five
Part time turcu
- Kayıt
- 29 Temmuz 2005
- Mesaj
- 1.506
- Tepki
- 4.124
- Yaş
- 54
- Şehir
- İstanbul-Bostancı
- Başlangıç
- 1995—96
- Bisiklet
- Diğer
- Bisiklet türü
- Şehir - Tur
Bugün için, turun en zor geçecek günü diye düşünüyordum uzun zamandan beri. Haritalarda 84 Km. olarak görünüyordu, çok eğimliydi ve blok olarak geçmemiz gerekiyordu. Kalacak yer bulamayacağımızı düşünerek en azından ben böyle planlamıştım. Bir günde geçilmesi gerekli diye...
Bir gün önceden zaten içeride olduğumuz için mesafe olarak, bugün daha erken başlamalıyız diye düşündük. Düşündük ama erken saat yine 08:30 olmuştu. Kahvaltı yapmadan Alanya’ya kadar ulaşmayı planladık. Orada bir yer buluruz dedik kahvaltı yapacak. Alanya’yı, daha sonra çevre yolu olduğunu düşündüğümüz yoldan geçerek Gazipaşa’ya bağlanan sahil yoluna ulaştık. Yol üzerinde (kendini ‘modern tabirle’ unlu mamuller olarak adlandıran) bir fırın bularak bir iki parça böreğin yanında çay içerek kahvaltıyı tamamladık. Ama hiç de memnun kalmadık aslında. Ne beklediğimiz tazelikte ne de beklediğimiz lezzetteydi.
Artık yol boyu muz bahçelerini görüyor ve mis gibi kokularını içimize çekiyorduk. Hava zaten sabahın köründe sıcaklaşmaya başladığından, su mataralarımızdan eksik olmuyor, her mola su molasına dönüşüyor, her su molası da su almak için yeni bir molaya sebep oluyordu. Gerçekten “suyla” çalışmaya başlamıştı bizim 1 beygirlik motorlar.
Artık dağlar denize daha da yaklaşmıştı ve Gazipaşaya da gelmiştik. Yolda, kartal yuvası gibi yerleştirilmiş bir otele hayretle bakmıştım. Denize kadar epeyce mesafe vardı ve uzunca bir kısmı da asansörle geçilmek zorundaydı.
Gazipaşa’ya geldiğimizde zorlayıcı yolların yeni başladığını söyledim Fatih’e. İlk günkü acelemiz dizini biraz zorlamıştı ve bu durum yol boyu da devam etmişti. Her seferinde “Murat dizim su koyuverecek galiba.” diyor ama aynı azim ve güçle pedalla basmaya devam ediyordu. Ve evet artık pedallar bizden çok daha fazla güç ister hale gelmişti. Bir benzinlikte yol sorduğumuz birisi bize tüm yokuşları kilometresiyle saydı. Tabi ne kadarının doğru olduğunu o zaman kestirememiştik ama bize bir ölçü de olmuştu. En uzunu en sondaydı yani. Önce 3.5 km. çıkış 5 km. iniş, 7 km. çıkış 10 km. iniş 12 km. çıkış vs. vs. Bu yazıyı yazarken ne kadarını doğru hatırlıyorum bilemiyorum ama bildiğim çok ciddi yokuşlar olduklarıydı. Kesintisiz çıkan, sürekli kıvrılan, yolun ne zaman düzelip inişe geçileceğini hesaplayamadığınız yokuşlar... Yol dar olmasına rağmen bütün araçların, özellikle de kamyonların bizi çok dikkate almaları ve çok uzağımızdan geçmeye gayret etmeleri hoşumuza gitmişti. Bizi gören herkesin bir “Hello !” su vardı bizim için. Bizim de onlara birer “Merhaba !”mız... “Aaaa”lar, “Türk bunlar !”lar, “Yabancı değil bizdenlermiş !” ler... Ama yüzlerde hep güzel gülümsemeler. İkramlar... Ha bir de “Turist” olduğumuza kesin emin olan arabalı bir grup vardı ki yanımızdan geçerken bize “Fuck You !” diye bağırmayı ihmal etmedi. Ben de onlara tabi.
