Abimin Bisiklet'le İstanbuldan- Çin'e olan yolculuğu!...

Osman Kıtay

Forum Bağımlısı
Kayıt
31 Temmuz 2012
Mesaj
856
Tepki
1.091
Yaş
48
Şehir
İstanbul
Bisiklet
Fuji
Kast sisteminin acımasızlığını uzaktan biliyordum. Ancak detayları ve Hinduizm ile bağlantısı ile ilgili yazın beni gerçekten etkiledi.
Diğer bir konu ise "Walter Mitty' nin gizli hayatı" filmini izleyip içinde kaçma duygusu oluşmayan insanları ölmüş saymak gerekli.
 
  • Beğen
Tepkiler: Çetin Güzel
Scudo

Yoldakiseruven

༼ ºل͟º ༽🧌
Kayıt
17 Mayıs 2007
Mesaj
787
Tepki
1.261
Şehir
ΙΜΡΟΣ
İsim
Lemi Dolunay
Başlangıç
1986—87
Bisiklet
Diğer
Bisiklet türü
Katlanır
@MertAG
Gerçekten akıl küpüsün büyük taş olursa kaçınılmaz allah göstermesin
 

Çetin Güzel

Daimi Üye
Kayıt
6 Eylül 2013
Mesaj
331
Tepki
197
Şehir
istanbul
(link)

Cum, Kas 7, 2014
(link), (link)
(link)
Bisikletle ilk haşır neşir olduğum zamanlarda Taksim’de bir bisiklet görmüştüm. Siyah renkli, kelebek gidonlu bir bisikletti. Muhtemelen yabancı bir gezgine ait olan bu bisiklete hayran hayran bakakaldığımı hatırlıyorum. Bisikletin markası; Surly Long Haul Trucker’di.
Asya ülkelerine yapacağım bisiklet turunda Dahon marka katlanır bisikletimle yola çıkmış, ama sonrasında yaşanan aksilikler sonucunda gezgin dostu (link)‘nin maddi desteği sayesinde hayalini kurduğum bisiklete yıllar sonra kavuşmuştum.
http://seyrupedal.com/wp-content/uploads/2014/11/Surly.jpg
Bisikletin vites grubu; Shimano SLX M670 3×10
http://seyrupedal.com/wp-content/uploads/2014/11/slx.jpg
SLX vites sistemini ilk defa bu turda kullandım. Şu an Hindistan’da yani dokuzuncu ülkdeyim ve yol boyunca herhangi bir sorunla karşılaşmadım. Ayna kol dişli sayısı 42-32-24; alışık olduğumuz 44 dişli sayısı yerine 42 kullanılmış. Dağ bisikletleri için tasarlanan bu sistemde, yarışlarda hızlı vites değişimlerinde zincirin atmasını önlemek için 42 dişli sayısı uygun görülmüş. Her ne kadar yarışta değil turda olsam da şu ana kadar bir kere olsun zincir atmadı. Daha önce kullandığım bisikletimden biliyorum, özellikle rampa çıkarken zincirin atması gerçekten sinir bozucu bir durum oluyordu. 10’lu vites sisteminin tek bir dezavantajı var o da Asya ülkelerinde yedek parça bulma konusunda sıkıntılar yaşanabiliyor. Örnek olarak, uygun bir zincir bulamadığımdan Nepal’e gelen bir arkadaşıma SLX zincir sipariş etmiştim. Ekstra bir zinciri de ayrıca yanımda taşıyorum. Bu sistemde 11-36 ölçülerinde ruble kullanıyorum. 4-5 günlük yiyecek ve 10 litre su taşıdığım Tacikistan’ın zorlu ramplarını bu ruble sayesinde zorlanmadan aşabilmiştim.
Evet, bisikletin en önemli kısmına geldik. Jant seti. Peki neden önemli? Çünkü Gürcistan dağ yollarında ve Özbekistan’da olmak üzere toplam sekiz adet jant teli kırmışlığım var. Bu konuda oldukça kötü bir deneyimim oldu. Sonradan sipariş ettiğim yeni jant setiyle Tacikistan’ın yolu olmayan yollarında sorunsuz olarak pedallayabilmiştim.
Jant: Rigida Sputnik Heavy Use 36 Delikli
Jant telleri: DT Swiss Competition Tour Double Butted 2.1
Ön-Arka Göbek: Shimano XT M785 36D
http://seyrupedal.com/wp-content/uploads/2014/11/XTHUB.jpg
Özbekistan ve Tacikistan’da birlikte yol aldığım veya rast geldiğim turculular genellikle Shimano’nun LX göbeklerini kullanıyorlardı. Aralarında XT göbek kullananı görmedim. Nedenini sorduğumda XT göbeklerin hem pahalı hem de LX göbeklere göre dayanımın daha zayıf olduğunu söylediler. XT göbekleri yıllardır kullanan arkadaşlarım var ve herhangi bir olumsuz şey duymadığım gibi XTR göbekle Asya turunda 9.000 km.’yi geride bırakmış bir arkadaşım var. Açıkçası eğer Türkiye’de bulunsaydı ben de LX göbek taktıracaktım ama bana sunulan tercihlerin biri Deore diğeri de XT göbekti. Ben de XT’yi tercih ettim.
Fren kollarında Shimano’nun LX BL-M 57 modelini kullanıyorum.
http://seyrupedal.com/wp-content/uploads/2014/11/lxx.jpg
Fren bacakları; Shimano XT BR-T780.
http://seyrupedal.com/wp-content/uploads/2014/11/xtb.jpg
Bu fren takımı hakkında söyleyecek çok bir sözüm yok, çünkü oldukça güçlü frenleme yapıyorlar. Fren pabuçlarında da XT’nin kendi orjinal fren pabuçlarını kullanıyorum ve yanımda da yedeklerini taşıyorum.
Ön ve arka bagajda Surly’nin kendi üretimi olan çelik bagajları kullanıyorum.
Ön bagajın kapasitesi: 32 kg.
Ağırlığı: 1.382 gr.
Boru çapı: 10 mm.
http://seyrupedal.com/wp-content/uploads/2014/11/Surl.jpg
Arka bagajın kapasitesi: 36 kg.
Ağırlığı: 1.260 gr.
Boru çapı: 10 mm.
http://seyrupedal.com/wp-content/uploads/2014/11/srrr.jpg
Bagajlar piyasada satılan çelik bagajlara kıyasla daha ağırlar ama her türlü yol şartlarında sizi yolda bırakmayacak kadar da sağlamlar.
Bu turda Schwalbe’nin Marathon Plus Tour (26×2.00) teker modelini tercih ettim. Hem katlanır bisiklette hem de daha önce kullandığım Merida marka bisikletimde Schwalbe’nin Marathon Plus tekerini kullanmış ve oldukça memnun kalmıştım. Güzergahımda dağ yolları mevcut olduğundan bu sefer Marathon Plus Tour modelini denemeye karar verdim. Lastiğin ağırlığı 1.100 gr. ve 130 kg. kadar yük taşıma kapasitesi var.
http://seyrupedal.com/wp-content/uploads/2014/11/lastik.jpg
Asfalt yolda olduğu kadar özellikle engebeli arazide de lastiğin performansı oldukça iyi. Patlamaya karşı ve dayanım bakımından Schwalbe’nin sitesinde en üst değerde gösteriliyor. Şu ana kadar da bir kez olsun patlamadı. Lastiğin bence tek eksi yanı var o da sıcak havalarda asfaltta çok ses çıkartması.
Tacikistan’ın Vakhan Vadisi’nde yollar irili ufaklı keskin taşlarla kaplıydı. Bu yolda lastikler tabiri caizse haşat oldu, ama daha kendisiyle binlerce km.’lik yolumuz var:)
http://seyrupedal.com/wp-content/uploads/2014/11/Lastiky.jpg
Bisikletin diğer önemli olan parçasına gelelim, yani seleye:) Kullandığım sele, Brooks markasının B17 Standart modeli. Bu seleden memnun olan kadar memnun olmayan bir çok insan var. Ben memnun olanlar arasındayım.
http://seyrupedal.com/wp-content/uploads/2014/11/Brooks.jpg
Kadro: Surly Long Haul Trucker 54 cm.
Gidon Boğazı: Uno 110 mm
Furç Takımı: Neco Rulmanlı
Sele Borusu: Amoeba Scud
Aynakol: Shimano SLX M670 42/32/22 10V
Vites Kolu: Shimano SLX SL-M670 10V
Orta Aktarıcı: Shimano SLX FD-M670
Arka Aktarıcı: Shimano SLX RD-M670 10V
Ruble: Shimano Deore CS-HG62 11-36 10V
Jant: Rigida Sputnik Heavy Use 36 D
Jant telleri: DT Swiss Competition Tour Double Butted 2.1
Ön-Arka Göbek: Shimano XT M785 36D
Tekerler: Shimano Marathon Plus Tour 26×2.00
Sele: Brooks B 17 Standart
Ön Bagaj: Surly CroMoly Steel (Kapasite: 32 kg.)
Arka Bagaj: Surly CroMoly Steel (Kapasite: 36 kg.)
http://seyrupedal.com/wp-content/uploads/2014/11/Surly1.jpg
Yazının başında da bahsettiğim gibi, can yoldaşım yıllardır hayalini kurduğum bir bisikletti. Her türlü arazide birlikte yol aldık:) Çok rahat ve keyifli bir sürüşü var. Uzun yıllar boyunca kendisiyle yollar çok daha keyifli olacak:)
http://seyrupedal.com/wp-content/uploads/2014/11/olcayguzel.jpg
Tacikistan, Akbaital Geçidi. İrtifa: 4.655 m.
http://seyrupedal.com/wp-content/uploads/2014/11/GOPR236199.jpg
Sevgiyle:)



