ozgur.ozer
Aktif Üye
- Kayıt
- 26 Mart 2017
- Mesaj
- 100
- Tepki
- 321
- Yaş
- 29
- Şehir
- Ajdovscina
- İsim
- Özgür
- Başlangıç
- 2014—15
- Bisiklet
- Diğer
- Bisiklet türü
- Yol bisikleti
Aytap Antik Kenti turumuzdan sonra grupça aynen sözleştiğimiz gibi finallerimizin bittiği gün hep beraber haritayı açıp Köprülü Kanyon'u işaret parmaklarımızla eşeledik ve hazırlıklara başladık. Bu sefer daha uzun bir tur planladığımız için hazırlıklarımızı ona göre sağlam yapıp gözümüzü 27 Mayıs sabahının 6'sında açtık.
Genel olarak rota planımız şöyle:
Dönüş yolunu ve konakladığımız bölgelerdeki yapılan gezintileri de işin içine katarsak toplamda 300 km civarı pedal çevirdiğimiz bir tur oldu.
1. Gün
İlk gün, hem görmeden geçmemek hem de Köprülü Kanyon'un zorlu yolları öncesi enerjimizi toplamak amacıyla hedefimizi 60-65 kilometre mesafedeki Titreyengöl olarak belirledik. Kahvelerimizi içip ayıldıktan sonra hazırlıklarımızı tamamlayıp planladığımızdan yarım saat gecikerek saat 07:00'da yola koyuluyoruz.
Alanya çıkışına doğru mataralarımızı doldurduktan sonra rampa öncesi ufak bi' su molası.
Tünellere girmemek için çıkışa kadar ters yön kaldırımından birkaç kilometre devam ettik ama bu yoldaki kırık cam parçaları daha tehlikeliydi diyebilirim. Neyse ki patlaksız atlattık fakat geçecek olursanız epey dikkatli olmanız gerek.
Yaklaşık 19 km sonra saat 08:30'a yaklaşırken konaklıya varıyoruz.
Planladığımız gibi konaklı şehir merkezinde bir pastenede kahvaltı molası veriyoruz. Bu arada Salih'in gözleri powerbank alma aşkına delice A101 arıyor ve her girdiğinde kalmadığı söyleniyor. Turun amacı, motivasyon kaynağımız Salih için hala powerbank satan bir A101 bulmaya dönüşüyor.
Bir saate yakın enerji depolamasından sonra güneş kremi sürüp yola devam ediyoruz. Uzunca bir süre bomboş olan yan yoldan pedallamaya devam ettik. Yol son derece güzel fakat güneş yakmaya başladı, yine de tempolu bir şekilde ilerliyoruz.
40-45 dakikalık ara vermeden ilerledikten sonra İncekum mevkiindeki rampanın sonunda bir su molası daha.
Ortalama hızımız 18-19 civarında, herkesin enerjisi yerinde. İncekum, Okurcalar ve Örenşehir'i geçerek saat 11:30 civarı Manavgat girişine yaklaşıyoruz. Fotoğraf çekilme bahanesiyle 10 dakikalık bir mola.
Bir saate yakın bir süre sonra tabelayı görüyoruz ve saat tam 13:00'da Manavgat'a damlamış bulunuyoruz. Önce şehir merkezini bir turlayıp kahve içtikten sonra Titreyengöl'e süreceğiz. Kahve içmek için yer bakmadan önce şöyle bir manzarada durakladık.
Bu arada aranan powerbank Manavgat'ta bulundu. Salih artık geri döner dedik ama buralara kadar gelmişken ayıp olmasın diye eşlik etti gibi.
Merkezde kahvelerimizi içip Titreyengöl'e rotayı çeviriyoruz. Etraftakilere sora sora varmadan önceki en yakın markette durup akşam yemeği ve öbür gün yola çıkmadan önceki kahvaltımız için yiyeceklerimizi depoladık. Göle çok güzel, sakin, yemyeşil bir bisiklet yolundan keyifle iniyoruz. Bisiklet yolunun uzunluğu 5.6 kilometreymiş.
Bölgeye girip otelden geçilmediğini görünce kamping alanında mı kalsak kendimize bir yer mi bulsak ikilemiyle gezinirken kendimizi gölün çevresindeki ormanlık alanda buluyoruz. Ortam, hava çok huzurlu.
70 kilometrenin yorgunluğu durdukça çöküyor, hemen uygun bir yer bulup çadırlarımızı kurduk. Çayımızı koyup dinlenme moduna geçiyoruz.
Birkaç saat sonra hava kararmaya yakın kamp ateşi yanıyor tabi. Sucuk ekmekleri gömüp çayımızı içtikten sonra sabah erkenden uyanmak üzere çadırlarımıza çekiliyoruz.
