hashus1099
Deprem Dede
- Kayıt
- 13 Haziran 2011
- Mesaj
- 815
- Tepki
- 1.396
- Şehir
- istanbul/beşiktaş
- İsim
- hashus1099
- Bisiklet
- Canyon
bisiklet grubumuzun yetkili ağbilerinden @Mont Ventoux, yani burak abi geçen yıl turun mont ventoux etabını izlemişti. konuya da atıfta bulunalım hemen.
Tour De France 12. Etap Montpellier- Mont Ventoux İzlenimleri
o günden beri de her grupta olan şekilde kuru sıkı "gidelim tırmanalım yea" muhabbeti olurdu. birkaç ay önce kendisinin barcelona'ya yerleşmesinin ardından, ofiste sıkılarak uçak biletlerini kontrol ettiğimde marsilya'nın, o civardaki en ucuz uçuş olduğunu fark ettim. arkadaşlara "gelen var mı" diye sordum, burak abi anında yapalım diye cevapladı. bir cesaret bileti aldım ki geri dönüşü olmasın. böylece mont ventoux'ya tırmanacağımız ve çevre köylerde gezeceğimiz turun hazırlıklarına başlamış olduk.

efendim bu hafta, kalan yıllık iznimin dibini sıyırmak suretiyle, burak abi ile birlikte hac vazifemizi yapmak üzere kendilerini iki kez tırmandık. bu tur, ömrümün en güzel tatili oldu.
önce tırmanıştan bahsedeyim.
bedoin veya malaucene olmak üzere iki ayrı köyden başlayan tırmanış rotaları mevcut. biz tabi ki klasik bedoin çıkışını tercih ettik.
bedoin ile tepe arasında aşağı yukarı 23 km'lik bir mesafe var. eğim olarak;
0.0-2.0 km arası %2.0,
2.0-5.6 km arası %5.1,
5.6-8.4 km arası %10.6,
8.4-10.5 km arası %8.8,
10.5-11.6 km arası %12.6,
11.6-14.0 km arası %8.4,
14.0-16.5 km arası %6.0,
16.5-18.9 km arası %7.3,
18.9-21.3 km arası %10.2,
şekilde segmentlere ayırdım tırmanmadan önce. bazı yokuşların zorluğu bilindiği gibi eğimin sürekli olarak bir anda %20'lere dayanıp sonra %3-5'lere düşmesi. burası daha sabit bir eğime sahip.
efendim vardığımız gün bir hazırlık sürüşüne çıkalım dedik, demez olaydık. sabah istanbul'da çöl sıcağından marsilya'ya uçmuş, sonbaharı hissederek de konaklayacağımız entrechaux'ya varmıştık. ama akşam üzeri bisiklet üzerinde resmen donmuştuk. zaten önceki gün 11'e 11 maç yapıp kendimi bitirmiş, üzerine de çanta-bisiklet toplama işi yüzünden gece uyumamıştım.
sonraki gün bayağı sıkıntı çekeceğimizi sanırken, ikinci günümüzde son zamanların en güzel havasının olacağını öğrendik. şans eseri önceden yaptığımız araştırmalar sonucu gerçekten de o gün en rüzgarsız ve en sıcak gün oldu. dağ bize kucak açmıştı.
günün sonunda da gül bakalım.
@Mont Ventoux

paşam "ağbi beni tepeye kadar çeker misin" dedi, kıramadım.

tırmanışın ilk kısımlarında eğim düşük olduğu için orada bacakları açtık, bu bakımdan çok güzeldi tırmanış. uludağ'ın mesela ortalama eğimi daha düşük, ancak tırmanışın en sert kısmı ilk 6 km. buranın bir güzel yanı da uludağ gibi 30 km değil. köyün kenarlarındaki bağlık arazi bitip de ormanlık alana girdiğinizde ise tırmanışın baba kısmı başlıyor. ağaçlık alan aşağı yukarı son 7 km'den itibaren azalmaya başlıyor ve 2 km içinde tamamen bitiyor. son 5 km "ay yüzeyi" olarak tabir edilen ağaçsız kısım geiyor ve burası gerçekten çok rüzgar alıyor.

