Sokak ortasında insanlar öldürülür, kadınlar bıçaklanır, çocuklar dayak yerken etraftakiler ya durup seyreder ya da usulca uzaklaşırken, bizim bisikletliler karşılarına çıkana her türlü tepkiyi verecek cesaret ve özgüvene sahiplermiş meğer. Oh ne güzel ne güzel, haksızlığa yanlışlara boyun eğmeyen, yayasına sürücüsüne gereken dersi veren bir bisikletli nesil yetişiyor, hey maşallah!
Muhterem bisikletliler,
Yayalar sizin düşmanınız değil, yolunuza çıksalar da değil, bisiklet yolundan yürüseler de değil. Şehirlerde yol kullanıcıları arasında en savunmasızları sıralayın deseniz, başta yayalar yer alır. Bunlar içinde de engelliler. Bisikletliler de savunmasızdır. Ulaşım düzeninin doğurduğu adaletsizliklerden herkes farklı derecelerde mağdur oluyor. Trafik istatistiklerine bakıldığında yaya ölümleri korkunç düzeyde. Daha da üzücü olanı, yüzlerce çocuğun da bu istatistiklerde "saklı" olması.
Ulaşım kültürü altyapıyla doğrudan ilişkilidir. Elbette adaletli bir altyapı yeter koşul değildir ama gerek koşuldur. Bu koşulları sorgulamadan, yalan yanlış planlamaları ve uygulamaları göz ardı ederek, ülkede mevcut ulaşım kültürü ve ihtiyaçlarının analizini yapmadan, bizim gibi savunmasız, bizden daha da savunmasız kesimleri, bireyleri sorun addedip düşman görmenin bisiklet kültürüne ve bisikletli ulaşım bilincine herhangi bir katkısı yok. Böyle düşünüp davranarak, her ahval ve şeraitte yoluna çıkana sinirlenip bağıran, üstüne süren, yolun kendisinin "hakkı" ve kuralların da kendisinden yana olmasından güç alarak adaletsizliğin mağdurlarına bir darbe de kendisi vuran otomobil sürücülerinden, trafik canavarlarından farkımız kalmıyor esasında. Durup bir düşünelim: Böyle durumlarda hissiyatımız, benzer durumlarda bir otomobil sürücüsünün hissiyatına ne kadar benziyor? Benziyorsa bir yerde bir yanlış yapıyoruz demektir.
Altyapının yanına eğitim de eklenecektir elbette. Ama bu da eğitimle memleketin kurtulacağına inanan toplum mühendislerinin çözüm söylemidir. Sosyal ve siyasi tarih toplum mühendisliğinin, total ideolojik eğitim projelerinin beklenen sonucu vermediğini ziyadesiyle göstermiştir. Toplumun gerçek sorunlarıyla ve ihtiyaçlarıyla denk düşmeyen her türlü eğitim söylemi ve projesi başarısızlığa mahkûmdur. Toplumsal adaletsizlik hüküm sürerken, ulaşım düzeni fosil yakıt üreticilerinden, otomotiv sanayiinden, kentsel rant üretiminden, kentin kapitalist tüketiminden, gelir adaletsizliğinin artmasından, şehrin merkezi ile çeperi arasındaki uçurumların derinleşmesinden yana bir zihniyetle şekillendirildikçe, el kadar bebelere bile okul öncesinden başlayarak bisikletli ulaşım bilinci ve bisiklet kültürü kazandırmaya çalışsanız, sorunu çözemezsiniz, o yayanın karşınıza çıkmasına mani olamazsınız, çünkü o yaya hâlâ savunmasız, hâlâ "yolsuz". İklim krizini yaratanlar, onun daha da artmasına seyirci kalanlar şimdilerde çocuklara okullarda iklim değişimini anlatmaya başladılar, bizi böyle hikâyelerle oyalıyorlar.
Bireyler değişirse toplum da değişir, diyen bir masalcı daha var. Bütün denen şeyin, parçalarının toplamından ibaret olduğunu sanıyor. Toplum bireylerden oluşur ama onların toplamından ibaret değildir, daha fazlasıdır ve daha farklıdır. Bireyleri değiştirince toplumu da değiştireceğini, toplumu değiştirince sistemin de değişeceğini sanmak büyük gaflet. Dünyadaki ekonomik işleyişi, siyasi ilişkileri, toplumsal hareketleri bilmeden anlamadan sorgulamadan inanılan bir masaldır bu.
Uzatma diyorsunuz, haklısınız, bağlayayım. Meselemiz adalettir. Sosyal adalettir. Adaletsizliğin kaynağını görmeden, eşitsizliklerin sebeplerini bilmeden, bizim gibi adaletsizlik mağdurlarıyla mücadele ederek sorunları çözebileceğimizi sanmayalım. Bu kör dövüşünden kimseye hayır yok. Yayalar bisikletlilerin düşmanı değil dostlarıdır, dert ortaklarıdır, aynı dertlerden mustarip hemşerileridir, aynı mahallelerde oturup aynı dışlanmışlıklara, ötekileştirmelere, ayrımcılıklara, ihmallere, baskılara maruz kalan şehirlilerdir. Bir bisikletlinin kaldırıma çıkması için nasıl haklı ve meşru sebepleri varsa, yayaların da bisiklet yollarına girmek ve bisikletlerle karşı karşıya gelmiş olmak için haklı ve meşru sebepleri var. Bisikletliler ulaşımda otomobil sürücülerine benzemeyi, onlar gibi davranıp konuşmayı bırakmalılar. Bu kavgacı, kibirli, kuralcı, güçten güçlüden yana bir insan olmak yerine, yayalarla iletişim kurmanın, onlarla sorunları konuşup paylaşmanın bisiklet kültürü ve bisikletli ulaşım mücadelesi için önemini bilen kavrayan insanlar olmalıyız. Bizi birbirimizde düşüren senin benim onun kurallara aykırı davranışları, görgüsüzlüğü medeniyetsizliği değil, bizi birbirimize düşüren asıl şey ulaşım düzenindeki adaletsizlik, hayatın nerdeyse her alanında maruz kaldığımız adaletsizliktir.
Önümüze çıkan varsa, ona çarpmayacağız, yan yana olacağız, ta ki herkes için adalet sağlanana dek.