selamlar herkese;
hikayeme kaldıgım yerden devam ediyorum.....
ayvalık cunda adasındakı meyhaneden bozma balık restoranında tam bir ay on gün çalıştım...tek garson,tek ahçı ve tek bulaşıkçı vardı restoranda...ahçı haricinde diğer iki işi yapan bendim,dolayısıyla tip boxta biriken bahşişin çoğu bana kalıyordu....çalışma dönemlerime ait birkaç resimde aşağıdaki linklerde
bu resimde sarıldığım şahıs,ağlak insan annem jale
resimler kalitesiz ama idare edin işte...
Herneyse bir ay on gün süren restoran işinden sonra cebimde 350 milyon lira birikmişti...Kendimi bildim bileli sürekli kamp yapan dayımdan mat,uyku tulumu,çadır ve sırt çantası aldım....Bisiklet çantası almak için yeterli param olmadıgından,içindekilerle birlikte 35 kiloluk bir sırt çantasıyla annemin gözyaşlarına aldırmadan sabah 6 30 da yola çıktım....Bu sefer cebimde bu mükemmel yolculuk için paramda vardı ve heryeri geze geze gidecektim...
Kabakuma geldim ilkönce,sabah saatlerinde Kabakumda denize girmenizi tavsiye ederim...Kahvaltımıda burda yaptım,önceden hazırladıgım 7 adet sandiviçlerimden birini yedim....Ayrıca paradan tasarruf etmek istiyorsanız bir kalıp beyaz peynir,domates,biber ve ortadan ikiye kesilmiş yarım ekmeklerin arasına bu malzemeleri yerleştiriniz...Daha sonra sitreç folyo ile iyice sarınız...malzemeler birsure sonra koksada,miğdenizi bozmadan afiyetle yersiniz.
Herneyse ilkgünkü enerjimle pedallara asılarak tam 175 km. katederek İzmir'e vardım....geceyi bir arkadasımda gecirecektim....Ertesi gün birazda karşıyaka şehrinin etkisiyle akşamdan kalma bir şekilde birazda geç uyandım...zevksiz bir yolculugun ardından 130 km. ilerleyerek Aydın'a vardım o günün sonunda...sırtımdaki cantanın baskısını yavas yavas hissetmeye baslamıştım fakat şimdi yolculugumun sonunda yasayacagımın olayı düşündükçe iyiki o ağırlık sırtımdaymış diyorum kendi kendime.... Geceyi Aydın'da bir pansiyonda gecirdim,ertesi günkü yolculugum bodrumaydı...Bodrum'a daha öncede gitmiştim fakat bisikletle gidildiginde daha ilginç bir görüntüsü olabilecegini dusunuyordum....Bodrum kalesini gezdim,birsürü fotograf cektim,ardından akyarlara kadar pedal bastım...çadırımı kurdum bodrum için izbe sayılabilecek biryerde....bakkaldan aldıgım favori şarabım olan bir adet beyaz dimitriukapulou ( herhalde boyle yazılıyordu )ve kasaptan aldıgım birparça eti bir güzel pişirdim ....Ertesi günkü yolculugum datça ilçesineydi...eski datçayı görmemişseniz mutlaka gormelisiniz derim,huzurun kol gezdigi,huzursuz insanlar için son derece tehlikeli olan biryer...knidosa gidin sonra,gozunuzde canlandırmaya gerek kalmayacak kadar sağlam kalmış cok guzel bir antik şehir....datçadan ayrıldım ve o geceyi örende yaşadım....ertesi gün muğlanın milas ilçesinde kısa bir gezinti yaptıktan sonra Muğla merkeze doğru yoluma devam ettim....öğleden sonra Muğlaya varmıştım,herzaman marmarıse veya fethiyeye gitmek için transit olarak gecilen bu sehri bir gezin derim size...Muğla'nın saburhane ilçesi o yörenın en eski yerleşim yerlerinden biridir,bütün gün gezseniz bile sıkılmayacagınız biryer ve bilmece gibi yollarıyla bir muğlanının bile kaybolabildigi, yazın ortasında yayla havası alabileceginiz sehrin merkezine 3 km. uzaklıktaki "karabağlar" ilçesini ziyaret etmenizi tavsiye ederim.Muğla'ya giderseniz pideli köftesini mutlaka yemelisiniz...
