TUR GÜNLÜĞÜ : MERSİN-BOĞSAK-AYDINCIK-ANAMUR-ABANOZ YAYLASI-ERMENEK-MUT-SİLİFKE (BOL RESİMLİ)
Merhabalar,
Öncelikle en son yazdığım tur yazısından sonra uzun süre geçmesine rağmen foruma girip turu tamamlayıcı ve gün gün ayıran bir yazı yazmaya fırsat bulamadım. Aslında planladığım yazı yazma yöntemi; her günün bitiminde yerleştiğim yerde tur yazısını hazırlayıp aktif bir şekilde sizlerle paylaşmaktı... Ama gelin görün ki bu iş hiç kolay değilmiş... Yattığım yeri zor buluyordum, bulduğumda da bırakın uyumayı, direk bayılıyordum
Tur sırasında yaşadığım ve öğrendiğim deneyimlerin hayatıma büyük kazanç sağladığı düşüncesindeyim. Zorluklar ile mücadele etmeyi öğrenmek, üstüne üstlük bunu yanlız başına yapma çabası; insanı alternatif pratik fikirler bulmaya zorlayarak, sorun çözme kabiliyetini arttırıyormuş...Turda tanıştığım insanlar ve deneyimlediklerim hala gözümün önünden gitmiyor... Sizlerle tur yazısında bu bilgi ve notları da paylaşacağım. Bu turda bana destek veren herkese, öneri ve görüşlerini eksik etmeyen tüm bisiklet severlere teşekkür ediyorum...
1.GÜN : MERSİN-BOĞSAK :
Tura çıkmayı planlama süreci, ailenin kaygılarını giderecek sohbet ve hazırlanma süresinden ötürü, gece planladığımdan daha geç saatte yatabildim. Saat 1:30 gibi yatağa girdim ve saati sabah 6:00'a kurdum. Evet, saat 1:30'da yatağa girdim ama içimde ki heyecandan ötürü yatabilmem epey bir zaman aldı diyebilirim... Uyuyamıyordum, sürekli içim bilinmezliğin verdiği bir heyecanla resmen pır pır ediyordu... Nasıl uyuduğumu hatırlamıyorum, saat 6:00'da alarmın çalışı ile zıplayarak yataktan kalktım. Bütün aile bireyleri (annem ve babam) ayakta kahvaltıyı hazırlamış beni bekliyorlardı. Kahvaltı harika görünüyor bir tek uğurlamak için bando takımı eksikti
Malzemelerim ve bisikletim ile bir gün önceden tur hazırlıklarım.
Bisikletimin sade hali.
Sabah saat 07:00'ı gösteriyor ve artık yola çıkma vakti geliyordu...
Yaşanılacak deneyimlere ve olumlu olumsuz tüm tecrübelere karşı yelken açıp yola çıkılmıştır. Sol arkada annelerin hep yaptığı gibi; "su gibi git gel" merasimi yaşanmadı değil. Kova ile su döküldükten sonra yola çıkıldı
Haber bültenleri bas bas bağırıyordu. Kavurucu afrika sıcakları kapıda, termometreler normal sıcaklığın 8 ila 10 derece üstünü gösterecek diye... Ama kim aldırış eder, heyecanım ve tutkum hepsini bastırıyordu. Öncelikli hedefim; sabah saatlerinde yüksek tempo yapıp gün içerisinde ki uzun kilometreleri bu süre içerisinde eritmek, öğle sıcağında dinlenecek yer bulup 2 saat dinlenmek sonra tekrar akşam saat 6 ila 7'ye kadar bir sürüş planlıyordum.
Güneş yanıkları oluşmamış, yüzünde daha gözlüğün izi çıkmamış, terden kıyafeti vücuduna yapışmamış, sonra yokuş inerken bir anda kuruyup donmamış narin kırılgan gencin olacaklardan habersiz ilk fotoğrafı...
Hiç mola vermeden Mersin'in Erdemli ilçesine vardım... Aman motorlar geldim sanmayın, bisikletim görünmemiş aşağıda yavrucak...
