five
Part time turcu
- Kayıt
- 29 Temmuz 2005
- Mesaj
- 1.453
- Tepki
- 3.962
- Yaş
- 52
- Şehir
- İstanbul-Bostancı
- Başlangıç
- 1995—96
- Bisiklet
- Diğer
- Bisiklet türü
- Şehir - Tur
Dikkat: Aşağıdaki yazı tamamen kişisel tecrübe, tercih ve değerlendirme içerir. Bu satırların yazarı bisiklet konusunda "doğru/yanlış" değerlendiremeleri yerine "tercih etme"yi ön planda tutar.
Merhaba, bisiklet seçim süreci benim için hep heyecanlı hep mutluluk veren ama dikkat gerektiren bir süreç oldu. Ama itiraf edeyim ki bilerek başlamadım. zaman içerisinde tecrübe ve tercihler oluştu. Eşimle birlikte aldığımız bir Bianchi modeliydi. Maortisörsüz, Cro-moly kadrolu bir dağ bisiklet. İlk turumu (Marmaris-Kaş) onunla yapmıştım. 3 günlük bir tur olmuştu ama tedbir olsun diye yanında yedek pedal ve zincir de taşımıştım. Hani yolda kalmamak açısından. Bu "yolda kalmamak" insana ciddi şeyler yaptırabiliyor. Bir de "bisiklete zarar gelmesin" düşüncesi... Sonra Cro-Moly2nin iyi olduğunu, Alüminyumum daha hafif olduğunu vs. öğrenmeye başladım. O sırada karbon, Zirkonyum ve Titanyum. Titanyum kaldı aklımda.
Hafif, dayanıklı, paslanmayan ama işlemesiz zor ve pahalı. Heves ettim tabi. Benim gibi yılın çok küçük bir bölümünde birkaç hafta turlayabilen birisi için lüksün lüksü bir durum oluşturuyordu Titanyum bir kadro ama olsun. Bianchi'den sonra uzun araştırmalar sonucunda bir Gaint Xsport 0 aldım. "Trekking" sınıfını öğrendim. Hem asfaltta hem asfalt dışında, aşırı arazi harici her yolda gidebiliyor olmak güzeldi. Orijinal lastikleri Racing Ralph'tı. Epeyce dişliydi ama ben daha fazla asfaltta olduğum için tura daha yatkın bir lastik tercih ettim. Schwalbe'nin efsane lastiği Mondial'in özellikleri hoşuma gitti. Alüminyum kadrolu Xsport 0'la çok turladım. Her sene, ya bir aksesuar ya da bir kıyafet ya da her ikisiyle birden kendime küçük heyecanlar yarattım. Bir cesaret kilitli pedala geçtim. Beğendim. Bir fırsatla Polonya'da bir triatlon yarışmasına takım olarak katılıp bisiklet sürdüm. 42 km.lik yarışta (ve yarış öncesinde antrenman için) yol bisikleti kullandım. Sürüş pozisyonuna alışamadım. Drop barı alttan tutamadım.
Frenlemeyi beceremedim. Sonuçta drop barı sevmedim. Pedala basınca uçuyordu alet ama ben yine de tur bisikletinden daha fazla keyif aldığımı hissettim. Zamanla değişikliklere gittim. Kullandığım amortisörü (Suntour NCX) havalı olanla (Rockshox Paragon) değiştirdim. Brooks sele denedim ve çok beğendim. Bir yandan da iş yerinde, aralarda Titanyum tur bisikletlerine bakıyordum. Titanyum kadrolara bakıp toplama hayali kuruyordum. Lynskey Backroad kadrolara baktım. Idworx ve Van Nicholas bisikletlerin hayalini kurdum. Ucuz kadro bulabilir miyim diye Nevi, Salsa... bir sürü markaya baktım internetten. Baktığım bisikletlerde de sürekli bir yerler için ben olsam şunu kullanırdım, benimkinde şu olsun diye geçirdim aklımdan.
Bisikletforum'dan bir arkadaştan Rusya'da Titanyum kadro imal eden Dimitri'yi öğrendim. Kendisiyle yazışıp kadro ve komponentler hakkında bilgi aldım. Kadro alıp burada toplamayı planlarken eşimin konuya dahil olup toplamayla uğramamamı istemesinden dolayı rotayı tam konfigürasyona çevirdim. Ama sadece Titanyum kadrolu bir bisiklet yerine daha radikal bir değişikliğin daha etkili olacağın düşünüyordum. Çekiş sistemini değiştirmek. Önce Rohloff sonra da Pinion sistemleri inceledim. Pinion daha pahalı ve kadro bağımlısıydı. Aslında Rohlof da öyle ama istenirse derailleur sisteme dönüş yapılabiliyordu. Kısaca, istersem eski sisteme dönebilecektim. Bütçeyi de düşünerek Rohloff 'lu olsa diye düşündüm. Bisiklet Gezgini'nden Semra Hanım'ın karbon kayışlı bisikletini övmesinin de etkisiyle değişikliği bir adım öteye götürdüm. Karbon kayışlı modeli tercih ettim. İlk turunda yanında yedek zincir taşıyan ben uzun turlarda yedek kayış taşırdım. Ne olurdu ki ? Bu arada Rohloff'un vites oranlarını da karşılaştrdım 3x9 sisteme oranla daha iyi görünüyordu. En azında yadırgamayacaktım hem de sıralı olarak tüm vitesleri kullanabilecektim, durduğum yerde vites değiştirecektim. Ayrıca yağlama derdim de olmayacaktı.
