MehmetAliB.
Forum Bağımlısı
- Kayıt
- 20 Ekim 2013
- Mesaj
- 2.108
- Tepki
- 4.649
- Şehir
- Antalya
5. Gün
ANTHIPELLOS - Antistres
Gün ağaralı çok olmuş. Klimalı bir yerde kalmanın rehavetinden midir nedir bugün geç kalkıp dünden yıkanan çamaşırlarımı da toplayıp pansiyonun kahvaltısına oturdum. Karnımı doyurduktan sonra iyice çaylanıp Salih abiyle vedalaştım. Çayı çok severim. Hergün mutlaka içmezsem kendimde bir eksiklik hissederim. Bir de meyve yemeyi. Yolculuğum boyunca nerde rastlarsam yol kenarlarındaki meyvelerden koparıyorum. Demre'de de nasibime düşen incirlerden üç beş tane toplayıp amansız yokuşlara vurdum kendimi.
Geç kalktığım için ve de güneşi tepeye çıkardığım için yolun kenarında bulunan Likya kentini sadece uzaktan seyrettim. Demre'den sonra çok sert rampalar var çünkü. Bunu önceden öğrenmiştim. Bu yolculukta iki kez sert yokuşlarla karşılaştım biri daha önce bahsettiğim Köpek Soludan yokuşu diğeri de Demre'den sonraki yokuşlar. Biri tam bitti derken diğer başlayan uzun rampalardan nice sonra yol kenarında bulunan Yavu köyüne vardım.
Burada iki bisikletli dostla tanıştım. Fatih ve benim deyimimle Fidel Castro. Onlar yola Burdur'dan başlamışlar ve Ölüdeniz'e kadar gidecekler. Sohbet edip ayrıldım. Zira Yavu köyünden Ahmet abiye davetliyim. İlerde bu dostlarla tekrar karşılaşıp hatta son gün beraber pedallayacağımızı nereden bilebilirdim.
Ahmet abiyle yolda karşılaştık. Bisikletti, doğaydı derken sohbete tutuştuk ve beni evine yemek yemeye davet etti. Bana da zevkle icabet etmek düştü. Keçi sütünden cacık ve Ispanak yemeğini lavaşla yedikten sonra biraz sohbet edip ayrıldım. Yolcu yolunda gerek.
Misafirperver Ahmet abiye buradan da çok teşekkür ediyorum.
Yavu köyünün üstündeki dik tepelerde KYANEİ yerleşimi var. Yolu 5 km kadar. Fazla uzak değil ancak toprak bir yoldan gidiliyor ve ardından gezmek için bisikleti bir yere bırakıp yürüyerek gezmek gerekiyor. Oraya tırmanan toprak yol anayoldan görünüyor. Kalın lastik gerektiği belli. Bu yüzden vaz geçip yola devam ettim. Yolda çok bunaldığım bir anda bir hayırseverin yaptırmış olduğu çeşme ve yanındaki dinlenme yerinde dinlendim.
Buradan sonra uzunca yokuş aşağı indiğim bir yerde bir şey fark ettim. Rüzgar tam önümden esiyor. Pedala asıldığım halde bir türlü hızlanamıyorum. Sözde yokuş aşağı gidiyorum ama hızım 20 civarı. Sanırım en sevmediğim yer yokuş aşağı olduğu halde burası oldu.
***
Vara vara Kaş'ı terastan izleyebileceğim bir yere varıp doyumsuz güzellikteki manzarasını seyrettim. Az katlı evleriyle, biri büyük biri küçük marinasıyla ve İlerdeki enfes yarımadasıyla görüntüsü harika. Panaromik terastan o kadar geniş bir alan seyrediliyorki değil cep telefonuyla fotoğraf makinesiyle bile bu görüntüyü kareye almak imkansız. Görüntü hem uzunluğuna hem de genişliğine çok büyük bir alana yayılıyor. Keyifle seyrettim.
Kaş'a inerken zafer kazanmış gibi bağırasım geldi. Öyle ya Demre'den sonra berbat yokuşları tırmanmış ve uzuunca bir süre yokuş inmeyi aramıştım. Aşağıya doğru yüksek hızlarla zevkle indim ama... Bağıracak dermanım kalmamış.
Güzergahım boyunca gördüğüm en güzel belde şirinliğiyle ve sakinliğiyle Kaş oldu. ANTHIPELLOS tam antistreslik bir yer.
Kaşa varınca bir çay bahçesinde soluklanıp etrafı gezmeye koyuldum. Hayatımda gördüğüm en güzel yerleşimlerden birisi burası. Her tarafta bir renk cümbüşü var. İnsanlar biribirine saygılı davranıyor. Geçtiğim dükkan önlerinin bir tanesinde bile çağırılıp rahatsız edilmeden dolaşıyorum. Öyleki dükkanın içine girseniz bile kimse size bir şeyler satmaya çalışmıyor.