Saat çok çabuk akşamı göstermeye başlıyordu ya da yol üzerinde yokuşlar yüzünden fazla mesafe alamayınca biz öyle hissediyorduk. Ama şunu biliyorduk ki güneş ufaktan çekilmeye başladığında biz, hala ve hala, hedefimiz olan Anamur’dan çok uzaktaydık. Fotoğraf makinasına çektiğim bir video’da bu durumu belirmiş ve aynen şöyle demiştim :” Saat 20:00 oldu ve Anamur’a hala 50 Km. var. Ne halt yiyeceğiz bilmiyorum.” Bunu öğrenebilmek için Yakacık köyü civarında kalacak bir yer var mı diye sormuştum köylülere. Onlar da Uçan’da bir lokanta ve üstünde de pansiyon olduğunu söylediler. Tabi oraya varma için önümüzde 10 m’lik bir yokuş vardı ve artık hava kararmıştı.
Yokuşu yavaş yavaş çıkarken yol kenarında biraz soluklanmak ve geride kalmış olan Fatih’i beklemek üzere durdum. Orada bulunan ve beni gören bir aile hemen yanlarına davet etti. Merhabalaştık. Bisikletten ve yoldan konuşmaya başladık. Bana yerde bulunan kasadaki çilekten ikram ettiler. Çilek ama her biri iri bir erik kadar, kokusu ve tadı enfes. İçine düşmemek için zor tutuyordum kendim. Avuç avuç yeme potansiyelim varken tane tane yiyordum ayıp olmasın diye. Biraz sonra Fatih geldi. Ona da ikram ettiler. Ama dikkat ettim o da aynı benim gibiydi. Tane tane ve az az yiyordu. “Ayıp olmasın” diye. Bu arada suyumuz da azalmıştı ve kendilerinden su rica ettik. Ailenin annesi hiç üşenmeden uzaktaki evlerine gitti. Buz tutmuş bir şişede su getirdi. Su biraz eriyince koyabildik mataralara. Tabi yol ve kalacak yer de sorduk kendilerine. Tepede bir pansiyon tarifi aldığımız söyledik. Ailenin genç olanı bize daha uzakta bir yeri önerdi. “Daha iyi bir yerde kalmış olursunuz. Tepeye çıktıktan sonrası zaten iniş. Sallanır gidersiniz . Orada yemek de yersiniz. ” dedi. Biz de daha fazla “sallanmadan” yola koyulduk. Yol yine yokuş. Erik gibi çilekleri götürmüştük ama nezaketen az yediğimiz için açlığımızı köreltememiştik.
Hava karanlıktı ama yıldızlar ve ilk dördün ay zifiri karanlık olmasını engelliyordu. Tabi aslında farlarımız da... Ben farımı Fatih’den ödünç almıştım çünkü turdan önce benim farımın aydınlatma amaçlı değil sadece güvenlik amaçlı olduğunu öğrenmiştim. Fatih’te de bir Trek bir de S-Sun marka far vardı ki ikisi de uzun yol için oldukça iyiyidi. S-Sun bu turluk bendeydi.
