Scudo Sports

Bisikletle Likya Yolu - Özgür İnsanların İzinde - 25-31 Ağustos 2014

5. Gün
ANTHIPELLOS - Antistres
Gün ağaralı çok olmuş. Klimalı bir yerde kalmanın rehavetinden midir nedir bugün geç kalkıp dünden yıkanan çamaşırlarımı da toplayıp pansiyonun kahvaltısına oturdum. Karnımı doyurduktan sonra iyice çaylanıp Salih abiyle vedalaştım. Çayı çok severim. Hergün mutlaka içmezsem kendimde bir eksiklik hissederim. Bir de meyve yemeyi. Yolculuğum boyunca nerde rastlarsam yol kenarlarındaki meyvelerden koparıyorum. Demre'de de nasibime düşen incirlerden üç beş tane toplayıp amansız yokuşlara vurdum kendimi.

Geç kalktığım için ve de güneşi tepeye çıkardığım için yolun kenarında bulunan Likya kentini sadece uzaktan seyrettim. Demre'den sonra çok sert rampalar var çünkü. Bunu önceden öğrenmiştim. Bu yolculukta iki kez sert yokuşlarla karşılaştım biri daha önce bahsettiğim Köpek Soludan yokuşu diğeri de Demre'den sonraki yokuşlar. Biri tam bitti derken diğer başlayan uzun rampalardan nice sonra yol kenarında bulunan Yavu köyüne vardım.

Burada iki bisikletli dostla tanıştım. Fatih ve benim deyimimle Fidel Castro. Onlar yola Burdur'dan başlamışlar ve Ölüdeniz'e kadar gidecekler. Sohbet edip ayrıldım. Zira Yavu köyünden Ahmet abiye davetliyim. İlerde bu dostlarla tekrar karşılaşıp hatta son gün beraber pedallayacağımızı nereden bilebilirdim.

Ahmet abiyle yolda karşılaştık. Bisikletti, doğaydı derken sohbete tutuştuk ve beni evine yemek yemeye davet etti. Bana da zevkle icabet etmek düştü. Keçi sütünden cacık ve Ispanak yemeğini lavaşla yedikten sonra biraz sohbet edip ayrıldım. Yolcu yolunda gerek.

Misafirperver Ahmet abiye buradan da çok teşekkür ediyorum.

Yavu köyünün üstündeki dik tepelerde KYANEİ yerleşimi var. Yolu 5 km kadar. Fazla uzak değil ancak toprak bir yoldan gidiliyor ve ardından gezmek için bisikleti bir yere bırakıp yürüyerek gezmek gerekiyor. Oraya tırmanan toprak yol anayoldan görünüyor. Kalın lastik gerektiği belli. Bu yüzden vaz geçip yola devam ettim. Yolda çok bunaldığım bir anda bir hayırseverin yaptırmış olduğu çeşme ve yanındaki dinlenme yerinde dinlendim.

Buradan sonra uzunca yokuş aşağı indiğim bir yerde bir şey fark ettim. Rüzgar tam önümden esiyor. Pedala asıldığım halde bir türlü hızlanamıyorum. Sözde yokuş aşağı gidiyorum ama hızım 20 civarı. Sanırım en sevmediğim yer yokuş aşağı olduğu halde burası oldu.
***
Vara vara Kaş'ı terastan izleyebileceğim bir yere varıp doyumsuz güzellikteki manzarasını seyrettim. Az katlı evleriyle, biri büyük biri küçük marinasıyla ve İlerdeki enfes yarımadasıyla görüntüsü harika. Panaromik terastan o kadar geniş bir alan seyrediliyorki değil cep telefonuyla fotoğraf makinesiyle bile bu görüntüyü kareye almak imkansız. Görüntü hem uzunluğuna hem de genişliğine çok büyük bir alana yayılıyor. Keyifle seyrettim.
Kaş'a inerken zafer kazanmış gibi bağırasım geldi. Öyle ya Demre'den sonra berbat yokuşları tırmanmış ve uzuunca bir süre yokuş inmeyi aramıştım. Aşağıya doğru yüksek hızlarla zevkle indim ama... Bağıracak dermanım kalmamış.

Güzergahım boyunca gördüğüm en güzel belde şirinliğiyle ve sakinliğiyle Kaş oldu. ANTHIPELLOS tam antistreslik bir yer.

Kaşa varınca bir çay bahçesinde soluklanıp etrafı gezmeye koyuldum. Hayatımda gördüğüm en güzel yerleşimlerden birisi burası. Her tarafta bir renk cümbüşü var. İnsanlar biribirine saygılı davranıyor. Geçtiğim dükkan önlerinin bir tanesinde bile çağırılıp rahatsız edilmeden dolaşıyorum. Öyleki dükkanın içine girseniz bile kimse size bir şeyler satmaya çalışmıyor.

Renk cümbüşlerini sevdiğimden hemen fotoğrafladım. Birinci fotoğrafataki resimleri sanatçı mermer benzeri kalker taşının üzerine yapıyor. Bir tarafını düz zemin haline getirdikten sonra üzerine resim yapıyor. Likyalılar da mermer kullanmadan önce bu taşı kullanıyorlarmış. Resimlerde her kültüre uyan bir desen, motif, sembol vs. mevcut. Çok güzeller.

Kaş dalış konusunda önde gelen yerlerimizden biri. Burada bir çok dalış yeri mevcut. Likyalılar zamanındaki denizin altında kalmış eserlerden, çeşitli balık türlerini barındıran denizine kadar her şey var. Fotoğraftaki mankenlerin rujları öyle abartılmış ki gülmeden duramadım.

