Çok sevdiğim tabelalar. KAHVERENGİLER. Onların olduğu yerde genelde bisikletçi için zorluk vardır. Rampa vardır. Yol bozuk olabilir. Issız bir yer olabilir. İhtiyaçlarınızı giderebileceğiniz otel, lokanta olmayabilir. Ama muhteşem güzellikler de onların gösterdiği istikametlerde oluyor. İşte onlardan bir grup. Otobanda hemen çıkıyorum. Ayder yaylasına gitmek istiyorum. Çamlıhemşin' e varabilirsem orada konaklayacağım. Fakat hesabımı yağmur yarı yolda bozdu. 10 km. kadar bana müsaade etti. Yine şiddetini arttırdı. Hava da kararmak üzere. Yine sırıl sıklam oldum. Dört gündür beni yıldırdı. Islanan giysilerimi kurutamaz oldum. Ayder' i bir başka bahara bırakıp geri dönüyorum. Ardeşen ve Pazar' ı geçince deniz kıyısında uygun bir yer bulup kamp kuruyorum, diyeceğim ama kuramıyorum. Önceki günlerde gördüğünüz Turuncu Yeşil çadırı, evde daha iki çadırım olmasına rağmen, otomatik olduğu için almıştım. Su geçirmiyor. Çadırı açtım. Üst merkezinde ip vardır. İpi çekiyorsun açılıyor. Ben ipi bir çektim. ÇIT diye bir ses. Şemsiye sistemindedirler. Merkezden bir çıbığı yuvasından çıkmış. Takmaya çalıştım olmuyor. Hava karardı, el feneriyle saatlerce yerine takmaya çalıştığım çıbığı takacağıma ikisi daha çıktı. Kızacak kimse de yok. Olacak gibi değil. Hafiften de ahmak ıslatan devam ediyor. Herşeyi olduğu gibi toplayıp bir km. kadar ileride petrol istasyonuna yürüdüm. Hiç olmazsa orada ışık altında, yağmuru da yemeden takarım dedim. O gece ben 1,5 - 02' ye kadar uğraştım olmadı. Sonunda iyice sinirlenip bütün çıbıkları parçaladım. Çadırın tentesi su geçirmez olduğu için onu kesip aldım. Günün ışımasını bekleyeceğim. Petrol istasyonunda, dışarıda masa ve büyük bir şemsiyenin altında oturuyorum. Yağmur devam ediyor. Saat 04.30 olsa hava aydınlanacak ve gideceğim. Fakat 03.00 sıraları üşüdüm. Ayağımda sandalet. çorapta giyemiyorum, ıslanıyor. Dondu ayaklarım. Çalışan iki kişi var. İlgisizler. Yedi yıldır Türkiye nin çok yerini gezdim BÖYLE BİR ÖKÜZLE HİÇ KARŞILAŞMADIM. Arkadaşım dedim, burada üşüdüm biraz içeride uygun bir yerde biraz oturabilirmiyim. Cevap. BİZE YER YOK Kİ. Ulan donaydım da o cümleyi kurmasaydım. ( Buraların insanını bu öküz gibi olduğunu düşünmeyin sakın. Bu Belki de tektir.) Neyse donmadım. Haaa. bu arada gördüğünüz sarı yağmurluğum da yırtıldı. Başkasını buldum. Bir kaç gün sonra onu da attım zaten. Sabah erkenden bir dakika dahi uyumadan ayrıldım. Rize'den 40 tl.' ye yazlık, hafif başka bir çadır aldım. Eskisinin de tentesini geceleri üzerine geçiriyordum, oluyordu iki kat. Süper.
Gitmeyen arkadaşlara... Burası Altındere Vadisi, Sümela Manastırının DİBİ.

Bu noktaya geldiğinizde Sümela tepeden size bakıyordur. Siz onu göremezsiniz. Görmeniz için bu noktadan sonra bir km.'den fazla tırmalamanız

gerekecek. Ben bisikleti tesislerde çalışan iki gence teslim edip aynısını yaptım. Manastır beni etkilemedi fakat o ne muhteşem manzara. Çıktığıma pişman olmadım. Yalnız o manzara için oraya çıkmaya değer. Altındere vadisi ve Sümelayı da geride bırakıyoruz. Dağlardan Karadenize kadar 50 km. cıvarında keyifli bir sürüş olacak. Ama dönüşte Maçka da yağmur başladı. Sahile yaklaştıkça hava açıldı. Geçen yıl Ankara' dan başlayıp, Çankırı, Çorum, Amasya, Bayburt, İspir, Yusufeli (Çoruh vadisi) Artvin' e, Artvin' dende dönüşü Sinop'a kadar Karadeniz kıyısından yapmıştım. O nedenle Sinop - Gerze'ye kadar çok sıkıldım. Alt kare. Geçen yıl da Piraziz yakınlarında konakladığım nokta.
Ahaa.... Bu da nereden çıktı. Bu vatandaş Alman Hanri. Azerbaycan, Bakü'den yola çıkmış. Almanya ya gidiyor. Bir gün önce yolda karşılaştık. Sonra ayrıldık. Hanri de Euro var tabii.

O otele gitmiş, biz çadır palas. Ama hiç şikayetçi değilim. Ben daha özgürüm. Neyse, bugün oto yolda ben dalmış fot. çekerken arkamdan biri omuzuma dokundu. Yaa hiç arkama bakmamışım. Baktım bu bizim Hanri. Kilometrelerce peşimden basmış yetişecem diye. Bir süre beraber sürdük. Uygun bir yerde durup bir kaç kare foto. çektik. Park etmiş bir TIR'ın ve çeşmenin yanında durduk. Tır söförüne rica ettik. Biz poz verirken karşı istikametten bir bisikletli geliyor. Yol onun gidişine göre rampa olduğu için çok süratli. Almanla ben fırladık, durdurmak için biri almanca, biri türkçe başladık bağırmaya, ıslık çalmaya. Başardık. Durdu ama birkaç yüz metre ileride ancak. Geldi. Avustralyalı imiş. Adını unuttum. Avustralya' ya gidiyormuş. Bende yabancı dil sıfır. Onlarda cahil çıktı, TÜRKÇE bimiyorlarmış. Eller, kollar havada herkes bir şeyler anlatmaya çalıştı. İkisininde yolları açık olsun.
İşte Ordu - Bolaman arasındaki tünel. Dört Km.'den az eksik. Git git bitmiyor. Ama en rahat geçtiğim tünellerden di. Geçen yıl perşembe üzerinden eski Karadeniz yolunu tercih ettim. Görmeyen arkadaşlara tavsiyem olsun. Ordu, Perşembe, Bolaman yolunu bir kez deneyin. Eski Karadeniz yolunu görmüş olursunuz. Ayrıca manzara çok daha doğal. Ünyeden sonra geniş kapsamlı bir tesisti. Tüm ihtiyaçlarınızı karşılayacak durumda. En önemlisi petrol istasyonunun duşu bile vardı. Artvin' de yaşadığım olaydan sonra daha temkinli yaklaşıyorum artık. mecbur kalmadıkça girmiyorum. Benim çadırım daha lüks, dağlar ormanlar daha huzurlu. Bu arkadaşlar duşumu alabileceğimi kendileri söyledi. Çayımızı da içtik. Herşey gönüllerince olsun. Samsun'un girişi. Atatürk'ün Selanikteki evinin benzerini yapmışlar. Çokta güzel olmuş.