2. Gün
Sabah 06:30 gibi gözlerimizi açıyoruz. Aslında 6'da kalkıp kahvaltı sonrası 7'de yola çıkmayı planlıyorduk fakat her zamanki gibi sabah için planladığımız saatlere uyamadık. Yola çıkmadan önceki hazırladığımız börekler ve yumurtayla 07:30'da kahvaltıyı anca yapabildik.
Hava gayet güzel, moralimiz, enerjimiz yerinde. At gibi uyuduk tabi -Otellerden gelen ve gaipten seslerden uyku tutmayan Veli dışında-. Köprülü Kanyon'un dik rampaları için hazırız. Yakın bir marketten mataralarımızı doldurup yola 8:30'da anca çıkıyoruz. Güle güle canım.
Bir saat kadarlık bir sürüşten sonra benzinlikte ihtiyaç molası veriyoruz. İhtiyaçlar birikmiş olacak 20-25 dakika kadar durduk. Birer avuç fındık desteğinden sonra yola devam.
Bu arada bu turda powerade işe yarıyor mu onu test ettik. Su ihtiyacımı hemen hemen yarıya düşürdüğünü söyleyebilirim, birazcık da dinç kalmama etkisi olmuş olabilir. Kişiden kişiye değişebilir bir deneyin derim, en azından tadı güzel.
2. gün ilk güne göre tempomuz biraz daha düşüktü fakat bir iki ufak su molası dışında pek durmadık, yol gayet güzel akıyor. Saat 11:30 civarı kanyon sapağına geliyoruz.
Buradan 2 km kadar ilerledikten sonra Taşağıl'da bir marketin önünde duruyoruz. Marketin veya marketteki abinin ismi Adnan'dı. İkisi birden de olabilir bilemedim. Kendisi bize çok yardımcı oldu, kanyonun civarındaki köyün muhtarının numarasını verip ismini verdiğimizde yardımcı olacağını söyledi ve her sorumuza ilgiyle cevap verdi bu yüzden bu bilgiyi veriyorum. Yanında ufak bir yemek dükkanı var onlar da aynı şekilde çok ilgililerdi yolunuz düşerse tırmanışlardan önce ilk durağınız burası olabilir.
Marketin önünde ufak bir atıştırma seansından sonra -ufak dediğime bakmayın iki üç ekmeği kemire kemire bitirdik- yola devam.
Şunu söylemeliyim ki bu taraflarda tur yapmak, gezmek için yer bakanlar varsa kanyon yolu inanılmaz güzel. İnişiyle, rampasıyla bisiklet sürmekten gerçekten keyif alıyorsanız bu zorlu yolu çektiğinize değecektir. Ciddi anlamda çok zorlayıcı, dik ve uzun rampaları bolca olan bir 40-45 kilometreydi fakat tecrübe etmenizi sonuna kadar tavsiye ederim. Yollardan birkaç fotoğraf:
Yeni bir üyemiz var
Hava bozmaya başladı, ara ara hafif yağmur atıştırıyor. Hatta bazı yerlerde 100 metrelik bölgede yağmur yağıyor, yağan yeri geçip arkamıza bakınca yağmuru izleyebiliyorduk. Çok ilginç ve güzeldi.
Epey uzun bir rampanın sonunda kaçınılması imkansız bir mola veriyoruz.
Bazı yerlerde yol çalışması var, bizi epey yavaşlattı.
Kanyona varmaya 10 kilometre kadar önce bir yol ayrımı var, biri asfalt yoldan biri köy yolundan gidiyor. Köy yolu bisiklet için pek uygun değilmiş, o yüzden asfalt yoldan devam ettik.
Ve uzunca bir sürüşün ardından gözlerimizin içi gülüyor, kanyondayız!
Çok yorulduğumuz için hemen kamp atacağımız bir yer bulmaya bakıyoruz. Selge'ye doğru çıkan yokuşun sol tarafında güzel bir ağaçlık alan bulduk, hemen kuruluyoruz.
Birkaç saat dinlenip yorgunluğumuzu attık, ateşin başında uzun uzun oturduk. Yemek için köye inip marketten bir şeyler aldıktan sonra hazırlıklara başladık. Tam o sırada misafirlerimiz var, ya da biz onun misafirleri olduk.
Çoban abimizle uzaktan selamlaştık. Uzunca bir süre bizi yabancı turist zannetti. Ufak bir kimsiniz nerden gelirsiniz muhabbetinden sonra İsmail abinin geceyi burada geçireceğini öğrendik. Hiç teklif etmeden, gerek yok abi dememize rağmen çantasındaki peyniri ve yufka ekmeğini bizimle paylaştı. Paylaştı diyorum ama yeter desek de hemen hemen hepsini bize verdi.
