acımasızlığının anlatıldığı, kendi yaşamından uyarlanan filmi Bandit Queen.
http://seyrupedal.com/wp-content/uploads/2015/01/bandit.jpg
Varlık/Anlatı Yayınları tarafından yayınlanan, Haydutlar Kraliçesi adlı kitabı Türkiye’de mevcut.
Sevgiyle:)

(link)

(link)

Per, Ara 4, 2014
(link), (link), (link)
(link)
Ülkeye özlem duyduğumdan mıdır, bilemiyorum ama Delhi’de üç tane Nepal lokantası bulmuştum. Bir tanesi kaldığım otelin sokağındaydı. Diğerlerine nazaran çayı ve kahvaltısı daha iyiydi. Üç tane kızarmış tost ekmeğiyle birlikte, reçel ve tereyağının yanına, iyice haşlandıktan sonra domates sosuyla yağda gezdirilmiş patetes ve sahanda yumurtayla sunulan kahvaltıdan söyledim. Bir de sütlü ve baharatlı masala çayından sipariş ettim. Bu çayın tadını gerçekten seviyorum:)
İçeride huzurlu bir Nepal şarkısı çalıyordu. Geçmişin sararmış sayfalarına doğru bir gezinti yapmaktan kendimi alamadım. Ayak bileğim alçıdaydı o zamanlar. İki arkadaşım, Levent ve Ferhat ile kahvelerimizi yudumluyorduk. Nasıl olduysa konu bisikletçilerden açılmıştı ve Levent laf arasında, “adamlar bisikletleriyle Çin’e kadar gidiyorlar,” demişti. Üçümüz de dağcılıkla ilgileniyorduk ve bisiklet ile bir alakamız yoktu. Bisiklete başlamam ortepedi uzmanı olan doktorumun tavsiyesiyle olmuştu. Ayağım iyileştiğinde, bisiklet ile işe gidip gelmeye başlamıştım. Levent daha sonra evinde duran Asya haritasını hediye etmişti. Haritayı odamın duvarına asmıştım ve iki yıl boyunca da haritanın içerisinde dolanıp duracaktım.
Sonra tek başıma yaptığım bisiklet turları başladı. İlki Samsun’dan başlayıp, Gürcistan Tiflis’te bitmişti. İkincisinde katlanır bisikletimle Tiflis’ten başlamış, Ermenistan’ı boydan boya geçtikten ve İran Tebriz’e vardıktan sonra Türkiye’ye dönerek Ağrı Doğubeyazıt’ta bitirmiştim. Eve döndüğümde, yolun yorgunluğunu umarsamayıp haritanın başına geçmiş ve saatlerce yerimden kıpırdamamıştım.
Asya ülkelerine doğru bir bisiklet turu!…
Yolculuk, öncesinde ve sonrasında masraflı olacaktı… Masraflarımı karşılayacak bir sponsor bulabilecek miydim? Hayır, bulamayacaktım:)
İşimden ayrıldım. Yeni bir bisiklet almaya imkan olmadığından katlanır bisiklet ve römorkla yola çıktım. Geldiğim yolları düşünüyorum da gözümü fazlasıyla karartmışım:)
Bin kilometre sonra önce römork kırılmış sonra da -ağırlıktan dolayı- katlanır bisikletin lastikleri yarılmıştı. Yolda denk geldiğim ve birlikte pedalladığım üç Alman yoldaşımla birbirimize sıkı sıkıya sarılarak ayrılmıştım, moralim çok bozulmuştu. Geri dönmek fikri yüreğimi dağlıyordu. Ama geri dönmedim. Trabzon’da gezgin dostu Biltepe’nin ((link)) para desteğiyle yeni bir bisiklet almış ve yola devam etmiştim. Ama sorunlar peşimi bırakmıyordu. Jant telleriyle başım beladaydı. Gürcistan dağ yollarında iki defa jant teli kırılmıştı. Yol üzerinde dağdan coşarak inen buz gibi suyun içerisine düşmüş ve sırılsıklam olmuştum. İkinci jant teli de bu yolda kırılmıştı. Tirtir titrerken üstüne de yağmur yağmaya başlamıştı. Zor anlardı. Sonrasında Özbekistan’da altı tane daha jant teli kırılacaktı. Cebimden iyi bir para ödeyip yeni bir jant seti almak zorunda kalacaktım. Param ise azalıyordu… Nereye kadar gidebileceğimi kestiremiyordum.
Hani böyle şeyler pek söylenmez ama bu seferlik böyle olsun. Hergün işe giderken ya Huun-Huur-Tu dinleyerek Moğalistan’ın bozkırlarında ya da Park Yong Ha ile birlikte G. Kore’ye doğru pedallıyordum. Samarkand’ı geride bırakalı iki gün olmuştu. Yol, sararmış tarları keserek devam ediyordu. Müzik çalarımda rastgele çalan parçaların arasından, Park Yong Ha ılık bir rüzgar gibi şarkıya başladığında masmavi gökyüzünün altında gözlerimden yaşlar süzülmeye başladı. Nedense önce kendimi sıkmıştım, sonra dayanamadım… bisikleti deli gibi sürerken hıçkırıklara boğulmuştum… Ömrü hayatımda, en son ne zaman mutluluktan göz yaşı dökmüştüm hatırlayamıyorum ama bu hayallerime doğru pedallarken, Özbekistan’da olmuştu.
Kırgızistan’ın Bişkek şehrine vardığımda ise param bitmişti. Geri dönmek üzücü olsa da mutluydum. En çok görmek istediğim Pamir Highway yolunu bisikletimle aşmıştıym ya:)… Ama geri dönmedim. Norm Grup ((link) sponsorum olmuştu:)
Bütçem sınırlıydı. Ekstra çıkan her bir masraf bütçeyi aşıyor ve zorluyordu. Ama ailem ve arkadaşlarım her zaman yanımda oldular. Kırgızistan’da üç arkadaşımın aldığı uçak biletiyle Nepal’e gidebilmiştim. Bilgisayarım ve cep telefonum bozulduğunda yenilerini göndermişlerdi. Sağolsunlar, bu yardımlar halen devam ediyor. Bir süre sonra, daha önce tanışmadığım insanlardan da destek gelmeye başladı. Adı bende saklı kalsın:) kendisine teşekkür ettiğimde, mailinde şöyle demişti; ‘hayata dair, yapabileceklerimize dair umudumuzu canlı tutuyorsun… Benim çocuğuma anlatacağım hikayemsin.’
Kendisini tanımıyordum, ama doğrudan yüreğime dokunmuş ve beni fazlasıyla mutlu etmişti. Bisiklet kolay bir ulaşım aracı değil, hele burada Asya ülkelerinde… Ne zaman zorda kaldığımı hissetsem, insanların bu güzel sözleri yüreğimin bir köşesinde canlanıyor ve sorunları aşmama yardım ediyor. Böylelikle yola devam edebiliyorum.
http://seyrupedal.com/wp-content/uploads/2014/12/olcayguzel1.jpg
Mutlu bir adamdan, sevgiyle:)
New Delhi, Hindistan 04.12.2014

