MehmetAliB.
Forum Bağımlısı
- Kayıt
- 20 Ekim 2013
- Mesaj
- 2.121
- Tepki
- 4.927
- Şehir
- Antalya
Merhaba Dostlar. Bisikletle Likya Yolu turu yaptım. Kimi gün Likya şehirlerinin taşlarında gezindim, kimi gün Caretta Carettaların konakladığı kumsallarda yüyüyüp, kimi gün de sahilde yüzerken samanyolunu izledim. Bazen yokuşlarda ağustos sıcağıyla soluk soluğa kalıp terden sırılsıklam bir ağaç gölgesi ararken bazen de akşam vakti buz gibi sularına giremediğim nehirler oldu. Yolda kimi zaman bir dağda çobanlarla karşılaştım, kimi zaman da sefere giden Büyük İskender'le. Bu yolda çoğunlukla tek başımaydım. Bir hayvana karşı fobim olduğu için itiraf ediyorum soluk soluğa uyandığım geceler oldu. Fakat korku gerçek bir duygu olmakla beraber cesarette gerçek bir duygudur. Ve cesaret korkuyu her zaman yenmiştir.
Bu güzergah boyunca ilerki günlerde iki turcu arkadaşla tanıştım ve yolun son kilometrelerini birlikte tamamladık. Bu dostları, karşılaştığım yardımsever insanları, az sayıda da olsa insanlıktan nasibini almamış ademoğlu müsveddelerini, hepsini yazacağım. Tarihi eserlere sahip çıkmanın ve bu şekilde turizm açısından gelişmenin örnek beldelerini bulacaksınız bu yazıda. Ama aynı zamanda Unesco Dünya Mirası'ında olup da sahip çıkılmadığı için rezil durumda kalan, hayvanların otladığı, eserleri çalınmış, taşları kırılmış, bu yüzden turistlerin konaklamadan geçip gittiği tarihi yerleri de okuyacaksınız.
Yol boyunca küçük bir günlük tuttum ve bazı kitaplardan yararlandım. İlk kitap elbette Cate Clow'un Likya Yolunda Yürümek adlı rehper kitabı. Bu kitap Likya yolunun yürüyüşle, başka bir değişle trekkingle ulaşılabilecek etaplarını içeren dünyaca ünlü kitabı. Yürüyüşle bu yolu yapmak isteyenler için başucu kitabıdır. Ancak bisikletle gitmek isteyenler için alınmasa da olur içeriktedir. Zira bu yolun haritasını aldığınızda tüm yolu rota olarak tamamen görebilirsiniz. Elbetteki asıl başucu kaynağım Likya Yolu haritası oldu. Bu haritaya Anyalyada Cumhuriyet meydanının yanındaki kitapçılarda bulabilirsiniz. Haritada tüm yollar mevcut. Hatta ikiyüzer metre yükseklik farkları farklı renklerle işaretlendiği için yükselti farkları da mevcut. Bu harita yardımıyla bisikletle gidilebilecek bütün Likya yerleşimlerini görebiliyorsunuz. Ana yol zaten D400 karayolu. Bu karayolundan çıktığınızda mevcut olan küçük yollar da haritada mevcut. Üçüncü ve asıl kaynağım ise URANUS yayınevinden çıkan LİKYA YOLLARINDA kitabı. Bu kitabı ve Likya yolu haritasını daima yanımda taşıdım. Zaten bu turu yapacaksanız bu iki rehper şart. Kitabı hazırlayan Erdal Yazıcı'ya sonsuz teşekkürler. Bu kitapta bütün Likya yerleşimlerini bulabilİrisiniz. Gittiğiniz yerlerde şehri gezerken bir yandan da bu kitap yardımıyla profesyonel rehper hizmeti alabiliyorsunuz. Likya Yolu güzergahında olan ve olmayan büyün yerleşimler mevcut.
Likya Yolu Nedir?
