- Kayıt
- 26 Haziran 2016
- Mesaj
- 601
- Tepki
- 5.716
- Şehir
- Samsun
- İsim
- Serhat C
Eşimin seramik eğitimi için 1 haftadır Ürgüp'teyiz. Yarın havanın kötü olması, Cuma günü ayrılacak olmamızdan dolayı, dün uzun süre sonra koşu yapmama rağmen (bacaklardaki ağrıya rağmen) hava ve yol durumunun da iyimser görünmesinden dolayı fırsat bu fırsat diyip haritadan baka baka yaptığım 165 kilometrelik Erciyes'in etrafını dolaşan rotayı bugün yaptım 
Dün, 3700 metrelik Erciyes tüm haşmetiyle Ürgüp'ün en yüksek noktası 1400 metrelik Akdağ'da koşarken göz kırptı. Randevulaşmıştık artık
Ilk ve son defa 2016'daki Gran Fondo'da çıktığım için hem özlemiştim hem heyecanlıydım çünkü rotanın sadece %15'ini biliyordum.

Her uzun sürüşten önce yaptığım gibi yulaf ve sütümü gömdüm ve gün ağardıktan biraz sonra, saat 08:00'da yola çıktım. 38 km sonra virajı Doğu'ya doğru döndüm ve dağ tüm ihtişamıyla selamladı beni. Ne soğuk ne de bacaklarımdaki ağrıdan bir eser kalmadı.

O kadar etkilendim ve hoşuma gitti ki birçok fotoğraf çektim; izninizle paylaşıyorum.

216316 dosyayı görüntüle
1500 metre yükseklikteki Topuz Dağı büyüleyici bir manzaraya sahip. Hem aşağıdaki ovayı hem de Erciyes'i görüyor ve yoldan aşağı sağlı sollu virajlarla süzülmesi müthiş keyifli.
Buradan sonra Konya ovası gibi dümdüz bir ovanın ortasında Develi'ye kadar kısmen sıkıcı bir şekilde pedal çeviriyorsunuz. Develi'ye 10 km kala her bisikletçinin olmazsa olmazı, en sevdiği şey(!) kafadan sersem edici bir rüzgâr başlıyor. Kendimi bir benzinliğe atıp rüzgârın biraz dinmesini beklerken yanıma aldığım şeylerden birini eritip çiş molasını da aradan çıkarıyorum. Rüzgâra "ey mi yaman bey mi yaman eyyyy rüzgâr sen kimsin ya" diyip devam ediyorum. Bu noktada 64. km deyim ve Erciyes 22 yazısını görüyorum. Iyi, 22 km'de 1000m yükseleceğim ve 86. km'de zirvede olacağım, en kötü 13:00'de orada olurum, diyorum kendi kendime. Meşhur sarı çizgili Erciyes tırmanış yoluna dönünce nefes alıyorum. Nefes alıyorum fakat bu sefer quadlarım dünkü iniş çıkışlı koşunun dırdırını yapmaya başlıyor. Fakat karşımda ulu Erciyes var, umrumda değiller.


Ve 3 yıl önce ilk yol bisikleti yarışımın finish noktasına, yani tesislerin olduğu 2217 metreye varıp aynı yerde, aynı fotoğrafları bu sefer arkaplanda karla beraber 12'yi 45 geçe hava -2°C iken çekiyorum.


Yanıma aldığım şeylerden biraz daha tırtıklayıp vakit kaybetmeden inişe geçiyorum. Hacılı tarafından gideceğim.

Yol gittikçe daha da güzelleşiyor, Erciyes bu taraflardan daha da güzel görünüyor. Yollar da boş, keyfime diyecek yok.

Hava -1 ve 0 arasında gidip geliyor. Geçtiğimiz günlerden -5lere alışkınım fakat ayakkabı kılıfını Samsun'da unuttuğum için ayaklarım hep üşüyordu ve pedalları kilitleyemeyecek şekilde hissizleşiyordu. Bunu da bir ara GCN'de gördüğüm bir taktikle çözmeyi denedim ve işe yaradığını görmek sevindiriciydi. Bkz: Son fotoğraftaki alüminyum folyo