Ben dalış yapmaya gelmedim tabi. Likyalıların izini sürüyorum. Ve Likyalılar sokak aralarında birden bire karşıma çıkıveriyor. ANTIPELLOS tam Kaş üzerinde kurulmuş bir Likya yerleşimi. PELLOS şehrinin karşısında kurulduğu için anti+PELLOS ismini almış. Yerleşim yeri olduğu kadar aynı zamanda Pellos'un limanı vazifesini görüyormuş. Buna benzer yapılanma başka Likya şehirlerinde de var. Örneğin PHENIKE (Bugünkü Finike) LMYRA kentinin liman yerleşkesi. Denizle sıkı bağları olan Likyalılar ticaret için böyle bir yol seçmişler. Neden PHELLOS'u görmeyip ANTIPHELLOS'u gezdiğime gelince. Phellos'tan günümüze fazla bir şey kalmamış ve ayrıca gür ormanlarla kaplı...
Buradaki yerleşim şehrin tam üzerinde olduğundan herhangi bir sokağı döndüğünüzde karşınıza birden bir Likya yapısı çıkıveriyor. Karşıma çıkmayıp evlerin altında kalanlar da var tabi. Kaş'ı gezerken ANTHIPELLOS'un eserlerini yudum yudum duyumsayarak akşamı ettim.

Burada ironik bir durum meydana gelmiş. Kaş'ta önceden ev yaparken lahit gibi tarihi eserleri kırarak taşlarından faydalanırlarmış. Şimdi de keşke otelimizde bahçemizde olsaydı diye yakınıyorlardır. Eğer bir işletmede Likya eseri varsa orası doluyor çünkü. Şurada benim davet edilip çay içtiğim yer gibi. Likyalılar zamanından kalma sarnıç ve lahitin olduğu restaurantta çay içmek de büyük keyif tabi.

Hoşuma giden başka bir işletme. Sanatçı kendi yaptığı Likya temalı işleri ahşaba basıyor. Tabi isterseniz kartpostal, tişört, çanta baskısı da alabilirsiniz.

Tiyatroyu gezdikten sonra yarımadaya doğru bisikletimi sürdüm. Yol üzerinde bir camping var. Girip işletmeciyle konuşan iki şişman müşterisini bekledim. İşletmeci bana karşı hiç oralı olmuyor. Bisikletiyle gelen kampçılar pek hoşuna gitmiyor anlaşılan. E n'olacak sonuçta sadece bisikletle gezebilen, fakir bir gurebayız.
İki müşterinin uçak biletinden tutun dalış hocalarının şapkasına kadar konuşmalarını dinleyip işlerini bitirmeleri akabinde tekrar selam verip sordum:
-Kamp yapacağım. Yeriniz var mı?
-Hayır. Maalesef yerimiz yok.
Aslında içerdeki karavan ve motosikletlerin yanında bal gibi yer olduğunu görüyorum. Hiç uzatmadan yarımadaya doğru bisikletimi sürdüm. Aman Allahım yarımadaya giderken ilerde iki küçük koyda kamp için fıstık gibi yerler var. Hem de ne güzellikte. Bedava. Duş ve WC'de mevcut. Etraftaki insanları kontrol ettim. Gayet iyiler. Aramızda kalsın insan gözlemleme sanatını 13 yıldır iyi bilirim. Yahu kampingçi sen ne iyi adammışsın. İyiki de beni almamışsın.

Bu yolculuğu düşünenler için Kaş'taki Antipellos yerleşim yerlerini gösteren haritayı da yüklüyorum. Yerleşimler beldenin içinde dağınık çünkü. Hatta size bedava kamp yaptığım yeri de işaretleyeyim. Kim bilir, belki lazım olur.:)

İşte böyle.
***
Devam edecek...
 
Scudo
Gunaydin. Turunuz muhtesem olmus. Zevkle okuyorum ama bir gun umarim daha buyuk bir zevkle ayni turu yaparim. :) Bu arada merak ettigim bisey var. Pedallari degistirmistiniz, yeni pedallar nasil?
 
  • Beğen
Tepkiler: MehmetAliB.
Bisikletin heybesi çok güzelmiş.... XLC güzel ürünler üretiyor,hem de çok pahalı olmuyor :in: :alkis:
 
  • Beğen
Tepkiler: MehmetAliB.
Teşekkürler. Zaten başkalarına da faydalı olsun diye yol bilgilerini detaylı yazıyorum.
***
Pedal kallerini Decathlon'dan aldım. İşe biraz yarıyorlar ama; olsa da olur, olmasa da olur kıvamındalar.

(link)

@mrolcayyldz

Evet Emre çantalar aynı söylediğiniz gibi. Membran kumaşı Ortileb ile aynı. Çifti 270 tl'ye Ortileb yok... ;) Bütün tur malzemelerimi en hafif en kompaktlardan seçmeye çalıştım. Fiyat kriteri de önemliydi tabi.

@Emre Yönlüer

Turdan dönüşte bisikleti ve çantalarını bir güzel yıkadım. Çantaların su geçirmezliği böylece garantilendi.:)
 
  • Beğen
Tepkiler: SerkanH
Şahane bir yolculuk ve paylaşım emeğinize sağlık.Hocam konaklamalarda bisikletin emniyetini nasıl sağladınız?
 
  • Beğen
Tepkiler: MehmetAliB.
Ah be abi!

Aynı anda iki yerde olabilseydim keşke! Aynı gecede hem Yason Burnu'nda kamp kurup hem seninle sohbet edebilseydim mesela... Ama görüyorum ki turun tadını en ufak taşa, en uzak ağaca kadar çıkarmışsın. Eh, bana da imrenmek kalıyor!

Normalde tur yazılarının bir kısmını okuyup bir kısmını sonraya saklayan ben, bütün turunu baştan beri okudum. Çok şey öğrendim bir de.