Likya Yolu Fethiye'den başlayıp Antalya'da biten bu güzergah üzerindeki patika yolların bir kısmının işaretlendirilmesiyle oluşmuş, ilk çalışmaların 1992 yılında başladığı ve 1999 yılında Cate Clow'un tamanını çıkardığı bir yürüyüş yoldur. Dünyanı en önemli 10 uzun yürüyüş yolundan biridir ve bir çok farklı rota içerir. Bu yol toplam 509 km'dir. Ancak yerel rehperler daha kestirme yollar bulup yolu kısmen kısaltmışlar. Bu yol Kimi zaman asfaltla kesişse dahi aslında köy yollarını ve patika yoları içeriyor. Hatta kimi zaman yol işaretlerini bulamayıp dağlarda kaybolmak da var. Likya Yolu güzergah boyunca bazı Likya yerleşimlerini içeriyor. Bazı diyorum zira bütün Likya yerleşimleri yok. Zira Likya yerleşimleri Akdenizde Teke yarımadasının tamamını içeren çok geniş bir saha. İşte ben bu yolun bisikletle gidilebilecek rotasını yaptım. Bu yolu bisikletle yaparken bu yürüyüşçülere muhakkak rastlayacaksınız. Sırtlarında büyük sırt çantaları, ayaklarında botlar, güneşten yanmış doğa ve kültür sevdalıları. E bizde doğanın demir atlı sevdalıları değil miyiz? Ben de size bu yolun bisiklet versiyonunu hazırladım. Gitmeniz gereken yerleri, bisikletle gidemeyeceğiniz yerleri, hatta gitmemeniz gereken yerleri bir bir çıkardım ve elimden geldiğince yazdım. Konaklayacağınız yerler ve yol bilgileri de mevcut.
Turuma neden Özgür insanların izinde dediğime gelince; Likyalılar özgürlüklerine çok düşkün insanlardı. Küçük bir millet oldukları halde binlerce yıl bu topraklarda yaşadılar. ilerleyen günlerde nasıl özgürlüklerine düşkün bir halk olduklarını anlayacaksınız. Şimdiden tarih anlatmak yerine, ilerleyen bölümlerde anlatıp bisiklet turuma başlayayım. 7 gün boyunca bütün seyahatimi bu başlıktan yazacağım. Keyifli okumalar.
1. Gün -25 ağustos 2014
Aksilikler günü
Bu bisiklet turuna daha önceden Frig Vadisi turunu yapmış olduğum arkadaşım Muhammet'le başladık. Ancak ne yazıkki o geri dönmek zorunda kaldı. Gün tam bir aksilikler günüydü.
Frig Vadisi turu için:
(link)
Zihinsel olarak bu tura çok önceden hazırlanmıştım. İş yorgunluğumun zirvesinde tura hazırlanmaya aylar öncesinden başladım. Alabildiğim en hafif, en taşınabilir, en kompakt malzemeleri aldım, evin bir köşesinde topladım. Tur boyunca yiyeceğim yemeklerin koruma kaplarını bile itinayla seçip seyehat boyu diş fırçasına kadar hazırladım. Yıllık iznimi arkadaşım Muhammet'in de gidebileceği güne göre ayarladım. Hatta bu yüzden izin günümü zor da olsa iki defa değiştirmek zorunda kaldım. Bu tura Yusuf da, namı diğer Turcubaba'da gelecekti ancak mazeretinden dolayı katılamadı.
İlk gün Muhammet'le Antalya'nın Kaleiçi semtinde buluştuk. Tura buradan deniz otobüsüne binerek başlamayı düşünüyorduk. Ancak iki görevliyi ikna edebildiğimiz halde sayın üçüncü görevliyi ikina edemediğimiz için, yer olsduğu halde gemiye binemedik. Buradan sayın aksi görevliye bolca sevgilerimi ileteterek Antalya büyüşehir belediyesine konuyla ilgili başvuru yaptığımı iletiyorum. Kimi ülkelerde metroya bile bisikletle binililirken bizim ülkemizde deniz otobüsüne bisiklet alınmamasının mantığını ben çözemedim. Bu konuyla uğraşacağım.