Buralarda yaşayanlar ne şanslı, diyorum kendi kendime. Tabii bir de onlara sormak lâzım...
Içimi biraz ısıtmak için ilk bulduğum yerde çorba içeceğim, diyorum ve bu ilk yer 135. km'de, sürüşün bitmesine 30 km kala İncesu oluyor. Yine de duruyorum ve çorbayı içiyorum; tavuk döner olduğunu da görüp bir tane de ondan gömüyorum. Iki elim kanda olsa tavuk dürümü yerim arkadaş.
Neyse, 30 km kaldı, neredeyse bitti, diye sevinirken dümdüz, sıkıcı, bitmek bilmeyen acayip bir yola giriyorum. Hem ön tarafa hem arka tarafa doğru nasıl göründüğünü ekliyorum:


Buradan hiç ama hiç araba geçmiyor. Çölde gider gibi gidiyorum. Bu yüzden aklıma saçma sapan fikirler geliyor bu ıssızlığın ortasındaki birbirinde çok ayrı tek tük evlerle ilgili: Ya can sıkıntısından kafayı kırmışlarsa ve camdan bana ateş ederlerse (akla bak
. Ya can sıkıntısından ve yalnızlıktan köpeklerini katil gibi yetiştirmişlerse ve üzerime salarlarsa
)
Tabii ki bunların hiçbiri olmadı. Sadece yorgun vücudun zihnimle oynadığı oyunlar.
Bildiğim tek şey pedal çevirmeye devam etmem gerektiğiydi. Maalesef suyum İncesu'da bitmişti ve yolda çeşme bulurum diye su almamıştım. Çeşme de yoktu; susuzluğun da etkisi vardı biraz bu saçma fikirlerde fakat bu rüya gibi coğrafyaya ve unutulmaz sürüşe baktıkça tüm bu dertleri anında unutuyordum.

Düz yol bitti ve 1500 metre yükseklikten sağ aşağıda 1050 metrede kalan Ürgüp'ü görüyorum ve Erciyes'i son bir kez daha selamlıyorum. Buradan çok dik bir inişle 79 km/h hızı görüyorum.

7.5 saat pedal + 1 saat oyalanma, 165 km ve 3000m+ sonra eve yüzümde bir gülümsemeyle 16:45 gibi varıyorum...
Parmaklarımı kurtaran kahraman alüminyum folyo ayakkabının içinde biraz can çekişmiş galiba...

Dün uzun süre sonra koşu yapmamış olsaydım daha keyifli veya saatte 1-2 km falan daha hızlı bitebilirdi. Yine olsa yine yaparım fakat bu sefer tersten.
Haritadaki görüntü aşağıdaki gibi olup daha fazla veri ve fotoğraflara ek olarak videolar için Strava ve Instagram linklerini ekliyorum.

Son olarak, klişe olacak fakat "kötü hava yoktur, uygun olmayan kıyafet vardır."
(link)
(link)
Dün, 3700 metrelik Erciyes tüm haşmetiyle Ürgüp'ün en yüksek noktası 1400 metrelik Akdağ'da koşarken göz kırptı. Randevulaşmıştık artık

Her uzun sürüşten önce yaptığım gibi yulaf ve sütümü gömdüm ve gün ağardıktan biraz sonra, saat 08:00'da yola çıktım. 38 km sonra virajı Doğu'ya doğru döndüm ve dağ tüm ihtişamıyla selamladı beni. Ne soğuk ne de bacaklarımdaki ağrıdan bir eser kalmadı.

O kadar etkilendim ve hoşuma gitti ki birçok fotoğraf çektim; izninizle paylaşıyorum.

216316 dosyayı görüntüle
1500 metre yükseklikteki Topuz Dağı büyüleyici bir manzaraya sahip. Hem aşağıdaki ovayı hem de Erciyes'i görüyor ve yoldan aşağı sağlı sollu virajlarla süzülmesi müthiş keyifli.
Buradan sonra Konya ovası gibi dümdüz bir ovanın ortasında Develi'ye kadar kısmen sıkıcı bir şekilde pedal çeviriyorsunuz. Develi'ye 10 km kala her bisikletçinin olmazsa olmazı, en sevdiği şey(!) kafadan sersem edici bir rüzgâr başlıyor. Kendimi bir benzinliğe atıp rüzgârın biraz dinmesini beklerken yanıma aldığım şeylerden birini eritip çiş molasını da aradan çıkarıyorum. Rüzgâra "ey mi yaman bey mi yaman eyyyy rüzgâr sen kimsin ya" diyip devam ediyorum. Bu noktada 64. km deyim ve Erciyes 22 yazısını görüyorum. Iyi, 22 km'de 1000m yükseleceğim ve 86. km'de zirvede olacağım, en kötü 13:00'de orada olurum, diyorum kendi kendime. Meşhur sarı çizgili Erciyes tırmanış yoluna dönünce nefes alıyorum. Nefes alıyorum fakat bu sefer quadlarım dünkü iniş çıkışlı koşunun dırdırını yapmaya başlıyor. Fakat karşımda ulu Erciyes var, umrumda değiller.