Ama yazdım kenara, seninle bir tur yapacağız. Belki Van Gölü, belki de Ankuzubaba'dan Keban manzarası... Sana böyle söz vermiş olayım.

http://1.bp.blogspot.com/-GLPGjgrtBm0/VA33mKo2WXI/AAAAAAAABFU/BW0WeBlt3I4/s1600/sefa.jpg
 
@Kemal Yılmam
Normalde şifreli bir kilidim var ama bu turda taşımadım. Çok özür dilerim, ademoğlunun ittakımındangilleri sokaklarda çalıştığımdan çok uzaktan tanırım. Bir de dışarıda uyuduğumda hafif bir uykum vardır. Sonraki fotoğraflardan anlarsınız, çoğunlukla bisikletimle gezmeye çalışıyorum. Yürümem gereken yerlerde alışveriş yaptığım bir esnafa iyice tembihleyerek bırakıyorum. Bu yüzden kilit kullanmadım.

@Yusuf Yılmazvural

Sağolasın dostum. Şu izin meselesi olmasa şimdiye kadar çoktan pedallamıştık ama kısmet. Belki Yazılıkaya belki Ankuzbaba. Beraber aynı yerden bakmasak da aynı güzellikleri görüyoruz. Görüşmek üzere.
 
  • Beğen
Tepkiler: SerkanH
ATLAS dergisinin bu ayki dosya konularından biri; LYKİA LİMANLARI - Kemer'den Fethiye'ye.
Hemen alır almaz okudum. Çok güzel bir yazısı var. Tavsiye ederim. Ek olarak Su Sporları Atlası adını verdiği Türkiye'de su sporları yapılabilecek yerlerin detaylı tanıtımını içeren bir kitapçık veriyor. Yusuf, babacan tam senin kanoluk yerler var.:)
 
  • Beğen
Tepkiler: SerkanH
6. Gün - 30 Ağustos
ÖZGÜR İNSANLARIN İZİNDE
Sabah deniz kenarında güzel bir uyku çekmenin zindeliğiyle uyandım. Bu Kaş'ın havasından mıdır, suyundan mıdır nedir; hem ilk gördüğümde, hem gezdiğimde hem de uyandığımda ayrı bir sevdim.

Bana göre erken diyebileceğim saatlerde düştüm yola. Erken hareket etmekle iyi yaptım çünkü Kalkan'a doğru sürerken güneş tepemden vurmaya başladı. Yolda kah kısa molalar veriyor, kah su içiyorum. Mola vermeden bu ağustos sıcağında ilerlemek çok zor. Molalarımdan birinde Kaputaş pilajına geldiğimi fark ettim. Kaputaş plajı nefis güzellikte bir yer. Lakin ben yüzemeyeceğim. Çünkü yolum uzun. Burada yolda sonradan karşılaştığım dostlarım Fidel ve Fatih'ten Kaputaş'ta Mavi Mağara'nın olduğunu öğrendim. Güzelliğini öve öve bitiremediler. Ne yazıkki ben gezemedim. Onların zaman kısıtlaması yok tabi. Benimse hem zaman kısıtlamam var hem de bisikletle görebildiğim kadar Likya yerleşimi görme derdim var.

Pilaja girmeden hemen girişteki meyveleri görünce dayanamayıp hemen muz ve nektarin aldım. İhtiyar amcamla da işten güçten dertleştik biraz.

Kaya tırmanışı yapan iki kişiyi uzaktan 20 dakika kadar izleyip Kalkan'a doğru sürdüm atı. Nasıl bir cesaret hayret. Fotoğrafta net görülmüyor ama ileriki kıvrımda kaya tırmanışı yapan iki kişi var.

Kalkan'a az kala tepe üstü bir restaurantta yemek molası verdim. Fiyat sormadan... Turistik beldelerde gezerken önceden mutlaka fiyat sormak lazım. Yoksa 500 kuruşluk suya 2000 kuruş verirseniz zor gelebilir. Öve öve bitiremediği böreği de pek inceymiş. Hesap acık tuzlu geldi. Rüzgar tepede püfür püfür eseken şurada yarım saat kestirsem mi acaba derken bir de ne göreyim; Fidel ve Fatih aşağıki yoldan gidiyorlar. Sevindim, seslenip el ettim. Onlar da zaten terden sırılsıklam olmuşlar. Hemen lokantanın wc ve duşlu yerine gidip temizlenip geldiler. Bir güzel sohbet ettikten sonra Patara antik kentine beraber gitmeye karar verdik. Ondan sonra yollarımız ayrılacak. Onlar Patara'da kalıp Saklıkent'e gidecekler bense başka bir Likya şehrine.

Not:
- Gençlerden hızlı çıktım. Patara'dan ayrıldıktan sonra hem Xantos şehrine gidip gezdim, hem de Sakılıkent'e varıp orada konakladım.
Dipnot:
- Burada onların dağ bisikletiyle benimse amortisörsüz şehir-tur bisikletiyle yol aldığımı eklesem mi acaba?...
- Hızlı gittiğim foyası meydana çıkar ama.
- Çıksın ne yapalım:)

Arkadaşlarla Kalkan'a geldiğimizde üstten seyredip hiç girmeden üstten devam ettik. Benim açımdan Likyalılar hakkında görülecek fazla bir şey yok. Arkadaşlarıda zaten görüntüsü pek açmadı. Kalkan için beton bloklardan oluşmuş bir apartman yerleşkesi desem tanımlama yerindedir herhalde. Üst yoldan devam ettik.
Kavundu, limonataydı, Powerad'di, suydu derken sıvı takviyesi yapa yapa vardık Patara denen Likya şehrine.

