Ahmet Salih Özenir
Forum Bağımlısı
- Kayıt
- 8 Nisan 2010
- Mesaj
- 2.105
- Tepki
- 3.691
- Şehir
- Mersin
- Bisiklet
- Merida
Merhaba Arkadaşlar, geçen cumartesi günü Mersin’in Hacgediği yaylasında Türkiye’nin “duayen” dağcısı Muzaffer Erol Gez beyi ziyaret etmiş ve kendisinden 1953 yılında yaptığı Adana-İstanbul bisiklet turunu bir kez daha dinlemiştim. Ama bunu üçüncü kez dinlemekteki amacım çok önemsediğim ve fakat bilinmeyen bu bisiklet serüvenini Türkiye’nin bisiklet sevdalılarıyla paylaşmaktı. Mersin Bisikletli Gezginler (MBG) grubunu ilk kez 2003 yılında Muzaffer Erol Gez beyle tanıştırmaya ve yaylasında kamp yaptırmaya götürdüğümde bu turdan haberdar oldum ve çok etkilendim.
Biz o yaylaya o günkü kondisyonlarımızla ve mevsimsel etkilerden dolayı yorularak çıkmış ve ona zor bir işi başardığımızı anlatmaya çalışıyorduk ki, o önümüze Türkiye dağcılık tarihini barındıran kocaman fotoğraf albümünü getirdi. İçinden arayarak bir sayfayı açtı, sayfada biraz sonra göreceğiniz 1953 yılında yapılan Adana – Konya – Ankara – İstanbul (evet yanlış okumadınız, bir de Konya serpiştirmişler araya) turunun fotoğraflarını gösterdi. Muzaffer Erol Gez, benim dağcılık felsefesini aldığım “hocamdır” ve fakat böyle bir macerasından o güne kadar haberdar değildim. Bir bisiklet sevdalısı olarak inanın o günkü heyecanımı unutamam. Çünkü Muzaffer Erol Gez “hocam” bu güne kadar bu geziden neredeyse hiç kimseye bahsetmemiş ve tur unutulmuş.
Turdan o gün olabildiğince mütevazı bir şekilde bahsetti, fakat doğrusu ben o turu hiç unutmadım. O günden sonraki her görüşmemizde artık bisiklet de konuşur olduk, sürekli onunla uzun yol sürmek istediğimi dile getirdim. Bir ara Mersin-Antalya yapalım dedik ama gerçekleşmedi. O ise sürekli “grubunu Hacgediği’ne getir, kamp yapın” diyordu. Çok yoğun gezi trafiği içinde MBG ile 2008 yılında bir kez daha Muzaffer Erol Gez hocamı ziyaret edip yaylasında kamp yaptık. Tabii ilk işim yine o albüme bakmak oldu.
Biraz sonra göreceğiniz fotoğraflar o fotoğraflardır, sağ olsun beni kırmayarak fotoğrafları emanet etti ve dijital ortama aktarmama, sizlerle paylaşmama izin verdi. Kendisi “sanıyorum gençler bu turumu beğenir ve ilgi gösterirler” dedi, ben de “ilgi göstermek ne kelime Muzaffer ağabey, bu bisikletçiler için olay olacak” dedim, bilmiyorum yanıldım mı?
1953 Adana – Konya – Ankara - İstanbul Bisiklet Gezisi
O günün Türkiye’sinde motorlu taşıtların çok az, bisikletlerin pek çok olduğu Adana’da yaşayan beş genç, Adana’dan İstanbul’a bisikletle gitmenin planını yaparlar. Ancak çeşitli sebeplerden dolayı, ancak iki tanesi bu iş için kararlılığını sürdürür, bütün zorlukları ve engellemeleri (duygusal dahil) aşarak bu maceraya atılır. Bu gençlerden biri 19 yaşındaki Muzaffer Erol Gez, diğeri ise arkadaşı İlhan Akpınar’dır.