Peynirin inanılmaz güzel bir tadı vardı, kendisi yapıyormuş. Süt sağıp geleyim içersiniz diye tutturdu da onu zor tuttuk. Bizi çokça mahcup etti kendisi anlayacağınız. Biraz daha muhabbet ettikten sonra tam mangalımızı yapacakken İsmail abi bir anda kayboldu. Hayvanlar etrafta olduğundan aradık bulduk, yemeğe davet ettik. Geldi buyurdu, o anlattı biz dinledik, beraber yemek yedik. Anlattıkları inanın yaşadığımız hayattan soğutur hepimizi. Gençliğinden beri çobanlık yapıyormuş, 40 küsür yaşlarında. Yazları 6 ay boyunca yaylaya çıkıp oradaki evinde yalnız yaşıyormuş. Acıktığımda tavşan avlayıp yerim, her türlü meyve sebzemi bağ bahçeden temin ederim diyor. Bizim sorduklarımızı, onun anlattıklarını siz tahmin edin.
Yemek sonrası İsmail abinin közde demlediği çayı içip telefonundan açtığı şarkılar eşliğinde muhabbet ettik. Bir ara Hadise'nin İngilizce bir şarkısı çaldı, bizim gülümsediğimizi görünce "ben hayvanlar yattıktan sonra bunu açıp dans yapıyom" dedi. Öyle renkli de bir abi. Sonraki gün de burada konaklayıp dinleneceğimiz için erken uyuma derdimiz yok, o yüzden epey oturduk. Abimiz sabaha karşı yolcuymuş, yaylaya çıkacakmış. Bir iki saat sonra onunla vedalaşıp çadırlarımıza çekiliyoruz.
Bu arada ışığı asmak için yaptığım muhteşem ötesi mimariyi görmenizi isterim.
3. Gün
Bugün genel olarak kanyonun tadını çıkararak dinlenme, keyif yapma günü oldu. Hamağımızı kurup bolca yattık, şu tarz saçmalıklara girişildi.
Merve ve Veli keşfe çıkıp bahçelere dalmış ama nasıl dalmış. Hepsinin tadı inanılmaz güzeldi. Açık havada bile ortama koku veren ilginç ve güzel de bir çay almışlar.
Çok da bir olayı yoktu bu günün, pek fotoğraf bile çekmemişiz. Akşama kadar kıçımızı devirdik, yedik içtik. Merve şu ilginç olan çayı ilginç bir şekilde demledi. Kokusu damla sakızı, dağ çayı, kekik arası epey güzel bir şeydi.
4. Gün
Normal şartlarda planımız her zamanki gibi sabah 6'da kalkıp kahvaltı sonrası 7'de yola çıkmaktı fakat yine plan işlemedi. Yalnız bu sefer bizim tembelliğimizden değil gözümüzü şiddetli yağmur sesiyle açmamızdan ve kahvaltı için ayırdığımız ekmekleri yiyen yaralı misafirimizden dolayıydı.
Hala doymamış kendileri, biz de kahvaltı yapamayacaksak madem diyerekten yemezsek bozulacak olan sosisleri de önüne serdik. Yine doymadı ama artık daha ne istiyorsundu.
Kanyonun oradaki köyün yerlilerinden karşımıza pek güzel insanlar çıkmadı maalesef. Çok fazla turiste, gelen gidene şahit olmalarına rağmen epey yabani davranıldı. Bakkala iki tane powerbanki şarja bırakabilir miyiz diye rica ettik (bütün alışverişimizi oradan yaptık bu arada, fiyatlar da epey yüksekti), tamam dedi fakat 3-4 saat sonra almaya gittiğimizde fişten çıkarılmıştı ve neredeyse hiç dolmamıştı sağ olsunlar. Tam yola çıkacakken bakkalın orada durup yarım saat bir saat kadar yol katetikten sonra yemek üzere atıştırmalık bir şeyler aldık. Arkadaşlarımızı beklerken birkaç kişi etrafımıza doluştu ve 'Gece 12 de anca varırsınız herhal' 'Trafik kurallarını biliyonuz mu yolun sağ şeridinden gidin' 'Paranız varsa dolmuşla götüreyim sizi' gibi dalga geçme çabalarına girdiler. Cevap vermeden devam ettik. Genelleme yapmak gibi olmasın fakat karşımıza çıkan yerlierde baya bir davarlık vardı.
Hava yine epey bozuk, yağmur her an bastırılabilir. Hepimizin şarjı ya bitmiş ya da bitmek üzere olduğu için pek fotoğraf çekemedik. Geç çıkmak zorunda kalmamız biraz canımızı sıkıyor, havayı karartıp enerjimizi tüketmeden Side Antik Kenti'ne varabilecek miyiz endişeliyiz. İlk rota planımızda dönüşte Side'de konaklamak vardı çünkü.