Açlık başımız yorgunluk bacaklarımız vurmaya başlayınca yoldaki durabileceğimiz ve en azından bir çay içebileceğimiz ilk yerde durduk. Yine merhaba, sohbet derken odun ateşinde demlenen nefis çayı yudumlamaya başlamıştık. Aslında burası “salaş” tabirine çok uygun bir olan bir lokantaydı ama biz kalacağımız yerde yemek yiyecektik. Fakat daha fazla dayanamadım ve çayla beraber bir dilim ekmek istedim. Baba oğul olduklarını düşündüğüm ikiliden genç olanı plastik bir ekmeklik içinde 2 dilim ekmek ve birer domates getirdi. Şu an artık “hayatımda yediğim en lezzetli domates” tanımını bu domates için yapıyorum. Ekmek ve domastesi o kadar çabuk tükettik ki duble yüzsüzlükle birer tane daha istedik. İkilinin “baba” olanı bize baktı ve (hani “burası da lokanta” gibisinden) “Niye bir şey yemiyorsunuz ?”diye sordu. Biz “asıl yemek ileride” diye düşündüğümüz için “Yok. Teşekkürler. Yemeyeceğiz.” derken de bombayı patlattı. “Yokluk varsa ona da bir şey düşünürüz.” Amca meğer bizim parasız olduğumuz için yemek yemediğimizi sanmış. Biz bir kez daha teşekkür ederek çay, ekmek ve ikişer domatesin parasını ödedik ve yola, daha doğrusu yokuşa, devam ettik. Yokuşun sonu Uçan’dı. Adı gibi tepede uçuyordu. Bize tarif edilen pansiyon-lokantanın önünde Fatih’e bir kez daha sordum isterse burada kalalım diye. Ama gözü de pek tutmamış, yola devam dedi.
İşte karanlıkta 20 Km.’lik inişimiz bu devam kararından sonra başladı. Yol inmeye, inerken de kıvrılmaya başladı. Ellerimiz sürekli frenlerde, diskleri de çok ısıtmamaya özen göstererek belirli bir hızda inmeye çalışıyorduk. İnişin oldukça stresli olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Hem yolun sadece farla aydınlanabilen kısmını görebiliyoruz hem hızlanmamaya çalışıyoruz hem de (her şeye rağmen) müthiş keyif alıyoruz. Dile kolay, bir 20 Km. böyle inmeye devam ettik. Hatta kollarımız kaskatı olduğu için inişte dinlenme molası bile verdik.
İnişin sonunda, bize tarif edildiği gibi, bir viraj ve jandarma karakolu vardı. Melleç (Demirören)’e varmıştık. Köprüden sonra da 2 tane lokanta ve üstleri de pansiyon. İşte bugün burada bitecekti. Anamur’a hala yol vardı ama biz yiyeceğimiz yemeği , duşu ve uykuyu düşünüyorduk. Hemen yemeğe oturduk. Hazırlanırken yolun kritiğini yaptık. Şu şöyleydi, bu böyleydi derken gelen yemek önce gözümüzü doyurdu, sonra da karnımızı. Hatta bitiremedik bile. Duş alıp yattığımda hala karanlıkda döne döne indiğim yol aklımdaydı.
2. Gün BC 906 verileri: Konaklı (Alanya) – Melleç (Demirören - Anamur)
Çıkış : 08:30
Varış : 22:15
Mesafe : 124 Km.
Yolda geçen süre : 07 saat 55 dakika
Ortalama Hız : 15,69 Km/s
Maksimum hız : 53,94 Km/s
2. gün rotası
http://img197.imageshack.us/img197/7691/antalyaadanayol2.jpg
Antalya-Anamur arası eğim haritası
http://img190.imageshack.us/img190/6199/antalyaanamuregim.jpg
Fotoğraflar :
Alanya'ya doğru
http://img44.imageshack.us/img44/3982/img0026d.jpg
http://img40.imageshack.us/img40/1408/img0027vlp.jpg
http://img87.imageshack.us/img87/3701/img0029x.jpg
Kızımın bizim için dizdiği nazar boncukları
http://img44.imageshack.us/img44/6814/img0030r.jpg
http://img37.imageshack.us/img37/7820/img0031p.jpg