Renk cümbüşlerini sevdiğimden hemen fotoğrafladım. Birinci fotoğrafataki resimleri sanatçı mermer benzeri kalker taşının üzerine yapıyor. Bir tarafını düz zemin haline getirdikten sonra üzerine resim yapıyor. Likyalılar da mermer kullanmadan önce bu taşı kullanıyorlarmış. Resimlerde her kültüre uyan bir desen, motif, sembol vs. mevcut. Çok güzeller.
Kaş dalış konusunda önde gelen yerlerimizden biri. Burada bir çok dalış yeri mevcut. Likyalılar zamanındaki denizin altında kalmış eserlerden, çeşitli balık türlerini barındıran denizine kadar her şey var. Fotoğraftaki mankenlerin rujları öyle abartılmış ki gülmeden duramadım.
Ben dalış yapmaya gelmedim tabi. Likyalıların izini sürüyorum. Ve Likyalılar sokak aralarında birden bire karşıma çıkıveriyor. ANTIPELLOS tam Kaş üzerinde kurulmuş bir Likya yerleşimi. PELLOS şehrinin karşısında kurulduğu için anti+PELLOS ismini almış. Yerleşim yeri olduğu kadar aynı zamanda Pellos'un limanı vazifesini görüyormuş. Buna benzer yapılanma başka Likya şehirlerinde de var. Örneğin PHENIKE (Bugünkü Finike) LMYRA kentinin liman yerleşkesi. Denizle sıkı bağları olan Likyalılar ticaret için böyle bir yol seçmişler. Neden PHELLOS'u görmeyip ANTIPHELLOS'u gezdiğime gelince. Phellos'tan günümüze fazla bir şey kalmamış ve ayrıca gür ormanlarla kaplı...
Buradaki yerleşim şehrin tam üzerinde olduğundan herhangi bir sokağı döndüğünüzde karşınıza birden bir Likya yapısı çıkıveriyor. Karşıma çıkmayıp evlerin altında kalanlar da var tabi. Kaş'ı gezerken ANTHIPELLOS'un eserlerini yudum yudum duyumsayarak akşamı ettim.
Burada ironik bir durum meydana gelmiş. Kaş'ta önceden ev yaparken lahit gibi tarihi eserleri kırarak taşlarından faydalanırlarmış. Şimdi de keşke otelimizde bahçemizde olsaydı diye yakınıyorlardır. Eğer bir işletmede Likya eseri varsa orası doluyor çünkü. Şurada benim davet edilip çay içtiğim yer gibi. Likyalılar zamanından kalma sarnıç ve lahitin olduğu restaurantta çay içmek de büyük keyif tabi.
Hoşuma giden başka bir işletme. Sanatçı kendi yaptığı Likya temalı işleri ahşaba basıyor. Tabi isterseniz kartpostal, tişört, çanta baskısı da alabilirsiniz.
Tiyatroyu gezdikten sonra yarımadaya doğru bisikletimi sürdüm. Yol üzerinde bir camping var. Girip işletmeciyle konuşan iki şişman müşterisini bekledim. İşletmeci bana karşı hiç oralı olmuyor. Bisikletiyle gelen kampçılar pek hoşuna gitmiyor anlaşılan. E n'olacak sonuçta sadece bisikletle gezebilen, fakir bir gurebayız.
İki müşterinin uçak biletinden tutun dalış hocalarının şapkasına kadar konuşmalarını dinleyip işlerini bitirmeleri akabinde tekrar selam verip sordum:
-Kamp yapacağım. Yeriniz var mı?
-Hayır. Maalesef yerimiz yok.
Aslında içerdeki karavan ve motosikletlerin yanında bal gibi yer olduğunu görüyorum. Hiç uzatmadan yarımadaya doğru bisikletimi sürdüm. Aman Allahım yarımadaya giderken ilerde iki küçük koyda kamp için fıstık gibi yerler var. Hem de ne güzellikte. Bedava. Duş ve WC'de mevcut. Etraftaki insanları kontrol ettim. Gayet iyiler. Aramızda kalsın insan gözlemleme sanatını 13 yıldır iyi bilirim. Yahu kampingçi sen ne iyi adammışsın. İyiki de beni almamışsın.
Bu yolculuğu düşünenler için Kaş'taki Antipellos yerleşim yerlerini gösteren haritayı da yüklüyorum. Yerleşimler beldenin içinde dağınık çünkü. Hatta size bedava kamp yaptığım yeri de işaretleyeyim. Kim bilir, belki lazım olur.