Herkesin olduğu gibi onların da bisikletleri vardır, Muzaffer Erol Gez’in Rudge, İlhan Akpınar’ın Humber. Zamanın sükseli bisikletleri fakat doğal olarak oldukça ağırlar, vites “o ne demek”. Bisikletlerinin çamurluk ve zincir muhafazalarını çıkartarak ağırlığı azaltmaya çalışırlar. Bisikletlerine taktıkları geniş heybeleri ve bir takım giydikleri kıyafetleri ve gözlükleri ile tam birer “turist” gibi olurlar.
Toros Dağlarında
Mevsim olarak en zor dönemi seçmişlerdir; Ağustos, Çukurova ve Konya ovasının kavrulduğu günler. Başlarına birer mantar “mühendis şapkası” takmayı ihmal etmezler. Tabii mataralarını da yanlarına alırlar. Şehirler arası yollar tozlu, topraklı stablizedir, Araçların geçişi arasında 10-15 dakika zaman bulunmaktadır. Önlerine çıkan köylerin kahvelerinde molalar verirler ve köylüyle sohbet ederler.
Toros Dağlarında bir köy kahvesi
Pozantı’ya 8-10 km mesafede yokuş aşağı inerken İlhan Akpınar bisikletinin hakimiyetini kaybeder ve yolda yuvarlanır, dizinden yaralanır. Bisikletin jantı yamulur, düzeltemezler ve o koşullarda Pozantı’ya varırlar, tedavi ve onarım işlerini yaparlar. Yaralanma da onları durduramaz, yola devam ederler.
Toros Dağları, Gülek Boğazında. (Sağ kenarda Muzaffer ağabeyin hareketli görüntüsü var)
Konaklama imkanlarını tarif zor, tesis “o ne”. Gördükleri uygun yerlerde kendi imalatları olan kalın tahta direkli çadırı kurar ve gecelerler. Çadır ilk ciddi rüzgarda yıkılır ve artık farklı bir şekil alır. Aydınlatma için yanlarında gaz lambası götürmeyi de ihmal etmezler.
Toros Dağları, Damlama mevkii
Açlık ve susuzluk çekmezler, her daim stoklarını dolu tutarlar. Bir de büyük termosları vardır. Temizlik işlerini de gördükleri derelerde hallederler.
Toros Dağları, Şekerpınar mevkii, Akkale köprüsü.
Yolculuk her şeye rağmen güzel gitmektedir, peki neden o zaman Konya’ya da uğramasınlar. Konya’ya Ereğli yolundan giderler ve fakat kavurucu güneş onları bezdirir.
Biri yaralı iki kavrulmuş bisikletli, mutludurlar.
Konya yolunda bir yer.
Her fırsatta gölge, her fırsatta dinlenme.
Konya yolunda başka bir yer.
Konya, Alaaddin tepesinde
Derken Konya’dalar
Fotoğraf makinesi Konya’da arızalanır ve onarımını yaptıramazlar. Üç ayak ve arızalı fotoğraf makinesini de taşıyarak Ankara üzerinden Bolu dağını aşarak İstanbul’a ulaşırlar. Çok mutlu olurlar, bütün sıkıntılara rağmen hedeflerine ulaşmışlardır. 17 gün süren bu macera o dönemde hiç duyulmaz ve fark edilmez. İstanbul’dan tavanında bagajı olan bir otobüse bisikletlerini yükler ve Adana’ya dönerler. Askerde bu macerayı duyan komutanı Muzaffer Erol Gez’e “Oğlum akıl dağıtılırken sen nerdeydin” diye sorar. Bu turdan önce ve sonra Muzaffer Erol Gez yaşadığı Kayseri’nin bütün ilçe, köy ve kasabalarına bisiklet turları yapmış, ayrıca Kayseri’den Nevşehir’e gitmiştir.
Kayseri’de. 1955 yılında ise bisikletini satarak bir Jawa motosiklet alır ve iki kez Türkiye turu yapar. Ardından 76 yaşına rağmen halen devam ettiği dağcılık serüveni başlar. Ki bu serüvende 27 kez Ağrı dağına tırmanmak, bir kış tırmanışında ise Ağrı zirvesinde tıbbi bir araştırma için 3 gün 3 gece kalmak da vardır. Sevgili Bisiklet Sevdalıları, sizlerle paylaşmak istediğim 1953 Adana – İstanbul Turu işte bu. Umarım sizler de beni çok heyecanlandıran bu turu beğenmişsinizdir. Muzaffer Erol Gez hocamın sohbet sonundaki sözü “Bu gün dünyayı gezmem gerekse bu mutlaka bisikletle olur.” oldu.