(link)

(link)

Pts, Ara 22, 2014
(link), (link), (link)
(link)
Ateş şamdanları, dansçıların elinde davul ve çan sesleri eşliğinde yuvarlak daireler çiziyorlardı. Bütün kıyı şeridi boyunca merdivenlere sıra sıra yerleştirilmiş, içleri çiçekli yağ kandilleri ışıl ışıl parıdıyorlardı. Ganj Nehri’nin üzerinde 300 rupi karşılığında bindiğimiz kayığın üzerinde adeta büyülenmiş gibiydik. Art arda patlayan havayi fişekler geceyi mavi, kırmızı, yeşil ve sarıya boyuyordu. Hinduların kutsal banyolarını yaptıkları Ghat’ları aydınlatan güçlü projektörler Tanrı Şiva Vishwanat’ın şehrini ışık seline boğuyordu. Sonu gelmez gibi görünen insan kalabalıkları Ghat’lar arasında gidip geliyorlardı. Dev Deepwali, yani Tanrıların Işık Festivali kıyı şeridini göz kamaştırıcı bir yer haline getiriyor, sanki günümüzü ait değilmiş gibi görünen şehir insanı binlerce yıl geriye götürüyordu. Varanasi gündüz nasıl çirkinse, geceleyin o kadar güzeldi.
Önlerindeki küçük masalarının arkasına diz çökmüş beyaz, turuncu giyisili dansçılar ateş şamdanlarını nehire doğrultup tanırları selamlarlarken gözlerimi kapattım; davul seslerine ve şarkılara karıştım. Bir süre ilerledikten sonra nehirin huzur dolu sesinden başka geriye hiçbir şey kalmadı. Rüzgarın narin elleri bedenimde gezinirken hafifçe sallanan kayığın keyfini çıkartıyordum. Zaman akıp gitmişti. Dalmıştım, sandal bir şeye çarpınca irkildim. Gözlerimi açıp etrafıma baktım. Karanlıkta önce seçemedim. Sonrasında ise tüylerim diken diken diken oldu. Nehirin altındaki cesetler teker teker su üstüne çıkmaya başlamıştı. Sandal artık hareket etmiyordu. Gökyüzü çığlık çığlığa bağıran binlerce kargayla dolmuştu. Gözleri ateş kızılına bürünmüş köpekler kıyıya vuran cesetleri parçalamaya başlamışlardı…
Üç bin yıldır sönmeyen ateşte ölüler yakılıyordu, ancak bir de yakılmayanlar vardı. Hamile kadınları ve on yaşının altındaki çocukları ayaklarına ağırlık bağlayıp nehire atıyorlardı. İyi bağlayamadıkları ya da uzuvları kopan cesetler su üzerine çıkıyor sonra da köpek ya da kuşlar tarafından yeniliyorlardı. Sabah erken saatlerde dini ritüellerini yerine getirdikleri, yıkandıkları ve suyunu içtikleri kutsal Ganj Nehri böyleydi işte.
1920’de Varanasi’de çekilen fotoğraflarının aksine tapınakların etrafı binalarla çevrilmiş, bazılarına ek yapılıp dükkan vs. olarak kullanılmaya başlanmıştı; hatta bir tanesinin dört tarafı, içerisinde insanların yaşığıdı betonermanin içerisine hapsedilmişti. Nepal’li insanlar tapınaklara ne kadar özen gösteriyorlarsa Varanasi halkı tam tersine umursamamış ve kutsal saydıkları tapınakları betonarmelerin arasına hapsedip, çirkinleştirmişlerdi.
Sokakta yürürken ayak başparmağıma bulaşan boka baktım. Sonra otele dönüp temizlendikten sonra ayakkabılarımı giydim. Bir daha da sokaklarda sandaletle yürümedim. Sınırdan geçtiğimden beri ülkeye tiksintiyle bakmaya başlamıştım. İnsanların söylediklerine göre en kötü eyaletlerden biri olan Bihar Eyaleti’nden geçmiştik. Muhtemelen de bunun etkisi üzerimde olumsuz bir etkiye neden olmuştu. Hindistan 28 farklı eyaletten oluşan büyük bir ülke. Geçtiğimiz bölge ve insanları iyi değildi ama bu Hindistan’ın çok kötü bir ülke olduğu anlamına gelmiyor. Ben sevmemiştim ama ülkeyi beğenen binlerce insan var. Eğer Kaşmir taraflarından ya da Güney kısmından ilerleseydik belki ülkeye daha farklı gözle bakabilirdim. Delhi’de Nepal’li bir bey amca İbrahim’le konuşurken, “Birgunj’dan geçtiyseniz Hindistan’ı anlamışsınızdır,” demişti. Ülkeyi kendi adıma anlamış mıydım, anlamıştım; bunu bir sonraki yazımda paylaşacağım.