O gün Muğla şehrini karış karış gezdikten sonra,pedallara sabaha kadar asılmak kaydıyla yoluma devam ettim,Marmarise olan antipatim nedeniyle orayı es geçip sabaha karsı 04 00 gibi Köyceğiz'e vardım....Çok yorgundum ve çadırımı kurup hemen uyudum....Çok açık biryere kurmuşum çadırımı,dolayısıyla ertesi gün pişerek uyandım sabaha karsı 7 30 gibi....uykusuzluk halimi cabuk atlatmak için hemen toparlanıp yola cıktım,sandıgımından daha zor bir yolculukla ekincik koyuna vardım...bir güzel kokmuş sandiviçlerimden birini yedim, daha sonra denize girdim uzun uzun...yaklaşık 2 saat yüzdüm....birazda güneşin altında sereserpe uzandıktan sonra geldiğim yolu geri donerek dalyana gittim....benim için fazla gezilmesi gereken biryer değildi ve oradan bir saat içinde ayrıldım...ortaca ve dalamanı transit geçip sarıgermeye ulaştım...Sarıgerme'de gezilecek pek fazla yer yok fakat uzun uzun yatılacak cok yer var, cok geniş ve uzun bir kumsalı var,hayatımda ilk defa gece denize girdim,su cok sıcaktı fakat "jaws" filminden kalma paranoyalarım nedeniyle denizden erken cıktım

Geceyi kumsalda gecirdim fakat ertesi sabah 7 30 gibi kötü bir uyandırılmayla uyandım...İşgüzar animatörler sabahın 07 00 sinde ağızlarında düdüklerle otel müşterilerine spor yaptırıyorlardı...önümden "dü dü dü" diye sabit bir metronomla düdüğünü öttüre öttüre koşarak geçti animatör manyağı....sinirlenmiş bir şekilde uyandım dolayısıyla,apar topar eşyalarımı toplayı hemen oradan uzaklaştım....Kahvaltımı yapmadan Fethiye'ye kadar hiç durmadan pedal cevirdim,litrelerce su içtim açlıktan....Geceyi ölüdenizde gecirdim fakat ben gittigimde pekte ölü degilde dalga vardı biraz...ayrıca gece hayatı adı altında bir gürültü hakimdi ortama....acıkcası pek sevmemiştim ölü denizi.... gece yarısı ağaçların arasında kurdum cadırımı,yemegimi ve sarabımı migdeye indirip uyudum....ertesi gün çadırımın için bisikletimi koydum ve dolmuşla saklıkenti gezmeye gittim...bence mükemmel biryer insan kendini indiana jones gibi hissediyor...geri döndügümde deniz çarşaf gibiydi,cok cekici gelmişti o anda...ellerim buruşana kadar yüzdüm denizde,o günü dinlenme günü ilan ettim mecburen,deniz ve guneş yormuştu benı....butun gun kumsalda yattım,gezdim,müzik dinledim........bu degişiklik iyi gelmişti bana...ertesi gün dinlenmiş bir sekilde uyandım,bakkaldan aldıgım bir kutu cokolatayı yedim ve bir kahve içerek oradan ayrıldım....kalkana vardıgımda ilk işim kendimi patara plajına atmak oldu fakat çok geniz bir kumsal oldugundan denize ulaşana kadar ayaklarınız pişiyo ve bir süre sonra denize bir an önce ulaşmak için carl lewis gibi koşmaya başlıyorsunuz....O gün birde Antiphellos antik şehrini gezdim,bence en güzel bölümü ise bir tiyatro,tam 4000 kişilik oturma kapasitesi olan bir tiyatro hemde....sanat icra etmek için taşları,kayaları delerek yıllar süren emeğin ürünü olan bu tiyatroyu gördükten sonra,bugunun teknolojisine rağmen yapılmayan bir konser ve tiyatro salonumuzun olmayısı ne acı dimi....O günü Antalya'nın kaş ilçesinde gecirdim,yolculugum için pahalı sayılabilecek biryerdi burası...fakat dar sokakları ve evleri cok hoşuma gitmişti...o gün dayım aradı biraz konustuktan sonra,kaşta oldugumu duyunca, kekova yakınlarında tekne turu yaptıklarını söyledi...istersem onlara katılabilecektim....ertesi gün beni Üçağız'dan aldılar...dalış yapmak amaçlı kiraladıkları tekneyle en güzel koyları ziyaret ettik....tam bir hafta teknede yaşadım,en güzel koylarda denizin tadına vardım.... bir hafta sonra, yolculuga basladıkları beldibinde karaya ulaştık....onlar araçlarına bindiler ve uzaklaştılar,bende iki tekerlekli aracımla yola devam ettim...Kemer'e vardıgımda neredeyse herseyin sabitleşmiş oldugunu gordum,ertesi gün ne yaşayacagınızı bileceginiz bir yer bence Kemer....bu da benim için cok sıkıcı....bir-iki saat turladıktan sonra,hayran kalacagım biryere geldim,phaselis koyuna....dünyada antik bir şehrin içinde yüzebileceginiz belkide birkaç yerden biridir...phaselis antik şehrini uzun uzun gezdim,herhangi bir yerleşim yerinin olmadıgı phaselis koyu sonderece bakir kalmış ve korunmuş,birgün yolunuz düşerse son derece keyif alarak gezeceginiz biryer kısacası.... phaselis koyunda gece kamp yapmak yasak oldugundan, gozum arkada kalarak ayrıldım ordan...phaselis