İşte böyle.
***
Devam edecek...
ANTHIPELLOS - Antistres
Gün ağaralı çok olmuş. Klimalı bir yerde kalmanın rehavetinden midir nedir bugün geç kalkıp dünden yıkanan çamaşırlarımı da toplayıp pansiyonun kahvaltısına oturdum. Karnımı doyurduktan sonra iyice çaylanıp Salih abiyle vedalaştım. Çayı çok severim. Hergün mutlaka içmezsem kendimde bir eksiklik hissederim. Bir de meyve yemeyi. Yolculuğum boyunca nerde rastlarsam yol kenarlarındaki meyvelerden koparıyorum. Demre'de de nasibime düşen incirlerden üç beş tane toplayıp amansız yokuşlara vurdum kendimi.
Geç kalktığım için ve de güneşi tepeye çıkardığım için yolun kenarında bulunan Likya kentini sadece uzaktan seyrettim. Demre'den sonra çok sert rampalar var çünkü. Bunu önceden öğrenmiştim. Bu yolculukta iki kez sert yokuşlarla karşılaştım biri daha önce bahsettiğim Köpek Soludan yokuşu diğeri de Demre'den sonraki yokuşlar. Biri tam bitti derken diğer başlayan uzun rampalardan nice sonra yol kenarında bulunan Yavu köyüne vardım.
Burada iki bisikletli dostla tanıştım. Fatih ve benim deyimimle Fidel Castro. Onlar yola Burdur'dan başlamışlar ve Ölüdeniz'e kadar gidecekler. Sohbet edip ayrıldım. Zira Yavu köyünden Ahmet abiye davetliyim. İlerde bu dostlarla tekrar karşılaşıp hatta son gün beraber pedallayacağımızı nereden bilebilirdim.
Ahmet abiyle yolda karşılaştık. Bisikletti, doğaydı derken sohbete tutuştuk ve beni evine yemek yemeye davet etti. Bana da zevkle icabet etmek düştü. Keçi sütünden cacık ve Ispanak yemeğini lavaşla yedikten sonra biraz sohbet edip ayrıldım. Yolcu yolunda gerek.
Misafirperver Ahmet abiye buradan da çok teşekkür ediyorum.
Yavu köyünün üstündeki dik tepelerde KYANEİ yerleşimi var. Yolu 5 km kadar. Fazla uzak değil ancak toprak bir yoldan gidiliyor ve ardından gezmek için bisikleti bir yere bırakıp yürüyerek gezmek gerekiyor. Oraya tırmanan toprak yol anayoldan görünüyor. Kalın lastik gerektiği belli. Bu yüzden vaz geçip yola devam ettim. Yolda çok bunaldığım bir anda bir hayırseverin yaptırmış olduğu çeşme ve yanındaki dinlenme yerinde dinlendim.
Buradan sonra uzunca yokuş aşağı indiğim bir yerde bir şey fark ettim. Rüzgar tam önümden esiyor. Pedala asıldığım halde bir türlü hızlanamıyorum. Sözde yokuş aşağı gidiyorum ama hızım 20 civarı. Sanırım en sevmediğim yer yokuş aşağı olduğu halde burası oldu.
***
Vara vara Kaş'ı terastan izleyebileceğim bir yere varıp doyumsuz güzellikteki manzarasını seyrettim. Az katlı evleriyle, biri büyük biri küçük marinasıyla ve İlerdeki enfes yarımadasıyla görüntüsü harika. Panaromik terastan o kadar geniş bir alan seyrediliyorki değil cep telefonuyla fotoğraf makinesiyle bile bu görüntüyü kareye almak imkansız. Görüntü hem uzunluğuna hem de genişliğine çok büyük bir alana yayılıyor. Keyifle seyrettim.
Kaş'a inerken zafer kazanmış gibi bağırasım geldi. Öyle ya Demre'den sonra berbat yokuşları tırmanmış ve uzuunca bir süre yokuş inmeyi aramıştım. Aşağıya doğru yüksek hızlarla zevkle indim ama... Bağıracak dermanım kalmamış.
Güzergahım boyunca gördüğüm en güzel belde şirinliğiyle ve sakinliğiyle Kaş oldu. ANTHIPELLOS tam antistreslik bir yer.
Kaşa varınca bir çay bahçesinde soluklanıp etrafı gezmeye koyuldum. Hayatımda gördüğüm en güzel yerleşimlerden birisi burası. Her tarafta bir renk cümbüşü var. İnsanlar biribirine saygılı davranıyor. Geçtiğim dükkan önlerinin bir tanesinde bile çağırılıp rahatsız edilmeden dolaşıyorum. Öyleki dükkanın içine girseniz bile kimse size bir şeyler satmaya çalışmıyor.