ne kadar rüzgar aldığını şöyle anlatayım, klasik bir sabah 5 sürüşü için "rüzgarlı" olarak kabul ettiğimiz saatte 25 km'lik rüzgar için bölge halkı dağın rüzgarsız olduğunu söylüyor. zaten adının da fransızcada "rüzgarlı" anlamına gelen bir sözcükten geldiği iddia edilmektedir.
neyse efendim, eğimin sert yeri başlayınca doğrudan çift haneli ortalamalara giriyorsunuz. hemen bir tokat oluyor, bacaklar iyi açılmamışsa ağlıyorsunuz. garmin'de bu 5.6-8.4 arası segmentte %9'un altına düştüğümüzü hatırlamıyorum. ardından 2 km'ye yakın, arada 8'lerde eğimin olduğu, çoğunlukla %9'luk eğimin olduğu "nefes aldırıcı" kısım geliyor.

şöyle bahsedeyim, 1 ay öncesinde 2 kez uludağ'a çıktım ve en sert yeri bundan yumuşak uludağ'ın. bahsettiğim en sert yer yeni stadın oradan çekirge'ye çıkan kısım ve askeri hastanenin ilerisinde şehrin bittiği kısımdan ağaçlı tünelin olduğu kısımlar.
nefes alınan kısımda su ve jel atıp enerji yerine geldikten sonra dağın eğim olarak en sert bölgesi geliyor. 1.1 km boyunca ortalama 12.6 eğim var. aslında çok kısa aralıklarla 10-11 olan eğim burada çoğunlukla 13-14 arasında. gerçekten ağlatıyor. inanılmaz yorucu bir kısım. orada gerçekten bitmesi için yalvarıyor insan. sonrasında 2 km'den fazla yine bir önceki parça gibi eğimi olan, ara ara %7'lere düşen profilin ortalamayı düşürdüğü, ama yine eğimin %9-10 arasında kaldığı yer var.
buradan sonra ağaçlar seyrekleşmeye başlıyor ve bir vadinin yola kadar indiği bir noktaya çıkıyorsunuz eşzamanlı olarak.

işte rügarın en büyük tokadını attığı yerlerden biri burası. ileride bu noktaya bir kez daha atıfta bulunacağım. burada bir cafe tarzı ahşaptan tesis var. mola verecekler veya su alma ihtiyacı hissedenler varsa tek şansları burası. bisiklet kıyafeti de satıyorlar. eğim de daha insaflı hale geliyor, gerçekten ya nabız düşürecek şekilde hızı koruyabilirsiniz, ya da nabzı sabit tutup hızınızı artırabiliyorsunuz.

ağaçlar da tamamen ortadan kayboluyor ve ileride eğim git gide artmaya başlıyor.

son 2.5 km kadarlık kısımda eğim %10'un üzerinde seyrediyor çoğunlukla. şu tarz taşlar ne kadar yolun kaldığını ve eğimi gösteriyordu. özellikle burak abi bunlara inanılmaz küfretmiş.

burada, tırmanırken hayatını kaybeden ve son sözü "beni bisikletime geri bindirin" olan tom simpson anısına yapılmış anıt da var.

biz tırmanırken gerçekten o bölgedeki en rüzgarsız gündü. kuzeyden rüzgar yediğimiz için sağ çaprazımızdan vuruyordu rüzgar. ancak bilindiği gibi 2016 tdf etabında ayakta durmak bile mümkün olmadığından tırmanışın önemli bölümünün yarıştan çıkarılmasına neden olacak kadar rüzgar esiyor dağda.
tepedeki kuleye dönen hairpini içten almak gerektiğinden büyük bir eğim çıkılıyor, gerçi oraya varmanın salgılattığı endorfin ayakta çıkmanız için yeterli.


