Arkadaşlar merhaba,
Gran Fondo Çeşme yarışından sonra turun büyük bir bölümünü 3 günde gerçekleştirdim. Buraya fotoğraf koymadan sadece sürüşlerin linklerini ve belli başlı dönüm noktalarını yazacağım (fotoğraflar Strava kayıtlarında mevcut). Uzun olabilir; canı sıkılan ve okuyacak bir şeyler arayıp vakti olan varsa buyursun.
Önce kısaca yarış:
Kızarkadaşımın ilk yarışı olduğu için en sonlarda başladık ve onu sakinleştirmek ve güven vermek için ilk 5KM beraber gittik. Daha sonra yüzlerce bisikletli geçtim ama ön lastiğim patlayınca geçtiğim arkadaşları tekrar geçmek zorunda kaldım. Yarışın en başında lastiği patlayan 2 Fiberli takımı bisikletçisinden sonra gün içinde en fazla geçiş yapan bisikletçi olduğumu düşünüyorum. Videolar mevcut fakat editlemek için zaman lâzım. Yarıştaki zemin bozukluğu ve rüzgâr olayına burada girmiyorum.
Strava linki: (link)
Turun 1. günü: İzmir - Çanakkale = 358.3km - 2,325m - 12:51:44
Strava linki: (link)
05:00 - İzmir'den 5 saatlik uykuyla yola çıktım.
07:45 - 80. KM - Güneş açtı
09:20 - 106. KM - İlk lastik patlaması (taktigim yedek iç lastik de patladı. Lastiğin gerginliğinden dolayı yanımdaki tek levye de kırıldı. Şans eseri yoldan geçen boyama aracındaki arkadaşların yardımıyla dış lastiği parçalaya parçalaya kanirtarak ikinci iç lastiği taktik. 1 saat 45 dk uğraştım).
13:00 - 175. KM - Yolun tam yarısı - Ayvalık'ta zor zar bulduğum Ayvalık tostundan ilk defa yedim.
15:00 - 210. KM - Yanımdaki yiyecek ve içecek bitince Burhaniye'de yol kenarındaki İlyas Abi'den 2 bardak karadut suyu içtim, 4 mandalina yedim. 4 yaşında oğlu varmış, adı Hasan. 35 yaşında evlenmiş. Bir şey yemedin, borcun yok, dedi.
17:00 - 230. KM - Edremit'te lastik yine patladı. Yedek iç lastik kalmadığı için yama yaptım, ilki tutmadı. Uğraşırken arka lastik iyice yırtıldı. Geçen pazar Çeşme'de yarışta yarılan ön lastiğe yedek aldığım katlanır lastiği takmak zorunda kaldım. Sanayide alternatif iç lastik buldum. 1.5 saat kaybettim ve yağmur başladı. Lastik işlemi yol üzerindeki galericide geçti. Lastiğe 120 PSI hava vurulduğuna inandıramadım

Sende kabahat yok, lastiğin ibneliginden bunlar hep be ya, dediler

((link) Abi, az kalsın Tanrı misafiri oluyordum ama vaktim yoktu, kusura bakma. Bir dahaki sefere söz).
20:00 - 270. KM - KAZ DAĞLARI - Hayatımın en tehlikeli ve zor yoluydu. Zifiri karanlık. Git gel tek yön. Işığım yok. Kamyon/TIR kaynıyor. Hava musluktan damlar gibi yağışlı, yer buz pisti gibi. O kadar kaygan ki tırmanışta bir anda bisiklet altimdan kaydı gitti ve sol kalçamin üzerine çok sert düştüm; kırıldı sandim. 450m yüksekliğe tirmandim ama 2 metre önümü ya da sağımı solumu görmedim. Kalın sesli, saldırgan, iriliklerini kestiremedigim ve zifiri karanlıkta görmediğim köy köpekleri sagdan soldan atladı. Bisiklette tam tersi olması gereken ciktigin vitesle in zevkine varamadim fakat düşmeden indigim için ilk benzinlikte yeri öpmek yerine oradaki köpeği sevdim ve su içip çikolata yedim. Ya lastiğim yine patlarsa ya da düşersem düşünceleri yol boyu beynimi yedi. Fiziksel olarak ne kadar hazır olursanız olun psikolojik dayanıklılik bambaska bir şey...
21:00 - 310. KM - Ezine'de yarım ay ilk defa yüzünü gösterdi ve yoldaki çizgileri biraz secebilmeye başladım. Çanakkale'ye yaklaştıkça rüzgâr, fırtına şeklini aldı