koyu cıkısından Olympos'a doğru yaklasık 10 km. ilerleyince büyük bir süpermarket goreceksiniz....işte tatilimin efsaneleşmiş anılarından biride bu supermarkette baslıyor...dondurulmuş ürünlerden biftek ve kutu kola aldım ve oradan ayrıldım...biraz ilerledikten sonra bir kamp alanı tabelası gözüme çarptı,olymposa gitmeye niyetim vardı fakat teknede gecirdigim günlerden kalma bir yorgunluk olsa gerek o geceyi orada gecirmeye karar verdim....Kamp alanının girişindi "kendi pişir,herkes yesin" yazılı bir tabela vardı fakat o tabelayı pekte ciddiye almadım fakat bir gün sonra ne kadar ciddi bir tabela oldugunu anlayacaktım....denize sıfır,çam ağaçları arasında cennetten bozma biryerdi....birsürü karavan ve birsürü çadır vardı....karavanlılar ailecek gelmiş,yanlarında da televizyonlarını bile getirmişlerdi.... onlardan birinin yanına yanaştım ve kamp kurmak istediğimi söyledim... istedigin yere kur dediler ve herkes birden televizyona yöneldi tekrar....bende kendime biryer begendim ve cadırımı kurdum.... etrafı gezmeye basladım ve tek katlı küçük bir taş bina gördüm...bir tarafı erkekler ve kadınlar için ayrılmış iki tuvalet diger tarafıysa kocaman ocakları olan ve 3 tane buzdolabı olan bir bölümdü.... marketten aldıgım eti ve kutu kolayı bir poşete iyice sardım ve dolaplardan birine yerleştirdim....
dolapta bulunan bir tencerenin içindeki harika görünümü salçalı ve sosisli makarnadan birkaç kaşık çaldım ve çadırıma döndüm....ertesi gün kamp sahibi Ömer amcayı buldum,köpegini besliyordu...Üzerinde, görünce bile sırılsıklam terleyebileceginiz bir oduncu gomlegi vardı....Ömer amcaya, geceyi burda gecirdigimi soyledim...O da "iyi yaptın" , "rahat uyudun mu?" dedi...benden dün gecenin ucretini de istemedi bile.....günlük beş milyondu kamp ücreti ve denizi,ormanlık alan olması,elektrigi,umumi tuvaleti(gerci bu benı pek ilgilendirmiyo),suyu ve mutfagı olmasını dusundugunuzde cok uygun bir fiyattı...herneyse beş milyonu verdim ve yanından uzaklaştım....Çantamdaki erimiş cokolatamı yalayarak kahvaltımı yaptım,kitap okudum kozalakların arasında tertemiz bir havada...Kıyı seridi,deniz kestaneleriyle dolu olan biryerdi fakat atlaya zıplaya denize girmeyi basardım nihayet...orada bulunan daimi kampçı arkadaşların kıyı seridinin bir bölümünü deniz kestanelerinden temizledikleni,birkaç saat sonra denizden cıkmaya cabalarken fark ettim...karnım acıkmıştı,önceki akşam dolaba koydugum etimi pişirmek üzere mutfağa gittim...bayanlar coktan öğle yemegi hazırlıklarına baslamıslardı bile...kocaman mutfakta hummalı bir ekip çalışması vardı....kıyıdan köşeden biryerden ocaklardan birini kapıp eti pişirmeye basladım...normalde çay ısıtılan bir ocak oldugundan eti pişirmem birhayli zamanımı aldı...bu arada bayanlar yaptıkları yemekleri servis yapmak için dısarı cıkmışlardı...bir süre sonra kolamı ve pişmiş etimi alarak benden mutfaktan cıktım,tam cadırıma dogru ilerlerken " - hooopp! bilader " diye bir ses duydum...kafamı cevirip baktıgımda ise kocaman ve upuzun bir ahşap masanın etrafında onlarca kişi gordum...benı yanlarına cagırıyorlardı el hareketleriyle...bende yanlarına gittim...beni biryere oturttular....insanlar kendilerinden gecercesine yemek yiyorlardı bende elimdeki nacizane et parcasını ve kolamı onume koydum ve birden olan oldu... benı yanına cagıran adam çatalını o kadar guclukle pişirdigim etime batırarak,ağzına götürdüikolamı da alıp cocuguna verdi...şaşırmıştım,aptal aptal adama bakarken,adam yüzünü bana döndü ve " -kamptan girerken okumadın mı tabelayı " dedi..." kendin pişir,herkes yesin" yazısını kasdediyordu..."-buyur koçum,herkese yetecek kadar yemek var burada" dedi...hanımlardan biri bana bir tabak yaptı... o tabagı 3 dakikada sildim,süpürdü,ikinci tabagıda sildim...daha sonra karpuz yedim çatlayana kadar....manasız bir mutluluk vardı bende....cok hoş bir ortam vardı orada ve anladıgım kadarıyla işleri yolunda giden ve kendi işlerini yapan insanlar daimi olarak her sene geliyorlardı oraya...herkes birbirini cok iyi tanıyordu... o kamp alanında tam iki hafta kaldım...param olmasa o beş milyonuda almıycak olan Ömer amcaylada harika dialoglarım oldu.... cok guzeldi ya,anlatarak nasıl yaşatayımki size o yaşadıklarımı...o kamptan bir resmide aşağıdaki linkte gorebilirsiniz....