Tura Kemer'den başlayarak Likya Yolundan bir şey kaybetmiyorsunuz. Çünkü Likya yolu aslında yürüyüş bakımından Hisarçandırı'ndan, bisiklet bakımından ise Kemer'den başlıyor. Kemer otobüs durağında iki otobüse sığmayınca yola sürerek başlamayı tercih ettik ve Antalya'dan başladık yola. Sanırım saat 17:30 civarlarıydı. Yol boyunca sahil kenarından sürüp benim oturduğum mahalleden de geçip Beldibine doğru pedallamaya başladık. Dağları izleye izleye tünellerden gece gece Beldibi'ni vardık. Geçtiğimiz tünellerde basıklıktan ve hava azlığından dolayı terleyip yapış yapış oluyorduk. En uzun tünel 1 km 100 m uzunluğundaydı. Yol bu hat boyunca gayet düzgün. Antalya merkezden çıkınca güzel bir yokuş karşılıyor sizi ve hemen ardından iniş. Burası Kemer'e kadar Likya yolu güzergahı hakkında küçük bir ön gösterim sunuyor. İnişleriyle çıkışlarıyla gayet güzel bir yol. Bir nevi Likya Yolu'na hazırlık yolu diyebiliriz. Ancak asıl rota yüzünü Kemer'den sonra gösteriyor. Zaten Likya Yolu'da dediğim gibi asıl Kemer ilçesinden sonra başlıyor.
İkinci aksilik Kemer'e yarım saat kala bir mesafede ortaya çıktı. Muhammet'in dilini arı soktu. Evet bildiğimiz arı. Pardon bildiğimiz arı değil zira iğnesi baya büyüktü. Elimle iğneyi çıkarıp baktığımda epey büyük olduğunu gördüm. Çocukken defalarca arı sokmasına maruz kalmıştım. İğnesinin nasıl bir şey olduğunu bilirim ama bu iğne gül dikeni iğnesi kadar büyüktü. Muhammet'in arı iğnesi zehrine karşı alerjisi yokmuş ama yinede dili şişmeye başlayınca bir taksi bulup hataneye gitti. Ne olur ne olmaz.
Burada bir soru sorayım: Dünyada hayvandan kaynaklı ölümlerde en çok hangi hayvandan dolayı ölüm olur? İpucu da vereyim. Aslan, kaplan, köpek, köpekbalığı değil. Hayvandan dolayı en çok ölüm arıdan dolayı olur. Çünkü bunun zehri bazı insanların bünyesinde alerjik reaksiyondan dolayı öldürebiliyor. Eğer böyle bir alerjiniz varsa hastaneye gitmelisiniz. Bazen de katil arılar diye tabir edilen gökyüzünde bulut kümesi gibi dolaşan arılar çıkar piyasaya. Geçtikleri yerlerde konaklama yaptığı yerde çokca insanı telef etmişliği vardır. Hatta tarihte bir Likya şehrini telef etmişti ve İçindeki insanların kaçabilenleri burayı terketmek zorunda kalmıştı. O şehrin sırası geldiğinde bahsederim. Biz asıl gelelim Muhammet'in durumuna.
Muhammet dili şişince taksiyle doğruca hastaneye gitti. Ben de arkasından bisikletle oraya vardım. Vardığımda serum ve seruma katılmış ilaçla yatıyordu. Endişeli bir şekilde sordum:
-Nasılsın?
-Huble gubul hubhublle. Gulup hol hulbe
gibi bir şey söyledi.
-Hay Muhammet, ne çok konuşuyorsun arkadaş. Dilini eşek arısı soksun e mi.
Soğuk dondurma getirdim yedi. İlacında etkisyle olacak nice sonra dilinin şişliği geçmeye başladı. Konuşması açıldı tabi.
-Abi bu aksilik olunca tadım kaçtı. Ben turu bırakmayı düşünüyorum. Ne dersin?:confused:
Ne diyebilirim. Onca hazırlık, onca heves... Hastanenin bahçesine geçip bir sigara yakıp düşünmeye başladım. Bırakmak veya devam etmek. Bırakmak çok kolay. Basıp geri döneceğim. Devam etmekse tek başına benim için zor. Zor zira bir hayvana karşı fobim var ve daha önce hiç tek başıma tur yapmadım. Muhammet'te bunları biliyor. Herkes kendi seçiminde özgür.