23:00 - 358. KM - Binlerce zeytin ağacı, yüzlerce koyun, onlarca yeni insan/köy/kasabadan ve 18 saatten sonra kardeşim Samet'e kavuştum.
Turun 2. günü: Çanakkale - Istanbul = 315.6km - 4,545m - 12:32:31
Strava linki: (link)
05:00 - Çanakkale'den, Eceabat arabalı vapuruna binip yaklaşık yarım saat sonra zifiri karanlıkta gökyüzünü ve yıldızları müthiş parlak bir şekilde izleye izleye yola koyuluyorum (gökyüzünü bu kadar net, yakın ve parlak en son 2010'da Amerika'da gormustum).
05:55 - Zifiri karanlığı jandarmanın çakarlari ve gazetecilerin flaşlari bölüyor. Mültecileri gemiden kayiklara almaya çalışıyorlar. İçim cız ediyor...
06:05 - Hiç alışık olmadığım bir gürültü kopuyor bisiklette. Bir bakıyorum arkadaki janttan bir tel istifa etmiş ve yuvasından ayrılmış. Karanlıkta söküp devam ediyorum.
09:30 - Ucmakdere'ye gitmek üzere Şarköy'e çıkan köy yollarına daliyorum ve kangal köpeklerinin ne kadar vahşi olduklarını yakinen öğrenme firsatim oluyor. Köpeklerle arasi iyi olmayanların kesinlikle tecrübe etmemesi gereken bir olay. Çünkü bir anda çiftliklerinden/bahcelerinden firlayip son surat cogala cogala ustunuze sizi parçalamaya geliyorlar. Ödünüz bokunuza karisacaksa geçmiş olsun. Yapmanız gereken en kesin şeyi söylüyorum: hızınızi azaltıp her köpeğin aşina oldugu opucuk/islik olayını deneyin. Ama bu azmanlara islemeyebiliyor. O zaman bisikletten inip onlarla konuşmaya (siz bağırmaya ve azarlamaya olarak okuyun) başlayın.
10:20 - Ön iç lastik patlıyor. Hemen degistiriyorum (artık lastikci olduk).
11:00 - Murfete'de ön dış lastik komple yariliyor ve ön lastiği söküp Şarköy'e minibüsle 12 km lastik almaya geri dönmek zorunda kalıyorum ama dünyalar tatlısı 30 yıllık bisiklet ustası İbrahim abiyle tanisiyorum (buradaki vakit kaybı tamamen kendi hatam: Çanakkale'deki katlanır lastiği markası ve modelini begenmedigim için almamistim).
13:30 - 125. KM: Bisiklet yolunun nirvanasi Ucmakdere'ye tırmanmaya başlıyorum. Kendimi cennette hissediyorum. Şu yolu mutlaka arabayla da olsa geçmeniz lâzım.
21:00 civarı - 260. KM: İstanbul tüm ses ve hava kirliliğiyle beraber kalabalığı ve yamyam halkıyla E5 pisliğinde sikistirmalarla, kornalarla, sellektorlerle karşılıyor. E5'te emniyet şeridi olmamasından dolayı canımı daha fazla tehlikeye atmayip, gözü karartip TEM'e daliyorum ve sonuna kadar da gidiyorum. 22:30 - Yol, 315. KM'de Beşiktaş'ta, hayatımda gördüğüm en güzel sofrayla son buluyor.
Turun 3. ve son günü: Istanbul - Izmit = 104.3km - 708m - 4:08:01
Strava linki: (link)
06:20 Beşiktaş'tan karşıya (Uskudar'a) geçen ilk motora atlayıp 10 dakika sonra yola başladım.
12:00 - 105. KM: Tüm yol boyunca kuvvetli ve soğuk karşı rüzgâr İzmit'te otobüse binmeme sebep oldu. 4 saat hiç durmadan karşıdan rüzgâr yemek hem mental hem fiziksel inanılmaz yorucu ve sıkıcıydı.
14:00 Günün hedefi olan Bolu'ya erken geldiğim için lise yıllarında gitmekten büyük zevk aldığım Gölcük'e çıktım hemen. 1200m yükseklikte soğuğa rağmen tam bir cennet... Girişi yayalara da ücretli (4 TL) yapsalar da para doğaya ve doğru kullanıldığı için sorun yok. Fotoğrafları daha sonra atacağım ve Türkiye'de böyle bir yer mi varmış ya, diyeceksiniz
Havanın maalesef müthiş soğumasından dolayı (Bolu'dan Samsun'a devam etmeyi planladığım Çarşamba günü kar yağışı bekleniyor) ve ustumdeki kıyafetin 5 C° altında sıcaklığı koruyamaya elverişli olmadığı için bozkırda geri kalan 2 günlük ve 460 KMlik yolu başka bir bahara bırakıyorum

3 gün ve 810 KM boyunca muazzam yerler görüp müthiş tecrübeler edindim. Uzun yolun tamamen planlama, hava şartlarını takip etme/uyum sağlama, konsantrasyon ve gerekli ekipmandan ibaret olduğunu deneyerek öğrenmek oldukça yararlı oldu. Bunun yanısıra, limitlerimi görmek ve aşmak sevindiriciydi
Bu yıl neredeyse 13.000 KM oldu. Yılın geri kalanında da biraz koşmak gerek...
Vaktiniz için teşekkürler;
Yolda görüşmek üzere...