Sonuçta Rohloff'lu Karbon kayışlı bir bisiklet üzerinde anlaştık Dimitri'yle. Ben de kendi tercihlerimi ekledim. Drop bar olmasın, disk frenli olsun. Benim göndereceğim lastik (Marathon Mondial), sele (Brooks), ve amortisör (RockShox Paragon) kullanılsın. Aslında maliyeti de düşünmüştüm. Hatta Dimitri bunlar çok ağır" demişti. Olsun. Tercih (ve olmayan para ) benim tercihimdi. Ama Dmitri de bana farklı markaları öğretmişti. Chris King, Thomson, Galfer. Sadece Shimano/Sram/Campy bilen ben yeni markalara yelken açmıştım. Sonuçta oluşan konfigürasyon benim tercihlerimi ve beklentilerimi karşılayan bütçe olarak da üst limite dayanan bir şekil almıştı. Türkiye'ye tanıdıklar vasıtasıyla getirttim. Böylece gümrük problemini de aşmış oldum.
İlk denememi Bostancı sahilinde yaptım. Sonra da 2,5 günlük Akyazı-Göynük-İznik-İstanbul turu... Durduğum yerde vites değiştirmek çok güzel bir özellikti. Arada "Yukarı mı çevirecektim aşağı mı ?" karıştıryorum ama olsun. Bir de vites değiştirirken pedal çevirmeyeceksin. Klasik sistemin tam tersi. Alışmak kısa sürdü. Kapalı bir sistem oluşu, "Aman vitese bir zara gelmesin." düşüncemi tam anlamıyla karşılıyor. Son yaptığım Talin-Odesa turunda yağmur altında verdiği sınavdan başarıyla çıktı. Hem Rohloff hem de karbon kayışlı sistem.
Kısaca (moda deyimle) bu projeye büyük değişiklik beklentisiyle başlamıştım. Titanyum kadro, Rohloff ve Gates Karbon kayışla "değişiklik" beklentimi sonu kadar karşladım. bu tür değişikliklere "acaba" diyenlere tavsiye ederim. Eminim size de bana açtığı gibi güzel yeni ufuklar açacaktır.
Kazasız ve keyifli turlar
five
Merhaba, bisiklet seçim süreci benim için hep heyecanlı hep mutluluk veren ama dikkat gerektiren bir süreç oldu. Ama itiraf edeyim ki bilerek başlamadım. zaman içerisinde tecrübe ve tercihler oluştu. Eşimle birlikte aldığımız bir Bianchi modeliydi. Maortisörsüz, Cro-moly kadrolu bir dağ bisiklet. İlk turumu (Marmaris-Kaş) onunla yapmıştım. 3 günlük bir tur olmuştu ama tedbir olsun diye yanında yedek pedal ve zincir de taşımıştım. Hani yolda kalmamak açısından. Bu "yolda kalmamak" insana ciddi şeyler yaptırabiliyor. Bir de "bisiklete zarar gelmesin" düşüncesi... Sonra Cro-Moly2nin iyi olduğunu, Alüminyumum daha hafif olduğunu vs. öğrenmeye başladım. O sırada karbon, Zirkonyum ve Titanyum. Titanyum kaldı aklımda.
Hafif, dayanıklı, paslanmayan ama işlemesiz zor ve pahalı. Heves ettim tabi. Benim gibi yılın çok küçük bir bölümünde birkaç hafta turlayabilen birisi için lüksün lüksü bir durum oluşturuyordu Titanyum bir kadro ama olsun. Bianchi'den sonra uzun araştırmalar sonucunda bir Gaint Xsport 0 aldım. "Trekking" sınıfını öğrendim. Hem asfaltta hem asfalt dışında, aşırı arazi harici her yolda gidebiliyor olmak güzeldi. Orijinal lastikleri Racing Ralph'tı. Epeyce dişliydi ama ben daha fazla asfaltta olduğum için tura daha yatkın bir lastik tercih ettim. Schwalbe'nin efsane lastiği Mondial'in özellikleri hoşuma gitti. Alüminyum kadrolu Xsport 0'la çok turladım. Her sene, ya bir aksesuar ya da bir kıyafet ya da her ikisiyle birden kendime küçük heyecanlar yarattım. Bir cesaret kilitli pedala geçtim. Beğendim. Bir fırsatla Polonya'da bir triatlon yarışmasına takım olarak katılıp bisiklet sürdüm. 42 km.lik yarışta (ve yarış öncesinde antrenman için) yol bisikleti kullandım. Sürüş pozisyonuna alışamadım. Drop barı alttan tutamadım.