http://seyrupedal.com/wp-content/uploads/2014/11/olcayguzel2.jpg

(link)

(link)
 

Çetin Güzel

Daimi Üye
Kayıt
6 Eylül 2013
Mesaj
331
Tepki
197
Şehir
istanbul
(link)

Çar, Mar 4, 2015
(link), (link), (link)
(link)
Oğuz’la trendeyiz. Karşı koltukta biri oturuyordu. Kısacık şort giymişti, ama suretinden kadın mı, yoksa erkek mi olduğu belli olmuyordu. Elindeki tablete yoğunlaşmış, dalmış gitmişti. Oğuz kısık sesle leydiboy (ladyboy), dedi. İneceği zaman üzerinde ne bir ters bakış ne fısıltılar ne de alaycı gülümseler vardı… Hanım hanımcık giyinmiş başka bir leydiboy kafenin birinde oturmuş bir yandan kahvesini yudumlarken diğer yandan kız ve erkek arkadaşlarıyla sohbet ediyordu… Başka biri garson olarak çalışıyordu. Bir diğeri ofis çalışanıydı; beyaz gömleği ve siyah eteğiyle… Üzerlerinde herhangi bir baskı yoktu. Toplum tarafından dışlanmadıkları belliydi, sonradan öğrendim aileleri tarafından da dışlanmıyorlardı. Tayland’a ayrıca güzellik yarışmaları varmış ve halk tarafından büyük ilgi görüyormuş. Aralarında devlet dairelerinde çalışan, şarkıcı olan, sporcu, kik bokscu (kickbox) olanlar var. Hepsinde mevcut mu, bilmiyorum ama çalıştıkları binalarda kendilerine ait tuvaletleri de olduğunu okudum. Türkiye’de aileleri tarafından hor görülüp reddedilen, toplumdan dışlanan, geçinmek için vücutlarını satan, özgür bedenleri içerisine hapsedilen insanları düşününce üzüldüm. Götverenlerdi, ibnelerdi ama insan değillerdi ülkemizde. Sadece bu sebepten dolayı kalplerine saygıyı kondurmak istedim bu güleryüzlü, saygılı halkın yüreğine.

Kadınların hemen hepsi sıcak havada minicik şortlarıyla geziyorlar. Kimsenin dönüpte baktığı yok. Myanmar vizesi için gittiğim Bangkok’da terminale gitmek için bindiğim halk otobüsü kalabalıktı. Çalışan kadın burada çok dolayısıyla otobüste erkekler kadar kadınlar vardı ki bazen daha da fazlaydılar. Mini etekli, daracık şortlu, ipek gibi bacakları olan kadınlarla dolu bir otobüsteydiniz ve ne bir taciz vardı ne bir sürtünme ne de aç gözlü bakışlar. Neden mi, çünkü seks bu ülkede bir tabu değil.

Tayland turistik bir ülke ama en turistik olan bir yerde bile İngilizce bilen birilerini bulmanız çok zor, hatta konakladığınız otel ya da gest hausta (guest house) çalışanlar dahil İngilizce bilmiyorlar. Bangkok’da turistik alanlarda tabelalar hem İngilizce hem de kendi dillerinde yazılıydı ama her yerde öyle değildi. Bir çok yerleşim yerinde oteller dahil tabelalar kendi dillerinde yazıyordu. İngilizce bir tabela bile göremiyordunuz. Hani neden İngilizce öğrenmiyorlardı, neden gerek duymuyorlardı, neden günlük konuşmalarında, tabelalarında, vitrinlerinde veya reklamlarında ingilizce kelimeleri araya katma ihtiyacı duymuyorlardı, tuhaftı, halbuki; vitrinde yüzde yirmi discount olduğunu görünce Mudo Concept’e uğradık. Sonra Çiçek’s Döner’de buluştuk ama çok boring’di. Biz de kalkıp Simith Center’a gittik(!)

Bangkok’da rakı içmek… Bir fotoğrafçı Oğuz’u evine davet etmişti, birlikte gittik. Ömrü hayatımda bu kadar büyük bir ev görmemiştim. Varlıklı bir aileden geliyormuş. Evinde ayrıca beş tane bisikleti vardı. Üçü katlanır cinstendi ve ertesi gün kısa bir tura çıkacaklardı. Bir ara fotoğraf çekimi için Türkiye’ye gittiğini söyledi ve elinde rakı şişesiyle çıka geldi. Acayip mutlu olduk ve keyifle içtik aslan sütünü:)
http://seyrupedal.com/wp-content/uploads/2015/01/raki-2.jpg
Nehrin karşısında bulunan tapınaktan insanların sesleri yükselirken, matımın üzerine uzanmış kendimi suyun mırıltısına ve ılık rüzgarın esintisine bırakmıştım.
http://seyrupedal.com/wp-content/uploads/2015/01/IMG_3040.jpg
Akşama doğru bir yerlerde hindistan cevizi ağaçlarıyla kaplı yeşil bir alanda kampımı kurup yemeğimi yaptım. Hava kararınca da Orhan Veli’den mısralarla gökyüzünü yıldızlarla donattım ve çadırımın içerisinden seyirlerine daldım.
Sabah vakti kuş cıvıltıları arasında…
http://seyrupedal.com/wp-content/uploads/2015/01/IMG_3071.jpg
Üzerlerinde sincapların dolandığı olgunlaşmaya başlamış hindistan cevizleri ağaçlardan düşüyordu. Bazıları parçalanırken bazıları sağlam kalıyordu. Yere düşmüş olanlardan bir tanesini göz hakkı niyetine aldım ve suyunu keyifle içtim:)
http://seyrupedal.com/wp-content/uploads/2015/01/IMG_3048.jpg
Çatık kaşlarının altında bir savaşçının gözlerini taşıyordu. Yüz hatları gerginleşmişti. Önce eğilip selam verdi, sonra doğruldu. Çelik gibi sert görünüyordu. Sırtından kılıcını çekti, mavi gökyüzünü kesercesine doğrultu. İncelmiş dudakları arasından hırıltıya benzeyen bir ses çıktı. Alev alev yanan yüreğiyle ileriye doğru atıldı. Kılıcını tam savurmuştu ki arkasında patlayan kadın sesiyle irkildi. Yüzü gölgelendi. Gözlerindeki ateş sönüverdi. O keskin hatlar yumuşadı, mahsunlaştı. Alt dudağı titrer gibi oldu. Plastik kılıcını masanın üzerine koyduktan sonra annesinin bakışları altında yemeğini yemeye başladı:)… Tayland’lı erkek çocuklar bildiğimiz erkek çocukları gibi sıpalar, ama kız çocukları çok sevimliler. Yüzlerin kocaman gülümsemeleriyle bıdı bıdı etrafta dolaşırken izlemek insanı mutlu etmeye yetiyor:)