Kanyondan Taşağıl'a inmek yaklaşık 4.5-5 saatimizi aldı, saat 6 civarı vardık. Taşağıl'da yukarıda da bahsettiğim yardımları dokunan abilerin ablaların yemek dükkanında 1 saat kadar oturup yemek yedik, toparlandık.
Hem havanın kararmasına çok fazla zaman kalmadığı hem de yorulduğumuz için daha yakınlarda nerede konaklayabileceğimizi sorduk lokantadakilere, Çolaklı'nın yakınlardaki en uygun yer olduğunu söylediler. Bulunduğumuz yerden 14 km mesafedeydi. Bizim de kafamıza yattı ve Çolaklı'da karar kıldık. Saat 7 gibi ayaklandık ve yola koyulduk.
Bir saatten kısa süren bir yoldan sonra Çolaklı Turizm Merkezi'ne vardık.
Bu yol sapağına girdikten bir iki kilometre sonra merkezi bölgeye geldik. İlk görüşte hepimiz şaşırdık çünkü bir anda kendimizi epey lüks otellerin ortasında bulduk. Sahil şeridine inip kamp atacağımız yeri aramaya koyulduk fakat dolaştığımız yerler hep otellerin sahiplendiği plajlardı ve hava epey esiyordu bu yüzden kurulmaya çekindik. Kanyon dönüşünden çok kamp için yer aramak yordu bizi, yıldık ve şu şekilde çöküp kendimizle dalga geçmeye başladık.
"Olm insanlar güzel kokuyor lan!"
Biraz dinlendikten sonra biraz daha aramaya koyulduk ve çok yakın bir yerde otellerin arasında kalmış pek insanın geçmediği bi ağaçlık alan bulduk, hemen taşları temizleyip kurulduk.
Yerleştikten hemen sonra tam birer kahve içelim diyerek suyu ocağa koyarken yağmur başladı. İlk başlarda masum masum atıştıran yağmura çadırların içinden muhabbet ederek eşlik ederken bir anda devasa boyutlarda gök gürültüleriyle yağmaya başladı. Çeşitli noluyor lan naralarıyla çadırlarımızın içine kapandık ve yağmurun dinmesini beklerken o sesler eşliğinde bilinçli olarak uyuyakaldım, çok keyifliydi.
5. Gün
Gece hafif hafif yağmur yağmaya devam etmiş belli, etraf baya ıslak. Sabah 7 gibi dinç şekilde uyanıp kahvemizi içtik, hava çok güzel.
Fotoğrafta gözükmese de deniz manzaramız da var.
Bu arada Çolaklı nasıl bir yer diye soracak olursanız -en azından bizim girdiğimiz turizm merkezi kısmı- pek de bir olayı yok. Otelde kalıp biraz lüks şekilde kafa dinlemek, sakin bir tatil düşünüyorsanız ancak sizin için uygun olabilir. Gezilecek pek bir yeri yok gibi, Akdenizde safi deniz kum güneş üçlüsü.
Sabah burada da biraz oyalanmadan edemiyoruz. Yola kahvaltı bile yapmadan saat 10'a doğru çıkıp, migrostan mataralarımızı doldurduk, yiyecek bir şeyler aldık. Artık eve dönüş yolunda durmaya pek niyetimiz yok.
Planlı şekilde 10 kilometrede bir 10'ar dakikalık molalar vererek devam ediyoruz, tempomuz gayet iyi. Hava iyiden iyiye ısındı, gece olan serinlikten eser yok.
Sorunsuz bir şekilde ilerlerken Avsallar'a varmak üzere Merve'nin lastiği patladı. Tam patlaksız bir tur olacak ehe derken hoppala dedirtti, hemen yama yapmak için yumulduk. Bu arada biz lastikle uğraşırken grubun kalanı bir 10 km daha mesafe gitmiş olayın farkında olmadan. Avsallar şehir merkezine yakın bir yerde bizi beklerken acıkmışlar. Lastiği halledip yanlarına vardık, hem karnımızı doyurmak için hem de tempolu geçen 60 kilometrenin yorgunluğunu almak için şehre girdik.
1 saat kadar burada oyalandıktan sonra aynı tempoyu koruyarak devam ediyoruz ve saat 18:30 civarı Alanya görünüyor.
Bizi şehirden, rutinlerimizden uzaklaştıran çok güzel bir 5 gün oldu. Köprülü Kanyon başta olmak üzere izlediğimiz rotanın tamamı harikaydı. Yukarılarda da belirttiğim gibi planımızın dışına çıktığımız için Side yerine Çolaklı'da konakladık, Side Antik Kentine uğramadan geçmek istemiyorduk, aynı rotada tur düşünenler varsa Side'ye uğramalarını tavsiye ederim.