Saygı ve sevgilerimle.
Yolunuz açık, pedalınız güçlü olsun.
Ahmet Salih Özenir / Mersin
Biz o yaylaya o günkü kondisyonlarımızla ve mevsimsel etkilerden dolayı yorularak çıkmış ve ona zor bir işi başardığımızı anlatmaya çalışıyorduk ki, o önümüze Türkiye dağcılık tarihini barındıran kocaman fotoğraf albümünü getirdi. İçinden arayarak bir sayfayı açtı, sayfada biraz sonra göreceğiniz 1953 yılında yapılan Adana – Konya – Ankara – İstanbul (evet yanlış okumadınız, bir de Konya serpiştirmişler araya) turunun fotoğraflarını gösterdi. Muzaffer Erol Gez, benim dağcılık felsefesini aldığım “hocamdır” ve fakat böyle bir macerasından o güne kadar haberdar değildim. Bir bisiklet sevdalısı olarak inanın o günkü heyecanımı unutamam. Çünkü Muzaffer Erol Gez “hocam” bu güne kadar bu geziden neredeyse hiç kimseye bahsetmemiş ve tur unutulmuş.
Turdan o gün olabildiğince mütevazı bir şekilde bahsetti, fakat doğrusu ben o turu hiç unutmadım. O günden sonraki her görüşmemizde artık bisiklet de konuşur olduk, sürekli onunla uzun yol sürmek istediğimi dile getirdim. Bir ara Mersin-Antalya yapalım dedik ama gerçekleşmedi. O ise sürekli “grubunu Hacgediği’ne getir, kamp yapın” diyordu. Çok yoğun gezi trafiği içinde MBG ile 2008 yılında bir kez daha Muzaffer Erol Gez hocamı ziyaret edip yaylasında kamp yaptık. Tabii ilk işim yine o albüme bakmak oldu.
Biraz sonra göreceğiniz fotoğraflar o fotoğraflardır, sağ olsun beni kırmayarak fotoğrafları emanet etti ve dijital ortama aktarmama, sizlerle paylaşmama izin verdi. Kendisi “sanıyorum gençler bu turumu beğenir ve ilgi gösterirler” dedi, ben de “ilgi göstermek ne kelime Muzaffer ağabey, bu bisikletçiler için olay olacak” dedim, bilmiyorum yanıldım mı?
1953 Adana – Konya – Ankara - İstanbul Bisiklet Gezisi
O günün Türkiye’sinde motorlu taşıtların çok az, bisikletlerin pek çok olduğu Adana’da yaşayan beş genç, Adana’dan İstanbul’a bisikletle gitmenin planını yaparlar. Ancak çeşitli sebeplerden dolayı, ancak iki tanesi bu iş için kararlılığını sürdürür, bütün zorlukları ve engellemeleri (duygusal dahil) aşarak bu maceraya atılır. Bu gençlerden biri 19 yaşındaki Muzaffer Erol Gez, diğeri ise arkadaşı İlhan Akpınar’dır.
Herkesin olduğu gibi onların da bisikletleri vardır, Muzaffer Erol Gez’in Rudge, İlhan Akpınar’ın Humber. Zamanın sükseli bisikletleri fakat doğal olarak oldukça ağırlar, vites “o ne demek”. Bisikletlerinin çamurluk ve zincir muhafazalarını çıkartarak ağırlığı azaltmaya çalışırlar. Bisikletlerine taktıkları geniş heybeleri ve bir takım giydikleri kıyafetleri ve gözlükleri ile tam birer “turist” gibi olurlar.