Kançanaburi (Kanchanaburi) şehrinde bir çok ülkenin adı sokaklara verilmiş, haritada Turkey Road diye geçse de Türkçe Yolun önünde.
http://seyrupedal.com/wp-content/uploads/2015/01/IMG_3176.jpg
İkinci dünya savaşı sırasında Japonlar tarafından esir tutulan ve yaklaşık yüzbin müttefik askerinin ölümüne neden olan Ölüm Demiryolu ve Kwai Köprüsü de bu şehirde bulunuyor. Burayı turistlerin akınına uğratacak kadar ünlü yapan da 1957 ABD yapımı olan The Bridge on the River Kwai filmiymiş.
http://seyrupedal.com/wp-content/uploads/2015/01/Untitled-11.jpg
Savaş Müzesinden bir kare. ‘Affet fakat Unutma.’
http://seyrupedal.com/wp-content/uploads/2015/01/IMG_3165.jpg
Bisiklet bu ülkede seviliyor ve sevilmesi de sizi sevindiriyor. Hiç ummadığınız kasaba yollarında üzerlerinde formaları, ayaklarında spd ayakkabılarıyla yol bisikletçilerine rastlıyorsunuz. Lokantaya giriyorsunuz üst seviye karbon bir yol bisikleti duvara dayanmış duruyor. Çalışanlardan birine aitmiş ve işe gidip gelirken kullanıyormuş. Kaldığım gest hausta (guest house) vitessiz ve vitesli iki yol bisikleti. Şhirlerde kaç çeşit katlanır bisiklet gördüm, açıkçası bir yerden sonra saymayı bıraktım. Her yerde her türden bisiklet görebilirsiniz burada. Küçük bir yerleşim yerinde satılan bisikletlerden bir örnek:)
http://seyrupedal.com/wp-content/uploads/2015/03/bisikletler.jpg
Akşam olmak üzereydi. Gün boyunca pedalladığım yol tarlalar tarafından çevrildiğinden uygun bir kamp yeri bulamamıştım. Hava kararmaya yakın, yol kenarında bir açıklık görünce durmuştum. Zemin pek iyi değildi ama en azından etrafta kimseler görünmüyordu. Çantaların hepsini çıkırttığımda arkadan birinin geldiğini duydum. Meğerse aşağı kısım tarlaymış ve yalnız değilmişim. Bir süre bana ve bisiklete baktıktan sonra yanımdan ayrıldı. Ama çok geçmeden ikincisi geldi. Sarhoştu, para istedi, yok dedim bozuldu gitti. Normalde toparlanıp gitmek lazım ama çantaları takmaya üşendim, ayrıca ileride başka bir yer bulup bulamayacağım da belli değildi. Geceye doğru giderler diyerek çadırı çantadan çıkartım ama elinde tütün poşediyle üçüncüsü geldi. Arkadaşlarının olduğu tarafa baktıktan sonra eliyle işaret edip gitmemi istedi. Sanırım arkadaşlarına güvenememişti. Yapacak bir şey yoktu. Toparlanıp yola koyuldum. Bir süre ilerledikten sonra bir tapınak çıktı karşıma. Açıkçası tapınaklarda kalmayı pek sevmiyordum. Yalnız başına çadırda kalmak gibisi yoktur. Ama bu akşamlık yapacak bir şey yoktu.

Kançanaburi (Kanchanaburi) şehrinde denk geldiğim Aygul ile birlikte devam ediyorduk. Aslında kendisiyle ilk Kırgızistan’da karşılaşmıştık. Ben Bişkek’e doğru gidiyordum o Pamir Hayveye (Pamir Highway) doğru. Aslen G. Koreli ama yedi yıldır İstanbul’da yaşıyordu. Tura Kırgızistan’dan başlamıştı ve Tayland’a tekrar karşılaşmıştık. Myanmar’dan sonra bize sıkıcı gelen asfalt yollardan ilerlemek yerine köy yollarından devam etmeye karar vermiştik. Girdiğimiz toprak yol ilk başlarda rampalarıyla güzeldi ancak bir süre sonra yol iyice dikleşmeye başladı ve bisiklete binemez olduk. Daha önce de dik ramplara denk gelmiştim ama bu kadar uzun değillerdi. Bazı yerlerde yol o kadar dikleşti ki bisikleti itemez hale gelmiştim. Aygul’ün tabiriyle duvar eğilimli rampalar tüm gün canımıza okumuştu. Öğlen başladığımız yolculuğu saat beş buçuk gibi bitirmiş ve sadece on bir kilometre gidebilmiştik. Akşam olduğunda yolumuz üzerindeki bir köyde kamp kurduk. Tayland insanını burada daha da sevdim. Tayland halkı genel olarak saygılılar ama çoğunlukla soğuk duruyorlar ya da çekingen, diyelim:) Belki de dil bilmediklerinden ama benim açımdan sorun yoktu, çünkü kamp yaparken ya da yemek yerken kimse başınıza toplanıp sizi rahatsız etmiyordu. Köyde kamp yapmaya karar verdiğimizde bir evin bahçesine oturmuştuk. Evin ahalisi bahçelerinde oturmamıza bir şey demediği gibi üstüne oturalım diye sedir ve yastık getirdiler. Bunlar olurken aramızda herhangi bir konuşma geçmedi. Zaten dil konusunda anlaşamıyoruz o yüzden zorlamıyorlar. Çadır için izin istedik, olur dediler. Hava kararmaya yakın evin hanımı yemek getirdi. Sabahta kahvaltı… ve yine hiçbir şey söylemeden yanımızdan ayrıldı; ama insanlarında sevdiğim o sımsıcak gülümsemesiyle:)
Rampaların birinde:)
http://seyrupedal.com/wp-content/uploads/2015/03/Tayland.jpg
Shimano XT FH-T 780 arka göbeğin soket kısmı kırıldı. Yolda ilerlerken arka göbekten ses gelmeye başlamıştı. Kontrol sırasında rublenin oynadığını farkettim. Rubleyi söktüğümde ise nedeni ortaya çıkmıştı.
http://seyrupedal.com/wp-content/uploads/2015/03/XT_Hub.jpg
Bisikletçi dükkanında denk geldiğim Fransız bir bisikletçi de aynı model göbeği kullandığını ve Gürcistan’da soket kısmının kırıldığını söyledi. Gürkan Genç’in kullandığı XT göbeğin soket kısmı yine aynı şekilde kırılmıştı. Eğer uzun yola çıkacaksanız XT göbeklerden uzak durmanızı tavsiye ederim. Şu an Çan May (Chiang Mai) adlı şehirdeyim. İlk gittiğim bisikletçi de parça bulamayınca Top Gear adındaki başka bir bisikletçiye gittim. Ellerinde XT göbek yoktu ama aynı model göbeği siparişle getirdiler. Göbeği yenisiyle değiştirip jant tellerini yeniden ördürmek yerine kırılan parçayı ve içini olduğu gibi değiştirmelerini istedim. Toplamda 70 dolar masraf karşılığında sorun halledilmiş oldu:)

Şehire geldiğimin ertesi günü göbeğin tamiri için gittiğim bisikletçide iki tane bisikletçiyle karşılaştım… Mauro?!… İkimiz de öylece kala kaldık ve aynı anda küfrü basıp birbirimize sıkı sıkıya sarıldık. Kendisiyle Tacikistan’da birlikte pedallamıştık. Çin’i de beraber geçecektik. Şu ana kadar en iyi yol arkadaşlarımdan biriydi. Çin vizesini alamayınca ayrı rotalara doğru devam etmiştik. Kendisi Japonya’da turu bitirecekti ama vaz geçmiş ve Tayland’a gelmişti. İkimizde inanamadık, ne güzel bir rastlantıydı:) Tacikistan’da yine birlikte pedalladığımız İsveçli Sebastian ve Delfin’in de burada olduğunu öğrendim. Ertesi gün buluşup yemek yedik. Dostlarla tekrar beraber olmanın güzelliğini anlatmaya gerek yok sanırım:)
http://seyrupedal.com/wp-content/uploads/2015/03/Mauro.jpg
Oğuz ve İbrahim’le mesajlaşıyoruz… Tayland’ın yolları üçümüzü de sıkmıştı. İbrahim’in deyimiyle Tayland’a macera eksikti. Onlar çöllerden Himalayalar’da geçmişlerdi ben de Orta Asya’dan… Akşam birlikte yemek yerken Mauro, ah Güney Asya, diye mırıldandı. Asfalt yolların sıkıntısı üzerine bir de insan kendini buralarda kapana kısılmış gibi hissediyordu, çünkü Çin aşılmaz büyük bir duvar gibi önümüzde dikiliyordu hele ki Türk Pasaportu olan bizler için. Bakalım yol beraberinde neler getirecekti:)
Sevgiyle:)
http://seyrupedal.com/wp-content/uploads/2015/03/Tayland_Gunceleri2.jpg