Dipnot olarak özellikle kanyondaki fotoğraflarda anlatıma göre geliş-gidiş olarak karışmış olabilir, çok fazla fotoğraf olduğu için takip edemedim.
Uğradığımız bölgeler için sorularınız olursa memnuniyetle cevaplarım, okuduğunuz için teşekkürler. İyi pedallamalar!
Genel olarak rota planımız şöyle:
Dönüş yolunu ve konakladığımız bölgelerdeki yapılan gezintileri de işin içine katarsak toplamda 300 km civarı pedal çevirdiğimiz bir tur oldu.
1. Gün
İlk gün, hem görmeden geçmemek hem de Köprülü Kanyon'un zorlu yolları öncesi enerjimizi toplamak amacıyla hedefimizi 60-65 kilometre mesafedeki Titreyengöl olarak belirledik. Kahvelerimizi içip ayıldıktan sonra hazırlıklarımızı tamamlayıp planladığımızdan yarım saat gecikerek saat 07:00'da yola koyuluyoruz.
Alanya çıkışına doğru mataralarımızı doldurduktan sonra rampa öncesi ufak bi' su molası.
Tünellere girmemek için çıkışa kadar ters yön kaldırımından birkaç kilometre devam ettik ama bu yoldaki kırık cam parçaları daha tehlikeliydi diyebilirim. Neyse ki patlaksız atlattık fakat geçecek olursanız epey dikkatli olmanız gerek.
Yaklaşık 19 km sonra saat 08:30'a yaklaşırken konaklıya varıyoruz.
Planladığımız gibi konaklı şehir merkezinde bir pastenede kahvaltı molası veriyoruz. Bu arada Salih'in gözleri powerbank alma aşkına delice A101 arıyor ve her girdiğinde kalmadığı söyleniyor. Turun amacı, motivasyon kaynağımız Salih için hala powerbank satan bir A101 bulmaya dönüşüyor.
Bir saate yakın enerji depolamasından sonra güneş kremi sürüp yola devam ediyoruz. Uzunca bir süre bomboş olan yan yoldan pedallamaya devam ettik. Yol son derece güzel fakat güneş yakmaya başladı, yine de tempolu bir şekilde ilerliyoruz.
40-45 dakikalık ara vermeden ilerledikten sonra İncekum mevkiindeki rampanın sonunda bir su molası daha.
Ortalama hızımız 18-19 civarında, herkesin enerjisi yerinde. İncekum, Okurcalar ve Örenşehir'i geçerek saat 11:30 civarı Manavgat girişine yaklaşıyoruz. Fotoğraf çekilme bahanesiyle 10 dakikalık bir mola.
Bir saate yakın bir süre sonra tabelayı görüyoruz ve saat tam 13:00'da Manavgat'a damlamış bulunuyoruz. Önce şehir merkezini bir turlayıp kahve içtikten sonra Titreyengöl'e süreceğiz. Kahve içmek için yer bakmadan önce şöyle bir manzarada durakladık.
Bu arada aranan powerbank Manavgat'ta bulundu. Salih artık geri döner dedik ama buralara kadar gelmişken ayıp olmasın diye eşlik etti gibi.
Merkezde kahvelerimizi içip Titreyengöl'e rotayı çeviriyoruz. Etraftakilere sora sora varmadan önceki en yakın markette durup akşam yemeği ve öbür gün yola çıkmadan önceki kahvaltımız için yiyeceklerimizi depoladık. Göle çok güzel, sakin, yemyeşil bir bisiklet yolundan keyifle iniyoruz. Bisiklet yolunun uzunluğu 5.6 kilometreymiş.
Bölgeye girip otelden geçilmediğini görünce kamping alanında mı kalsak kendimize bir yer mi bulsak ikilemiyle gezinirken kendimizi gölün çevresindeki ormanlık alanda buluyoruz. Ortam, hava çok huzurlu.
70 kilometrenin yorgunluğu durdukça çöküyor, hemen uygun bir yer bulup çadırlarımızı kurduk. Çayımızı koyup dinlenme moduna geçiyoruz.
Birkaç saat sonra hava kararmaya yakın kamp ateşi yanıyor tabi. Sucuk ekmekleri gömüp çayımızı içtikten sonra sabah erkenden uyanmak üzere çadırlarımıza çekiliyoruz.
2. Gün
Sabah 06:30 gibi gözlerimizi açıyoruz. Aslında 6'da kalkıp kahvaltı sonrası 7'de yola çıkmayı planlıyorduk fakat her zamanki gibi sabah için planladığımız saatlere uyamadık. Yola çıkmadan önceki hazırladığımız börekler ve yumurtayla 07:30'da kahvaltıyı anca yapabildik.