sıcak bir gün olduğundan (zirve 12 dereceydi) bayağı su kaybettim ve son 3 km kadarını suyum olmadan çıktım. burak abi benden iyi ayarlamıştı su işini, ama o da susuzdu. zirvedeki tek bakkal sağ olsun 0.5'lik suyu 2 öyroya satıyordu. bugüne kadar suyun litresine 20 lira vermemişizdir.
(link)
(link)
MONT VENTOUX, SÖZÜN BİTTİĞİ YER!!!!11!!1!1BİR



inişi arka taraftan yaptık. burak abi tabi nibali gibi iniyor, ben aşağıda buluşalım deyip serbest bıraktım onu.


dağa o gün 200'den fazla kişi tırmanmıştır sadece bizim taraftan, öteki taraftan da bayağı tırmanan vardır. artık sezonun kapandığı, mevsimin kötüleştiği bir dönemde, fransa'nın bir köyüne bu kadar insanın uğraması şahane bir olay.

sanki yarış varmışçasına bir talep var ve geçtiğiniz her insana selam veriyorsunuz, 3-5 sözcük de olsa muhabbet ediyorsunuz (nefes kıymetli). malesef türkiye'de hayalini bile kuramayız bunun. uludağ'dan örnek vereyim, bugüne kadar 3 kez çıktım uludağ'a, çıkarken hiç çıkan bisikletli görmüşlüğüm yok, sadece inen 2-3 kişiyi görüyorum. arkamdan araba gelince (yine türkiye şartlarında çok saygılı insanlarla karşılaşmış olsam da) tedirgin oluyorum, geçerlerken de karşı şeride geçme ihtiyacı hiç hissetmiyorlar. fransa'yı bilen bilir, bisiklet o yoldaysa karşı şeride geçerek sollayamayacaksa sonuna kadar bekliyorlar uygun şartların gelmesini. bu arada, herhalde iyiler bizden çok daha erken tırmandığından (tırmananların %30'u bizden iyi derece yapmış), sadece 1 kişi geçti bizi. bu da bayağı moral oldu. dağın altındaki iki köyde de bisiklet dükkanları bolca var bu arada.
sonraki gün ise, 2016 tdf etabının rotasını yapalım dedik.

hava inanılmaz soğumuş ve müthiş bir rüzgar başlamıştı. sabahtan zirve görünmez olmuştu.

bedoin'den çıkıp avignon, gordes yapıp bedoin'e geri dönene kadar öldük tükendik.


prolar ise bu rotayı bizim iki katı hızımızda yaptı neredeyse ve üzerine dağa çıktı. bunu düşünmek çok moral bozucu. bir gün önce dağda yüksek nabız takıldığımız için çok yorulmuştuk, kasmadan süreceğimiz yere yolun 100 km kadarını yüksek tempoda gittik.
burada burak abi'ye ettiğim sitemden bahsedeyim, adam düz yolda tutulamıyor. zaten aeroad canyon'u var, bir de iyi basan da biri olduğundan beni ağlattı sağ olsun. 
bugün yine bizi geçen kimse olmadı.
avignon'da büyük bir mola verdik, eski şehri, köy içini ara sokaklarına kadar dolaşıp ispanyol yemeğine abandık.



oradan gordes'a geçip a good year filminde geçen yerleri gezdik, birer kadeh şarap atıp ısındık.



hava inanılmaz rüzgarlıydı bu arada, gordes-bedoin arasında BİTTİK. lavanta tarlalarını görmek için uğradığımız "abbaye notre dame" sinagogunda malesef lavanta olmadığını gördük.

sonrasında ise burak abi'nin geçen yıl turu izlediği yokuşu tırmanmaya başladık.
aksilik ki arka lastiğim patladı. değiştirirken harcadığımız zaman bizi tam hava kararırken bedoin'de olacak şekilde geciktirmiş oldu. rüzgar yiye yiye tırmandık yokuşu. inişte çok güzel vadi, kanyon ve yamaçlardan geçtik.