(link)

(link)
 

Çetin Güzel

Daimi Üye
Kayıt
6 Eylül 2013
Mesaj
331
Tepki
197
Şehir
istanbul
(link)


Kralın asfalt yolu küçük bir tepeciğin önünde son buluyordu. Araçların çoğu yolun aşağısında kalan toprak yola sapıyorlardı. Bizim gibi haberi olmayanlar ise asfalt yoldan devam edip sonra geri dönüyorlardı.
Biz de toprak yola saptık ve bizi karşılayan oldukça dik bir rampaya merhaba dedik. Dawei şehrine yaklaşık 120 km. vardı. Harita üzerinde herhangi bir yerleşim yeri göremediğimizden iki gün yetecek kadar su ve yiyecek taşıyorduk. Pedallara asılıp rampayı tırmanmaya başladım. Kanter içerisinde kalmış, ama sürmeyi bırakmamıştım. Arkamdan homurtulu bir araç sesi geliyordu. Dört çekerli bir cipti. Yanımda belirdiği zaman fazla gaz verince motor istop etti. Rampa bittikten sonra soluklanmak için durduğumda cip de gelip yanımda durdu. İki adam baş parmakları yukarıda ‘o-o-o’ diyerek araçtan indiler. Yanıma gelip sırayla fotoğraf çektirdikten ve elimi sıktıktan sonra ayrıldılar. Arada böyle anlar güzel oluyor:)
Myanmar sınırına vardığımızda, sınır görevlileri bisiklet ile yola devam edemeyeceğimizi söylediklerinde bizim için kötü bir sürpriz olmuştu. Nedenini sorduğumuzda ise yolun kötü olduğunu söylediler. Halbuki yolun kötü olması bizim için sorun değildi; özellikle engebeli bozuk yollar benim en sevdiğim yollardı. Eğer araç gidebiliyorsa biz de gidebilirdik, ama izin vermediler.
Araç bulmamız gerekiyordu ama bu hemen olmadı. Yaklaşık üç saat kadar beklememiz gerekecekti. Bu arada Myanmar’lı erkekleri ilk gördüğümde içimde tuhaf bir his oluşmuştu. Altlarına Hintliler gibi Longyi adında etek giyiyor ve tıpkı Hintliler gibi Betel çiğneyip tükürüyorlardı. Bu manzarayı gördüğümde Tayland’a geri dönme isteği ağır basmıştı. Bir süre sonra farkettim ki -en azından bizim geçtiğimiz bölgedeki- Hintliler gibi kaba, pis, rahatsız edici ve asık suratlı değillerdi.
Araç beklerken Tayland’lı biri gelip yanımıza oturdu. İngilizcesi iyiydi ve muhabbet esnasında bisiklet ile gitmemize neden izin vermediklerini anlayamadığımızı söyledik. Cep telefonundan bir fotoğraf gösterdi. Dağlarda halen KNU (The Karen National Union) gerillaların olduğunu -her ne kadar bir süredir çatışma yaşanmasa da yolun güvenli olmadığını, eğer bir gerillaya denk gelirsek iyi olmayacağını söyledi. Gösterdiği fotoğrafta, üzerinde KNU yazan boş bir kulübe vardı.
Saat üç gibi bir görevli yanımıza gelip yolcu taşıyan bir minübüsü gösterdi. Araç yolcuları sınırda bıraktıktan sonra gelip bizi alacaktı. Yaklaşık bir saat sonra üç tane minübüs geldi. Benim bisikleti ve eşyaları diğer bir minübüse yükledikten sonra yola koyulduk. Toplamda 1.400 Baht (115 TL) para ödedik.
http://seyrupedal.com/wp-content/uploads/2015/05/Sedona711.jpg
Fotoğraf: Aygül Ryu

Dawei şehrine 125 km. yolumuz vardı. Yol çok kötü olduğundan şoför yolculuğun beş saat kadar süreceğini söyledi.
http://seyrupedal.com/wp-content/uploads/2015/04/oto.jpg
Fotoğraf: Aygül Ryu
İlk kontrol noktasına gelmiştik. Askerlerin hal ve tavırları soğuktu. Şoför elindeki belgelerle araca bindikten sonra, “Myanmar’lı değil bunlar!” diye söylendi. “Ataları Çin taraflarından gelip buraya yerleştiler. Daha düne kadar askerlerimizle çarpışıyorlardı.” Sonra kendi dilinde -tahminimce- okkalı bir küfür savurdu.
İkinci kontrol noktasına hava karardıktan sonra varmıştık. Şoför pasaportlarımızı alıp gitti. Hemen dönmedi, bir süre kendisini bekledik. “Araçta kadın olduğunu öğrenince görmek istediklerini söylediler,” dedi ve yüzünde kurnazca bir gülümsemeyle devam etti; “50 yaşında olduğunu söyleyince vazgeçtiler.” Halbuki pasaportta -doğal olarak- doğum tarihi yazılıydı!
Dawei şehrine vardığımızda beş saatlik yolculuk bizi oldukça yormuştu. 20 Dolarlık, eski bir gesthausa (guesthous) yerleştik. Duş aldıktan sonra yan tarafta bulunan lokantada yiyecek bir şeyler söyledik ve buz gibi bir birayla günü sonlandırdık:)
Ertesi günün sabahı rotamızı okyanusa doğru çevirdik.
http://seyrupedal.com/wp-content/uploads/2015/04/20150419_154053-01.jpg
Patlayan lastik tamiri:)
http://seyrupedal.com/wp-content/uploads/2015/04/IMG_3211.jpg
Okyanusa vardık ama benim açımdam tam bir hayal kırıklığı oldu. Kumsal çok pisti. Yerel halk yedikleri içtikler hemen hemen herşeyi kumsala atmışlardı.
Sahil kenarına dizilmiş lokantaların bir tanesinde oturduk. Daha önce yengeç yememiştim, beş dolar karşılığında yemek burada nasip oldu. Tadı harikaydı. Lokantanın sahibi, çadır kurmamıza da izin vermişti. Akşam yemeğini ve sabah kahvaltısını da burada yaptık.
http://seyrupedal.com/wp-content/uploads/2015/04/Surly_Touring_Bike.jpg
http://seyrupedal.com/wp-content/uploads/2015/04/IMG_3241.jpg
http://seyrupedal.com/wp-content/uploads/2015/04/IMG_3293.jpg
http://seyrupedal.com/wp-content/uploads/2015/04/IMG_3261.jpg
Aygül’in internet araştırdığı ve yerel halkın bahsettiği, Nabula şehrinin batısında kalan başka bir plaj daha vardı ve rotamız orası olacaktı.
Köy yollarından devam ettik yolculuğumuza:)
http://seyrupedal.com/wp-content/uploads/2015/05/Sedona_7111.jpg
http://seyrupedal.com/wp-content/uploads/2015/05/DSCN9681.jpg
http://seyrupedal.com/wp-content/uploads/2015/05/IMG_3329.jpg
http://seyrupedal.com/wp-content/uploads/2015/05/IMG_3321.jpg
http://seyrupedal.com/wp-content/uploads/2015/05/IMG_3310.jpg
http://seyrupedal.com/wp-content/uploads/2015/05/IMG_3334.jpghttp://seyrupedal.com/wp-content/uploads/2015/05/IMG_3344.jpg
http://seyrupedal.com/wp-content/uploads/2015/05/DSCN9723.jpg
Keyifle pedalladığımız güzel yollar bizi harika bir sahile çıkardı:)
http://seyrupedal.com/wp-content/uploads/2015/05/IMG_3385.jpg
Vakit kaybetmeden okyanusun serinliğine bıraktım kendimi.
http://seyrupedal.com/wp-content/uploads/2015/05/DSCN9560.jpg
http://seyrupedal.com/wp-content/uploads/2015/05/IMG_3400.jpg
http://seyrupedal.com/wp-content/uploads/2015/05/IMG_3455.jpg
Güzel bir kamp gününden sonra patika ve ara yollardan devam ettik.
http://seyrupedal.com/wp-content/uploads/2015/05/GOPR3206.jpg
http://seyrupedal.com/wp-content/uploads/2015/05/GOPR3445.jpg
http://seyrupedal.com/wp-content/uploads/2015/05/IMG_3300.jpg
http://seyrupedal.com/wp-content/uploads/2015/05/IMG_3485.jpg
Myanmar, Tacikistan’dan sonra yollarında keyifle pedalladığım ikinci ülkeydi:)
http://seyrupedal.com/wp-content/uploads/2015/05/DSCN9864.jpg
http://seyrupedal.com/wp-content/uploads/2015/05/GOPR3501.jpg
http://seyrupedal.com/wp-content/uploads/2015/05/GOPR3513.jpg
http://seyrupedal.com/wp-content/uploads/2015/05/temizlik.jpg
Yıllar önce seyrettiğim bir belgeselde Myanmar’da yolların insan gücüyle yapıldığını gösteriyordu. Arada geçen zaman diliminde değişen bir şey olmamıştı. Güneşin kavurucu sıcaklığının altında taşlar teker teker diziliyor ve yol yapım çalışmaları bu şekilde sürüp gidiyordu.
http://seyrupedal.com/wp-content/uploads/2015/05/Myanmar_road.jpg
http://seyrupedal.com/wp-content/uploads/2015/05/GOPR3805.jpg
http://seyrupedal.com/wp-content/uploads/2015/05/DSCN9688.jpg
Köy yollarından sapıp anayoldan gitmeye karar verdik, ancak anayolun köy yollarından bir farkı yoktu:)
http://seyrupedal.com/wp-content/uploads/2015/05/IMG_3534.jpg
Myanmar Tayland’a göre çok fakir bir ülkeydi, hayatın zorluğunu bazen insanların yüzlerinde görebiliyordunuz.
http://seyrupedal.com/wp-content/uploads/2015/05/IMG_3575.jpg
http://seyrupedal.com/wp-content/uploads/2015/05/IMG_3546.jpg
Myanmar Panteri:)
http://seyrupedal.com/wp-content/uploads/2015/05/IMG_3589.jpg
Zorlu bir gündü. Geçtiğimiz yollar yapım aşamasında olduğundan üstümüz başımız toz toprak içinde kalmıştı. Yeni yapılmakta olan bir tapınağın bahçesine kamp kurmaya karar verdik. Dinlenirken bir rahip geldi ve içeride kalabileceğimizi söyledi. Buranın tapınakları Tayland’ın tapınaklarına nazaran oldukça fakirdi. Tayland’a bir defa tapınakta kalmıştım. Yaşça büyük monklar göz teması kurmamışlardı ama buradaki monklar güler yüzlü ve cana yakındılar.