Frenlemeyi beceremedim. Sonuçta drop barı sevmedim. Pedala basınca uçuyordu alet ama ben yine de tur bisikletinden daha fazla keyif aldığımı hissettim. Zamanla değişikliklere gittim. Kullandığım amortisörü (Suntour NCX) havalı olanla (Rockshox Paragon) değiştirdim. Brooks sele denedim ve çok beğendim. Bir yandan da iş yerinde, aralarda Titanyum tur bisikletlerine bakıyordum. Titanyum kadrolara bakıp toplama hayali kuruyordum. Lynskey Backroad kadrolara baktım. Idworx ve Van Nicholas bisikletlerin hayalini kurdum. Ucuz kadro bulabilir miyim diye Nevi, Salsa... bir sürü markaya baktım internetten. Baktığım bisikletlerde de sürekli bir yerler için ben olsam şunu kullanırdım, benimkinde şu olsun diye geçirdim aklımdan.
Bisikletforum'dan bir arkadaştan Rusya'da Titanyum kadro imal eden Dimitri'yi öğrendim. Kendisiyle yazışıp kadro ve komponentler hakkında bilgi aldım. Kadro alıp burada toplamayı planlarken eşimin konuya dahil olup toplamayla uğramamamı istemesinden dolayı rotayı tam konfigürasyona çevirdim. Ama sadece Titanyum kadrolu bir bisiklet yerine daha radikal bir değişikliğin daha etkili olacağın düşünüyordum. Çekiş sistemini değiştirmek. Önce Rohloff sonra da Pinion sistemleri inceledim. Pinion daha pahalı ve kadro bağımlısıydı. Aslında Rohlof da öyle ama istenirse derailleur sisteme dönüş yapılabiliyordu. Kısaca, istersem eski sisteme dönebilecektim. Bütçeyi de düşünerek Rohloff 'lu olsa diye düşündüm. Bisiklet Gezgini'nden Semra Hanım'ın karbon kayışlı bisikletini övmesinin de etkisiyle değişikliği bir adım öteye götürdüm. Karbon kayışlı modeli tercih ettim. İlk turunda yanında yedek zincir taşıyan ben uzun turlarda yedek kayış taşırdım. Ne olurdu ki ? Bu arada Rohloff'un vites oranlarını da karşılaştrdım 3x9 sisteme oranla daha iyi görünüyordu. En azında yadırgamayacaktım hem de sıralı olarak tüm vitesleri kullanabilecektim, durduğum yerde vites değiştirecektim. Ayrıca yağlama derdim de olmayacaktı.
Sonuçta Rohloff'lu Karbon kayışlı bir bisiklet üzerinde anlaştık Dimitri'yle. Ben de kendi tercihlerimi ekledim. Drop bar olmasın, disk frenli olsun. Benim göndereceğim lastik (Marathon Mondial), sele (Brooks), ve amortisör (RockShox Paragon) kullanılsın. Aslında maliyeti de düşünmüştüm. Hatta Dimitri bunlar çok ağır" demişti. Olsun. Tercih (ve olmayan para ) benim tercihimdi. Ama Dmitri de bana farklı markaları öğretmişti. Chris King, Thomson, Galfer. Sadece Shimano/Sram/Campy bilen ben yeni markalara yelken açmıştım. Sonuçta oluşan konfigürasyon benim tercihlerimi ve beklentilerimi karşılayan bütçe olarak da üst limite dayanan bir şekil almıştı. Türkiye'ye tanıdıklar vasıtasıyla getirttim. Böylece gümrük problemini de aşmış oldum.
İlk denememi Bostancı sahilinde yaptım. Sonra da 2,5 günlük Akyazı-Göynük-İznik-İstanbul turu... Durduğum yerde vites değiştirmek çok güzel bir özellikti. Arada "Yukarı mı çevirecektim aşağı mı ?" karıştıryorum ama olsun. Bir de vites değiştirirken pedal çevirmeyeceksin. Klasik sistemin tam tersi. Alışmak kısa sürdü. Kapalı bir sistem oluşu, "Aman vitese bir zara gelmesin." düşüncemi tam anlamıyla karşılıyor. Son yaptığım Talin-Odesa turunda yağmur altında verdiği sınavdan başarıyla çıktı. Hem Rohloff hem de karbon kayışlı sistem.
Kısaca (moda deyimle) bu projeye büyük değişiklik beklentisiyle başlamıştım. Titanyum kadro, Rohloff ve Gates Karbon kayışla "değişiklik" beklentimi sonu kadar karşladım. bu tür değişikliklere "acaba" diyenlere tavsiye ederim. Eminim size de bana açtığı gibi güzel yeni ufuklar açacaktır.
Kazasız ve keyifli turlar
five