![IMG_6344[1].jpg IMG_6344[1].jpg](https://www.bisikletforum.com/data/attachments/130/130498-4ad430d5c94d08d53a8cd63e5a9b9826.jpg)
tam 5 km kalmışken lastiğim bir kez daha patladı (4000 km'de tamamen paçavraya dönen mavic yksion pro'lara selam olsun). ikimiz de karanlıkta kalacağımıza burak abi'ye bedoin'e basıp arabayı alıp gelmesini rica ettim. bu sırada 1.5 km yürüdüm ben de. biraz ıssızda ilginç bir deneyim oldu.
günün sonunda bedoin'de "leon" isimli bir tapasçı bulduk. ingilizce konuşabilen insan bulmak aşırı zor olmasa da bayağı değerli. görevlilerinden biriyle çok iyi diyalog kurduğumuz için bir sonraki gün tekrar gelecektik buraya. (bitmiş insanlar)

bayağı donduk. bugünkü yorgunluk bize bir sonraki gün daha düşük tempolu sürme zorunluluğu getiriyoru. ancak hava iyice kapadı ve soğudu. bu soğukta üşümemek için yapılması gereken bir şey var, kendini zorlamak. bunun da en iyi yolunun tırmanma olduğunu düşünerek bir sapıklık ettik ve sonraki gün dağa tekrar çıkmayı düşündük. evet ağaçlı kısımda üşüdüysek de, 135-145 arası nabızda kalmamıza rağmen tırmanıyor olmak bizi ısıttı. içlik tabi pek para etmiyor, biraz da hazırlıksızız. yağmurluğu bilerek giymedik, yoksa tepede ağlayacaktık.

ancak yukarıda bir vadiden bahsetmiştim ya, oraya vardığımız an öyle bir rüzgar yedik ki... eldivensiz ellerimiz, koruyucusuz göğüslerimiz kesildi resmen. iki gün önceki mont ventoux'dan eser yoktu. resmen dağın gazabına uğramıştık.

aklımızdan "ulan iki gün önce zaten tırmanmışım, kimseye bir şey ispat etmeme gerek yok" diyorduk aslında. üzerine o soğuğu yiyince "abi ben dönüyorum bu rüzgarda çıkamam" dedim. neyse ki burak abi "iyi tamam ben devam ediyorum" cevabını verdi ki o beni kamçıladı. zaten benim o cevabı duyunca devam edeceğimi bildiğinden öyle söylemiş.
lastik de patlattığım için arka lastik inikti, neyse ki o gün hollandalıların düzenlediği bir festival vardı, kalabalıktan ayak pompası rica edip lastiğimi şişirdim. yola yağmurluklarla devam ettik. inanılmaz soğuk ve rüzgarlı havada bir ton hollandalı yukarı çıkmaya çalışıyordu. hepsi soğuktan mahvolmuştu garibanlar.

tepeye vardığımızda hava 3 dereceydi, hissedilen 0 gözüküyordu ama rüzgar çok daha azını hissettiriyordu eminim. tepede eldivensiz, kısa taytlı, ayakkabı kılıfsız halimizi görenler dalga amaçlı olmayacak şekilde gülüyordu. acı büyük, ama inişte çok daha fazla acı çektik.

sağ olsunlar alüminyum battaniyelerinden birer parça alıp göğsümüze koyduk ve inişe başladık. onlar olmasa halimizi düşünemiyorum, el ve ayaklarım morarmaya başlamıştı resmen.

bedoin girişinde kurulmuş mavic standı halimizi görünce hemen kahve ikram etti, biraz ısınmış olduk. ancak 2 günde inanılmaz değişti dağın iklimi.
sonuç olarak iki kez hacı olmuş olduk 3 günde. güzel günlerdi, bisikletçi olup da oralara gitmek isteyenlere kesinlikle tavsiye ederim. marsilya'ya ya da lyon'a uçakla gidip kiraladığınız arabayla ulaşabilirsiniz bölgeye. airbnb ile ya da ufak otellerde konaklayabilirsiniz. bedoin, malaucene, entrachoux müsait yerler. sadece dağa tırmanmak için değil, etrafta dolaşmak için de şahane köyler buralar. tek dezavantajı akşam 8-9 gibi hayalet kasabaya dönüşüyor bu ufak yerler.
bu arada, kaldığımız ev çok şirin, dağ manzaralı bir yerdi, ayrı bir yapı halinde odası vardı orada konakladık.