Hava gayet güzel, moralimiz, enerjimiz yerinde. At gibi uyuduk tabi -Otellerden gelen ve gaipten seslerden uyku tutmayan Veli dışında-. Köprülü Kanyon'un dik rampaları için hazırız. Yakın bir marketten mataralarımızı doldurup yola 8:30'da anca çıkıyoruz. Güle güle canım.
Bir saat kadarlık bir sürüşten sonra benzinlikte ihtiyaç molası veriyoruz. İhtiyaçlar birikmiş olacak 20-25 dakika kadar durduk. Birer avuç fındık desteğinden sonra yola devam.
Bu arada bu turda powerade işe yarıyor mu onu test ettik. Su ihtiyacımı hemen hemen yarıya düşürdüğünü söyleyebilirim, birazcık da dinç kalmama etkisi olmuş olabilir. Kişiden kişiye değişebilir bir deneyin derim, en azından tadı güzel.
2. gün ilk güne göre tempomuz biraz daha düşüktü fakat bir iki ufak su molası dışında pek durmadık, yol gayet güzel akıyor. Saat 11:30 civarı kanyon sapağına geliyoruz.
Buradan 2 km kadar ilerledikten sonra Taşağıl'da bir marketin önünde duruyoruz. Marketin veya marketteki abinin ismi Adnan'dı. İkisi birden de olabilir bilemedim. Kendisi bize çok yardımcı oldu, kanyonun civarındaki köyün muhtarının numarasını verip ismini verdiğimizde yardımcı olacağını söyledi ve her sorumuza ilgiyle cevap verdi bu yüzden bu bilgiyi veriyorum. Yanında ufak bir yemek dükkanı var onlar da aynı şekilde çok ilgililerdi yolunuz düşerse tırmanışlardan önce ilk durağınız burası olabilir.
Marketin önünde ufak bir atıştırma seansından sonra -ufak dediğime bakmayın iki üç ekmeği kemire kemire bitirdik- yola devam.
Şunu söylemeliyim ki bu taraflarda tur yapmak, gezmek için yer bakanlar varsa kanyon yolu inanılmaz güzel. İnişiyle, rampasıyla bisiklet sürmekten gerçekten keyif alıyorsanız bu zorlu yolu çektiğinize değecektir. Ciddi anlamda çok zorlayıcı, dik ve uzun rampaları bolca olan bir 40-45 kilometreydi fakat tecrübe etmenizi sonuna kadar tavsiye ederim. Yollardan birkaç fotoğraf:
Yeni bir üyemiz var
Hava bozmaya başladı, ara ara hafif yağmur atıştırıyor. Hatta bazı yerlerde 100 metrelik bölgede yağmur yağıyor, yağan yeri geçip arkamıza bakınca yağmuru izleyebiliyorduk. Çok ilginç ve güzeldi.
Epey uzun bir rampanın sonunda kaçınılması imkansız bir mola veriyoruz.
Bazı yerlerde yol çalışması var, bizi epey yavaşlattı.
Kanyona varmaya 10 kilometre kadar önce bir yol ayrımı var, biri asfalt yoldan biri köy yolundan gidiyor. Köy yolu bisiklet için pek uygun değilmiş, o yüzden asfalt yoldan devam ettik.
Ve uzunca bir sürüşün ardından gözlerimizin içi gülüyor, kanyondayız!
Çok yorulduğumuz için hemen kamp atacağımız bir yer bulmaya bakıyoruz. Selge'ye doğru çıkan yokuşun sol tarafında güzel bir ağaçlık alan bulduk, hemen kuruluyoruz.
Birkaç saat dinlenip yorgunluğumuzu attık, ateşin başında uzun uzun oturduk. Yemek için köye inip marketten bir şeyler aldıktan sonra hazırlıklara başladık. Tam o sırada misafirlerimiz var, ya da biz onun misafirleri olduk.
Çoban abimizle uzaktan selamlaştık. Uzunca bir süre bizi yabancı turist zannetti. Ufak bir kimsiniz nerden gelirsiniz muhabbetinden sonra İsmail abinin geceyi burada geçireceğini öğrendik. Hiç teklif etmeden, gerek yok abi dememize rağmen çantasındaki peyniri ve yufka ekmeğini bizimle paylaştı. Paylaştı diyorum ama yeter desek de hemen hemen hepsini bize verdi.