Kendimi tanıyorum. Benim için Kafka'nında dediği gibi; ''Bir hedef belirdiğinde belirli bir noktadan sonra geri dönüş yoktur. O noktaya da erişmek gerekir'' Çünkü hedef belirmiştir.
Tabiki devam etmeye karar verdim.
Kemer turistik bir belde. Her taraf turist kaynıyor. Fiyatlar tuzlu. Burada Likya'nın küçük IDIROS yerleşiminden izler bulabilirsiniz. Ancak hemen belirteyim pek az. Görmeye değecek pek birşey yok. İlerleyen günlerde zaten bolca Likya eseri ve şehir yerleşimi göreceğinizden hiç aramayın bence. Bu arada bel çantamı karıştırırken müzekartımı evde unuttuğumu öğreniyorum. Bir başka aksilik daha. Neyseki Likya şehirlerine giriş yerlerinde yeniden çıkarılabiliyor. 50 TL karşılığında tüm müzeleri ve tarihi yerleri ücretsiz dolaşabiliyorsunuz.
Gece Kemer sahil kenarında bir kampingde kaldık. Yemek yiyip oraya vardığımızda vakit epeyce geç olmuştu. Duş alıp çadırımızı kurduk. Saat üçe kadar campingde müzik sesi vardı. Ben seste uyuyamayan birisiyim. Zaten tura tek devam etmenin sıkıntısı da eklenince sabahleyin güneş doğmasına yakın uykusuz bir vaziyette Muhammet'le vedalaşıp yola düştüm. Asıl Likya maceram da buradan sonra başladı. Çünkü aksiliklerin bitip asıl keyif aldığım macera buradan sonraydı. Likya şehirlerini gezmem, her gün başka bir sahilde denize girmem, taşların izini süre süre Likya savaşçılarından özgürlüğün tanımını öğrenmem, hani Sezar'ın ''Sen de mi Brütüs?'' dediği tarihin en ..... imparatoruyla karşılaşmam; Samanyolunu seyrederek yıldızların altında uyumanın zevkiyle, ağustos sıcaklarıyla boğuşmamın başlangıcı burasıydı. İlk gün fotoğraf yok ama ilerleyen günlerde bolca fotoğraf göreceksiniz.
Kekik kokularıyla bu başlıktan devam edecektir...
Bu güzergah boyunca ilerki günlerde iki turcu arkadaşla tanıştım ve yolun son kilometrelerini birlikte tamamladık. Bu dostları, karşılaştığım yardımsever insanları, az sayıda da olsa insanlıktan nasibini almamış ademoğlu müsveddelerini, hepsini yazacağım. Tarihi eserlere sahip çıkmanın ve bu şekilde turizm açısından gelişmenin örnek beldelerini bulacaksınız bu yazıda. Ama aynı zamanda Unesco Dünya Mirası'ında olup da sahip çıkılmadığı için rezil durumda kalan, hayvanların otladığı, eserleri çalınmış, taşları kırılmış, bu yüzden turistlerin konaklamadan geçip gittiği tarihi yerleri de okuyacaksınız.