Renk cümbüşlerini sevdiğimden hemen fotoğrafladım. Birinci fotoğrafataki resimleri sanatçı mermer benzeri kalker taşının üzerine yapıyor. Bir tarafını düz zemin haline getirdikten sonra üzerine resim yapıyor. Likyalılar da mermer kullanmadan önce bu taşı kullanıyorlarmış. Resimlerde her kültüre uyan bir desen, motif, sembol vs. mevcut. Çok güzeller.
Kaş dalış konusunda önde gelen yerlerimizden biri. Burada bir çok dalış yeri mevcut. Likyalılar zamanındaki denizin altında kalmış eserlerden, çeşitli balık türlerini barındıran denizine kadar her şey var. Fotoğraftaki mankenlerin rujları öyle abartılmış ki gülmeden duramadım.
Ben dalış yapmaya gelmedim tabi. Likyalıların izini sürüyorum. Ve Likyalılar sokak aralarında birden bire karşıma çıkıveriyor. ANTIPELLOS tam Kaş üzerinde kurulmuş bir Likya yerleşimi. PELLOS şehrinin karşısında kurulduğu için anti+PELLOS ismini almış. Yerleşim yeri olduğu kadar aynı zamanda Pellos'un limanı vazifesini görüyormuş. Buna benzer yapılanma başka Likya şehirlerinde de var. Örneğin PHENIKE (Bugünkü Finike) LMYRA kentinin liman yerleşkesi. Denizle sıkı bağları olan Likyalılar ticaret için böyle bir yol seçmişler. Neden PHELLOS'u görmeyip ANTIPHELLOS'u gezdiğime gelince. Phellos'tan günümüze fazla bir şey kalmamış ve ayrıca gür ormanlarla kaplı...
Buradaki yerleşim şehrin tam üzerinde olduğundan herhangi bir sokağı döndüğünüzde karşınıza birden bir Likya yapısı çıkıveriyor. Karşıma çıkmayıp evlerin altında kalanlar da var tabi. Kaş'ı gezerken ANTHIPELLOS'un eserlerini yudum yudum duyumsayarak akşamı ettim.
Burada ironik bir durum meydana gelmiş. Kaş'ta önceden ev yaparken lahit gibi tarihi eserleri kırarak taşlarından faydalanırlarmış. Şimdi de keşke otelimizde bahçemizde olsaydı diye yakınıyorlardır. Eğer bir işletmede Likya eseri varsa orası doluyor çünkü. Şurada benim davet edilip çay içtiğim yer gibi. Likyalılar zamanından kalma sarnıç ve lahitin olduğu restaurantta çay içmek de büyük keyif tabi.
Hoşuma giden başka bir işletme. Sanatçı kendi yaptığı Likya temalı işleri ahşaba basıyor. Tabi isterseniz kartpostal, tişört, çanta baskısı da alabilirsiniz.
Tiyatroyu gezdikten sonra yarımadaya doğru bisikletimi sürdüm. Yol üzerinde bir camping var. Girip işletmeciyle konuşan iki şişman müşterisini bekledim. İşletmeci bana karşı hiç oralı olmuyor. Bisikletiyle gelen kampçılar pek hoşuna gitmiyor anlaşılan. E n'olacak sonuçta sadece bisikletle gezebilen, fakir bir gurebayız.
İki müşterinin uçak biletinden tutun dalış hocalarının şapkasına kadar konuşmalarını dinleyip işlerini bitirmeleri akabinde tekrar selam verip sordum:
-Kamp yapacağım. Yeriniz var mı?
-Hayır. Maalesef yerimiz yok.
Aslında içerdeki karavan ve motosikletlerin yanında bal gibi yer olduğunu görüyorum. Hiç uzatmadan yarımadaya doğru bisikletimi sürdüm. Aman Allahım yarımadaya giderken ilerde iki küçük koyda kamp için fıstık gibi yerler var. Hem de ne güzellikte. Bedava. Duş ve WC'de mevcut. Etraftaki insanları kontrol ettim. Gayet iyiler. Aramızda kalsın insan gözlemleme sanatını 13 yıldır iyi bilirim. Yahu kampingçi sen ne iyi adammışsın. İyiki de beni almamışsın.
Bu yolculuğu düşünenler için Kaş'taki Antipellos yerleşim yerlerini gösteren haritayı da yüklüyorum. Yerleşimler beldenin içinde dağınık çünkü. Hatta size bedava kamp yaptığım yeri de işaretleyeyim. Kim bilir, belki lazım olur.
İşte böyle.
***
Devam edecek...