Peynirin inanılmaz güzel bir tadı vardı, kendisi yapıyormuş. Süt sağıp geleyim içersiniz diye tutturdu da onu zor tuttuk. Bizi çokça mahcup etti kendisi anlayacağınız. Biraz daha muhabbet ettikten sonra tam mangalımızı yapacakken İsmail abi bir anda kayboldu. Hayvanlar etrafta olduğundan aradık bulduk, yemeğe davet ettik. Geldi buyurdu, o anlattı biz dinledik, beraber yemek yedik. Anlattıkları inanın yaşadığımız hayattan soğutur hepimizi. Gençliğinden beri çobanlık yapıyormuş, 40 küsür yaşlarında. Yazları 6 ay boyunca yaylaya çıkıp oradaki evinde yalnız yaşıyormuş. Acıktığımda tavşan avlayıp yerim, her türlü meyve sebzemi bağ bahçeden temin ederim diyor. Bizim sorduklarımızı, onun anlattıklarını siz tahmin edin.
Yemek sonrası İsmail abinin közde demlediği çayı içip telefonundan açtığı şarkılar eşliğinde muhabbet ettik. Bir ara Hadise'nin İngilizce bir şarkısı çaldı, bizim gülümsediğimizi görünce "ben hayvanlar yattıktan sonra bunu açıp dans yapıyom" dedi. Öyle renkli de bir abi. Sonraki gün de burada konaklayıp dinleneceğimiz için erken uyuma derdimiz yok, o yüzden epey oturduk. Abimiz sabaha karşı yolcuymuş, yaylaya çıkacakmış. Bir iki saat sonra onunla vedalaşıp çadırlarımıza çekiliyoruz.
Bu arada ışığı asmak için yaptığım muhteşem ötesi mimariyi görmenizi isterim.
3. Gün
Bugün genel olarak kanyonun tadını çıkararak dinlenme, keyif yapma günü oldu. Hamağımızı kurup bolca yattık, şu tarz saçmalıklara girişildi.
Merve ve Veli keşfe çıkıp bahçelere dalmış ama nasıl dalmış. Hepsinin tadı inanılmaz güzeldi. Açık havada bile ortama koku veren ilginç ve güzel de bir çay almışlar.
Çok da bir olayı yoktu bu günün, pek fotoğraf bile çekmemişiz. Akşama kadar kıçımızı devirdik, yedik içtik. Merve şu ilginç olan çayı ilginç bir şekilde demledi. Kokusu damla sakızı, dağ çayı, kekik arası epey güzel bir şeydi.
4. Gün
Normal şartlarda planımız her zamanki gibi sabah 6'da kalkıp kahvaltı sonrası 7'de yola çıkmaktı fakat yine plan işlemedi. Yalnız bu sefer bizim tembelliğimizden değil gözümüzü şiddetli yağmur sesiyle açmamızdan ve kahvaltı için ayırdığımız ekmekleri yiyen yaralı misafirimizden dolayıydı.
Hala doymamış kendileri, biz de kahvaltı yapamayacaksak madem diyerekten yemezsek bozulacak olan sosisleri de önüne serdik. Yine doymadı ama artık daha ne istiyorsundu.
Kanyonun oradaki köyün yerlilerinden karşımıza pek güzel insanlar çıkmadı maalesef. Çok fazla turiste, gelen gidene şahit olmalarına rağmen epey yabani davranıldı. Bakkala iki tane powerbanki şarja bırakabilir miyiz diye rica ettik (bütün alışverişimizi oradan yaptık bu arada, fiyatlar da epey yüksekti), tamam dedi fakat 3-4 saat sonra almaya gittiğimizde fişten çıkarılmıştı ve neredeyse hiç dolmamıştı sağ olsunlar. Tam yola çıkacakken bakkalın orada durup yarım saat bir saat kadar yol katetikten sonra yemek üzere atıştırmalık bir şeyler aldık. Arkadaşlarımızı beklerken birkaç kişi etrafımıza doluştu ve 'Gece 12 de anca varırsınız herhal' 'Trafik kurallarını biliyonuz mu yolun sağ şeridinden gidin' 'Paranız varsa dolmuşla götüreyim sizi' gibi dalga geçme çabalarına girdiler. Cevap vermeden devam ettik. Genelleme yapmak gibi olmasın fakat karşımıza çıkan yerlierde baya bir davarlık vardı.
Hava yine epey bozuk, yağmur her an bastırılabilir. Hepimizin şarjı ya bitmiş ya da bitmek üzere olduğu için pek fotoğraf çekemedik. Geç çıkmak zorunda kalmamız biraz canımızı sıkıyor, havayı karartıp enerjimizi tüketmeden Side Antik Kenti'ne varabilecek miyiz endişeliyiz. İlk rota planımızda dönüşte Side'de konaklamak vardı çünkü.
Kanyondan Taşağıl'a inmek yaklaşık 4.5-5 saatimizi aldı, saat 6 civarı vardık. Taşağıl'da yukarıda da bahsettiğim yardımları dokunan abilerin ablaların yemek dükkanında 1 saat kadar oturup yemek yedik, toparlandık.
