Bisikletli ulaşım savunusunda kriterlerimizden biri şu olmalı: her yaştan ve kapasiteden insan için. Bu kriter hem zihnimizdeki bisikletli imgesiyle yüzleşmemize katkıda bulunacak hem de bisikletli ulaşım altyapısına dair değerlendirmelerimizde bize ışık tutacak. Bisiklet yollarından paylaşım sistemlerine, toplu ulaşımda entegrasyondan sektörel tüketim kültürüne, her konuda bizim bu kriteri aklımızdan çıkarmamamız gerekiyor. Sık sık zikrederim, Anadolu'nun birçok şehrinde emekliler arasında günlük ulaşımda bisiklet kullanımı hiç de olağandışı bir durum değil. Yürümekte zorluk çeken yaşlı insanlar tanıyorum, bisiklete rahatlıkla binip istediği yere gidebiliyor. Kadınlar için de geçerli bu durum, eğer yaşadıkları muhitte sırf kadın oldukları için ciddi bir baskıya maruz kalmıyorlarsa kadınlar da bisikleti günlük hayatlarında daha çok kullanıyorlar artık.
Başka bir açıdan bakalım: Kadınların ve erkeklerin toplu ulaşımı kullanma davranışları ve yolculuk modelleri birbirinden çok farklı. Bilimsel olarak da gösterilmiştir ki, erkekler gün içinde daha uzun ama daha az sayıda ve hatta çoğunlukla sadece sabah ve akşam toplu ulaşımı kullandıkları hâlde, kadınlar gün içinde daha kısa ama sayıca daha fazla yolculuk ediyor ve bu yolculuklar genellikle bir zincir oluşturuyor. Çocuğu okula bırakmak, işe gitmek, alışverişe çıkmak, arkadaş ziyaretleri gibi amaçlarla yaptıkları yolculuklar arasında ardışık bir ilişki kuruyor ve zamanını ve toplu ulaşım kullanımını bu ilişki üzerinden planlıyor. Bisikletin toplu ulaşıma entegrasyonunda karar vericiler ve şehir plancıları kadınlara dair bu farklılıkları masaya getirmiyor, erkeklere göre dizayn ediyorlar uygulamaları. İzmir'de verilen o cevap da işte tam bu eril cehaletin ürünü.
Çocuklar. Türkiye'de çocukların bisikletle trafiğe çıkma yaşı 11 olarak belirlenmiştir yasalarda. Belediyeler bisikletli ulaşım altyapısı ve tesislerini tasarlar ve planlarken çocukları mutlaka odağa almalı, onların da yolculuk davranışını analiz etmelidir. Bisikletliler de kendilerine sunulan ulaşım altyapısını ve imkânlarını kullanırken çocukların varlığını unutmamalıdır. Çocuk parkta binsin, ne işi var trafikte, kabilinden düşünceler biz bisikletliler arasında da yaygındır. Buna bir de ebeveyn endişesi eklenince, çocukların hem bisikletli hem de toplu ulaşımda nerdeyse gözden çıkarıldığı bir ulaşım ikliminde yaşıyoruz.
Engelliler. Anlatmama gerek var mı? Dünyanın her yerinde ulaşımın en mağdur kesimini onlar oluşturuyor. Paris'teki metro istasyonlarının çoğunluğunun engellilerin kullanıma ya uygun olmadığını ya da büyük güçlükler yaşattığını okumuştum. Bisiklet yollarının engellilerin de hakkı olduğunu unutmayalım ve yolu onlarla paylaşacağımızı bilelim. Esasen şunu düşünelim: Yaş, cinsiyet, bedensel kapasite ve ayrımcılığa "gerekçe" diğer nitelikler dolayısıyla ulaşımda mağduriyet yaşatılan herkes bisikletlilerin yoldaşıdır, hem bisiklet yollarında hem de toplu ulaşımda, kentsel mekânın her noktasında onlarla dayanışma içinde olmamız bisikletli ulaşım savunusunun her veçhesiyle ilkesel tutumu olmalıdır.
İşte İzmir'de yaşanan bu sorun ve verilen o cevaptaki cehalet ve hadsizlik, bu yüzden çok önemlidir ve en sert şekilde tepkiyle karşılanmalıdır. Çağrılı bürokratlar davete icabet ederler mi orasını bilemem ama onlar gelmeseler de İzmirli bisikletlilerin orada olması gerektiğini düşünüyorum. Düello metaforuna ve eylemin biçimsel yapısına dair eleştirilerimi saklı tutarak söylüyorum bunları, ama eylemsellikte de ilkemiz eyleme katılan herkesin kendini önemli, etkin ve eşit hissetmesi olmalı. Bu da önemli bir ilkedir. Belediyelerin katılım söyleminde eksik olan temel unsurlardan biri de budur. Bizde katılım çok yanlış anlaşılmakta ve bu yüzden göstermelik düzeyde kalmaktadır. Anketler yaparak, seyyar makamı mahalleye götürerek, salon toplantılarına çağırarak, insanların önüne hazır sorular ve evet hayır sandıkları koyarak... katılım olmaz. Katılım, birlikte olmaktır. Hangi mahalledeyse oraya gitmek, orada olmak, onlarla birlikte düşünmek, tartışmak ve onlarla eşit düzeyde etkinlik göstermek, birlikte örgütlenmek, birlikte hareket etmekle olur. Bisikletlilerin belediyelerle ilişkilerinde buna da azami özen göstermesi gerekiyor. Belediye bizimle iletişim kurdu, bizden şu talepte bulundu, konuyla ilgili fikri önerisi olanlar bize ulaşsınlar, şeklinde çağrılar da katılımcılık konusunda bizim de yeterince doğru düşünmediğimizi anlatıyor. Katılımcılık konusunda sivil toplum kuruluşları ve aktivistlerin daha derin okumalar yapması faydalı olacak.
Gaza geldim uzattım yine, susuyorum