Patara
Patara'ya vardığımızda arkadaşlarla sohbet ederken unuttuğumdan Likya Yollarında kitabından ilgili bölümü okumamanın cezasını çektim. Çünkü girişten deniz kenarına kadar olan yerleri gördüm ama asıl önem taşıyan yerleri önceden rehper kitabımdan okumadığım için göremedim. Bunun bir nedeni de çoğu Likya ören yerinde bulunan açıklayıcı plan tabelasının burada yapılmamş olması. Ören yerlerine girdiğinizde şehir hakkında büyük bir açıklayıcı tabela konuyor. Burada harita misali önemli yerler gösterilerek yanına adları yazılıyor. Patara girişinde açıklayıcı tabela yoktu. Hadi antik ana caddeyi es geçeyim Likya meclis binasını ve Korinth düzenli tapınağı göremediğim için çok üzgünüm. Korinth düzenli tapınağın dünya tarihi açısından önemi çok büyük. Dünyada Korunma altına alınması gereken 100 yapıdan biri olduğu bilgisini ekleyeyim.
Neyseki girişten denize kadar olan yapılar şehri gezdim demeye yetecek ölçüde görüntüler sunuyor.
Anadolu'da iki yüzyıl civarı kullanılmış bir gömüt mezar türü. Bu tür mezarlar bir müddet kullanılıp sonra terkedilmiş. Örnekleri burada çok. Acaba neden bu gömü şekli terk edildi? O da ayrı bir detay.

Arkeolojik çalışmanın nasıl yapıldığına dair detaylı bir görüntü:

Patara şehrinin bir kısmı halen suların ve kumların altında.

Bu şehirdeki bir çok buluntunun yanında bir tanesi dikkat çekiyor. Şampiyon Lahiti. Bir çok şehrin olimpiyatlarında başarı göstermiş, tam 7 kez olimpiyat şampiyonu olmuş birinin lahiti. Ön taraftaki 5 simge yanında ön ve arkada iki simge var. Toplam 7. Bu fotoğrafı Antalya Müzesini gezerken çektim. Antalya Müzesi'nde şehirlerde görülmeyen heykel, kap-kacak, süs eşyası gibi yüzlerce binlerce buluntu var elbette. Ayrıca Şampiyon Lahiti gibi zarar görmesinden ve çalınmasından endişe duyulan eserler buraya getirilmiş. Müze gezisini mutlaka tavsiye ederim. Antalya müzesi sadece Türkiye'nin değil dünyanın önemli müzelerinden biri.

Gündüz vakti incecik kumsallar insanların, akşam vakti ise Caretta carettaların.

Buradan sonra arkadaşlar Patara'da kaldılar bense diğer Likya şehri Ksantos'a devam ettim.

Likyalılardan Demokrasi Dersleri
Patara Likya'nın üç oya sahip önemli şehirlerinden biri. Likyalılarda şehirler büyüklüklerine göre oy hakkına sahiptiler. Büyük 6 şehri üç oy hakkına sahiptiler. Olimpos, Myra, Patara, Xantos, Pınara ve Tlos. Daha sonra Lmyra kenti de büyüyünce üç oy hakkına sahip oldu ve hatta bir dönem doğu topraklarına başkentlik yaptı. Likya ülkesinde bir dönem doğu ve batı olmak üzere iki başkentlik oluşturulduğunu görüyoruz. Ülke olarak var olmanın zor olduğu dönemler bunlar. Dolayısıyla bu adımı siyasi ve ticari çeşitli nedenlerle beraber ülke olarak var olabilmenenin bir yolu olarak da görebiliriz. Orta büyüklükteki şehirler 2, küçük şehirler ise 1 oy hakkına sahiptiler. Şehir ölçüsünde olmayan küçük yerleşimlerin ise birleşerek mecliste 1 oy oluşturduklarını görüyoruz. Bu oylar halk meclisinde önemli kararlar alınacağı zaman kararın ne yönde çıkacağını belirliyordu. Halkın yönetime dahil olması ve seçimle ilgili önemli bir eski dönem demokrasi anlayışı.

Patara antik yerleşimindeki buluntulardan biri de işte bu Halk meclisi. Modern çağın diktatörlerine ta 3500 yıl öncesinden demokratik bir duruşla ''Buradayım.'' diyor. Küçük bir ülke olduğu halde binyıllarca var olmasının nedenlerinden biri de bu. Demokrasiye benzer idari yapıları.

KSANTOS
Unesco tarafından Dünya Kültür Mirası seçilmiş bir yer burası. Ancak ne yazıkki bazı eserler Osmanlının son samanlarında gemilere yüklenerek İngiltere'nin British Museum'a götürülmüş. Apar topar yürütülen dünyanın nadide eserleri şimdi yabancı müzelerde sergileniyor. Ne yazık ki!... Bunlardan geri alınabilenler olsa da geri alınamayanlar büyük bir çoğunluk oluşturuyor. Örneğin şu anıtın üst kısmındaki kabartmalar İngiltere'de.

Ya da şu anıtın tamamı:(

Bu abidevi obelisk Likya tarihine ışık tutacak yazılar içeriyor. Ancak Likya dili henüz tam olarak çözülemedi.

Neden Özgür İnsanlar?
Ksantos Likya'ya uzun süre başkentlik yapmış, üç oy hakkına sahip önemli bir şehir. Yakınlarındaki yine üç oya sahip Patara ve hemen aşağısında bulunan Likyanın dini merkezi sayılan Letoon yerleşkesiyle belki de Likya'nın en önemli şehriydi. Ki kaynaklarda da bu şekilde bahsediliyor. Hititler burayı ele geçirbilmek için akınlar düzenlemişler. Keza parayı bulan Lidya'lıların zengin ve ticari yönden önemli limanlara sahip Likya'yı zaptetmeye çalıştığı da yine bilinen bir vaka. Peki m.ö. 2500 yıllarından beri binlerce yıl Likyalılar bu topraklarda var olmayı nasıl başardılar? Bunun sırrı Likyalıların daha önce bahsetmiş olduğum idari yapılanması yanında önemli bazı detaylarda gizli.

Özgün kültürlerini muhafaza etmek konusunda Likyalılar çok başarılılar. Anadolu kültleri, Pers, Helen, Roma ve Bizans kültürlerine geçiş yaparken kendi kültürlerini daima adapte etmişler. Bunun içinde yaşam tarzlarından dini anlayışlarına kadar bütün yaşayış biçimleri dahil. Böylece ister bağımsız zamanlarında isterse başka büyük bir ülkenin yönetimi altındayken binlerce yıl var olabilmişler.

