tuhaftır bahsettiğimiz şey bir yarış...
ama gerçek olan bunun ‘gerçek’ olması. Everest’e çıkmak da her babayiğidin hakkı olmadığı gibi sahneye çıkmak da öyle. herkes sahneye çıkabilir ama herkes o sahneye yakışmaz. sebebi yaptıklarıdır ve seyircinin de “eyvallah”ı lazımdır. abd, amerika...kötü sözlerin hepsini hakediyor 'yönetimi'. tipiklik nasıl bir bedene yansımadır ki inat eden bir adamdan bahsediyoruz. kelebeklerin 4 gün yaşadığı gibi. nice dedeler (merckx, indurain, pantani...) gibi nihayetlerden sonra lance de (burada abartmadan lütfen) sanki bastonuyla 'gençlere', 'basın lan basın, hadi artık bırakacağım vallaha torunuma bırakacağım bu yolları ama alın elimden şu telden eşeği, demir atı...' der gibiiii değil mi? Bir yandan da yolu gösteriyor hani : “Şimdi şuradan gideceğiz oradan da sola döneceğiz.” Adam rotayı çizmiş yani…
gerçi henüz etapların 4. 5.de olması bu yorumlar için de güzel...
velhasıl contador 'gibi' aslında bedeninin tam kıvamında olduğu bir yaşta, felsefesinin de güçlü olması gerekirken, nedendir böyle bir ego savaşı içine girilmesi. oysa ki öğretici olan şey, takım ve bireyin birbirini domine etmesi yerine, dengesini iyi kurmak değil miydi? bu da tecrübeyle, mentaliteyle, bilinçle oluyordu.
geçen sene gerçekten de tanıdık isimlerin olmamasından dolayı, hani şarkının dinleyeni içine almaması gibi, donuk donuk bakıyordum ekrana. bi sastre vardı ama onun da yüzünde bir heyecan yok gibiydi. ifade yok adamda, emekliliğini bekliyor gün dolduruyor gibi çeviriyor pedalı (geçen sene öyle görünüyordu bana). ortalıkta bi çoluk çocuk koşturuyor gibilerdi. hani ullrich yok pantani vefat etmiş o'grady, zabel gibi bildik isimler de çok uzaklarda olunca bir de lokomotif lance de gidince...
ama bu sene, "iyi oldu gelmişken bi de alp d'huez'de çay içeriz" der gibi başladı şimdi de contador'un kalbi kırıldı. kırılsın...çevirsin adam da. çevirsin adamlar. öyle küsmek darılmak yok. gerçek bu.
ah biz insanoğlu, profesyonelin bacağı, amatörün klavyesini eskitir aslında. aradığımız gerçekliklerdeki senaryo olmadığını düşündüğümüz bir "şey" bu tur.
özgürlük için, kendi canımızı yakıyoruz ya o yokuşlarda. ama inerkenki rüzgarı istiyoruz...değil mi arkadaşlar...
Linus GERDEMANN'ın saçına takılan rüzgarı gördüm, sabah benim de yanımdan geçti o rüzgar...
lance tabii ki eddie'nin yanına uğrayamaz ama eddie lance'in sırtını sıvazlayacaktır...ki bütün babalar ve dedeler o çocukların yanaklarından öpecektir.
bir de beni rahatsız eden durum şu ki Lance için "kötü" şeyler söyleniyor ya amerikalı diyerekten. 92'de pro olan bi adamdan ne beklenir? bizler karanlıkta yolumuzu bulmaya çalışırken oralarda ışıl ışıl yollar. o yüzden : peki ya memleketimiz? belediyelerden başlayıp, orta dereceli okul yönetimlerinden, üniversileterden devam edelim. çok mu zordu bu hayatı "finanse" etmek... okul aile birliklerini organize etmek...40 yaşına geliyoruz anca en güzel bisikletimize göbeğimizle binebiliyoruz.
bırakın adam(lar) koşsun ama bize de ilham (gaz, ara gaz vb.) versinler artık.
işte o yüzden "yürü be koçum kim tutar seni"...
kulağımda "flight of the icarus"