Yol boyunca küçük bir günlük tuttum ve bazı kitaplardan yararlandım. İlk kitap elbette Cate Clow'un Likya Yolunda Yürümek adlı rehper kitabı. Bu kitap Likya yolunun yürüyüşle, başka bir değişle trekkingle ulaşılabilecek etaplarını içeren dünyaca ünlü kitabı. Yürüyüşle bu yolu yapmak isteyenler için başucu kitabıdır. Ancak bisikletle gitmek isteyenler için alınmasa da olur içeriktedir. Zira bu yolun haritasını aldığınızda tüm yolu rota olarak tamamen görebilirsiniz. Elbetteki asıl başucu kaynağım Likya Yolu haritası oldu. Bu haritaya Anyalyada Cumhuriyet meydanının yanındaki kitapçılarda bulabilirsiniz. Haritada tüm yollar mevcut. Hatta ikiyüzer metre yükseklik farkları farklı renklerle işaretlendiği için yükselti farkları da mevcut. Bu harita yardımıyla bisikletle gidilebilecek bütün Likya yerleşimlerini görebiliyorsunuz. Ana yol zaten D400 karayolu. Bu karayolundan çıktığınızda mevcut olan küçük yollar da haritada mevcut. Üçüncü ve asıl kaynağım ise URANUS yayınevinden çıkan LİKYA YOLLARINDA kitabı. Bu kitabı ve Likya yolu haritasını daima yanımda taşıdım. Zaten bu turu yapacaksanız bu iki rehper şart. Kitabı hazırlayan Erdal Yazıcı'ya sonsuz teşekkürler. Bu kitapta bütün Likya yerleşimlerini bulabilİrisiniz. Gittiğiniz yerlerde şehri gezerken bir yandan da bu kitap yardımıyla profesyonel rehper hizmeti alabiliyorsunuz. Likya Yolu güzergahında olan ve olmayan büyün yerleşimler mevcut.
Likya Yolu Nedir?
Likya Yolu Fethiye'den başlayıp Antalya'da biten bu güzergah üzerindeki patika yolların bir kısmının işaretlendirilmesiyle oluşmuş, ilk çalışmaların 1992 yılında başladığı ve 1999 yılında Cate Clow'un tamanını çıkardığı bir yürüyüş yoldur. Dünyanı en önemli 10 uzun yürüyüş yolundan biridir ve bir çok farklı rota içerir. Bu yol toplam 509 km'dir. Ancak yerel rehperler daha kestirme yollar bulup yolu kısmen kısaltmışlar. Bu yol Kimi zaman asfaltla kesişse dahi aslında köy yollarını ve patika yoları içeriyor. Hatta kimi zaman yol işaretlerini bulamayıp dağlarda kaybolmak da var. Likya Yolu güzergah boyunca bazı Likya yerleşimlerini içeriyor. Bazı diyorum zira bütün Likya yerleşimleri yok. Zira Likya yerleşimleri Akdenizde Teke yarımadasının tamamını içeren çok geniş bir saha. İşte ben bu yolun bisikletle gidilebilecek rotasını yaptım. Bu yolu bisikletle yaparken bu yürüyüşçülere muhakkak rastlayacaksınız. Sırtlarında büyük sırt çantaları, ayaklarında botlar, güneşten yanmış doğa ve kültür sevdalıları. E bizde doğanın demir atlı sevdalıları değil miyiz? Ben de size bu yolun bisiklet versiyonunu hazırladım. Gitmeniz gereken yerleri, bisikletle gidemeyeceğiniz yerleri, hatta gitmemeniz gereken yerleri bir bir çıkardım ve elimden geldiğince yazdım. Konaklayacağınız yerler ve yol bilgileri de mevcut.
Turuma neden Özgür insanların izinde dediğime gelince; Likyalılar özgürlüklerine çok düşkün insanlardı. Küçük bir millet oldukları halde binlerce yıl bu topraklarda yaşadılar. ilerleyen günlerde nasıl özgürlüklerine düşkün bir halk olduklarını anlayacaksınız. Şimdiden tarih anlatmak yerine, ilerleyen bölümlerde anlatıp bisiklet turuma başlayayım. 7 gün boyunca bütün seyahatimi bu başlıktan yazacağım. Keyifli okumalar.
1. Gün -25 ağustos 2014
Aksilikler günü
Bu bisiklet turuna daha önceden Frig Vadisi turunu yapmış olduğum arkadaşım Muhammet'le başladık. Ancak ne yazıkki o geri dönmek zorunda kaldı. Gün tam bir aksilikler günüydü.