Bir başka var oluş nedenleri ise özgürlük anlayışları. Buranın insanı havasından mıdır, suyundan mıdır, yoksa çetin sıcağına rağmen engin bir denize ve amansız coğrafyaya sahip olmasından mıdır bilemeyeceğim özgürlüğüne düşkün yaşamış. Zannediyorum bütün bu Teke yarımadası coğrafyasına adını veren dağ keçisi, karakteristik bir tanımlamaya götürüyor insanı.

Ksantos gerek önemli bir şehir olması nedeniyle, gerekse Likya'nın önemli bir şehri olması hasebiyle tarih boyunca bir çok kez saldırıya maruz kalmış. Hititler gelmişler. Tarihlerine zafer kazandık diye not düşüp kıyı yerleşimini yağmalayıp gitmişler. Lidyalılar gelmişler. Kıyı ticaretinden dolayı yine kıyı şehirlerine çeşitli defalar taaruzlarda bulunmuşlar. Rodoslularla Likyalılar zaten tarihleri boyunca pek geçinememiş. Hatta Rodos bir ara Roma'nı stratejik bir lütfuyla tüm Likya'ya sahip olduğunu zannetmiş. Zannetmesi kısa sürmüş ama. Çünkü Likya hiç bir zaman vergi vermeyip üstüne üstük bir de Rodos'u yenilgiye uğratmış. Bunun üzerine siyasetini daima menfaat üzerine kurmuş Roma: ''Likya Rodos'un eyaleti değil, müttefikidir'' diye karar çıkarmış. Tarihi bir yazıya gülme ikonu burada yakışacaktır zannımca :)

Perslilerin Anadolu'ya iştah kabarttığı, özellikle kıyılarını çok beğendiği bilinen bir gerçek. Persliler bu coğrafyaya defalarca seferler düzenlemiş. Kimi zaman başarılı olmuş, kimi zamansa başarısız. Ancak hiç bir zaman uzun süreli tutunamamışlar. Perslilerin Ksantos şehrini kuşatması efsanevidir. Büyük bir orduya karşı dayanamayacağını anlayınca Ksantoslular teslim olmamış ve kendilerini yakarak yok etmeyi tercih etmişler. Tarihin babası Herodot şöyle diyor:

''Bunlar sayıca azdılar; fakat çok şerefli işler yaptılar; sonunda galp glemeyeceklerin anladıkalarında surların içine çekilmiş; karılarını, çocuklarını, kölelerini ve mallarını kalenin içinde yaktıkları devasa bir ateşte yakarak kül etmişlerdir. Bundan sonra korkunç yeminler ederek düşman üzerine saldırmışlar ve bütün Ksantoslular savaşarak ölmüşlerdir''Antik kaynaklarda bazı Ksantosluların bu esnada göçer olarak yaylada oldukları, bir zaman sonra kente dönerek kenti yeniden canlandırdıkları yazıyor. Yaylaya çıkma anlayışı bugün dahi yörükler tarafından uygulanan bir uygulama.

Daha sonra Likya birliği Roma ile iyi geçindi ve onun bir eyaleti oldu. Bu dönemlerde şehirlerin bayındırlığının arttığı görülüyor. Roma'nın son eyaleti olması nedeniyle bana göre tampon bölge düşüncesinden dolayı buraya pek karışmamış. Tarihte zaferleriyle meşhur imparator Sezar'ı Likyalılar çok sevmişler. Daha önce bahsetmiş olduğum onurlandırma yazıtlarından bazıları onun için dikilmiş. Sezar yetiştirdiği üvey evladı Brütüs tarafından sırtından bıçaklanarak öldürülünce Likyalılar Brütüs'e biat etmezler. ''Sen de mi Brütüs?'' diyen onurlu bir millet duruşu gördüm ben burada. Bunun üzerine İç isyanların yaşandığı bu dönemde Brütüs ordusuyla Likyaya kadar gelir ve Ksantos'u kuşatır. Yalnız Brütüs Likyalıların özgürlük anlayışına çarpacaktır. Ksantoslular uzun süre dayandıktan sonra tarih tekerrür eder ve Ksantoslular toplu intiharı seçer. Brütüs insanların ateşler içinde yanmayı tercih ettiğini görünce insafa gelir ve barış teklif eder. Şehre ve insanlara dokunmayacağına dair söz verir. İnsanlara dokunmaz belki ama şehrin bütün hazinesiyle beraber halkın bütün değerli varlıklarına el koyar. Bir zaman sonra Roma içindeki savaş generallerin çarpışıp anlaşmaları akabinde son bulur ve Likya tekrar özgürlüğüne kavuşur.

Likya tarihinde kısa bir dönem korsanların etkin olduğunu görüyoruz. Korsanlar kimi zaman Olimpos gibi kıyı şehirlerinin bazılarını zaptetmişler. Ancak korsanların zaptı hızlı olduğu kadar aynı hızda geçici kalmış. Hani bir söz var: ''Zulm ile abad olanın sonu berbad olur''. Kendini savunmak amacıyla bir kale yaptıran korsanlardan geriye hiç bir şey kalmamış. Mezarı bile olmayan adamlar yitip gitmiş. Kimi zamansa Büyük İskender gibi imparatorlar konaklamış bu topraklarda. Büyük İskender, gerek hümanist anlayışıyla gerekse yiğitliğiyle kolayca kabul görmüş Likyalılar tarafından. Şehirlerin kapıları ardına kadar açılmış.

Küçük ve özgün bir ülke. Tunç çağından başlayarak uzun yıllar var olmuş bir halk. Tüm bunlara genel olarak baktığımda özgürlüğün tanımlarından onlarcasına yeni bir boyut getiriyor Likyalılar. Onlardan da öğreneceğimiz bir şeyler var.