Toros Dağlarında
Mevsim olarak en zor dönemi seçmişlerdir; Ağustos, Çukurova ve Konya ovasının kavrulduğu günler. Başlarına birer mantar “mühendis şapkası” takmayı ihmal etmezler. Tabii mataralarını da yanlarına alırlar. Şehirler arası yollar tozlu, topraklı stablizedir, Araçların geçişi arasında 10-15 dakika zaman bulunmaktadır. Önlerine çıkan köylerin kahvelerinde molalar verirler ve köylüyle sohbet ederler.
Toros Dağlarında bir köy kahvesi
Pozantı’ya 8-10 km mesafede yokuş aşağı inerken İlhan Akpınar bisikletinin hakimiyetini kaybeder ve yolda yuvarlanır, dizinden yaralanır. Bisikletin jantı yamulur, düzeltemezler ve o koşullarda Pozantı’ya varırlar, tedavi ve onarım işlerini yaparlar. Yaralanma da onları durduramaz, yola devam ederler.
Toros Dağları, Gülek Boğazında. (Sağ kenarda Muzaffer ağabeyin hareketli görüntüsü var)
Konaklama imkanlarını tarif zor, tesis “o ne”. Gördükleri uygun yerlerde kendi imalatları olan kalın tahta direkli çadırı kurar ve gecelerler. Çadır ilk ciddi rüzgarda yıkılır ve artık farklı bir şekil alır. Aydınlatma için yanlarında gaz lambası götürmeyi de ihmal etmezler.
Toros Dağları, Damlama mevkii
Açlık ve susuzluk çekmezler, her daim stoklarını dolu tutarlar. Bir de büyük termosları vardır. Temizlik işlerini de gördükleri derelerde hallederler.
Toros Dağları, Şekerpınar mevkii, Akkale köprüsü.
Yolculuk her şeye rağmen güzel gitmektedir, peki neden o zaman Konya’ya da uğramasınlar. Konya’ya Ereğli yolundan giderler ve fakat kavurucu güneş onları bezdirir.
Biri yaralı iki kavrulmuş bisikletli, mutludurlar.
Konya yolunda bir yer.
Her fırsatta gölge, her fırsatta dinlenme.
Konya yolunda başka bir yer.
Konya, Alaaddin tepesinde
Derken Konya’dalar
Fotoğraf makinesi Konya’da arızalanır ve onarımını yaptıramazlar. Üç ayak ve arızalı fotoğraf makinesini de taşıyarak Ankara üzerinden Bolu dağını aşarak İstanbul’a ulaşırlar. Çok mutlu olurlar, bütün sıkıntılara rağmen hedeflerine ulaşmışlardır. 17 gün süren bu macera o dönemde hiç duyulmaz ve fark edilmez. İstanbul’dan tavanında bagajı olan bir otobüse bisikletlerini yükler ve Adana’ya dönerler. Askerde bu macerayı duyan komutanı Muzaffer Erol Gez’e “Oğlum akıl dağıtılırken sen nerdeydin” diye sorar. Bu turdan önce ve sonra Muzaffer Erol Gez yaşadığı Kayseri’nin bütün ilçe, köy ve kasabalarına bisiklet turları yapmış, ayrıca Kayseri’den Nevşehir’e gitmiştir.
Kayseri’de. 1955 yılında ise bisikletini satarak bir Jawa motosiklet alır ve iki kez Türkiye turu yapar. Ardından 76 yaşına rağmen halen devam ettiği dağcılık serüveni başlar. Ki bu serüvende 27 kez Ağrı dağına tırmanmak, bir kış tırmanışında ise Ağrı zirvesinde tıbbi bir araştırma için 3 gün 3 gece kalmak da vardır. Sevgili Bisiklet Sevdalıları, sizlerle paylaşmak istediğim 1953 Adana – İstanbul Turu işte bu. Umarım sizler de beni çok heyecanlandıran bu turu beğenmişsinizdir. Muzaffer Erol Gez hocamın sohbet sonundaki sözü “Bu gün dünyayı gezmem gerekse bu mutlaka bisikletle olur.” oldu.
Saygı ve sevgilerimle.
Yolunuz açık, pedalınız güçlü olsun.
Ahmet Salih Özenir / Mersin