Kamptan yola devam etmek için, kendimi nasılsa birdaha gelirim diyip avutarak ayrıldım...
Olympos'a vardıgımda günlüğü on milyon olan bir kamp alanı buldum ve yerleştim....orada da üç hafta kaldım....bütün gün geziyordum,denize giriyordum...bir arkadaş ortamımda oluştu orada....Olympostaki son günlerimden birinde dayımdan borç para istedim oradan bir arsa almak için...sonuç olarak bir arsam oldu Olympos'ta...dağ başında,elektriği,suyu olmayan biryer,bisikletle güney amerikayı dolaşma hayalimi gerçekleştirdikten sonra arsama ahşap bir ev yapmayı ve tatil boşluklarımı cogunlukla orada degerlendirmek istiyorum....
Ekim ayının ilk haftasıydı,Kemer'e gidip otobüsle istanbula dönmeye karar verdim..."kendin pişir,kendin ye" kamp alanını gectim,phaselis koyunu gectim,biraz daha ilerledikten sonra yol yokuş aşağı ve sağ tarafı ucurum ve deniz olan bir yola girdim....hızlı gidiyordum ve birden arkamdan acı bir kamyon kornası sesi duydum,sırtımdaki cantamdan ve uzerinde bulunan cadırdan dolayı arkamı dönüpte bakamıyordum...acı korna sesi gittikçe yaklaşıyordu....kamyonun freninin patlamış olabilecegini dusundum ve yandaki dar ve mıcırlı yola attım kendimi...hızımı dusurmek icin hafif hafif frene basıyordum fakat bisiklet kayıyordu..yanımda ucurumdu....kamyonun sesi kesilmişti,tam yanımdan gecerken tekrar kornasına asıldı ve refleksle bende frenlere asıldım...şiddetli bir şekilde kaydım,dengemi kaybettim...çantanın agırlıgı sayesinde sol yanıma doğru hızlı bir şekilde düstüm,bisiklet altımda sıyrıldı,sürüklendi ve ucurumdan asagı dustu,cantamın ustunde bulunan cadırda asagı uctu.ucmayan ben ve onun sayesinde kurtuldugum 35 kiloluk sırt cantamdı....sol bacagım nerdeyse parcalanmıstı,kolumda kanıyordu... olayın sokuyla birsure oylece oturdum....yaklaşık bir saat oturdum diye tahmın ediyorum....yanımdan gecen araclardan hiçbiri durmadı....daha sonra toparlanıp yürümeye basladım,yolda bir cep ve bir çeşme gordum...su içtim...bacagımı,kolumu ve yuzumu temızledim....bir pikap kamyonet yanastı yanıma su almak için...benı kemere kadar goturebilirmisiniz diye sordum...kabul etti,o halime aldırıs etmeden...kemerden otobuse bindigimde,o muhtesem yolculugumun muhtesem sonunu dusundum...alay etmek için bir kamyon soforunun yaptıgı manyaklıgı dusundum...bence yolculugum için acı da cekmiş olsam guzel bir sondu....o cok sevdigim bisikletimi kaybedisimden beri bisiklet almadım işte....fakat gecen haftalarda içimde yeniden büyüyen bisiklet tutkum
sayesinde bu aralar bir bisiklet alacagım...5 senedir bisiklete binmeyişimin beni tam olarak tatmın eden bir nedeni yok aslında fakat bir rahatsızlıkta hissetmedim bu yüzden......
herkese sevgiler;
kazasız,belasız günler hepinize....