http://img197.imageshack.us/img197/3710/img0034m.jpg
http://img199.imageshack.us/img199/360/img0036szh.jpg
http://img197.imageshack.us/img197/3583/img0037lvx.jpg
Kartal yuvası otel
http://img188.imageshack.us/img188/9383/img0038enu.jpg
Yol boyu muz bahçeleri
http://img44.imageshack.us/img44/4171/img0039y.jpg
Yeni bisikletimle ilk uzun turum
http://img40.imageshack.us/img40/1517/img0041s.jpg
http://img87.imageshack.us/img87/4859/img0042nsm.jpg
İsimsiz işaretsiz bir antik şehir
http://img44.imageshack.us/img44/2627/img0046sja.jpg
http://img37.imageshack.us/img37/1424/img0047q.jpg
http://img197.imageshack.us/img197/2683/img0048s.jpg
http://img199.imageshack.us/img199/5927/img0050r.jpg
http://img197.imageshack.us/img197/716/img0052q.jpg
http://img188.imageshack.us/img188/2664/img0054t.jpg
http://img44.imageshack.us/img44/8048/img0056p.jpg
http://img40.imageshack.us/img40/163/img0057jwl.jpg
http://img87.imageshack.us/img87/5435/img0060p.jpg
http://img44.imageshack.us/img44/3286/img0062loe.jpg
http://img37.imageshack.us/img37/9896/img0065adg.jpg
http://img197.imageshack.us/img197/43/img0066z.jpg
http://img199.imageshack.us/img199/7525/img0070glw.jpg
http://img197.imageshack.us/img197/2879/img0072r.jpg
http://img188.imageshack.us/img188/6671/img0075x.jpg
http://img44.imageshack.us/img44/7071/img0076h.jpg
http://img40.imageshack.us/img40/5567/img0078j.jpg
http://img87.imageshack.us/img87/5061/img0083g.jpg
http://img44.imageshack.us/img44/5729/img0084v.jpg
http://img37.imageshack.us/img37/912/img0086wte.jpg
http://img197.imageshack.us/img197/2005/img0088ueq.jpg
http://img199.imageshack.us/img199/6619/img0089dwg.jpg
http://img188.imageshack.us/img188/3788/dscn5199q.jpg
http://img44.imageshack.us/img44/3274/dscn5201.jpg
http://img40.imageshack.us/img40/1672/dscn5203.jpg
http://img87.imageshack.us/img87/9176/dscn5205g.jpg
http://img44.imageshack.us/img44/3774/dscn5206.jpg
http://img37.imageshack.us/img37/1435/dscn5207.jpg
Gecenin karanlığında...
http://img197.imageshack.us/img197/1976/img0094z.jpg
Bir gün önceden zaten içeride olduğumuz için mesafe olarak, bugün daha erken başlamalıyız diye düşündük. Düşündük ama erken saat yine 08:30 olmuştu. Kahvaltı yapmadan Alanya’ya kadar ulaşmayı planladık. Orada bir yer buluruz dedik kahvaltı yapacak. Alanya’yı, daha sonra çevre yolu olduğunu düşündüğümüz yoldan geçerek Gazipaşa’ya bağlanan sahil yoluna ulaştık. Yol üzerinde (kendini ‘modern tabirle’ unlu mamuller olarak adlandıran) bir fırın bularak bir iki parça böreğin yanında çay içerek kahvaltıyı tamamladık. Ama hiç de memnun kalmadık aslında. Ne beklediğimiz tazelikte ne de beklediğimiz lezzetteydi.
Artık yol boyu muz bahçelerini görüyor ve mis gibi kokularını içimize çekiyorduk. Hava zaten sabahın köründe sıcaklaşmaya başladığından, su mataralarımızdan eksik olmuyor, her mola su molasına dönüşüyor, her su molası da su almak için yeni bir molaya sebep oluyordu. Gerçekten “suyla” çalışmaya başlamıştı bizim 1 beygirlik motorlar.
Artık dağlar denize daha da yaklaşmıştı ve Gazipaşaya da gelmiştik. Yolda, kartal yuvası gibi yerleştirilmiş bir otele hayretle bakmıştım. Denize kadar epeyce mesafe vardı ve uzunca bir kısmı da asansörle geçilmek zorundaydı.
