Ne kadar beceriksiz, kafası basmaz, vicdansız, gamsız, itikat ve idrak sıfır, adını yazarken bile hangi harfleri kullanacağını hatırlayamayan bilmem ne bela insan müsvettesi varsa hepsi bir arada nasıl toplanabilir? Bunun yanına tükürdüğü laflara ekmek banıp ağzına tıka tıka yiyen ve dansözden de dönekleri eklemeden geçmek büyük haksızlık olur. Bu nasıl mümkün oldu? Demokrasi ile... Demokrasi kulağa hoş gelen ancak doğuştan hastalıklı bir rejim.. Neden hastalıklı? Çünkü mümkünatını Sürülerin seçim adaleti ile sağlıyor.. Platon ve Aristotales denilen adamlar günümüzden 2500 yıl önce bu işi çözmüşler.. İnsanlar yönetilmeye ancak aklını kullanan insanlarca adalet getirebilir, huzur ve ideal yaşam gelebilir diyordular. Aristotales ki, Büyük iskender in hocasıdır, adam sistematik mantığın ya da klasik mantığın kurucusudur ve adam organon diye kitap yazmıştır. Organon nedir? Mantıktır, doğru düşünmenin yöntemi, şeklidir. Tabi bizimkiler ne yapmıştır? Tanrı temellendirmesi sadece bu.. Tanrı temellendirmesi....Her neyse, bu adamlardan Nasibini alanlar zaten şu an dünyayı yönetiyor. Bırakın ülkesini yönetmeyi..Özellikle platon, bir ülkeyi yöneten ya bir filozof olmalı ya da bir ülke bir filozof tarafından yönetilmeli der. Oysa bizde öyle mi? Bizim zübükler, ne matematik bilir ne coğrafya.. Ne bir yabancı kültürü tanır ne de ağzından samimi bir lütuf mırıldanması...Bu konuda üstadlardan biri Platon hakkında '' ( Koskoca )Tarih, platon a düşülmüş bir dip nottur. '' derken aslında bizim, dünyanın, kimlerden nasibini almış ya da almamış olduğu gün gibi ortada.. Bizim coğrafyamız sakattı. Seçkinler, elitler, jönler, zaman zaman gelip gittiler nizam vermek ya da durumu iyileştirmek , yenilen golleri azaltmak ya da en azından gol yememek adına pek çok çabaya tutuştular ancak kimya bir türlü uyuşmadı. Hayatı boyunca ezilmek isteyen, ezilmeyi kaderi gören, duyduğu acıların O na Yüce Yaratıcı tarafından öteki hayatında vereceği mükafatlar adına birer test, sınav olduğu vurgusu etrafında çiçeklenip böceklenmiş, kokuşmuş, bozulmuş, ne bir gelecek ne de o anı kurtarabilen bir çözümden yoksun, abuk sabuk bir safsata etrafında toplanmaya hevesli milyonlar yaşamış, ölmüş ve malesef de doğmakta..Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir diyen bir adam vardı zamanında.. Bu millet ne bu adamın farkında oldu adamı geçtim ne de sözün.. Şimdilerde, doğurmak isterse kaç çocuk yapmalı? Yemek yiyecekse porsiyonunun ne kadar olması gerektiği, ahlakının eğitiminin hayatının kendisinin yerine O na mutabık kalınarak ancak mümkün olabileceğini sanarak güne gözlerini açıyor ve kapatıyor. Burada ne bir idrak, ne farkındalık, ne itiraz...Fakat bir umuttur yaşamak diye bir söz var ya.. Ben de diyorum ki bir umuttur, ölüm.. Ya bizler için ya da Bir'i için..Aslında problem ne kadar büyükse çözüm de o kadar kolaydır derler.. Bence de..