bol resimli, az laflı anlatmaya çalıştım mümkün olduğunca.
insanlar son derece anlayışlıydı. yaya geçitlerinin olduğu yerlerde yolları kaldırım seviyesinde yükseltmişler, engelli erişimi için. istanbul'a dönünce bindiğim taksi ilk iş, yaya geçidinin tümseğinden yararlanıp kaldırıma çıkarak soldaki boş yola geçti. ülkeye döndüğümü acı bir şekilde anlamış oldum. malesef arada çok yıllar var.
herkese sabrı için teşekkürler.
Tour De France 12. Etap Montpellier- Mont Ventoux İzlenimleri
o günden beri de her grupta olan şekilde kuru sıkı "gidelim tırmanalım yea" muhabbeti olurdu. birkaç ay önce kendisinin barcelona'ya yerleşmesinin ardından, ofiste sıkılarak uçak biletlerini kontrol ettiğimde marsilya'nın, o civardaki en ucuz uçuş olduğunu fark ettim. arkadaşlara "gelen var mı" diye sordum, burak abi anında yapalım diye cevapladı. bir cesaret bileti aldım ki geri dönüşü olmasın. böylece mont ventoux'ya tırmanacağımız ve çevre köylerde gezeceğimiz turun hazırlıklarına başlamış olduk.

efendim bu hafta, kalan yıllık iznimin dibini sıyırmak suretiyle, burak abi ile birlikte hac vazifemizi yapmak üzere kendilerini iki kez tırmandık. bu tur, ömrümün en güzel tatili oldu.
önce tırmanıştan bahsedeyim.
bedoin veya malaucene olmak üzere iki ayrı köyden başlayan tırmanış rotaları mevcut. biz tabi ki klasik bedoin çıkışını tercih ettik.
bedoin ile tepe arasında aşağı yukarı 23 km'lik bir mesafe var. eğim olarak;
0.0-2.0 km arası %2.0,
2.0-5.6 km arası %5.1,
5.6-8.4 km arası %10.6,
8.4-10.5 km arası %8.8,
10.5-11.6 km arası %12.6,
11.6-14.0 km arası %8.4,
14.0-16.5 km arası %6.0,
16.5-18.9 km arası %7.3,
18.9-21.3 km arası %10.2,
şekilde segmentlere ayırdım tırmanmadan önce. bazı yokuşların zorluğu bilindiği gibi eğimin sürekli olarak bir anda %20'lere dayanıp sonra %3-5'lere düşmesi. burası daha sabit bir eğime sahip.
efendim vardığımız gün bir hazırlık sürüşüne çıkalım dedik, demez olaydık. sabah istanbul'da çöl sıcağından marsilya'ya uçmuş, sonbaharı hissederek de konaklayacağımız entrechaux'ya varmıştık. ama akşam üzeri bisiklet üzerinde resmen donmuştuk. zaten önceki gün 11'e 11 maç yapıp kendimi bitirmiş, üzerine de çanta-bisiklet toplama işi yüzünden gece uyumamıştım.
sonraki gün bayağı sıkıntı çekeceğimizi sanırken, ikinci günümüzde son zamanların en güzel havasının olacağını öğrendik. şans eseri önceden yaptığımız araştırmalar sonucu gerçekten de o gün en rüzgarsız ve en sıcak gün oldu. dağ bize kucak açmıştı.
günün sonunda da gül bakalım.

paşam "ağbi beni tepeye kadar çeker misin" dedi, kıramadım.

tırmanışın ilk kısımlarında eğim düşük olduğu için orada bacakları açtık, bu bakımdan çok güzeldi tırmanış. uludağ'ın mesela ortalama eğimi daha düşük, ancak tırmanışın en sert kısmı ilk 6 km. buranın bir güzel yanı da uludağ gibi 30 km değil. köyün kenarlarındaki bağlık arazi bitip de ormanlık alana girdiğinizde ise tırmanışın baba kısmı başlıyor. ağaçlık alan aşağı yukarı son 7 km'den itibaren azalmaya başlıyor ve 2 km içinde tamamen bitiyor. son 5 km "ay yüzeyi" olarak tabir edilen ağaçsız kısım geiyor ve burası gerçekten çok rüzgar alıyor.