Gazipaşa’ya geldiğimizde zorlayıcı yolların yeni başladığını söyledim Fatih’e. İlk günkü acelemiz dizini biraz zorlamıştı ve bu durum yol boyu da devam etmişti. Her seferinde “Murat dizim su koyuverecek galiba.” diyor ama aynı azim ve güçle pedalla basmaya devam ediyordu. Ve evet artık pedallar bizden çok daha fazla güç ister hale gelmişti. Bir benzinlikte yol sorduğumuz birisi bize tüm yokuşları kilometresiyle saydı. Tabi ne kadarının doğru olduğunu o zaman kestirememiştik ama bize bir ölçü de olmuştu. En uzunu en sondaydı yani. Önce 3.5 km. çıkış 5 km. iniş, 7 km. çıkış 10 km. iniş 12 km. çıkış vs. vs. Bu yazıyı yazarken ne kadarını doğru hatırlıyorum bilemiyorum ama bildiğim çok ciddi yokuşlar olduklarıydı. Kesintisiz çıkan, sürekli kıvrılan, yolun ne zaman düzelip inişe geçileceğini hesaplayamadığınız yokuşlar... Yol dar olmasına rağmen bütün araçların, özellikle de kamyonların bizi çok dikkate almaları ve çok uzağımızdan geçmeye gayret etmeleri hoşumuza gitmişti. Bizi gören herkesin bir “Hello !” su vardı bizim için. Bizim de onlara birer “Merhaba !”mız... “Aaaa”lar, “Türk bunlar !”lar, “Yabancı değil bizdenlermiş !” ler... Ama yüzlerde hep güzel gülümsemeler. İkramlar... Ha bir de “Turist” olduğumuza kesin emin olan arabalı bir grup vardı ki yanımızdan geçerken bize “Fuck You !” diye bağırmayı ihmal etmedi. Ben de onlara tabi.
Saat çok çabuk akşamı göstermeye başlıyordu ya da yol üzerinde yokuşlar yüzünden fazla mesafe alamayınca biz öyle hissediyorduk. Ama şunu biliyorduk ki güneş ufaktan çekilmeye başladığında biz, hala ve hala, hedefimiz olan Anamur’dan çok uzaktaydık. Fotoğraf makinasına çektiğim bir video’da bu durumu belirmiş ve aynen şöyle demiştim :” Saat 20:00 oldu ve Anamur’a hala 50 Km. var. Ne halt yiyeceğiz bilmiyorum.” Bunu öğrenebilmek için Yakacık köyü civarında kalacak bir yer var mı diye sormuştum köylülere. Onlar da Uçan’da bir lokanta ve üstünde de pansiyon olduğunu söylediler. Tabi oraya varma için önümüzde 10 m’lik bir yokuş vardı ve artık hava kararmıştı.
Yokuşu yavaş yavaş çıkarken yol kenarında biraz soluklanmak ve geride kalmış olan Fatih’i beklemek üzere durdum. Orada bulunan ve beni gören bir aile hemen yanlarına davet etti. Merhabalaştık. Bisikletten ve yoldan konuşmaya başladık. Bana yerde bulunan kasadaki çilekten ikram ettiler. Çilek ama her biri iri bir erik kadar, kokusu ve tadı enfes. İçine düşmemek için zor tutuyordum kendim. Avuç avuç yeme potansiyelim varken tane tane yiyordum ayıp olmasın diye. Biraz sonra Fatih geldi. Ona da ikram ettiler. Ama dikkat ettim o da aynı benim gibiydi. Tane tane ve az az yiyordu. “Ayıp olmasın” diye. Bu arada suyumuz da azalmıştı ve kendilerinden su rica ettik. Ailenin annesi hiç üşenmeden uzaktaki evlerine gitti. Buz tutmuş bir şişede su getirdi. Su biraz eriyince koyabildik mataralara. Tabi yol ve kalacak yer de sorduk kendilerine. Tepede bir pansiyon tarifi aldığımız söyledik. Ailenin genç olanı bize daha uzakta bir yeri önerdi. “Daha iyi bir yerde kalmış olursunuz. Tepeye çıktıktan sonrası zaten iniş. Sallanır gidersiniz . Orada yemek de yersiniz. ” dedi. Biz de daha fazla “sallanmadan” yola koyulduk. Yol yine yokuş. Erik gibi çilekleri götürmüştük ama nezaketen az yediğimiz için açlığımızı köreltememiştik.