Monk rahibinin gösterdiği banyoda duşumuzu aldık, çamaşırlaırmızı yıkadık. Sonra yemeğimizi yaptıktan sonra çay demleyip dinlenmeye koyulduk:)
Bizim kaldığımız binada sadece bir tane rahip kalıyordu. Yatmaya yakın bizim için bir tane lamba getirdiler. Yere sedirleri serip, uyku tulumuzun içine yerleştikten sonra güzel bir uyku çektik.
http://seyrupedal.com/wp-content/uploads/2015/05/IMG_3557.jpghttp://seyrupedal.com/wp-content/uploads/2015/05/IMG_3563.jpg
Sabah kalktıktan sonra bizi diğer monkların kaldıkları binaya davet ettiler. Ahşap yapının ikinci katına çıktık. Cam mekanın içine yerleştirilmiş Buda heykelinin başındaki renkli ışıklı hareleri yanıp sönüyordu. Daha yaşlıca bir monk bize kahve gofret ikram etti. Odanın bir kısmı yerel halkın verdiği; bisküvi, çikolata, kahve, çay gibi yiyecek içecekle doluydu. Bize yardımlarını eksik etmeyen monk, merakla poşetlerin üzerinde yazan İngilizce kelimelerin telafuzlarını soruyordu. Benim de telafuzlarım çok iyi olmadığından Aygül cevap veriyordu. Güler yüzlü bu güzel insanlarla oldukça hoş vakit geçirdik.
http://seyrupedal.com/wp-content/uploads/2015/05/IMG_3569.jpg
Yolda bir Monk grubu.
http://seyrupedal.com/wp-content/uploads/2015/05/IMG_3592.jpg
Pagodaya doğru:)
http://seyrupedal.com/wp-content/uploads/2015/05/IMG_3599.jpg
Myanmar’da küçükten büyüğe, kadınlı erkekli hemen hemen herkesin yüzleri ve kolları kremle kaplıydı. Myanmar’da yetişen çeşitli ağaçlardan yapılan geleneksel thanaka kremi iki bin yılını aşkın bir süredir Myanmar’lı kadınlar tarafından kullanıyormuş. Kozmetik güzelliğin yanında, serinlik hissi veren bu krem güneş yanıklarından korunmada da etkiliymiş.
http://seyrupedal.com/wp-content/uploads/2015/05/IMG_3629.jpg
Mavi:)
http://seyrupedal.com/wp-content/uploads/2015/05/IMG_3622.jpg
Özellikle tapınaklar açısından ülke kesinlikle eşşizdi. Dört tarafında oturan budaların olduğu (yanlış hatırlamıyorsam yedi katlı bina yüksekliğindeki) tapınakta bunlardan biriydi.
http://seyrupedal.com/wp-content/uploads/2015/05/IMG_3770.jpg
Google Maps’te konumu.