Hem havanın kararmasına çok fazla zaman kalmadığı hem de yorulduğumuz için daha yakınlarda nerede konaklayabileceğimizi sorduk lokantadakilere, Çolaklı'nın yakınlardaki en uygun yer olduğunu söylediler. Bulunduğumuz yerden 14 km mesafedeydi. Bizim de kafamıza yattı ve Çolaklı'da karar kıldık. Saat 7 gibi ayaklandık ve yola koyulduk.
Bir saatten kısa süren bir yoldan sonra Çolaklı Turizm Merkezi'ne vardık.
Bu yol sapağına girdikten bir iki kilometre sonra merkezi bölgeye geldik. İlk görüşte hepimiz şaşırdık çünkü bir anda kendimizi epey lüks otellerin ortasında bulduk. Sahil şeridine inip kamp atacağımız yeri aramaya koyulduk fakat dolaştığımız yerler hep otellerin sahiplendiği plajlardı ve hava epey esiyordu bu yüzden kurulmaya çekindik. Kanyon dönüşünden çok kamp için yer aramak yordu bizi, yıldık ve şu şekilde çöküp kendimizle dalga geçmeye başladık.
"Olm insanlar güzel kokuyor lan!"
Biraz dinlendikten sonra biraz daha aramaya koyulduk ve çok yakın bir yerde otellerin arasında kalmış pek insanın geçmediği bi ağaçlık alan bulduk, hemen taşları temizleyip kurulduk.
Yerleştikten hemen sonra tam birer kahve içelim diyerek suyu ocağa koyarken yağmur başladı. İlk başlarda masum masum atıştıran yağmura çadırların içinden muhabbet ederek eşlik ederken bir anda devasa boyutlarda gök gürültüleriyle yağmaya başladı. Çeşitli noluyor lan naralarıyla çadırlarımızın içine kapandık ve yağmurun dinmesini beklerken o sesler eşliğinde bilinçli olarak uyuyakaldım, çok keyifliydi.
5. Gün
Gece hafif hafif yağmur yağmaya devam etmiş belli, etraf baya ıslak. Sabah 7 gibi dinç şekilde uyanıp kahvemizi içtik, hava çok güzel.
Fotoğrafta gözükmese de deniz manzaramız da var.
Bu arada Çolaklı nasıl bir yer diye soracak olursanız -en azından bizim girdiğimiz turizm merkezi kısmı- pek de bir olayı yok. Otelde kalıp biraz lüks şekilde kafa dinlemek, sakin bir tatil düşünüyorsanız ancak sizin için uygun olabilir. Gezilecek pek bir yeri yok gibi, Akdenizde safi deniz kum güneş üçlüsü.
Sabah burada da biraz oyalanmadan edemiyoruz. Yola kahvaltı bile yapmadan saat 10'a doğru çıkıp, migrostan mataralarımızı doldurduk, yiyecek bir şeyler aldık. Artık eve dönüş yolunda durmaya pek niyetimiz yok.
Planlı şekilde 10 kilometrede bir 10'ar dakikalık molalar vererek devam ediyoruz, tempomuz gayet iyi. Hava iyiden iyiye ısındı, gece olan serinlikten eser yok.
Sorunsuz bir şekilde ilerlerken Avsallar'a varmak üzere Merve'nin lastiği patladı. Tam patlaksız bir tur olacak ehe derken hoppala dedirtti, hemen yama yapmak için yumulduk. Bu arada biz lastikle uğraşırken grubun kalanı bir 10 km daha mesafe gitmiş olayın farkında olmadan. Avsallar şehir merkezine yakın bir yerde bizi beklerken acıkmışlar. Lastiği halledip yanlarına vardık, hem karnımızı doyurmak için hem de tempolu geçen 60 kilometrenin yorgunluğunu almak için şehre girdik.
1 saat kadar burada oyalandıktan sonra aynı tempoyu koruyarak devam ediyoruz ve saat 18:30 civarı Alanya görünüyor.
Bizi şehirden, rutinlerimizden uzaklaştıran çok güzel bir 5 gün oldu. Köprülü Kanyon başta olmak üzere izlediğimiz rotanın tamamı harikaydı. Yukarılarda da belirttiğim gibi planımızın dışına çıktığımız için Side yerine Çolaklı'da konakladık, Side Antik Kentine uğramadan geçmek istemiyorduk, aynı rotada tur düşünenler varsa Side'ye uğramalarını tavsiye ederim.
Dipnot olarak özellikle kanyondaki fotoğraflarda anlatıma göre geliş-gidiş olarak karışmış olabilir, çok fazla fotoğraf olduğu için takip edemedim.
Uğradığımız bölgeler için sorularınız olursa memnuniyetle cevaplarım, okuduğunuz için teşekkürler. İyi pedallamalar!