ne kadar rüzgar aldığını şöyle anlatayım, klasik bir sabah 5 sürüşü için "rüzgarlı" olarak kabul ettiğimiz saatte 25 km'lik rüzgar için bölge halkı dağın rüzgarsız olduğunu söylüyor. zaten adının da fransızcada "rüzgarlı" anlamına gelen bir sözcükten geldiği iddia edilmektedir.
neyse efendim, eğimin sert yeri başlayınca doğrudan çift haneli ortalamalara giriyorsunuz. hemen bir tokat oluyor, bacaklar iyi açılmamışsa ağlıyorsunuz. garmin'de bu 5.6-8.4 arası segmentte %9'un altına düştüğümüzü hatırlamıyorum. ardından 2 km'ye yakın, arada 8'lerde eğimin olduğu, çoğunlukla %9'luk eğimin olduğu "nefes aldırıcı" kısım geliyor.

şöyle bahsedeyim, 1 ay öncesinde 2 kez uludağ'a çıktım ve en sert yeri bundan yumuşak uludağ'ın. bahsettiğim en sert yer yeni stadın oradan çekirge'ye çıkan kısım ve askeri hastanenin ilerisinde şehrin bittiği kısımdan ağaçlı tünelin olduğu kısımlar.
nefes alınan kısımda su ve jel atıp enerji yerine geldikten sonra dağın eğim olarak en sert bölgesi geliyor. 1.1 km boyunca ortalama 12.6 eğim var. aslında çok kısa aralıklarla 10-11 olan eğim burada çoğunlukla 13-14 arasında. gerçekten ağlatıyor. inanılmaz yorucu bir kısım. orada gerçekten bitmesi için yalvarıyor insan. sonrasında 2 km'den fazla yine bir önceki parça gibi eğimi olan, ara ara %7'lere düşen profilin ortalamayı düşürdüğü, ama yine eğimin %9-10 arasında kaldığı yer var.
buradan sonra ağaçlar seyrekleşmeye başlıyor ve bir vadinin yola kadar indiği bir noktaya çıkıyorsunuz eşzamanlı olarak.

işte rügarın en büyük tokadını attığı yerlerden biri burası. ileride bu noktaya bir kez daha atıfta bulunacağım. burada bir cafe tarzı ahşaptan tesis var. mola verecekler veya su alma ihtiyacı hissedenler varsa tek şansları burası. bisiklet kıyafeti de satıyorlar. eğim de daha insaflı hale geliyor, gerçekten ya nabız düşürecek şekilde hızı koruyabilirsiniz, ya da nabzı sabit tutup hızınızı artırabiliyorsunuz.

ağaçlar da tamamen ortadan kayboluyor ve ileride eğim git gide artmaya başlıyor.

son 2.5 km kadarlık kısımda eğim %10'un üzerinde seyrediyor çoğunlukla. şu tarz taşlar ne kadar yolun kaldığını ve eğimi gösteriyordu. özellikle burak abi bunlara inanılmaz küfretmiş.

burada, tırmanırken hayatını kaybeden ve son sözü "beni bisikletime geri bindirin" olan tom simpson anısına yapılmış anıt da var.

biz tırmanırken gerçekten o bölgedeki en rüzgarsız gündü. kuzeyden rüzgar yediğimiz için sağ çaprazımızdan vuruyordu rüzgar. ancak bilindiği gibi 2016 tdf etabında ayakta durmak bile mümkün olmadığından tırmanışın önemli bölümünün yarıştan çıkarılmasına neden olacak kadar rüzgar esiyor dağda.
tepedeki kuleye dönen hairpini içten almak gerektiğinden büyük bir eğim çıkılıyor, gerçi oraya varmanın salgılattığı endorfin ayakta çıkmanız için yeterli.