Tapınağın giriş kısmı.
http://seyrupedal.com/wp-content/uploads/2015/05/IMG_3720.jpg
http://seyrupedal.com/wp-content/uploads/2015/05/IMG_3738.jpg
Her katında Buda’nın heykelleri vardı ve insanlar teker teker heykellerinin önünde dua ederek katları çıkıyorlardı.
http://seyrupedal.com/wp-content/uploads/2015/05/IMG_3813.jpg
Arka tarafta bulunan başka bir tapınak.
http://seyrupedal.com/wp-content/uploads/2015/05/IMG_3870.jpg
Kamyon üstü eğlence:)
http://seyrupedal.com/wp-content/uploads/2015/05/IMG_3915.jpg
Myanmar’ı ve halkını çok sevmiştik, ama ülkede kamp kurmak gerçekten sorundu. Bir defasında tapınakta kalmaya karar vermiştik. Eski, tek katlı ahşap binada üç tane yaşlı monk kalıyordu. Onları rahatsız etmemek için, izin alıp binanın arka kısmına çadırımızı kurmuştuk. Yemek yerken yerel halktan bir kaç kişi yanımıza gelmiş ve tapınağın içerisinde yatmamızı söylemişlerdi. Aldırmayıp, çadırımızı kurmuş ve yatmıştık. Saat dokuz gibi polis gelmiş ve bizi uyandırmıştı. Çadırda yatmamıza izin vermeyeceklerini söylediler. Polisin peşi sıra tapınağın içerisine girdik ve geceyi monkların sivsinekten korunmak için verdikleri cibinlikte uyuyarak geçirdik. Başka bir gün kampımızı köy yanında bulunan bir göl kenarında kurmuştuk. Yerel halkla birlikte girip yıkandık ve yüzdük. Çadırı kurmuş yatmıştık ki yine polis geldi ve kamp kurmayacağımızı söylediler. Bizi gerisin geriye şehire götürmek için bir araç buldular. Çadırı ve eşyaları toplayıp bisikletleri araca yükledik. Başka bir polisi de yanımıza vermişlerdi. Araç için para almamışlardı. Bizi otele teslim ettikten sonra yanımızdan ayrılmışlardı. Bütün bunlar olurken, bizim asık suratlarımıza karşın sabrlı ve güleryüzlüydüler. Otel görevlisi, ülkede kamp kurmanın yasak olmadığını, ancak polsin kendi bölgesinde sorumluluk almak istemediğinden dolayı kamp kurmaya izin vermediklerini söylediler. Myanmar’daki son günümüzde, pasaport kontrolü için kontrol noktasında durmuştuk. Pasaportlarımız kayıt edilirken, bir önceki geceyi nerede geçirdiğimizi sordular. Otelde kaldığımızı söylediğimizde inanmadılar ve bu bölgede otel olmadığını söylediler. Kaldığımız yere de zaten otel denmezdi, o kadar pisti ki elektriğin olmadığı odamızda yatağın üzerine çadır kurmuştuk. Aygül otelin önünde fotoğraf çektirmişti, fotoğraf makinesinden fotoğrafı gösterdiğimizde ikna oldular. Neticede bir önceki gecede nerede uyuduğumuzun sorgusu yapılmıştı. Kapılarını daha yeni turistlere açan bir ülke için sanırım normal bir durumdu.
Ama yolları güzeldi:)
http://seyrupedal.com/wp-content/uploads/2015/05/IMG_3926.jpg
Bir okulun bahçesi dikkatimi çekmişti, daha doğrusu bahçedeki bisikletler. Aynı şekilde okulun yan tarafında bulunan bahçe kısmı da bisikletlerle doluydu.
http://seyrupedal.com/wp-content/uploads/2015/05/IMG_3936.jpg
http://seyrupedal.com/wp-content/uploads/2015/05/IMG_3980.jpg
Yapım aşamasında başka bir Buda heykeli.
http://seyrupedal.com/wp-content/uploads/2015/05/IMG_39602.jpg
Asfaltsız güzel yollar:)
http://seyrupedal.com/wp-content/uploads/2015/05/DSCN9859.jpg
Mawlamyine şehrine vardığımızda dünyanın en büyük yatan Budasını görelim dedik. Turist bilgilendirme ofisine giderek nerede motorsiklet kiralayabileceğimizi sorduk. Kendilerinin kiraladıklarını söyleyince bir tane kiralamaya karar verdik. Ben otomatik vitesli bir motosiklet istesem de ellerinde sadece manuel motorsikletler oldukları söylediler.
Konuşma ise şöyleydi;
– Daha önce vitesli motorsiklet kullanmadım.
– Oldukça basit: 1-2-3-4.
– Kask?
– ?
– Bunlarda ayna yok.
– Gerek yok, yol düz.
http://seyrupedal.com/wp-includes/images/smilies/simple-smile.png
25 km. gibi kısa bir yolculuktan sonra Yatan Budaların olduğu yere varmıştık. Budalar diyorum çünkü yan tarafına bir tane daha inşa ediyorlardı.
http://seyrupedal.com/wp-content/uploads/2015/05/IMG_4101.jpg
http://seyrupedal.com/wp-content/uploads/2015/05/IMG_3982.jpg
http://seyrupedal.com/wp-content/uploads/2015/05/IMG_3984.jpg
İç kısım katlar halinde bölümlere ayrılmıştı ve bu bölümlerde içinde heykeller bulunuyordu. Bölmelerde sırasıyla anlatılan bir hikaye vardı ancak verilen broşürler İngilizce olmadığından ne olduklarını anlayamadık, bu hariç tabii:)
http://seyrupedal.com/wp-content/uploads/2015/05/IMG_4007.jpg
http://seyrupedal.com/wp-content/uploads/2015/05/IMG_4044.jpg
http://seyrupedal.com/wp-content/uploads/2015/05/Bolme2.jpg
http://seyrupedal.com/wp-content/uploads/2015/05/Bolme3.jpg
http://seyrupedal.com/wp-content/uploads/2015/05/IMG_3996.jpg
http://seyrupedal.com/wp-content/uploads/2015/05/IMG_39941.jpg
http://seyrupedal.com/wp-content/uploads/2015/05/IMG_3997.jpg
http://seyrupedal.com/wp-content/uploads/2015/05/IMG_4014.jpg
http://seyrupedal.com/wp-content/uploads/2015/05/IMG_4020.jpg
http://seyrupedal.com/wp-content/uploads/2015/05/IMG_4051.jpg
En üst kat henüz açılmamıştı. Bir çok heykel yapım aşamasındaydı.
http://seyrupedal.com/wp-content/uploads/2015/05/IMG_4033.jpg
Buda heykelinin inşaatında çalışan çocuk bir işçi.
http://seyrupedal.com/wp-content/uploads/2015/05/IMG_4091.jpg
Şehirdeki başka bir tapınağın içi.
http://seyrupedal.com/wp-content/uploads/2015/05/IMG_4112.jpg
Bizim için gideceğimiz son şehir olan Hpa-An’a varmıştık. Myanmar’da geçtiğimiz bölgelerde konaklama fiyatları 20 Dolar’dan başlıyordu. Genellikle sırt çantalı gezginlerin tercih ettiği Soe Brothers adındaki gesthausa (guesthouse) vardığımızda tek yataklı bir oda kaldığını söylemişlerdi. On dolara bu oadaya yerleşmiştik.
Şu ana kadar herhangi bir tura katılmamıştım ama Hpa-An şehrinde katılmaya karar verdik. Otele ait iki araçla yola koyulduk. Gün boyunca rehberlerin eşliğinde tapıknaktan tapınağa tabiri caizse koşturup durduk:)
Turun en hoşuma giden kısmı, içerisi yarasalarla dolu mağaradan yürümek oldu. Mağarın çıkışında ise gondollarla kısa bir nehir turu yaparak karşı kıyıya geçmiştik.
http://seyrupedal.com/wp-content/uploads/2015/05/IMG_4164.jpg
http://seyrupedal.com/wp-content/uploads/2015/05/IMG_42031.jpg
http://seyrupedal.com/wp-content/uploads/2015/05/IMG_4247.jpg
http://seyrupedal.com/wp-content/uploads/2015/05/IMG_4250.jpg
http://seyrupedal.com/wp-content/uploads/2015/05/IMG_4134.jpg
http://seyrupedal.com/wp-content/uploads/2015/05/IMG_4343.jpg Turun en güzel anı ise binlerce yarasının mağaradan çıktığı andı.
Posted by (link) on 13 Şubat 2015 Cuma
Yolculuğumuz boyunca karşılaştığımız insanlar bize karşı çok iyiydiler. Genel olarak Taylandlı insanlara nazaran daha güler yüzlü ve sıcak kanlıydılar. Konaklama ucuz olmasa da yeme içme oldukça ucuzdu.
Rotamız:)
(link)
Sevgiyle:)

(link)

(link)
 

Çetin Güzel

Daimi Üye
Kayıt
6 Eylül 2013
Mesaj
331
Tepki
197
Şehir
istanbul
(link)