Bugün 30 Ağustos Zafer bayramı. Başkomutan Mustafa Kemal önderliğindeki Türk ordusu Büyük Taaruzu gerçekleştirdi ve düşmanı Akdeniz'e döktü. Yokluklar içindeki bir milletin var oluş kavgasının zaferle sonuçlandığı gün bu gün. Her tarafı işgal edilmişken yırtık postallarıyla, kısıtlı cephanesiyle, kadınıyla kızıyla, tırnaklarıyla galibiyete ulaşan insanlar ve ''Bağımsızlık benim karakterimdir'' diyen bir adam, dünyaya bir mesaj verdi: ''Bu topraklara ancak özgür insanlar sahip olabilir.''

Ksantos'u gezdikten sonra çalınan eserlere, yöre halkının eserler arasında koyun- keçi gütmesine canım sıkıldı. Dünya Kültür Mirası sayılan bir yerdeki duyarsızlık akıl alır gibi değil. Zaten buranın yanındaki beldede turizme yönelik herhangi bir faaliyet göremiyorsunuz. Varsa yoksa bol bol ilaç kokulu seralar. Her tarafta vızır vızır motosikletler. Burayı ben sevemedim. Zaten buraya fazla turist gelmiyor. Gelen de transit geçip gidiyor. Düzgünce bir kamp yeri bulamayınca da burada konaklama fikrimi değiştirip Saklıkent'e sürmeye karar verdim. Geldiğim yerden değil de Ksantos yanındaki yoldan geri anayola sürdüm. Böylece yolu bir miktar kısaltmış oldum. Anayola çıkınca da zaten bir süre sonra Saklıkent tabelası beni karşıladı.

Ben Saklıkent'e gitmeye karar verdim ama yolda hava kararmaya başladı.

Saklıkent yolu biraz rahatsız edici. Sele üzerinde günlerce yol almaktan arka taraf artık ağrıyor. Tur boyunca ara ara tek olan pedli taytımı kullanıyorum. Sıcaklarda terden çabuk kirleniyor. Pedli taytı şortun altına giyiyorum. Böylece dışarıdan kimilerini rahatsız edecek bir görüntü oluşmuyor. Hava karardı. Işıklarımı yakıp yola devam ettim. Saklıkentten çıkan sular burada nehir oluşturmuş. Kekik ve çam kokularını içime çeke çeke yoldaşım Scott'ı sürdüm ve sonunda Saklıkent'e vardım.

Aman yarabbi burası cennetten bir köşe gibi. Her taraftan sular çağlıyor. Etrafta güzel kokular, canlandırıcı bir hava. Varınca ilerde Naturel Paradise adındaki bir işletmeye yanaştım. İşletmeci hanımefendiye;
- Karnımı doyurup kamp yapacağım. Burada bahçe kenarında çadır kurabilir miyim?
dediğimde kulaklarım günün sözünü işitti.
- Burada minderlerin üstünde uyuyabilirsiniz. Rahat olun ve keyfinize bakın.
- Oh be!... İyiki buraya gelmişim. O zaman gelsin patatesli ve peynirli gözlemeler.
***
Gece suya girmeye kalktım ama imkansız. Buz gibi soğuk. Yarın sıcakta bir daha deneyeceğim. Gece şırıl şırıl su sesleri arasında minderlerin üstünde uyku tulumuna kıvrılıp bir güzel uyudum.

Devam edecek...
 
Hani avcılar var, zavallı hayvancıkları öldürürken "biz aynı zamanda yabani hayatı koruyoruz" diye kendilerini savunurlar ya, sanki uçan kekliğin dişi mi erkek mi olduğunu anlayabiliyorlarmış gibi.

Keşke hazine avcısı, mezar soyguncusu dingiller de "biz hazine arıyoruz ama aynı zamanda tarihi eserleri koruyoruz" diyebilselerdi, yalan olsa da deselerdi. Canına okumuşlar güzelim tarihin. İçi dolu olduğu belli olan kabartmaları bile kırıyorlar, belki içine saklayıp üzerine aslan figürü yapmıştır diye. Bre gafil, bu kadar güzel, zahmetli, estetik iş yapan bir millet aptal mı ki parasını hazinesini dikkat çekici yerlere koysun? Hangi mezardan küple altın çıkabilir? En fazla meftanın yanına kılıcı oku kalkanı vs eşyası koyulur. Şeytan gözünüzü doyursun.

Peki bin yıl sonra uçan bisikletiyle tur yapacak eleman neyi anlatacak? "TOKİ Konutları İzinde" olabilir mi? Aha bunlarda deniz kumundan kolonlar ve demir filizleri. Vauvv, adamlar yapmış abi.
 
Sözlerine katılmamak mümkün değil. Sahip çıkılan tarihi eserler etrafına hem maddi hem manevi değer katıyor. Örneğin burada bahsetmiş olduğum KSANTOS şehrine Kınıklılar burunlarının dibinde olduğu halde sahip çıkmadıkları için turizmden faydalanamıyorlar. Halbuki Kınık beldesinin yakınında bir de LETOON şehri var. Her iki alan da sadece Türkiye'nin değil, dünyanın da değer verdiği yerlerden. UNESCO Dünya Mirası içersindeler. Çalınıp İngiltere'ye götürülen eserlerin bazıları geçmişte Kınıklılar tarafından biliniyormuş. Onları geçtim bugün tarihi ören yerinin içinde hayvanlar otluyor. Adamlar ta o dönemde künklerle su yolu yapmışlar. Devlet gelmiş elinden geldiğince ortaya çıkarmış. Su yollarını kırmak da ne oluyor? Bu yüzden ben Kınık beldesini sevemedim ve diğer turistlerin de yapmış olduğu gibi transit geçtim. Manzara aynen aşağıdaki gibi: Letoon ve Ksantos şehirleri arasında ilaç kokulu seralarıyla Kınık beldesi. Hiç bir işletmenin olmadığı bir ören yeri. İki Japon turiste rehberlik eden bir köylü kardeşim ve ören yerinde otlayan keçiler.