Hava karanlıktı ama yıldızlar ve ilk dördün ay zifiri karanlık olmasını engelliyordu. Tabi aslında farlarımız da... Ben farımı Fatih’den ödünç almıştım çünkü turdan önce benim farımın aydınlatma amaçlı değil sadece güvenlik amaçlı olduğunu öğrenmiştim. Fatih’te de bir Trek bir de S-Sun marka far vardı ki ikisi de uzun yol için oldukça iyiyidi. S-Sun bu turluk bendeydi.
Açlık başımız yorgunluk bacaklarımız vurmaya başlayınca yoldaki durabileceğimiz ve en azından bir çay içebileceğimiz ilk yerde durduk. Yine merhaba, sohbet derken odun ateşinde demlenen nefis çayı yudumlamaya başlamıştık. Aslında burası “salaş” tabirine çok uygun bir olan bir lokantaydı ama biz kalacağımız yerde yemek yiyecektik. Fakat daha fazla dayanamadım ve çayla beraber bir dilim ekmek istedim. Baba oğul olduklarını düşündüğüm ikiliden genç olanı plastik bir ekmeklik içinde 2 dilim ekmek ve birer domates getirdi. Şu an artık “hayatımda yediğim en lezzetli domates” tanımını bu domates için yapıyorum. Ekmek ve domastesi o kadar çabuk tükettik ki duble yüzsüzlükle birer tane daha istedik. İkilinin “baba” olanı bize baktı ve (hani “burası da lokanta” gibisinden) “Niye bir şey yemiyorsunuz ?”diye sordu. Biz “asıl yemek ileride” diye düşündüğümüz için “Yok. Teşekkürler. Yemeyeceğiz.” derken de bombayı patlattı. “Yokluk varsa ona da bir şey düşünürüz.” Amca meğer bizim parasız olduğumuz için yemek yemediğimizi sanmış. Biz bir kez daha teşekkür ederek çay, ekmek ve ikişer domatesin parasını ödedik ve yola, daha doğrusu yokuşa, devam ettik. Yokuşun sonu Uçan’dı. Adı gibi tepede uçuyordu. Bize tarif edilen pansiyon-lokantanın önünde Fatih’e bir kez daha sordum isterse burada kalalım diye. Ama gözü de pek tutmamış, yola devam dedi.
İşte karanlıkta 20 Km.’lik inişimiz bu devam kararından sonra başladı. Yol inmeye, inerken de kıvrılmaya başladı. Ellerimiz sürekli frenlerde, diskleri de çok ısıtmamaya özen göstererek belirli bir hızda inmeye çalışıyorduk. İnişin oldukça stresli olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Hem yolun sadece farla aydınlanabilen kısmını görebiliyoruz hem hızlanmamaya çalışıyoruz hem de (her şeye rağmen) müthiş keyif alıyoruz. Dile kolay, bir 20 Km. böyle inmeye devam ettik. Hatta kollarımız kaskatı olduğu için inişte dinlenme molası bile verdik.
İnişin sonunda, bize tarif edildiği gibi, bir viraj ve jandarma karakolu vardı. Melleç (Demirören)’e varmıştık. Köprüden sonra da 2 tane lokanta ve üstleri de pansiyon. İşte bugün burada bitecekti. Anamur’a hala yol vardı ama biz yiyeceğimiz yemeği , duşu ve uykuyu düşünüyorduk. Hemen yemeğe oturduk. Hazırlanırken yolun kritiğini yaptık. Şu şöyleydi, bu böyleydi derken gelen yemek önce gözümüzü doyurdu, sonra da karnımızı. Hatta bitiremedik bile. Duş alıp yattığımda hala karanlıkda döne döne indiğim yol aklımdaydı.