Sal, Tem 21, 2015
(link), (link), (link)
Yağmuru sever misiniz, ben severim. Eğer kaldığım yerin bir penceresi varsa -ki çoğunlukla olmuyor- kahvemi alıp geçerim karşısına. Kahve çantada illa ki vardır -çay mı, unutalı çok oldu:)- suyu kaynatmak için de ocak zaten hali hazırda… Bir taraftan yağmur, bir taraftan kahve üstüne de yağmurun sesi, daha ne olsun:) Pencere arkasında keyfe dönüşen anlar bisiklet üzerinde pek de keyifli değildir benim için. Yaz aylarının ılık havasında su geçirmez kıyafetlerin içerisinde terden vıcık vıcık olursunuz. Çantalarınız, üstünüz başınız çamur içinde kalırlar. Eğer otelde konaklama yapacaksam önce üstümü ve çantaları temizler öyle geçerim. Yapmasam da olur ama o otelin sonrasında başka bir bisikletçiyi kabul edeceğini sanmam.
Malezya’daki son haftamda biraz şansızdım. Nerdeyse bir haftadır yağmur altında sürüyordum. Pek eğlendiğimi de söyleyemem. Ülkedeki son günümde sabahleyin bir umutla perdeyi araladım, ama durum pek içacıcı değildi:)
(link)
Yolculuk başlamıştı. Çok geçmeden gökyüzü homurdanıp selam verdikten sonra yağmur da yağmaya başladı. Burada havalar biraz tuhaftı hani; yağmur başladığında sanki biri yukarıda musluğu açık unutuyormuş gibi bütün gün veya gece aralıksız yağmaya devam ediyordu. Ama bu sefer keyifsizliğim gökyüzünde değil bağırsaklarımdaydı. Her ne kadar Hint yemeklerini sevsem de kullanılan baharatların bana pek iyi geldiğini söyleyemem. Bir önceki akşam da afiyetle köri soslu tavuk yemiştim. Şimdi de hasretle bir benzin istasyonu arıyordum.
Yağmurun şiddeti hafiflemişti ama sancı daha beter bir hale gelmişti. Durum pek içaçıcı değildi. Durmam gerekiyordu. Yolun solunda kepekleri kapalı bir lokanta gördüm ve gidonu alelacele o tarafa çevirdim. Yol tek katlı yerin yanından geçiyor ve iki kola ayrılarak devam ediyordu. Yol ayrımının bitişiğinde bir çukur vardı. Bisikleti dayayıp çantadan tuvalet kağıdını çıkardıktan sonra çamur halindeki çukura daldım. Saniyelerle yarıştığım durumlardan biriydi. Hani rahatladım diyemeceğim çünkü çukurun önünden iki defa motorsiklet geçmişti ve ikisinde de görünmemek için çukura iyice kapaklanmıştım. O vaziyette kim göz göze gelmek ister ki:) Çukurdan çıktığımda ayaklarım, ellerim ve göğsüm çamur içinde kalmıştı.
Yağmur sağolsun dinmeden yağmaya devam etti. Sancı da yol boyunca kendisini tekrarlayıp durdu. Neredeyse gördüğüm her benzin istasyonunda mola vermiştim. Benzin istasyonları büyük ve temizdiler ama arkadaş bu ne pintiliktir, insan koskoca yere sadece bir tane mi tuvalet koyar? Hani içeriye giriyorum canım burnumda zaten, çok geçmeden dışarıdan öhö öhö sesleri! Öhö öhö ne lan, yolda altıma mı yapayım:)
Islak ıslak:)
(link)
http://seyrupedal.com/wp-content/uploads/2015/07/GOPR9554.jpg
Sınıra az bir yol kalmıştı. Bir an önce uygun bir otel bulup yerleşmek istiyordum. Bir taraftan yağmur diğer taraftan mabadım beni bugünlük yeterince hırpalamıştı. Ama şans işte, sınır geçişi bu sefer kolay olmayacaktı ya o da diğer bir yazıya kalsın. Görüşmek üzere:)
(link)

(link)

(link)
 

BF Okuru

Forum Bağımlısı
Kayıt
6 Eylül 2004
Mesaj
164.844
Tepki
789
Çok merak ediyorum; bu tapınaklar vs gezilirken bisiklet nerede duruyor. ben bakkala girerken tedirgin oluyorum. O bisiklet o kadar malzemeyle çalınsa insan hayata küser. Abiniz bu konuda ne yapıyor?
 

Çetin Güzel

Daimi Üye
Kayıt
6 Eylül 2013
Mesaj
331
Tepki
197
Şehir
istanbul
@belgen Tapınak girişlerinde bırakıyor ya da otelde duruyor. Güven vermeyen yerlerde kitliyor, tapınak gezilerinde sadece fotograf makinesiyle gidiyor.
 

Çetin Güzel

Daimi Üye
Kayıt
6 Eylül 2013
Mesaj
331
Tepki
197
Şehir
istanbul
(link)

Per, Ağu 6, 2015

New Delhi’de günlük on dolara kalıyordum ara sokak otellerinin birinde. Kirli fayanslı, şofbenli, penceresiz bir odaydı. Hindistan standartlarına göre iyi sayılırdı aslında; kirli fayansı böceksiz ve faresizdi.

Otele açılan sokağı dardı; internet kafesi, Nepalli güzel insanlarının işlettiği lokantası -ki her akşam karabiberli sütlü çayını içmeden çıkmazdım odama, bir tane kargo şirketi ve topu topu bir dizüstü bilgisayarından oluşan turizm acentası vardı. Sokağın başlangıcında bulunan ve akşamları tavuk satan büfenin sadık müşterilerinden biriydim. Siparişim kesin suretle değişmezdi; iki dürüm tavuk şiş söylerdim. Lavaş ekmeğinin arasına, hijyenik olmayan ortamlarda marine edilmiş, baharatlarla kendinden geçmiş tavuğu afiyetle mideye indirirdim. Hintliler değil ama turistler büfeye gelene kadar büyük cefa çekerlerdi. Büfenin tam bitişiğindeki açık hava pisuvarından yükselen, yürek yakan, kimi zaman hayatı sorgulatan keskin sidik kokusuyla yüzleşmek zorunda kalırlardı. Hintlilerin koku alma duyuları köreldiğinden onlar için sorun olmazdı bu durum. Sıralarını bekler, arada çene çalar ve işlerini bitirdikten sonra yollarına devam ederlerdi.

Büfenin olduğu cadde kalabalıktır. Zaten Hindistan’da kabalık olmayan cadde bulmak zordur, hele insansız bir yer bulmak imkansızdır. Turisti de boldur yerlisi de. İşte bu sokakta, tren garına doğru değil de metroya doğru yürürken yol ikiye ayrılır. Ortası meydanlıdır. Eli sopalı polisleri meydanın çiçek açan gülleridir. Onların vaktinde asayiş bel kemaldir. Hintli adam korkar polisten, haklıdır da bilir gülün dikeni can acıtır. İşte tam orada, meydana çıkmadan bekler Bey Amca. Yaşlıcadır, ama yüreği gençtir, bilirim. Hani bilmem de öyle düşünmek isterim. Hintlilerin genelinden nefret ettiğim kadar severim Bey Amcayı. Boynunda atkısı kahverengidir. Rengi atmış gri ceketi her daim üstündedir. Pantolunu kadifedendir, haki renklidir. Uyumsuz bir renk ile uyumlu bir haldedir. Kabuklu fıstık satar, tezgahı iki tekerliklidir. Ortası dumanlıdır. Fıstıklarını burada kavurur, müşterisine taktim etmeden önce. Her akşam aynı yerde bulurum onu. Bence iyi adamdır. Karısını çocuklarını da sever. Yüreği de sevgi doludur. Hani bilmem de öyle hayal ederim. Her akşam, aynı saatte 3 liralık kabuklu fıstık alırım kendisinden. Parasını ödedikten sonra, ellerini gögüs hizasında birleştirir, gülümser ve kafasını eğip şükreder. Hava ne kadar serinse o kadar sıcaktır bu hareketi. İnsanı mutlu eder.

Bir gün hastaydım, gidemedim o akşam yanına. Hani hasta değildim de siz varın öyle bilin. Burada devlete ait mağazalarda bir şey satarlar. Kına renklidir. Biri cıvık, diğeri katıdır. Tadı iğrençtir. Varanasi’de kanlı gözlü, vahşi bakışlı adamlar bundan yerler. Bir arkadaşım vermişti. Ben de yemiştim, kanlı gözlü vahşi bakışlı adamların arasına katılmak için. Ama beni kafa hafiften rüzgarlıdır. Vahsi Batı taraflarında acımısız, bi’o kadar vahşi Frank Abiciğimin yanına gitmeye niyet etmişken sokaktan sapıvermiş ve Star Trek’lerden Scotty’e çırak gidivermiştim. Gökyüzünde yıldızlar o vakit kaymaya başlamıştı. Bir adam vardı, çok arkalardan gelen. Kafamı çevirmiştim ki yanımda belirivermişti. Işınla beni Scotty, diye mırıldanmıştı sanırım; ya da bana öyle gelmişti. Sonra başka bir adam daha beliriverdi yanımda, mavi ışıklar çakarak. Devlet kafası iyimiş Hindistan’da… Maden öyle beni de ışınla diyecektim ki otel odasında buluvermiştim kendimi. Halbu ki Bey Amcaya uğrayıp fıstık alacaktım. Koordinatlar şaşmıştı sanırsam…

Ertesi akşam, yarısı artmış yeşil yıldız yemişlerini çöpe attıktan sonra caddeye indim. Aynı saatte tezgahının yanındaydım. Beni görünce gülümsedi. Seni aradım sokakta dedi el hareketleriyle işaret ederek. İyi adamdı Bey Amca. Bu sefer üç liralık değil, dört liralık fıstık aldım, sevindi. O sevinince ben de sevindim. İki elini göğsünün üzerinde birleştirince yüreğim kaynadı, gülümsedim.