İyi bir haber vereyim.
Daha önceki günde MYRA kenti ve Noel Baba müzesini anlatmış, Demrelilerin buraya sahip çıktıklarından bahsetmiştim. Ayrıca güzergahım boyunca burayı restorasyonun en hızlı yapıldığı yer olarak görmüş, yöre halkınca korunmasını takdir etmiştim. Bugün gazete de okuduğuma habere göre Myra ve Noel Baba'ya gelen turist sayısı şimdiden tüm yılların rekorunu kırmış. Sahip çıkıldığında nelerin başarıldığına dair önemli bir gösterge.
 
Ben fethiye'den dönerken sen fethiye'de turluyormussun dostum, belki karşı şeritlerden birbirimizi görmeden geçmişizdir, keşke karşılassa idik.... Ve sanırım aynı lokantada konaklamışız :)

https://i.hizliresim.com/aBBDo4.jpg

https://i.hizliresim.com/Y55lB2.jpg

https://i.hizliresim.com/8EEbgn.jpg

https://i.hizliresim.com/DkkRMo.jpg

https://i.hizliresim.com/m88zP8.jpg

https://i.hizliresim.com/EEEqYz.jpg

https://i.hizliresim.com/jYY25L.jpg
 
Böyle turları gezileri görünce keşke daha büyük olsaymışım uzun yollara dayanıklı ve iyi bir kondisyona sahip olsaymışım diyorum inaşallah büyüdüğümde bende böyle turlar geziler yapabilirim :) Şimdi küçük çaplı turlar.
 
31 Ağustos Saklıkent Kanyonu
Doğal cennet Saklıkent'te sabah uyandım. Sedirde yattığım için çadır toplamanın binbir zahmetineden kurtulduğuma sevinerek şöyle bir etrefıma bakındım. Kimi yerde şırıl şırıl kimi yerde gürül gürül akan suların sesinde doğayı soluyarak çevreden serin bir havayla gelen kokuları çektim içime. Doğru gözlemeci kadının yanına gidip iki gözleme söyledim. Sabahları bana biri dahi yetse bile, doğrusu böyle yerlerde insanın iştahı açılıyor. Gözlemelerden sonra çayımı yudumlarken bir de ne göreyim. Benim bisikletli dostlar Fidel ve Fatih karşımdan el sallıyorlar. Kahkahalarla gülerek yanıma geldiler. Bunlar Patara'da gece erken uyuyup sabahta erkenden kalkarak buraya gelmişler. Anaşıldı, bugün bütün gün beraber turlayacağız. İki candan arkadaşla beraber turlayacağım için çok sevindim.

Beraberce Saklıkent Kanyonu'nu görmeye gittik. Kanyon çok yakında. Köylülerin ürünlerini sattıkları küçük bir çarşıdan kanyonun giriş kısmına varılıyor. Giriş ücreti 5 tl. Köylü kadınların birinden kendi yaptığı kekik sabunundan aldım. Hanıma hediye. E evliyseniz ve böyle tek başınıza tur yapabilmeniz için hanıma yalakalık yapmanız lazım. :) Kanyonun daha ilk girişe varır varmaz insanın yüzüne serin suların iyonları çarpıyor. Herkeste bir canlılık bir neşe sormayın. Kimi zaman köprünün, kimi zaman taşların üstünden geçe geçe ilerliyoruz. Sabah erken saatlerde olduğundan henüz daha kimse yok. Ancak birazdan burası kalabalıklaşacak. Şimdiden belli.

Fidel ve Fatih
Su buradaki kayaların gözelerinden gürül gürül çıkıyor

Fidel'le çamur banyosu yaptık. Turistler de bize yakışır bir lakap takmışlar. Kil adamlar.
Bir süre sonra çamura bulananlar çoğaldı.

Kanyon duvarlarına herkes çamurla bir yazı yazmış. Kalıcı olmadığı için hoş karşılanacak bir hareket. Hatta çok güzel görünüyorlar. Kimi ''beleş duş'' yazmış, kimi ''Tatil bitmeee''. Ben de çamurla bisiklet çizdim. Bir de Sağol Likyalı yazasım geldi. E, sayesinde burayı gördüm.

Vakit öğlen oldu ve üç pedalşörlerin hareket vakti geldi. İstikamet Fethiye. Hava kavurduğundan tişörtleri bir kenara attık artık. Saklıkent'ten çıkışımızı geldiğimiz yoldan değil de ilerde kanyonun yanından Fethiye'ye doğru giden yoldan yaptık. Böylece yol kestirme oldu. Yol boyunca sağlı sollu köylülerin yaptığı sedirli lokantalar var. Saklıkent'te 6 tl olan gözleme buralarda 2 TL. Bıldırcın eti 6 TL. Yenmez mi? Yenir elbette. Yine beraberce kurulup mis gibi bıldırcın etinden yedik.

Muğla Fethiye - Telmessos
Fethiye'ye sürdüğümüz yol boyunca insanların güzel davranışlarıyla karşılaştık. Bir lokantacı sağolsun bize soğuk karpuz ikram etti. Hemen belirtmeliyim Fethiye insanı gayet misafirsever. Ne zaman yol tarifi sorsak hemen detaylıca yardımcı oluyorlar.

Sıcaktan bunaldığımızda yol kenarındaki sulama sistemlerinden elimizi yüzümüzü yıkadık. Güzergah boyunca yol çok güzel. Güneş batmaya yakın sanırım Fethiye'ye 10 km kadar bir yol kalmıştı. Benim bisiklet amortisörsüz ve ince lastikli olduğundan, arkadaşların bisiklette dağ bisikleti olduğundan aramızı bayaa açtım.

Telefon açtığımda Fethiye'ye yaklaşık 30 dak gibi önce vardığımı gördüm. Planıma göre ben biraz erken varıp şehir içinde görebildiğim kadar Likya eseri göreceğim. Hemen karanlık dahi olsa Telmessos eserlerini gezmeye başladım.