2. Gün BC 906 verileri: Konaklı (Alanya) – Melleç (Demirören - Anamur)
Çıkış : 08:30
Varış : 22:15
Mesafe : 124 Km.
Yolda geçen süre : 07 saat 55 dakika
Ortalama Hız : 15,69 Km/s
Maksimum hız : 53,94 Km/s
2. gün rotası
http://img197.imageshack.us/img197/7691/antalyaadanayol2.jpg
Antalya-Anamur arası eğim haritası
http://img190.imageshack.us/img190/6199/antalyaanamuregim.jpg
Fotoğraflar :
Alanya'ya doğru
http://img44.imageshack.us/img44/3982/img0026d.jpg
http://img40.imageshack.us/img40/1408/img0027vlp.jpg
http://img87.imageshack.us/img87/3701/img0029x.jpg
Kızımın bizim için dizdiği nazar boncukları
http://img44.imageshack.us/img44/6814/img0030r.jpg
http://img37.imageshack.us/img37/7820/img0031p.jpg
http://img197.imageshack.us/img197/3710/img0034m.jpg
http://img199.imageshack.us/img199/360/img0036szh.jpg
http://img197.imageshack.us/img197/3583/img0037lvx.jpg
Kartal yuvası otel
http://img188.imageshack.us/img188/9383/img0038enu.jpg
Yol boyu muz bahçeleri
http://img44.imageshack.us/img44/4171/img0039y.jpg
Yeni bisikletimle ilk uzun turum
http://img40.imageshack.us/img40/1517/img0041s.jpg
http://img87.imageshack.us/img87/4859/img0042nsm.jpg
İsimsiz işaretsiz bir antik şehir
http://img44.imageshack.us/img44/2627/img0046sja.jpg
http://img37.imageshack.us/img37/1424/img0047q.jpg
http://img197.imageshack.us/img197/2683/img0048s.jpg
http://img199.imageshack.us/img199/5927/img0050r.jpg
http://img197.imageshack.us/img197/716/img0052q.jpg
http://img188.imageshack.us/img188/2664/img0054t.jpg
http://img44.imageshack.us/img44/8048/img0056p.jpg
http://img40.imageshack.us/img40/163/img0057jwl.jpg
http://img87.imageshack.us/img87/5435/img0060p.jpg
http://img44.imageshack.us/img44/3286/img0062loe.jpg
http://img37.imageshack.us/img37/9896/img0065adg.jpg
http://img197.imageshack.us/img197/43/img0066z.jpg
http://img199.imageshack.us/img199/7525/img0070glw.jpg
http://img197.imageshack.us/img197/2879/img0072r.jpg
http://img188.imageshack.us/img188/6671/img0075x.jpg
http://img44.imageshack.us/img44/7071/img0076h.jpg
http://img40.imageshack.us/img40/5567/img0078j.jpg
http://img87.imageshack.us/img87/5061/img0083g.jpg
http://img44.imageshack.us/img44/5729/img0084v.jpg
http://img37.imageshack.us/img37/912/img0086wte.jpg
http://img197.imageshack.us/img197/2005/img0088ueq.jpg
http://img199.imageshack.us/img199/6619/img0089dwg.jpg
http://img188.imageshack.us/img188/3788/dscn5199q.jpg
http://img44.imageshack.us/img44/3274/dscn5201.jpg
http://img40.imageshack.us/img40/1672/dscn5203.jpg
http://img87.imageshack.us/img87/9176/dscn5205g.jpg
http://img44.imageshack.us/img44/3774/dscn5206.jpg
http://img37.imageshack.us/img37/1435/dscn5207.jpg
Gecenin karanlığında...
http://img197.imageshack.us/img197/1976/img0094z.jpg


