Mesele sadece otomobil sayısıyla değil, otomobili ne amaçla ve nasıl kullandığımızla da ilişkili. Aşağıdaki grafik 2016 itibarıyla Avrupa ülkelerinde binek aracı sahipliği oranlarını gösteriyor. Bisiklet cenneti Hollanda'da her 1000 kişinin 481'inde binek aracı var, yani her iki kişiden birinde. Türkiye'de ise bu oran 142'dir, yani yedide bir. Hollanda'da şehir merkezlerinde otomobil kullanmak hem kısıtlanmıştır hem de park maliyeti çok ağırlaştırılmıştır. Amsterdam'da kanal civarında park etmenin saat ücreti 5 avrodur, Ankara'da ise belediye otoparkları günlük 1 lira yapılmıştır. Hollanda'da şehir merkezine gitmek için evden otomobille çıkanlar araçlarını şehrin çeperlerinde ve metro ağıyla entegre edilmiş bölgesel parklara günlüğü 1 avroya bırakıp yola ya metroyla ya da bisikletle devam ederler, Ankara'nın belediye başkanı ise, araç sahipleri araçlarını şehrin merkezindeki otoparklara günlüğü 1 liraya park ederse trafiğin rahatlayacağını sanır. İstanbul'da da durum pek farklı değildir, aracınızı metro ağının uç noktalarındaki semtlerde değil, Söğütlüçeşme Ayrılıkçeşme gibi trafiğin zaten yoğunlaştığı noktalardaki güya bölgesel parklara park eder ve "karşıya" metro ya da vapurla geçersiniz. Hollanda'da insanlar otomobillerini daha çok hafta sonlarında rekreatif amaçlı geziler için kullanırlar, Türkiye'de köşedeki bakkala bile otomobille gidilir. Hollanda'da devasa bir karayolu ağı vardır ama şehir merkezlerinin efendisi bisiklettir, Türkiye'de bazılarının üstünden dakikada 5 aracın ancak geçtiği otoyollar vardır, ama şehir merkezlerinde yayalar kaldırımdan indikleri anda hayatını kaybeder, bisikletli çocuklar kamyon altında kalır, emekli amcalar bisikletle karşıdan karşıya geçerken yola savrulur, kimse çarşıya pazara işe okula bisikletle gitmez, sahilde parkta dağda bayırda eğlenmek için pedal basılır ancak. Türkiye'de bisiklet yolları da hep sahillere, nehir ve göl kenarlarına yapılır, bisiklet kiralama istasyonları sahil boyunca sıralanır, belediyeler de güvenlikten tamamen yoksun, çoğu kaldırımdan çalınmış boyalı bisiklet şeritleriyle övünür.
167856 dosyayı görüntüle
(link)
Söylenecek çok şey var, ama artık şunu anlamalıyız: Otomobil sahipliğinin iki türlü maliyeti vardır. Birincisi sadece sahibinin cüzdanını üzen maliyetler, ötvsi kdvsi mtvsi sigortası yakıtı falan yani özel/içsel maliyetler. İkincisi ise bütün toplumun cebini sağlığını çevresini üzen, doğaya ve şehirlere ve çocukların geleğine el koyan, yıkımlar yaratan maliyetler, yani negatif dışsal maliyetler. Şehirlerde trafik sorununu tek başına bisiklet yolu yaparak çözemeyiz, otomobil kullanmanın bütün topluma yüklediği maliyetleri otomobil sahiplerinin üstlenmesini de sağlamamız gerekir, ki otomobil kullanmaktan vazgeçip alternatif ulaşım araçlarına yönelsinler, bunun için gerekli altyapıyı ve hizmetleri talep etsinler. Kadıköye Üsküdara cadde kenarlarına katlı otoparklara saati 2-3 liraya, günlüğü 10-15 liraya araç park edilebildiği, şehir merkezindeki otoparkların günlüğünü 1 lira yapan belediye başkanları şehirleri yönettiği sürece otomobil kullanma davranışı değişmeyecek ve otomobil sayısı artmaya devam edecektir. Türkiye'de belediyeler şehrin caddelerinden sokaklarından otopark geliri elde ediyorlar, otomobil sahipleri şehrin içine park etmesin, şehire otomobille gelmekten vazgeçsin diye