Silifke'ye varmak üzereyken yolda pansiyon işleten bu güzel amcadan matarama doldurması için su rica ettim. Hiç kırar mı? Buyur etti, birlikte meyve yedik, serinledim ve ayrıldım... Ortada ki yaşlı teyze amcanın annesi, bisiklet ile ona göre pisiklet ile "teeeeeee oracıklara" gitmem mümkün değilmiş... Ellerinden öptüm ayrıldım.
Saat 12'ye doğru geliyordu ve hava bir hayli sıcaklamıştı... Yol çift şeritli olduğu için ve etrafta gölge bulamadığım için, bir çalılık bölgenin gölgesine sığındım ve ailenin hazırlamış olduğu bir kaç yiyeceği hemen miğdeye gönderdim...
Gölgelik alan...
Oturduğum yerde uzun süre yorgunluktan fark edememiştim ama kafamı kaldırıp dikkatlice bakınca "kızkalesi"nin bana denizden bakış attığını fark ettim... Yani kızkalesi'ne varmıştım. Aşağı doğru hafif eğimde bir iniş vardı...
Evet, Mersin'in simgelerinden olan ünlü kızkalesi... İlgili arkadaşlar ile efsanesini de paylaşıyorum belki ilginizi çekebilir...
KIZKALESİ EFSANESİ: Korikos'ta yaşayan Krallardan biri, bir kız çocuğu olsun diye gece gündüz Tanrıya yakarmaktadır. Sonunda dileği yerine gelir ve kız büyüdükçe güzelliği ve yardımseverliği ile herkesin sevgisini kazanır. Günlerden bir gün kente bir falcı gelir. Kral onu saraya çağırtır, kızının geleceğini öğrenmek ister. Falcı prensesin eline bakınca irkilir ama bir şey söylemez. Kral zorlayınca, Kralım Kızınızı bir yılan sokacak, bu yazgıyı hiçbir şey bozamayacak, siz dahi engel olamayacaksınız deyip oradan ayrılır. Kral, kıza birşey söylemez ama düşüncelere dalar. Sonunda kıyıya yakın üçük bir adacık üzerinde, ak taşlardan bir kale yaptırmaya karar vererek kaleyi yaptırır ve kızını buraya kapatır. Olan biteni bilmediğinden kızı üzülmekte, günden güne eriyip gitmektedir. Günün birinde saraydan kaleye gönderilen bir üzüm sepetinin içinden çıkan bir yılan kızı sokar ve öldürür.
Kızkalesin'de de biraz fotoğraf çekindikten sonra birinci önceliğim Silifke'ye varmaktı. Babam Silifke'de çalıştığından dolayı, onun çalıştığı yere giderek öğle yemeğini onunla Silifke'de yemeye sözleşmiştik...
Yollarda ki büyük araç trafiği beni rahatsız ettiğinden ötürü Kızkalesi-Cennet Cehennem yol ayrımına kadar su yolundan gitmeye karar verdim. Tek sakınca kırılmış soda ve bira şişeleriydi. Aman dikkat...
Susanoğlu dedikleri tatilcilerin yoğunlukta tercih ettiği beldeye varmıştım. Gölge arayışı içerisinde olduğumdan ötürü, kaçacak yeri bir üst geçidin altında buldum... Zaten tur yazısı boyunca sürekli şayit olacaksınız; "ya su için ,ya da gölge için" büyük savaşlar verdim
Verdim de galip çıkabildim mi? Gözümde güneş gözlüğünün damgasıyla geziyorum şimdilerde
Bu güzel insanları kesinlikle atlayamazdım. Silifke'ye varmaya 5km mesafede bir tamirci ve diyalog aynen şu şekilde:
-Merhaba amca mataralarımda ki su bitti, rica etsem soğuk suyunuz varsa doldurabilir misiniz?
-Hele dur bi yeğenim, önce gel bi otur soframıza çayımızı iç, incirimizden ve sıkmamızdan ye, hele bi soluklan ondan sonra buz gibi bir su dolduracagim...