Varanasi’de şu ana kadar kaldığımız en ucuz otellerin birinde kalıyorduk. Otelin terasından Ganj Nehri’nin manazarası harikaydı. Yemek servisi ise zamanlama açısından felaketti. Gerçi Nepal’den beri bu duruma alışmıştık ama otelin mutfağı son derecede yavaştı. Üstüne üstlük görevliler o kadar kaba o kadar asık suratlıydılar ki terasta oturmak içimden gelmiyordu.
Bir akşam vakti dolanırken Raga Kafe isminde bir Kore lokantısı gördüm. Dolaplarında Kore yazımı kitaplarla dolu çok sakin ve güzel bir mekandı. Yerlerde küçük sehpalı masaları vardı. Daha önce hiç Kore yemeği yememiştim. Dizilerinde ve filmlerinde sık sık gördüğüm Gimbap’tan sipariş ettim. Hindistan’a yakışmayacak kadar hızlı bir şekilde hazırlanan yemek bir harikaydı. Sahibi olan Hintliler’den biri çok güzel Korece konuşuyordu. Mekanın asıl müşetrileri ise Korelilerdi. İlk Koreliyle tanışmam Kırgızistan’da olmuştu. Ben Osh’a gidiyordum, o -biskletiyle- Osh’dan geliyordu; adı Ryu’ydu. Diğerleriyle de bu lokantada tanıştık. Çok cana yakın ve samimi insanlardı. Tur belirsizlikler içinde devam ettiğinden G. Kore’ye gidip gidemeyeceğimi bilemiyordum ama ülkeyi görmek ve insanlarını daha yakından tanımak isterdim. Bu belirsizliğin sebebi ise Çin’di. Türkiye Uygur Türklerine taraf olduğundan dolayı Çin Hükümeti Türkiye haricinde yabancı ülkelerden Türk Pasaportuna vize vermeyi kesmişti. Kısacası Çin yolu şu an için kapalıydı.
Raga Kafe’de Kore usulü Sabah Kahvaltısı.
http://seyrupedal.com/wp-content/uploads/2014/11/Raga_Kafe.jpg
Fotoğraf: İbrahim Yılmaz
http://seyrupedal.com/wp-content/uploads/2014/11/DSC_0251.jpg
Varanasi Sokaklarından…
http://seyrupedal.com/wp-content/uploads/2014/12/IMG_1444.jpg
http://seyrupedal.com/wp-content/uploads/2014/12/IMG_1448.jpg
http://seyrupedal.com/wp-content/uploads/2014/12/IMG_1461.jpg
Önündeki küçük Tanrı heykelinin etrafında birkaç kere döndü, duasını etti sonra karşı taraftaki küçük tapınağa gitmek için ayrıldı.
http://seyrupedal.com/wp-content/uploads/2014/12/IMG_1463.jpg
http://seyrupedal.com/wp-content/uploads/2014/12/IMG_1464.jpg
http://seyrupedal.com/wp-content/uploads/2014/12/IMG_1477.jpg
http://seyrupedal.com/wp-content/uploads/2014/12/Varanasi.jpg
http://seyrupedal.com/wp-content/uploads/2014/12/IMG_1595.jpg
Üç bin yıldır sönmediği söylenen ateşi besleyen odunların bir kısmı.
http://seyrupedal.com/wp-content/uploads/2014/12/IMG_1631.jpg
http://seyrupedal.com/wp-content/uploads/2014/12/IMG_1639.jpg
http://seyrupedal.com/wp-content/uploads/2014/12/IMG_1650-3.jpg
Hayvanların durumu çok kötüydü. Kutsal saydıkları inekler çöpten beslenip pis sulardan içiyorlardı. Köpekler hastaydı ve çoğunun derilerinde sorunlar vardı. Bir çoğu ayakta duramayacak kadar kötü durumdaydı. Yolda ilerlerken üzerlerinden muhtemelen motorsiklet geçmiş iki köpek görmüştüm. Birinin arka iki ayağı tutmuyordu. Oturur vaziyete kendisini ön ayaklarıyla iterek ilerlemeye çalışıyordu. İçler acısı bir durumdu. Burada hayvanlara özen gösterilmiyordu, çünkü bir önceki hayatlarında yaptıklarından dolayı bir sonraki hayatlarına hayvan olarak geldiklerine inanıyorlardı ve bu Hinduizm dininde en aşağılayıcı durumlardan biriydi. Nepal’li insanlar da Hinduizm dinine inanıyorlardı ve oldukça dindarlardı, ancak Hintlilerin aksine hayvanlara bakıyorlar ve dışlamıyordı.
Çok kötü durumda olanlardan biri.
http://seyrupedal.com/wp-content/uploads/2014/12/IMG_1533.jpg
http://seyrupedal.com/wp-content/uploads/2014/12/IMG_1535.jpg
Varanasi’ye kadar olan yol güzergahı.
(link)