sıcak bir gün olduğundan (zirve 12 dereceydi) bayağı su kaybettim ve son 3 km kadarını suyum olmadan çıktım. burak abi benden iyi ayarlamıştı su işini, ama o da susuzdu. zirvedeki tek bakkal sağ olsun 0.5'lik suyu 2 öyroya satıyordu. bugüne kadar suyun litresine 20 lira vermemişizdir.
(link)
(link)
MONT VENTOUX, SÖZÜN BİTTİĞİ YER!!!!11!!1!1BİR



inişi arka taraftan yaptık. burak abi tabi nibali gibi iniyor, ben aşağıda buluşalım deyip serbest bıraktım onu.


dağa o gün 200'den fazla kişi tırmanmıştır sadece bizim taraftan, öteki taraftan da bayağı tırmanan vardır. artık sezonun kapandığı, mevsimin kötüleştiği bir dönemde, fransa'nın bir köyüne bu kadar insanın uğraması şahane bir olay.

sanki yarış varmışçasına bir talep var ve geçtiğiniz her insana selam veriyorsunuz, 3-5 sözcük de olsa muhabbet ediyorsunuz (nefes kıymetli). malesef türkiye'de hayalini bile kuramayız bunun. uludağ'dan örnek vereyim, bugüne kadar 3 kez çıktım uludağ'a, çıkarken hiç çıkan bisikletli görmüşlüğüm yok, sadece inen 2-3 kişiyi görüyorum. arkamdan araba gelince (yine türkiye şartlarında çok saygılı insanlarla karşılaşmış olsam da) tedirgin oluyorum, geçerlerken de karşı şeride geçme ihtiyacı hiç hissetmiyorlar. fransa'yı bilen bilir, bisiklet o yoldaysa karşı şeride geçerek sollayamayacaksa sonuna kadar bekliyorlar uygun şartların gelmesini. bu arada, herhalde iyiler bizden çok daha erken tırmandığından (tırmananların %30'u bizden iyi derece yapmış), sadece 1 kişi geçti bizi. bu da bayağı moral oldu. dağın altındaki iki köyde de bisiklet dükkanları bolca var bu arada.
sonraki gün ise, 2016 tdf etabının rotasını yapalım dedik.

hava inanılmaz soğumuş ve müthiş bir rüzgar başlamıştı. sabahtan zirve görünmez olmuştu.

bedoin'den çıkıp avignon, gordes yapıp bedoin'e geri dönene kadar öldük tükendik.


prolar ise bu rotayı bizim iki katı hızımızda yaptı neredeyse ve üzerine dağa çıktı. bunu düşünmek çok moral bozucu. bir gün önce dağda yüksek nabız takıldığımız için çok yorulmuştuk, kasmadan süreceğimiz yere yolun 100 km kadarını yüksek tempoda gittik.
bugün yine bizi geçen kimse olmadı.
avignon'da büyük bir mola verdik, eski şehri, köy içini ara sokaklarına kadar dolaşıp ispanyol yemeğine abandık.



oradan gordes'a geçip a good year filminde geçen yerleri gezdik, birer kadeh şarap atıp ısındık.



hava inanılmaz rüzgarlıydı bu arada, gordes-bedoin arasında BİTTİK. lavanta tarlalarını görmek için uğradığımız "abbaye notre dame" sinagogunda malesef lavanta olmadığını gördük.

sonrasında ise burak abi'nin geçen yıl turu izlediği yokuşu tırmanmaya başladık.
aksilik ki arka lastiğim patladı. değiştirirken harcadığımız zaman bizi tam hava kararırken bedoin'de olacak şekilde geciktirmiş oldu. rüzgar yiye yiye tırmandık yokuşu. inişte çok güzel vadi, kanyon ve yamaçlardan geçtik.