Evet, şehir ve gündelik yaşantıyla beraber kaybettiğimiz paylaşma duygusunu bana yoğun bir şekilde hissettiren, ekmeğini bölerken hiç ama hiç eli titremeyen bu büyük yürekli insanlara teşekkürler. Sanırım hala ekmeğini ve yüreğini bu kadar isteyerek paylaşabilen bu güzel insanlar sayesinde dönüyor dünya...
Demiştim gölgeye kaçış çabalarıyla bitti turum diye,
Kendim kaçarım da bisikletimi güneşin alnında mı bırakacağım... Tabi ki hayır. Bilginiz olsun, Silifke'ye giderken, Atakent bölgesinden sonra ki düzlüklerde 4 adet bu duraklardan mevcut... Yemek molalarını ya da dinlenmelerinizi buralar da rahatlıkla yapabilirsiniz.
Ve Silifke'ye vardım. Silifke'ye varmadan önce ölçtüğüm sıcaklık değerlerini de aşağıda ki fotoğrafta sizlerle paylaşacağım.
41.2'yi yüksek sanırmışım, yanılmışım, ah yanılmışım... Devamını ileriye sakladım
Silifke'nin sembolü " Kınalı Keklik "
Silifke'ye gelmişiz, Göksu'da fotoğrafımız olmalı diye düşündüm. Yolda yürüyen teyzeyle önce sohbet ettim sonra fotoğraf çektirdim. Çıkarcılık değil, paylaşım, yardımlaşma
Bisikletim, Göksu Nehri ve tepede Silifke kalesi...
Babamın çalıştığı yerde onunla yemek yedikten sonra vedalaşıp, bu pozu verdik. Plan; Silifke'den Boğsak'a gitmek ve orada kamp kurmak...
Yolda bisiklet süren amca beni gördü ve yeğenimmmm gel bakim dedi, gel bakim demesine fırsat vermeden yapıştırdım fotoğrafı
Kendisi beni Silifke'ye girerken görmüş ve seslenmiş ama ben duymamışım. Şimdi buldu fırsatı ve 5 km kadar birlikte pedalladık. " Bende şu sıralar emekliyim ve boştayım dedi, beraber tur yapalım" dedi. Güzel bir şey insanlara bu tutkuyu aşılayabilmek...
Silifke'den ayrıldıkça hayat doğaya daha bir yaklaşıyor, betonlaşma daha bir sonlanıyordu...
Güneş ben burdayım diyor sağ üst tarafta.
Aşağısı " Boğsak ". Burada çift şeritli yoldan eski yola bağlanarak kalacağım yere doğru pedallıyorum...
Çadırı kurmadan önce şöyle bir yürüyüş yapıyorum sahilde, kamp alanlarına fiyat soruyorum.
Boğsak Sahil...
Kamp alanlarına fiyat soruyorum ama çok uç fiyatlar ile karşılaşıyorum... Sadece çadır kurmak ne kadar diye sorduğumda 50 TL diyor Boğsak Camping... Diyorum ki; ee bu fiyatta yemek ve kahvaltı dahil herhalde, Hayır sadece çadır kurma ücreti diyorlar... Suratına bön bön bakarken sağol diyip dönüp gidiyorum...
Çadırımı tanıdığımızın devreye girdiği bir işletmenin otoparkına kuruyorum... Eğer tanıdık olmasaydı; muhtemelen biraz daha ileride boş bir araziye kuracaktım... O parayı verene "keriz" derler !
Çadırımın içi ve heybemi yastığa dönüştürüyorum...
Sanırım ortamın verdiği huzur ve keyif ile canım güzel bir levrek ve rakı istiyor... Turun en pahalı yemek bütçesini de ilk güne ayırmış oluyorum böylelikle...
Diğer günler ekmek arası peynire tabii olacağım.
GÜNÜN SONU: (Mersin-Boğsak arası...)
Toplam Km: 110
Sürüş Saati: 8 saat 45 dakika
Maksimum Hız: 45 Km
Ort. Hız: 22 Km