Frig Vadisi turu için:
(link)
Zihinsel olarak bu tura çok önceden hazırlanmıştım. İş yorgunluğumun zirvesinde tura hazırlanmaya aylar öncesinden başladım. Alabildiğim en hafif, en taşınabilir, en kompakt malzemeleri aldım, evin bir köşesinde topladım. Tur boyunca yiyeceğim yemeklerin koruma kaplarını bile itinayla seçip seyehat boyu diş fırçasına kadar hazırladım. Yıllık iznimi arkadaşım Muhammet'in de gidebileceği güne göre ayarladım. Hatta bu yüzden izin günümü zor da olsa iki defa değiştirmek zorunda kaldım. Bu tura Yusuf da, namı diğer Turcubaba'da gelecekti ancak mazeretinden dolayı katılamadı.
İlk gün Muhammet'le Antalya'nın Kaleiçi semtinde buluştuk. Tura buradan deniz otobüsüne binerek başlamayı düşünüyorduk. Ancak iki görevliyi ikna edebildiğimiz halde sayın üçüncü görevliyi ikina edemediğimiz için, yer olsduğu halde gemiye binemedik. Buradan sayın aksi görevliye bolca sevgilerimi ileteterek Antalya büyüşehir belediyesine konuyla ilgili başvuru yaptığımı iletiyorum. Kimi ülkelerde metroya bile bisikletle binililirken bizim ülkemizde deniz otobüsüne bisiklet alınmamasının mantığını ben çözemedim. Bu konuyla uğraşacağım.
Tura Kemer'den başlayarak Likya Yolundan bir şey kaybetmiyorsunuz. Çünkü Likya yolu aslında yürüyüş bakımından Hisarçandırı'ndan, bisiklet bakımından ise Kemer'den başlıyor. Kemer otobüs durağında iki otobüse sığmayınca yola sürerek başlamayı tercih ettik ve Antalya'dan başladık yola. Sanırım saat 17:30 civarlarıydı. Yol boyunca sahil kenarından sürüp benim oturduğum mahalleden de geçip Beldibine doğru pedallamaya başladık. Dağları izleye izleye tünellerden gece gece Beldibi'ni vardık. Geçtiğimiz tünellerde basıklıktan ve hava azlığından dolayı terleyip yapış yapış oluyorduk. En uzun tünel 1 km 100 m uzunluğundaydı. Yol bu hat boyunca gayet düzgün. Antalya merkezden çıkınca güzel bir yokuş karşılıyor sizi ve hemen ardından iniş. Burası Kemer'e kadar Likya yolu güzergahı hakkında küçük bir ön gösterim sunuyor. İnişleriyle çıkışlarıyla gayet güzel bir yol. Bir nevi Likya Yolu'na hazırlık yolu diyebiliriz. Ancak asıl rota yüzünü Kemer'den sonra gösteriyor. Zaten Likya Yolu'da dediğim gibi asıl Kemer ilçesinden sonra başlıyor.
İkinci aksilik Kemer'e yarım saat kala bir mesafede ortaya çıktı. Muhammet'in dilini arı soktu. Evet bildiğimiz arı. Pardon bildiğimiz arı değil zira iğnesi baya büyüktü. Elimle iğneyi çıkarıp baktığımda epey büyük olduğunu gördüm. Çocukken defalarca arı sokmasına maruz kalmıştım. İğnesinin nasıl bir şey olduğunu bilirim ama bu iğne gül dikeni iğnesi kadar büyüktü. Muhammet'in arı iğnesi zehrine karşı alerjisi yokmuş ama yinede dili şişmeye başlayınca bir taksi bulup hataneye gitti. Ne olur ne olmaz.