değil, herkes otomobilini şehrin merkezine getirip otoparklara koysun, belediye de para kazansın diye otopark yapıyorlar. Okulların camilerin parkların meydanların altı üstü sağı solu her yer otopark olsun diye kanun üstüne kanun çıkarılıyor bu ülkede. Türkiye'de ulaşım kültürünün ve düzeninin değişmesi için merkezî idarenin ulaşım politikalarında köklü değişimler gerekir. Çözüm hem yerel yönetim hem de hükümet düzeyinde ulaşım politikalarının merkezine alternatif ulaşımı yerleştirmektir. Maalesef Türkiye bu iradeden mahrumdur, yakın gelecekte de bunu göremeyeceğiz, çünkü ülkenin en kârlı kuruluşu Karayolları Genel Müdürlüğüdür, KGM yollar yapacak ve şehirler yayılıp saçaklanacak ki yeni konut alanları açılsın, böylece inşaat sektörü de genişlemeye devam etsin. Sanayisi teknolojisi üniversitesi akademisi olmayan ülkenin altmış bin km karayolu ve yüz binlerce hafriyat kamyonu var, 13 küsur milyon otomobili olmuş çok mu? Bu sorunun cevabı ülkenin ulaşım politikasını anlatan belgelerde, onuncu ve on birinci kalkınma planlarındadır.
167856 dosyayı görüntüle
(link)
Söylenecek çok şey var, ama artık şunu anlamalıyız: Otomobil sahipliğinin iki türlü maliyeti vardır. Birincisi sadece sahibinin cüzdanını üzen maliyetler, ötvsi kdvsi mtvsi sigortası yakıtı falan yani özel/içsel maliyetler. İkincisi ise bütün toplumun cebini sağlığını çevresini üzen, doğaya ve şehirlere ve çocukların geleğine el koyan, yıkımlar yaratan maliyetler, yani negatif dışsal maliyetler. Şehirlerde trafik sorununu tek başına bisiklet yolu yaparak çözemeyiz, otomobil kullanmanın bütün topluma yüklediği maliyetleri otomobil sahiplerinin üstlenmesini de sağlamamız gerekir, ki otomobil kullanmaktan vazgeçip alternatif ulaşım araçlarına yönelsinler, bunun için gerekli altyapıyı ve hizmetleri talep etsinler. Kadıköye Üsküdara cadde kenarlarına katlı otoparklara saati 2-3 liraya, günlüğü 10-15 liraya araç park edilebildiği, şehir merkezindeki otoparkların günlüğünü 1 lira yapan belediye başkanları şehirleri yönettiği sürece otomobil kullanma davranışı değişmeyecek ve otomobil sayısı artmaya devam edecektir. Türkiye'de belediyeler şehrin caddelerinden sokaklarından otopark geliri elde ediyorlar, otomobil sahipleri şehrin içine park etmesin, şehire otomobille gelmekten vazgeçsin diye değil, herkes otomobilini şehrin merkezine getirip otoparklara koysun, belediye de para kazansın diye otopark yapıyorlar. Okulların camilerin parkların meydanların altı üstü sağı solu her yer otopark olsun diye kanun üstüne kanun çıkarılıyor bu ülkede. Türkiye'de ulaşım kültürünün ve düzeninin değişmesi için merkezî idarenin ulaşım politikalarında köklü değişimler gerekir. Çözüm hem yerel yönetim hem de hükümet düzeyinde ulaşım politikalarının merkezine alternatif ulaşımı yerleştirmektir. Maalesef Türkiye bu iradeden mahrumdur, yakın gelecekte de bunu göremeyeceğiz, çünkü ülkenin en kârlı kuruluşu Karayolları Genel Müdürlüğüdür, KGM yollar yapacak ve şehirler yayılıp saçaklanacak ki yeni konut alanları açılsın, böylece inşaat sektörü de genişlemeye devam etsin. Sanayisi teknolojisi üniversitesi akademisi olmayan ülkenin altmış bin km karayolu ve yüz binlerce hafriyat kamyonu var, 13 küsur milyon otomobili olmuş çok mu? Bu sorunun cevabı ülkenin ulaşım politikasını anlatan belgelerde, onuncu ve on birinci kalkınma planlarındadır.