(link)
 

hsnbykkls

Forum Demirbaşı
Kayıt
10 Temmuz 2014
Mesaj
531
Tepki
282
Şehir
Burdur
İsim
Hasan Büyükkeleş
Üzerine film çekilesi bi yazı olmuş sizi, size özenerek tebrik ediyorum :)
 
  • Beğen
Tepkiler: Çetin Güzel

can onur

Forum Bağımlısı
Kayıt
2 Haziran 2012
Mesaj
1.052
Tepki
3.289
Yaş
48
Şehir
Ankara
İsim
Can Onur
Başlangıç
1982—83
Bisiklet
Cannondale
Bisiklet türü
Yol bisikleti
@Çetin Güzel
Abinizin fotoğrafları ve anlatımı çok güzel. Takip edeceğim.
 
  • Beğen
Tepkiler: Çetin Güzel

Yoldakiseruven

༼ ºل͟º ༽🧌
Kayıt
17 Mayıs 2007
Mesaj
787
Tepki
1.261
Şehir
ΙΜΡΟΣ
İsim
Lemi Dolunay
Başlangıç
1986—87
Bisiklet
Diğer
Bisiklet türü
Katlanır
@Atalay Mete
(Tekerine taş değmezse bu adam uçacak mı ? )
SeyruPedal'a Güvenli mutLu ve eğlenceli turlar dilerim .
 

MertAG

Forum Bağımlısı
Kayıt
30 Ağustos 2014
Mesaj
835
Tepki
588
Yaş
32
Şehir
Antalya
Bisiklet
Kron
@Lemi Öztürk

Çok zekisiniz vallahi hayran kaldım :).
 
  • Beğen
Tepkiler: hsnbykkls