Burada bir soru sorayım: Dünyada hayvandan kaynaklı ölümlerde en çok hangi hayvandan dolayı ölüm olur? İpucu da vereyim. Aslan, kaplan, köpek, köpekbalığı değil. Hayvandan dolayı en çok ölüm arıdan dolayı olur. Çünkü bunun zehri bazı insanların bünyesinde alerjik reaksiyondan dolayı öldürebiliyor. Eğer böyle bir alerjiniz varsa hastaneye gitmelisiniz. Bazen de katil arılar diye tabir edilen gökyüzünde bulut kümesi gibi dolaşan arılar çıkar piyasaya. Geçtikleri yerlerde konaklama yaptığı yerde çokca insanı telef etmişliği vardır. Hatta tarihte bir Likya şehrini telef etmişti ve İçindeki insanların kaçabilenleri burayı terketmek zorunda kalmıştı. O şehrin sırası geldiğinde bahsederim. Biz asıl gelelim Muhammet'in durumuna.
Muhammet dili şişince taksiyle doğruca hastaneye gitti. Ben de arkasından bisikletle oraya vardım. Vardığımda serum ve seruma katılmış ilaçla yatıyordu. Endişeli bir şekilde sordum:
-Nasılsın?
-Huble gubul hubhublle. Gulup hol hulbe
gibi bir şey söyledi.
-Hay Muhammet, ne çok konuşuyorsun arkadaş. Dilini eşek arısı soksun e mi.
Soğuk dondurma getirdim yedi. İlacında etkisyle olacak nice sonra dilinin şişliği geçmeye başladı. Konuşması açıldı tabi.
-Abi bu aksilik olunca tadım kaçtı. Ben turu bırakmayı düşünüyorum. Ne dersin?:confused:
Ne diyebilirim. Onca hazırlık, onca heves... Hastanenin bahçesine geçip bir sigara yakıp düşünmeye başladım. Bırakmak veya devam etmek. Bırakmak çok kolay. Basıp geri döneceğim. Devam etmekse tek başına benim için zor. Zor zira bir hayvana karşı fobim var ve daha önce hiç tek başıma tur yapmadım. Muhammet'te bunları biliyor. Herkes kendi seçiminde özgür.
Kendimi tanıyorum. Benim için Kafka'nında dediği gibi; ''Bir hedef belirdiğinde belirli bir noktadan sonra geri dönüş yoktur. O noktaya da erişmek gerekir'' Çünkü hedef belirmiştir.
Tabiki devam etmeye karar verdim.
Kemer turistik bir belde. Her taraf turist kaynıyor. Fiyatlar tuzlu. Burada Likya'nın küçük IDIROS yerleşiminden izler bulabilirsiniz. Ancak hemen belirteyim pek az. Görmeye değecek pek birşey yok. İlerleyen günlerde zaten bolca Likya eseri ve şehir yerleşimi göreceğinizden hiç aramayın bence. Bu arada bel çantamı karıştırırken müzekartımı evde unuttuğumu öğreniyorum. Bir başka aksilik daha. Neyseki Likya şehirlerine giriş yerlerinde yeniden çıkarılabiliyor. 50 TL karşılığında tüm müzeleri ve tarihi yerleri ücretsiz dolaşabiliyorsunuz.
Gece Kemer sahil kenarında bir kampingde kaldık. Yemek yiyip oraya vardığımızda vakit epeyce geç olmuştu. Duş alıp çadırımızı kurduk. Saat üçe kadar campingde müzik sesi vardı. Ben seste uyuyamayan birisiyim. Zaten tura tek devam etmenin sıkıntısı da eklenince sabahleyin güneş doğmasına yakın uykusuz bir vaziyette Muhammet'le vedalaşıp yola düştüm. Asıl Likya maceram da buradan sonra başladı. Çünkü aksiliklerin bitip asıl keyif aldığım macera buradan sonraydı. Likya şehirlerini gezmem, her gün başka bir sahilde denize girmem, taşların izini süre süre Likya savaşçılarından özgürlüğün tanımını öğrenmem, hani Sezar'ın ''Sen de mi Brütüs?'' dediği tarihin en ..... imparatoruyla karşılaşmam; Samanyolunu seyrederek yıldızların altında uyumanın zevkiyle, ağustos sıcaklarıyla boğuşmamın başlangıcı burasıydı. İlk gün fotoğraf yok ama ilerleyen günlerde bolca fotoğraf göreceksiniz.
Kekik kokularıyla bu başlıktan devam edecektir...