Fethiye sınırlarına geldiğimde içimi bir çoşku kapladı. Bisikletle Likya Yolu'nu başarıyla tamamlamıştım. Zorluklarıyla güzellikleriyle bir bisiklet turunun sonuna gelmenin heyecanını yaşıyordum. İnanılmaz güzel bir duygu. Seyehatim boyunca Cumhurbaşkanlığı Bisiklet Turu'nun da geçmiş olduğu etaplardan sürmüş, kimi zaman Likya şehirlerini gezerek, kimi zaman doğal güzellikleri görerek turumu artık tamamlamıştım. Fethiye'ye girdiğimde karanlıkta parlayan ışıklandırılmış Likya eserine çıkarken sanırım duygularımın zirve noktasına ulaştım. Her basamağını adım adım soluklanarak zevkle tırmandım. Amystas anıtına çıkınca zaferimin nihai noktasından zevkle Fetiye'yi seyrettim.

Arkadaşlarla telefonla iletişime geçtik ve Fethiye şehir merkezinde Atatürk anıtı önünde buluşmaya karar verdik ve buluştuk. Yahu bunlara da zafer sarhoşluğu bulaşmış. Çok mutlular. Tabi orada olupta Atatürk heykeli önünde fotoğraf çekmemek olmaz. Bir şekilde turlarımın başlangıcı ya da sonu Atatürk heykelli bir park olmuştur.

Evet, benim turlarımın sonunda küçük dahi olsa mutlaka kutlama olur. Her ne kadar onların yolu Ölüdeniz'de bitecek olsa da Fethiye'ye gelerek bir anlamda turlarının nihayetine ulaştılar. Beraberce bir kutlama yapalım dedim. Doğruca Özsüt pastanesine varıp deniz kenarında güzel bir masaya yerleştik ve arkadaşlara pasta ısmarladım. Yanına da bolca buzlu ve naneli soğuk bir limonata. Neşeli br kutlama yaptık ve tur hakkında sohbet ettik. Neşemiz masadan gökyüzüne doğru yayılırken geç oldu ve kalacak bir yer arayıp geceyi sonlandırdık. 31 Ağustos 2014

Fethiye'de kamp yerini önceden ayarlasaymışız iyi olacakmış. Akdenizin sularında yüzüp duş aldıktan sonra çadırımıza geçtik ama alkollü bir müessesenin daha doğrusu müessese müdürünün kaprisli sıkıntılı hareketlerine maruz kaldık. Tadımız kaçtı ama dünyada bu tür insanlar da var. Kasabın kaprisine katlanmaktansa kes etini ye derler bizim orada. Kalktık bir tepenin yamacına çadırımızı kurup Samanyolu'nu seyrederek sabahı ettik. Keyfi bozmamak lazım.

1 Eylül Son Gün - Dönüş
Telmessus şehri bugün Fetiye'nin kurulduğu toprakların üzerinde. Antik yerleşimden günümüze kalan eserler dağınık bir şekilde. Günümüze değin mümkün mertebe korunmuşlar. Hatta eserlerin hemen yanına kamu kurum ve kuruluşları konuşlandırılarak korunması sağlanmış. Bir kaç yerde restorasyonun devam ettiğini gördüm. Bunlardan biri emniyet yanındaki tiyatroydu.

Arkadaşlarla vedalaşıp son olarak Fethiye müzesini gezdim. Seyehatim boyunca Müze kartımla her yere ücretsiz girdim.

Artık eve dönme vakti geldi.
Bisikletimi otobüs yolculuğuna hazırlayıp dönüşü Kamil KOÇ'la yaptım. Malum bu firma her zaman bisiklet kabul ediyor.

Antalya'ya vardığımda son bir görevim kalmıştı. Likyalıların eserlerini son olarak müzede görmek. Antalya müzesi sadece Türkiye'nin değil, dünyanın da sayılı müzelerinden biri. Müzeyi de gezdikten turumu tamama erdirdim.

Aklımda Saklıkent'te duvarlara çamurla yazılmış o hoş yazı ve Likya yolu hatıraları kaldı:
Tatil Bitmeee
...
BİTTİ.
 
Nihayet okumakta olduğum kitabı bitirdim ve tur yazını sindire sindire okudum.

Gençken gezdiğim yerler. Biraz nostalji oldu. Ama temmuz ayında da Kaş ve Çıralı'da birkaç gün geçirdiğim için güncel de sayılırım. Çıralı'nın en doğu kısmı çok daha sakin ve sessiz.

Kaş'ı ve özellikle Kalkan'ı 18-20 yıl öncesine göre çok değişmiş (aslında büyümüş ve çirkinleşmiş) buldum.
Anormal bir durum değil tabii genel itibarıyla bakarsak.

Likya bölgesi anlattığın gibi çok zengin. Elimizdekinin kıymetini yeterince bil(e)miyoruz ama belki buna da şükür demek gerek.

Güzelle çirkin, iyiyle kötü hep yan yana, hep yanıbaşımızda. Güzeli ve iyiyi seçmekse bize kalmış...

Paylaşımın için teşekkürler...
 
  • Beğen
Tepkiler: MehmetAliB.
Güzel bir gezi olmuş.Bu güzergah, benim de 20-25 sene önce gittiğim yerler.
 
  • Beğen
Tepkiler: MehmetAliB.
Kültür turlarını her zaman sevmişimdir. İnsanı uzaklara alıp götürüyor. Güzel ülkemizin göremediğimiz güzelliklerini görme fırsatı buluyoruz sayenizde. ayaklarına sağlık.
 
  • Beğen
Tepkiler: MehmetAliB.
@Oktay Erkan

@BAHADIR AKTAŞ

@recep24ank
Teşekkür ederim
@Ara Dökmecioğlu
Hafızanızı tazelediğime sevindim.
 
  • Beğen
Tepkiler: SerkanH
Geri