![IMG_6344[1].jpg IMG_6344[1].jpg](https://www.bisikletforum.com/data/attachments/130/130498-4ad430d5c94d08d53a8cd63e5a9b9826.jpg)
tam 5 km kalmışken lastiğim bir kez daha patladı (4000 km'de tamamen paçavraya dönen mavic yksion pro'lara selam olsun). ikimiz de karanlıkta kalacağımıza burak abi'ye bedoin'e basıp arabayı alıp gelmesini rica ettim. bu sırada 1.5 km yürüdüm ben de. biraz ıssızda ilginç bir deneyim oldu.
günün sonunda bedoin'de "leon" isimli bir tapasçı bulduk. ingilizce konuşabilen insan bulmak aşırı zor olmasa da bayağı değerli. görevlilerinden biriyle çok iyi diyalog kurduğumuz için bir sonraki gün tekrar gelecektik buraya. (bitmiş insanlar)

bayağı donduk. bugünkü yorgunluk bize bir sonraki gün daha düşük tempolu sürme zorunluluğu getiriyoru. ancak hava iyice kapadı ve soğudu. bu soğukta üşümemek için yapılması gereken bir şey var, kendini zorlamak. bunun da en iyi yolunun tırmanma olduğunu düşünerek bir sapıklık ettik ve sonraki gün dağa tekrar çıkmayı düşündük. evet ağaçlı kısımda üşüdüysek de, 135-145 arası nabızda kalmamıza rağmen tırmanıyor olmak bizi ısıttı. içlik tabi pek para etmiyor, biraz da hazırlıksızız. yağmurluğu bilerek giymedik, yoksa tepede ağlayacaktık.

ancak yukarıda bir vadiden bahsetmiştim ya, oraya vardığımız an öyle bir rüzgar yedik ki... eldivensiz ellerimiz, koruyucusuz göğüslerimiz kesildi resmen. iki gün önceki mont ventoux'dan eser yoktu. resmen dağın gazabına uğramıştık.

aklımızdan "ulan iki gün önce zaten tırmanmışım, kimseye bir şey ispat etmeme gerek yok" diyorduk aslında. üzerine o soğuğu yiyince "abi ben dönüyorum bu rüzgarda çıkamam" dedim. neyse ki burak abi "iyi tamam ben devam ediyorum" cevabını verdi ki o beni kamçıladı. zaten benim o cevabı duyunca devam edeceğimi bildiğinden öyle söylemiş.

tepeye vardığımızda hava 3 dereceydi, hissedilen 0 gözüküyordu ama rüzgar çok daha azını hissettiriyordu eminim. tepede eldivensiz, kısa taytlı, ayakkabı kılıfsız halimizi görenler dalga amaçlı olmayacak şekilde gülüyordu. acı büyük, ama inişte çok daha fazla acı çektik.

sağ olsunlar alüminyum battaniyelerinden birer parça alıp göğsümüze koyduk ve inişe başladık. onlar olmasa halimizi düşünemiyorum, el ve ayaklarım morarmaya başlamıştı resmen.

bedoin girişinde kurulmuş mavic standı halimizi görünce hemen kahve ikram etti, biraz ısınmış olduk. ancak 2 günde inanılmaz değişti dağın iklimi.
sonuç olarak iki kez hacı olmuş olduk 3 günde. güzel günlerdi, bisikletçi olup da oralara gitmek isteyenlere kesinlikle tavsiye ederim. marsilya'ya ya da lyon'a uçakla gidip kiraladığınız arabayla ulaşabilirsiniz bölgeye. airbnb ile ya da ufak otellerde konaklayabilirsiniz. bedoin, malaucene, entrachoux müsait yerler. sadece dağa tırmanmak için değil, etrafta dolaşmak için de şahane köyler buralar. tek dezavantajı akşam 8-9 gibi hayalet kasabaya dönüşüyor bu ufak yerler.
bu arada, kaldığımız ev çok şirin, dağ manzaralı bir yerdi, ayrı bir yapı halinde odası vardı orada konakladık.

bol resimli, az laflı anlatmaya çalıştım mümkün olduğunca.
insanlar son derece anlayışlıydı. yaya geçitlerinin olduğu yerlerde yolları kaldırım seviyesinde yükseltmişler, engelli erişimi için. istanbul'a dönünce bindiğim taksi ilk iş, yaya geçidinin tümseğinden yararlanıp kaldırıma çıkarak soldaki boş yola geçti. ülkeye döndüğümü acı bir şekilde anlamış oldum. malesef arada çok yıllar var.
herkese sabrı için teşekkürler.