Bugün Tayland’a kalabalık bir cadede yürüken aklıma geliverdi Bey Amca. Durdum, gökyüzüne yıldızlara baktım; yüreğim kaynadı, gülümsedim; “ışınla beni Scotty!”

http://seyrupedal.com/wp-content/uploads/2015/08/20141126_201743-01.jpg

(link)

(link)
 

Çetin Güzel

Daimi Üye
Kayıt
6 Eylül 2013
Mesaj
331
Tepki
197
Şehir
istanbul
(link)

Cts, Ağu 22, 2015

Hiç hayal ettiniz mi,
yabancısı olduğunuz bir şehrin parçası olmayı?
İnsanların,
sokakların
ve
dillerin yabancı olduğu bir şehirde nefes almayı…
Aydınlığın ve rengin
gölgeler halinde yaşadığı,
arka sokaklarda dolaşmayı…
Bir gün vaktiydi,
altı dolara bir yer bulduğum zaman.
Yirmi ve on beş dolara da vardı bungalov odalardan…
Tek katlı evlerin en sonuncusunu gösterdi kadın,
oraya vardığımda ise yoldan sapmamı.
Bitmişti konaklama evleri,
çakıllı yoldan sapmadan önce.
Bir avlu çıktı karşıma,
odaları yanyana birleştirilmiş biçimsiz bir yapıydı…
Eski bir otomobil duruyordu 202 numaralı kapının önünde.
Üç tane Tayland’lı erkek… yarı çıplak.
Ya kaslıdır ya da zayıftır buraların insanı.
Spor yapanı da çoktur ya da öyle sanırım.
Her bir seven-eleven marketinin önünde koşulsuz bir tartı bulunur.
Vücutlarında dirhem yağı olmayan kadınlar tartılır üzerlerinde.
Polislerin gömlekleri, streç film gibi kaplar kaslarının üzerlerini…
Bunlar da üç gençti;
kaslı vücutları
çirkin yüzlerinde sert bakışlarıyla.
201 benim odanın numarasıydı.
Biçimsiz yapının hemen arka kısmı; renkli ve aydınlıktı.
On beş dolara aydınlığı kiralamak.
Altı dolara ise karanlığı…
Nedense,
geceleri yürüdüğüm
arka sokaklar gibi çekiyor beni bu tür yerler.
Parayı çoktan ödemiştim girişte,
odaya bakmaya gerek duymadan.
Muhtemelen kötüdür demiştim içimden,
ama belki de kötünün biraz iyisidir.
Ne farkeder sonuçta, bir gecelik uyku için…
Çantaları bisikletin üzerinden çıkarırken,
İngilizcesi,
ağzındaki sakıza yapışmış genç bir kız geldi.
Biraz sevecen,
biraz yılışık,
olması gerektiği gibi…
Buranın orospusuydu,
ayrıca temizlikçisi.
Kırmızı şarap gibi çeker orospular beni, sarhoş ederler.
Ama ikisini de içmek gibi bir lüksüm yoktur(!)
Maddiyat sınırı işte…
Leydi ister misin, diye sordu yüzünde kocaman bir gülümsemeyle.
Kırk dolar, aşkın kirası…
Ama leydi aşkı tattıracak kadar şehvetli görünmemişti.
Anladı,
umursamadı…
Erkeğin bir tanesi yaklaşıp
götüne şaplak attıktan sonra
kahkaha attı…
Kız da dönüp
dilini çıkardı,
gülümsedi.
Gülümsemek, Tayland’ın aynasıdır;
baktıkça siz de gülümsersiniz.
Bir başkasını gösterdi.
Kafamı salladım hayır anlamında.
Hepiniz çok güzelsiniz, dedim.
Yüzleri değildi belki,
ama
severim orospuları.
Hani neden severim,
bilemem tam anlamıyla.
Severim işte…
Sevişmek hayatın bir parçası ise,
onlar da ustalarıdır…
Ama beni çeken bu değildir çok.
Kanchanaburi şehrinde de vardı bir leydi.
Bira eşliğinde muhabbet etmiştik saatlerce.
Bilmiyorum neden ama çekip gitmemişti.
İnsanların yanlarında ne kadar soğuksam
işte o kadar sıcaktım onların yanıbaşlarında.
Ahlaksızlığın ortasında
ne yalan vardır o an
ne de sahte kişilikler.
Hepsi böyle midir?
Değildir, elbet…
Lala’yı hatırlar mınız, Özbekistan’ın gülünü?
Çıplak ayaklarıyla dans etmeye bayılırdı.
Leylak kokuyluydu. Çiçek gibi gülümserdi.
Onu dinlemek,
kahkahalarına karışmak,
zevklerin en güzeliydi benim için…
Hava kararmaya vakit,
kapıyı açmıştım.
Rüzgar bedenimi nazikçe okşarken,
Kafam biraz düşünceliydi.
Kasvetli gökyüzünün altında
ne güzeldir Orhan Veli.
Sonra,
onu gördüm.
Üzerine sardığı havlunun altında çıplaktı.
Bakışlarıma aldırmadı,
odanın kapısını da kapatmadı.
Yirmi beş-otuz adım kadar, uzağımdaydı.
Havlusu sıyrılıp düştü bedeninden,
hayal gibiydi,
rüya gibiydi,
şiir gibiydi…
Belki neler kaçırdığının farkında mısın, der gibiydi?
Belki de değildi.
Hava karardığında çoktan gitmişti.
Rüzgar esiyordu.
Gökyüzü gergindi.
202 numaradaki gençlerin kahkaha sesleri geliyordu içeriden.
Nedense,
bir hüzün kapladı yüreğimi.
Bir gece vaktiydi…
Rüzgara karışıp gitmek istedim,
yabancısı olduğum bu şehirde.

(link)

(link)
 
  • Beğen
Tepkiler: tahirkaya

Çetin Güzel

Daimi Üye
Kayıt
6 Eylül 2013
Mesaj
331
Tepki
197
Şehir
istanbul
(link)

(link), (link), (link)

İyi insandı Bahtiyar.
Rengi atmıştı pantalonunun,
gömleği dikine çizgiliydi.
Yatağa serili olan haritada
köyünü arıyordu,
bulunca sevindi.
Babası çifçiydi, yetmiş yaşlarında.
Çalışırmış hala tarlasında.
Dinç olur Özbek insanı.
Annesini sordum gözleri buğulandı.
Cüzdanını çıkarttı,
karısının ve çocuğunun fotoğrafını gösterdi.
Dudaklarında acı bir tebessüm,
gözlerinde hüzün ve mutluluk vardı.
“Evli misin?” diye sordu.
“Hayır,” deyince garipsedi.
Memleketinde, on sekiz dedin mi evlendirirlermiş insanı.
Gurbetteydi.
Köyüne dönüyordu.
Sordum, “ne yaparsın Azerbeycan’da?”
“Fırında çalışırım. Çok güzel ekmek, börek yaparım,” dedi.
Hasretlik yüreğini yakmış,
İki ay kalacakmış bu gidişinde.
Cüzdanını cebine koydu.
Bir daha konuşmadı.
Kazakistan’da…
Türkmenistan’da…
Türkiye’de…
Yalnız ve hasret dolu yüreğiyle,
çalışmış hep gurbet ellerde.
Kamaradan çıkacakken,
“Karakalpastan’a kadar birlikte gidelim,” dedi.
İyi insandı Bahtiyar.
Birlikte gidecektik, kısmet olmadı.
http://seyrupedal.com/wp-content/uploads/2015/08/Bahtiyar.jpg

(link)

(link)
 

fadıl pala

Daimi Üye
Kayıt
29 Ocak 2014
Mesaj
205
Tepki
399
Şehir
Afyon
İsim
karahindiba2
Bisiklet
Diğer
sık kullanılanlar çubuğuna surly topladığı yazıyı eklemişim :) kullandığı ön bağajın allahı var
 

Hakkı Derik

Aktif Üye
Kayıt
16 Ağustos 2014
Mesaj
148
Tepki
149
Şehir
eskişehir
İsim
Hakkı DERİK
Bisiklet
Bianchi
Takibe aldım. Çok güzel. Keşke böyle abilerimize birileri maddi destek olsa.
 

hakan64

Forum Bağımlısı
Kayıt
22 Mart 2014
Mesaj
1.130
Tepki
543
Şehir
-
İsim
hakan
helal olsun, ben tek başıma hindistan a gitsem psikolojim bozulurdu. şehir yapılaşması düzensiz binlerce insan sokaklarda aç. hijyenik olmayan bir ortam. belki soluyacak oksijen bile yoktur oralarda. 1 milyar insan dile kolay