Hiç kimseden alıntı yapmadan, ben de karışayım konuya!
İzmir ile hiç alakası olmayan, diğer yandan Türkiye, Danimarka, Fransa, Federal Almanya gibi ülkelerde her türlü bisikleti kullanmış, binlerce kilometrelik bisiklet yolculukları gerçekleştirmiş, bazı seneler de sadec yol bisikleti ile 10-15 bin kilometre yol yapmış, yağmur çamur kar demeden yıllarca bisikletle işe gitmiş gelmiş (8-30 km. arası), Toroslar' da, Alpler' de , Pireneler' de çok sayıda dağ geçidi geçmiş... vs. .vs.. bir insanım.
Türkiye' de okul, banka müdürlerinin, belediye başkanlarının bile işe bisikletle gittiği zamanları yaşadım. Bisikletin, motorlu taşıtlar tarafından sindirilip, yer yer tamamen kayboluşunu, ya da yollardan dağlara sürülüşüne tanık oldum.
Şu anda yaşadığım Federal Alman kentinde bisikletin her yönüyle toplumun sadece ve sadece bir parçası olduğunu gördüm. Dün bu şehrin Alman 1. liginde oynayan takımının antrenörü bisikletle karşımdan geldi. Benim yan sokağımda oturan emniyet müdürü işe bisikletle gidip geliyor. Heinrich Haussler, Fabian Wegmann, Johannes Fröhlinger gibi bisikletçilerle, yarışları olmadığı zamanlarda sık sık bisiklet yollarında veya başka yollarda karşılaşıyorum.....
Şimdi de bu forumdaki bu güzel tartışmayla karşılaştım.
İnsanların bisikletle gezmesi, pikniğe, kahvelere, lokantalara gitmesi niçin garip?
İnsanlar bisikleti sadece spor aracı olarak mı kullanmak zorunda?
Bir gurup bisikletçi sizi eldiven kask takmaya zorluyorsa onlarla gezmek zorunda değilsiniz!
Ama onların böyle bir zorunluluk koyması çok normal bir şey mi?
İnsanların bisiklete binerken- ister sportif ister gezinti amaçlı olsun- karşı cinse ilgi duyması niçin anormal? .....
..............
Bu soruları daha sayfalar dolusu artırabilirim. Esas sorun, Türkiye' de bisikletin yeniden dirilip, toplum içerisinde yer arayışı sırasında çektiği sancılar. Bu tartışmaların altında yatan neden de budur. Ne güzel yazmış arkadaşımız '' bir velodrom bile yok'' diye. Velodromun olması için,önce o velodroma bisikletle gelecek seyircinin olması lazım, orada antrenman yapacakları bir tarafa bırakalım. Sadece benim oturduğum şehir ve civarında 50 den fazla bisiklet klübü var. Bisiklet derneği değil. Onların sayısı 3-5i geçmez. Dernekleşmeye bir tane dernek bile yeter. Bazı klüplerin bisikletçi sayısı, 100 ün üzerinde.
Siz Türkiye de bisiklet yolunu ''kim kullanma hakkına sahiptir?'' gibi bir tartışma sürdürürken, burada '' daha nerelere bisiklet yolu gereklidir'' tartışması yapılıyor, 200 000 kişilik şehre 2000 kilometre bisiklet yolu yetmediği için. Trafik yasaları kalabık gurupların yanyana bisiklet kullanmasını serbest bırakıyor emniyet açısından, Türkiye de ise daha tehlikeli olduğu yorumu yapılıyor. Demek ki sorun sadece bisikletçilerde değil, sürücüler de işin içinde. Sürücü bisikletçiyi trafiğin parçası olarak görmüyorsa, nasıl binilse tehlikeli!
Bu konuda yazmanın sonu yok. Maalesef bu sancılar çekilmeden bir yere varmak mümkün değil. Gerçek ve açık olan bir şey var ki, sayısal bir artış olmadan bu sancılar azalmaz. Ne kadar çok bisiklet kullanıcısı olursa o kadar çok yol olur, o kadar çok sporcu olur. Ne kadar çok bisiklet sporcusu varsa, o kadar yüksek düzeyde o spor yapılır. Çünkü daha iyi bir elemeyi zorunlu kılar. Bunun tersi bir gelişme söz konusu ve doğal değildir.
Tartışmalara devam edelim, ama insanların bisiklete hangi amaçla olursa olsun yaklaşmalarını engellemeden!