Ve 3 yıl önce ilk yol bisikleti yarışımın finish noktasına, yani tesislerin olduğu 2217 metreye varıp aynı yerde, aynı fotoğrafları bu sefer arkaplanda karla beraber 12'yi 45 geçe hava -2°C iken çekiyorum.


Yanıma aldığım şeylerden biraz daha tırtıklayıp vakit kaybetmeden inişe geçiyorum. Hacılı tarafından gideceğim.

Yol gittikçe daha da güzelleşiyor, Erciyes bu taraflardan daha da güzel görünüyor. Yollar da boş, keyfime diyecek yok.

Hava -1 ve 0 arasında gidip geliyor. Geçtiğimiz günlerden -5lere alışkınım fakat ayakkabı kılıfını Samsun'da unuttuğum için ayaklarım hep üşüyordu ve pedalları kilitleyemeyecek şekilde hissizleşiyordu. Bunu da bir ara GCN'de gördüğüm bir taktikle çözmeyi denedim ve işe yaradığını görmek sevindiriciydi. Bkz: Son fotoğraftaki alüminyum folyo

Buralarda yaşayanlar ne şanslı, diyorum kendi kendime. Tabii bir de onlara sormak lâzım...
Içimi biraz ısıtmak için ilk bulduğum yerde çorba içeceğim, diyorum ve bu ilk yer 135. km'de, sürüşün bitmesine 30 km kala İncesu oluyor. Yine de duruyorum ve çorbayı içiyorum; tavuk döner olduğunu da görüp bir tane de ondan gömüyorum. Iki elim kanda olsa tavuk dürümü yerim arkadaş.
Neyse, 30 km kaldı, neredeyse bitti, diye sevinirken dümdüz, sıkıcı, bitmek bilmeyen acayip bir yola giriyorum. Hem ön tarafa hem arka tarafa doğru nasıl göründüğünü ekliyorum:


Buradan hiç ama hiç araba geçmiyor. Çölde gider gibi gidiyorum. Bu yüzden aklıma saçma sapan fikirler geliyor bu ıssızlığın ortasındaki birbirinde çok ayrı tek tük evlerle ilgili: Ya can sıkıntısından kafayı kırmışlarsa ve camdan bana ateş ederlerse (akla bak
Tabii ki bunların hiçbiri olmadı. Sadece yorgun vücudun zihnimle oynadığı oyunlar.
Bildiğim tek şey pedal çevirmeye devam etmem gerektiğiydi. Maalesef suyum İncesu'da bitmişti ve yolda çeşme bulurum diye su almamıştım. Çeşme de yoktu; susuzluğun da etkisi vardı biraz bu saçma fikirlerde fakat bu rüya gibi coğrafyaya ve unutulmaz sürüşe baktıkça tüm bu dertleri anında unutuyordum.

Düz yol bitti ve 1500 metre yükseklikten sağ aşağıda 1050 metrede kalan Ürgüp'ü görüyorum ve Erciyes'i son bir kez daha selamlıyorum. Buradan çok dik bir inişle 79 km/h hızı görüyorum.

7.5 saat pedal + 1 saat oyalanma, 165 km ve 3000m+ sonra eve yüzümde bir gülümsemeyle 16:45 gibi varıyorum...
Parmaklarımı kurtaran kahraman alüminyum folyo ayakkabının içinde biraz can çekişmiş galiba...

Dün uzun süre sonra koşu yapmamış olsaydım daha keyifli veya saatte 1-2 km falan daha hızlı bitebilirdi. Yine olsa yine yaparım fakat bu sefer tersten.
Haritadaki görüntü aşağıdaki gibi olup daha fazla veri ve fotoğraflara ek olarak videolar için Strava ve Instagram linklerini ekliyorum.

Son olarak, klişe olacak fakat "kötü hava yoktur, uygun olmayan kıyafet vardır."
(link)
(link)



